Sayfalar

1 Nisan 2017 Cumartesi

maggie and milly and molly and may


maggie ve milly ve molly ve may
plaja gittiler (bir gün eğlenmeye)
maggie şarkı söyleyen bir kabuk buldu
öyle tatlıydı ki dertlerini unuttu
milly kıyıya vurmuş bir yıldızı kurtardı
beş cansız parmak idi ışınları
ve molly kovaladı korkunç bir şey
yarıştı yanında köpükler savurarak: ve
may eve döndü bir taşla, düz ve yuvarlak
dünya kadar küçük ve yalnızmış gibi büyük.
Çünkü neyi yitirsek (örneğin bir sen ya da ben)
denizde bulduğumuz her zaman kendimizdir


E. E. Cummings
Çeviren: Suphi Aytimur

Tanrım Elini Öpeyim

Tanrım elini öpeyim en hayretteki bu
gün için: yeşil sıçrayan dirileri için ağaçların
ve bir gökçül düşü için göğün; ve her şey için sonra
doğal olan bitimsiz olan evet olan

(ben ölmüşken diriyim gene şimdi,
ve güneşin yıldönümüdür bu; yıldönümüdür
bu, ömrün ve sevginin ve kanatların
ve sevinçli büyük oluşun, sonsuzlamasına toprak)

nasıl olur tadan dokunan işiten gören
soluyan derken bir büyük hiçliğin içinden
kaldırılan şöyle bir salt oğlu kişinin senden
kuşkusu ki kötürüm belleklere sana doğru?

(uyanık şimdi kulaklarımın kulakları ve
açıldı şimdi gözlerimin gözleri)


E. E. Cummings
Çeviren: Feyyaz Kayacan

Hiç Gitmediğim Bir Yerde

Hiç gitmediğim bir yerde, sevinçle ötesinde
her türlü yaşantının, kendi sessizliği var gözlerinin:
en ince kımıltında bir şey var içime gömen beni,
bir şey dokunamayacağım kadar bana yakın

kolayca açar beni en ürkek bir bakışın
parmaklar gibi kapamış olsam bile kendimi,
sen hep yaprak yaprak açarsın beni, Baharın
(dokunup ustaca, gizlice) açışı gibi ilk gülünü

ya da beni kapatmaksa isteğin, ben
ve hayatım kapanırız güzelce, birden
karın her yere özenle inişini
düşleyen yüreğince şu çiçeğin;

duyduğumuz hiçbir şey bu ülkede
erişemez gücüne sonsuz inceliğinin:
yapısının renkleriyle beni bağlayan,
öldüren, hiç durmadan, her nefeste

(bilmiyorum nedir bu sende olan, bu kapayan
ve açan; yalnız anlıyor içimde bir şey
gözlerinin sesini güllerden derin olan)
kimsenin yok, yağmurun bile, böyle küçük elleri


E. E. Cummings
Çeviren: Cevat Çapan

Falan Filanım Benim

Bir tanem iki tanem falan filanım benim
lucy halam geçen büyük

harpte bilse bir şey değil
üşenmez anlatırdı da
niye niçin ve neden

döğüştüğümüzü,
hemşiranım bizim

isabel ben diyim yüz
sen de bin
çorap ördü bir o kadar
kazak başlık boyun atkısı

eldivenler falan filan anneciğim
yatar kalkar dua eder benim için
öleyim filan diye
kahramanca tabii, peder bey bizim
bir avaze anlatırdı ne rütbeymiş
şahadet durur muymuş eski hali olsa
ah, o ara ben

deniz filan sırılsıklam
uzanmışım çamurlara falan
filan
(düşünüyorum,
falan
filan,
Gülüşlerini ama
Gözlerini dizlerini falan filanını senin


E. E. Cummings
Çeviren: Can Yücel

31 Mart 2017 Cuma

Bir Şey Yiyemiyorsan

Bir şey yiyemiyorsan bir cigara
tüttürmelisin, ama neyimiz var ki

tüttürecek: haydi delikanlı
gidip yatalım
cigara tüttüremiyorsan. türkü
söylemelisin, ama neyimiz var ki
türkü söyleyecek: haydi delikanlı
gidip yatalım
türkü söyleyemiyorsan, hiç olmazsa
ölmelisin, ama neyimiz var ki

ölecek: haydi delikanlı

gidip yatalım
ölemiyorsan, bir şeyler
düşlemelisin, ama neyimiz var ki
düşleyecek (haydi delikanlı
gidip yatalım)


E. E. Cummings
Çeviren: Suphi Aytimur
anyone lived in a pretty town


kiminin biri bir nasıl kentte
(çanlar yukarı, çanlar aşağı
havalanır şirin havada)
bahar yaz güz gelir kış
yapmaz okudu, eder oynadı durdu.

Kadın da erkek de (ufak da tefek de)
kimininden hoşlanmazdı hiç
yok ekerler geneler biçerler idi
gün ay yıldızlar var yağmur
sezgisi yok mu çocukların çoğu
onun; hayır-birkaçı ancak bildiler
onu hiç kimse çok pek seviyor diye;
büyüdüler sonra unuttular)
güz kış bahar açar yaz

zaman çarpı şimdi, yaprakla ağaç, karla bekle kıpırda
Sevinci güldü, acısını böldü
Kuş çarpı
kimi ne duysa dünya olur
hiç kimseye
birileriler evlendiler, herkesiyle kuşandılar
hüngür hüngür gülüp geçtiler
horon dediklerini hep teptiler
(uyu, uyan, "belki"de sonra)
olmazlayarak düşleyip sürdüler

yıldızlar yağmur gün ışır ay
(şunu kardan başka kim açıklar:
çocuk bile aklının köşesini
unutur)
yukarı çanlarla aşağı çanlar
havalanır şirin havada
durur
gözlerini, günden bir gün
yumdu galiba-kimi öldü
(eğilip kimse öpmüş yüzünü)
halk yetişti de yanyan gömdü
azla biraz, geçerle göçtü

bütünle bütün, derinden derin
daha da pekten düşlerler uykuyu
kimi, hiç kimse: toprakla nisan
dilek çarpı can: olsa ve oldu.

Kadın da erkek de (çan da çene de)
yaz güz geçer kış bahar
ekip biçtiler, mekik döktüler
gün ay yıldızlarla yağmur


E. E. Cummings
Çeviren: Fred Stark

Aya Yolculuk

Aramıza katılan varlık
göklerimizdeki gezgin,
yapraklarımızda göz kamaşması, sularımızda gümüş
O
en uzak düşüncemizde pırıltılı bir kaçamak
"konuğumuz ay"... "parlak görüntüleri ayın"...
dokunduk sana artık!
Zaman başlayalı,
zamanın ta öncesinden beri, ilk insan
henüz vakti tatmadan, seni düşünmüşüz
Bir harikaydın bizim için erişilmezdin,
özlemlerin ulaşamadığı bir özlem,
aydınlığımız, yaşantılarımız ötesindeki ışık-belki
bizim anlamamız...
Artık
senin gecenin derinliğinde ellerimiz değdi sana.
Yol aldık üç gün üç gece,
en uzak yıldızlar yön verdi bize, ta ötelere tırmandık,
aştık karşımızdaki görünmez akıntıları, boşlukta
o yana bu yana yüzen toprağın döküldüğü yerlerde,
ardına düştük öteki tepenin, soğukla karşılaştık,
yüz yüze geldik ölümle-derinliğine inilmez hiçlikle ...
Sonra dördüncü günün akşamı, indik,
demir attık, tan ağarırken ayak bastık kumsallarına
ve soğuk kumlarını geçirdik parmaklarımız arasından.
İşte duruyoruz burda, alacakaranlıkta, soğukta, sessizlikte ...
ve burda, zamanın başlangıcında gibi kaldırıyoruz başımızı
Ta üstümüzde, aydan çok daha güzel bir ay,
hayran olduğumuz bir harika, erişilmez,
özlemlerin ulaşamadığı bir özlem,
aydınlığımız, yaşantılarımız ötesindeki ışık-belki
bizim anlamımız ...
O, bir anlam!
bu sessiz kumsallarda, üstümüzde parlayan
yeryüzü,
aramıza katılan varlık.


Archibald Macleish
Çeviren: Talat Sait Halman

30 Mart 2017 Perşembe

İspanyol Ölüsü

Bunun hesabı sorulmadı,
Gözyaşlarının hesabı sorulmadı, ama sorulacak.
Madrid'in, Barcelona'nın, Valencia'nın gözyaşları,
Bu gözyaşlarının hesabı sorulmadı
Almeria'nın, Badajoz'un, Guernica'nın döktüğü kan
bu kanın hesabı sorulmadı.

Gözyaşları yüzlerde kurumuş,
Kum üstünde kurumuş kan.
Gözyaşlarının hesabı sorulmadı, kanın hesabı sorulmadı,
Sorulacak bunların hesabı.

Çünkü Guernica'nın adamları konuşmaz,
Almeria'nın çocukları sessizdir.
Badajoz'un kadınları dilsiz.
Dilsizdir onlar, sesleri çıkmaz, sesleri çıkmaz.
Boğazlarını tıkamıştır oranın kumu.
Konuşmazlar, konuşmayacaklar da ve çocuklar
Almeria'nın çocuklarını usludur,
Kıpırdamazlar, kıpırdamayacaklar da.
Vücutları kırık, kemikleri kırık, ağızları
Çünkü ölüdür onlar, dilsizdir hepsi.

Yanılmayın,
Hesap sorulmayacak sanmayın.

Yanılmayın
Dökülen kanın hesabı sorulmamışsa,
Yalanın hesabı sorulmayacak sanmayın.
Yanılmayın,
Bunun hesabı sorulacak
Sorulacak ama,
Vakit var

Vakit var daha.
Bu yerlerde ölülerin vakti boldur

Badajoz'da, Guernica'da Almeria'da
Bekleyebilir, vakitleri var daha.
Vakit var,

Bekleyebilir daha.


Archibald Macleish
Çeviren: Melih Cevdet Anday

Hayatın Külleri

Aşk gitti, bıraktı beni, günler hep birbirinin aynı
Yemek gerek, uyuyacağım, isterim ki gece olsun
Fakat heyhat! Uyanığım, saatin ağır vuruşlarını duyuyorum
İsterim ki gün olsun gene, ağarsın karanlık

Aşk gitti, bıraktı beni, ne yapacağımı bilmiyorum
Şu ya da bu, hepsi bir benim için
bitirmeden bırakıyorum başladığım her şeyi
İşe yarar bir şey yok benim bildiğim.

Aşk gitti, bıraktı beni, komşular borç alıyorlar kapı çalıp
Hayat sürüp gidiyor gene, kemirip durması gibi farenin
Yarın gene yarın gene yarın gene yarın
Küçük bir sokak ve bu küçük ev var.


Edna St. Vincent Millay
Çeviren: N. Menemencioğlu

Seninle Dinlediğim Şarkı

Dinlediğimiz şarkı, aşmıştı musikiyi,
Bölüştüğümüz ekmek, ekmekten çok kutsaldı;
Ama artık sen yoksun, her yer ve her şey ıssız,
Eskiden güzel olan ne varsa cansız kaldı.

Ellerin şu sofrayı okşamış, parmakların
Şu bardağı tutmuştu, ben görmüştüm kaç kere,
Seni anmasalar da bütün bunlar, sevgilim,
Hiçbiri son veremez bıraktığın izlere.

Onlarda gezindin de ellerin gözlerinle
Kutsallaştırdın ama hep benim canımdaydın,
Seni tanıdılar ya, hep hatırlayacaklar
Yine benim kalbimde, güzel akıllı kadın.


Conrad Aiken
Çeviren: Talat Sait Halman

29 Mart 2017 Çarşamba

Sunuş Şarkıları XIX

İyi bak, göreceksin, daldan düşecek yaprak,
Düşecek sessiz ota hiç ses çıkarmayacak...
İşte, elinde ancak çıplak bir dal kalacak,
Bir de ölü otlarda canı çıkmış bir yaprak,
Bir şey gelmiş de gitmiş. Olup olacağı bu.
Neydi bu düşüşteki gürültü patırtılar?
Zerrelerin savaşı dallarda, yıkıntılar
Yaprakta felaketli, alev alev yanarak?
Belirsizdi çağlardan öte bu sarsıntılar.
Sadece yaprak düşmüş, dal kalmıştı çırçıplak.
Dünya demişler buna: hepsi bu kadar ancak.
Görünmez bir başlangıç, bir yıkım kopartacak
Ivır zıvır işleri yaman atılımlardan.
Konuş: geçmiş gelecek devrimden nice hortlak
Dolar kısa sözlere. Girdap bizi yutacak.


Conrad Aiken
Çeviren: Talat Sait Halman

Hoş Duyu

Bu şarkı içimi ılıtır seninle dinlersem
Seninle tat bulur yediğim ekmek

Ne varsa şimdi güzellik adına
Sen yoksun diye boynu bükük

Ellerin vardı oysa-gümüş tabaklarda izi
Bu kadehli tutardı-ellerin vardı

Gün gelip unutulacak senden kalan
Kimsenin aklına düşmeyecek seni anmak

Bu çarpan yüreğimdi-sonra sen geldin
Gözlerindi-ellerindi içimi yuğan

Atan sendin-vuran sendin deli dolu
sen yoksun diye yüreğim durmuş.


Conrad Aiken
Çeviren: Ö. Nutku - Tarık Dursun K.

İnsanı Sev Bütün Bunlarla

Dünyamız, küçücük bir gezegen, ama ne kadar güzel.
Kuzeyde, Batıda, Güneyde hüküm sürüyor sular ...
Alabildiğine renkler .. tam sessizliğe gömülmeden.
Sisler, yeryüzünün soluğudur-
Esintilerle sarmaş dolaş otlar, çırılçıplak kayalar,
Issız bir vaha, ırmak kıyısında küçük bir buğday tarlası,
Esirgenmiş ağaçlar altında bir dam.
Sev bunu, insanı sev bütün bunlarla.
Peki ama, çıkar-yol nedir?
Birtakım düşlere kapılıp yasak savmamak.
Yüce uygarlıkların yakıp yıkarak battığını,
Zorba hükümdarlar yüzünden çöktüğünü bilmek ...
Kötülük ve yıkıntı kol gezerken, insan ya şerefiyle kaçmalı ordan,
Ya da en az çirkin olan topluluğa katılmalı.
Kökleşmiş kötülüklerdir bunlar.
İnsan, dürüst kalabilmek için,
Şefkat duymalı, bozulmamalı, kötülük dilememeli,
Bir de kanmamalı evrensel adalet ve mutluluk hayallerine.
Gerçekleşmeyecektir o düşler.
İşte bunu bilmek, ama yine de parçalar ne denli çirkin olursa olsun,
Tüm'ün güzel kaldığına inanmak.

Çirkin şeydir kopmuş bir eli
Dünyadan, yıldızlardan, tarihten kopmuş insan da öyle ...
Düşüncesi de korkunç çirkindir, gerçeği de
Dürüstlük, bütünlük demektir.
En ulu güzellik, varlığın bütünlüğüdür.
Hayatın kutsal güzelliği.
Sev bunu, insanı sev bütün bunlarla ...
Yoksa insanın acıklı kargaşalıklarını paylaşacaksın
Ya da gün karanlığa erdiğinde boğulacaksın umutsuzluk içinde.


Robinson Jeffers
Çeviren: Talat Sait Halman

28 Mart 2017 Salı

Şiir

Ben de pek hoşlanmıyorum şiirden: çok daha önemli şeyler
olmalı bütün bu zırıltıdan öte
Ne var ki insan katkısız bir nefretle okuyunca şiiri,
gene de
gerçeğin bir yeri olduğunu görüyor onda.
Kavrayabilen eller, açılabilen
gözler, gerekirse diken diken
olabilen saçlar, öyle şatafatlı yorumlara açık
oldukları için değil, yararlı oldukları için
önemlidirler. Anlaşılmayacak kadar uzaklaşırlarsa
asıllarından,
aynı şey hepimiz için de söylenebilir, anlamadığımız
şeye hayranlık duyamayız, denir: baş aşağı bir
tavana tutunan ya da yiyecek arayan yarasa,
ileri doğru iten filler, başıboş dolaşan bir at,
bir ağacın atında
yorulmadan duran kurt, sinekten huylanan bir at gibi
derisi seğiren oturaklı eleştirmen,
beysbol meraklısı, istatikçi uzman -
ne de onlar apayrı şeyler deyip
"iş yazışmalarına ve okul kitaplarına'' karşı çıkmak
geçerli bir davranış olur; hepsi önemlidir
bu olguların. Gene de bir ayrım yapmalı insan:
sözde-şairler önem verdiler diye şiir olamaz her şey,
aramızdaki şairler her türlü gözü pekliği
ve saçmalığı aşıp "hayal gücünün
harf sektirmeyen titiz bekçileri olmayı üstleninceye"
ve "içlerinde kurbağalar olan düşsel bahçeleri"
denetimimize sununcaya dek kavuşamayız
şiire,
bu arada, bir yandan şiirin hammaddesini tümüyle
ham, öte yandan da sahici olmasını
istiyorsanız, o zaman ilgi duyuyorsunuzdur şiire.


Marianne Moore
Çeviren: Cevat Çapan

Tavanarası

Gel, acıyalım bizden iyi durumda olanlara
Acıyalım dostum, unutma ki
Zenginlerin uşakları var, dostları yoktur,
Ve bizim dostlarımız vardır, uşaklarımız yok.
Gel, acıyalım evlenmişlere, evlenmemişlere.
Şafak küçük adımlarla giriyor
Yaldızlı bir Pavlova gibi
İşte benim isteğim yanı başında.
Yaşamda hiçbir iyi şey yoktur
Bu aydın serinlik saatinden
Birlikte uyanma saatinden başka.


Ezra Pound
Çeviren: Yaşar Anday - M. C. Anday

Dönüş

Görüyor musun, dönüyorlar; ah bak şu sakınsan
Devinimlere, ve ağır ayaklara,
Güçlükle atılan şu adımlara, ve o sonu belirsiz
Sendeleyişe!

Görüyor musun dönüyorlar birer birer,
Korku içinde, sanki yarı uyanmış uykudan;
Sanki kar duraksamalıymış gibi
Ve rüzgarda mırıldanmalı
     yarı dönmeliymiş gibi geriye;
"Korkuyla Kanatlı" olanlardı bunlar
Dokunulmaz!
Kanatlı ayakkabının tanrıları!
Yanlarında gümüş tazıları
     kokluyorlardı havadaki izi!
Heey! Heey!
Fırlayıp yağmalayanlardı bunlar;
Bunlar keskin burunlular
Kanın ruhu bunlar.

Dizginlere davranmamakta gevşek,
     yüzleri solgun sürücüler!


Ezra Pound
Çeviren: Ülker İnce

27 Mart 2017 Pazartesi

Orman

Sessiz duruşu değildir
Ağaçların
Ormanların soluk aldırmayan içi
Bilek kalınlığında

Sarmaşıklarla, sineklerle, sürüngenlerle
Hep korkak maymunların
Bağırıp kaçışmaları değildir
dallarda -

                ama

Bekleyen bir kız
Utangaç, koyu renkli, tatlı gözlü
Yolunuzu gösteren
Efendim, yukarıya.


William Carlos Williams
Çeviren: Ülkü Tamer

Kırmızı El Arabası

O kadar çok şey
bağlı ki

beyaz tavukların
yanında

yağmur sularıyla
parlayan

kırmızı bir el
arabasına.


William Carlos Williams
Çeviren: Cevat Çapan

İmparator Dondurma

Gelsin o azman purolardan saran
Çam yarması, ver emrini çırpsın da köpürtsün
Bir alay kasede şehvet dolu kaymak lülesi.
Fink atsın her günkü giyim kuşamla
Yosma kızlar ve bir aylık gazete
Kağıtlarında çiçekler getirsin oğlanlar.
Görünen varlığı olsun bitişin, durdurma.
Biricik imparator, imparator dondurma

Fi tarihinde üstüne yelpaze kuyruğu
İşlediği çarşafı al çıkar cam tokmaklarının
Üç tanesi kopmuş olan akçam komodinden,
Ört o çarşafla hatunun yüzünü.
Çıkıverdiyse o boynuzlu ayaklar,
Nice donmuş nice ruhsuz diye ispata yarar.
Lamba yansın, ışığı sımsıkı kondurma.
Biricik imparator, imparator dondurma.


Wallace Stevens
Çeviren: Talat Sait Halman

Parktaki Boş Yer

Mart... Biri yürüyüp geçmiş kar içinden,
Bilmediği bir şeyi arayarak.

Gece kıyıdan palamarı çözüp
Gözden kaybolan bir kayık gibi.

Bir kadının masaya bıraktığı
Ve unutup gittiği bir gitar sanki.

Bildiği bir evi yine görmeye gelen
Bir adamın içindeki duyguya benzer.
Rüzgar esiyor asmalarla örtülü
Çardağın dört bir yanından.


Wallace Stevens
Çeviren: Talat Sait Halman