Sayfalar

10 Haziran 2017 Cumartesi

Bir Sone

Dağınık saçlarına yağmur çiseledi:
Küçük inciler kara renkli deniz otlarında,
Vurdu dalgaların üstüne ölü balıklar,
Gizemli, üzüntülü bir parıltıyla.

Neşesiz ruhumu yakalayıp getirerek
Aşkın ve ölümün kol gezdiği düşler ülkesine
Mor güneş ışınlarının altın göğü aydınlattığı,
İyi yaratıkların mutluluk gözyaşı döktükleri o ülkeye.

Yaşlı ve zayıf bir karakedi gibi
Solup eriyeceğim, alacakaranlıkta esneyerek,
Gerçek yapma, tüm gururumu ortaya dökerek,

Sonra o gizemli parıltıyı izleyeceğim,
Sendeleyip puslu karanlıkta; kehribar renkli bir kadehteki köpükler gibi
Duygusal gözlerimi kara ve bulanık anılara gizleyeceğim.


Tai Vang-Şu
Çeviren: Gürkal Aylan

Sone

İçten bir gece geçiriyoruz çokça
Yabancı bir odada. Nasıl görünüyor
Gündüzün, bir türlü bilemiyoruz,
Geçmişinden ya da yarından konuşamıyoruz. Ova

Göz alabildiğine uzanıyor pencerenin ötesinde.
Belirli belirsiz anımsıyoruz geldiğimiz yolu
Geceleyin, düzlüğe değin tüm bildiğimiz bu,
Çekip gideceğiz sabah oldu mu.

Kapat gözlerini; bu içten geceler
Ve yabancı yöreler kalbinde yer etsin,
yaşamımız ötede uzanan düzlüğe benzer

Karanlık örttüğü düzlükte bir ağaç görürüz
Ve bir gölün parıltısını. Sonsuz yabansılık
Unutulmuş geçmişi ve bulanık yarını gizler.


Feng Çö
Çeviren: Gürkal Aylan

Tu Fu'ya

Çektiğin açlıktı hep o bozkır köylerinde
Gözlerinin önünde ölüm çukuru vardı
Kesilmedi sesinin gene ardı-arası
Günün şerefli-şanlı olayları üstüne.

Erler öldü, vuruldu kaldı cenk yerlerinde
Yıldızlar düştü gökten ve on binlerce atlı
Toz bulutu içinde gözlerden uzaklaştı
Hep bunlara harcandı senin ömürcüğün de.

Bir bağıştır bize o partalların zerresi
Ölen dervişten kalmış eski giysiler gibi
Yoksulluğun gene de gene parlamaktadır.

Terazide tartılan bugün senden kalanlar
Değerce sönük durur şu taşlar şu kaftanlar
Ah ne akıl erişir güçlerine ne de sır.


Feng Chih
Çeviren: L. Sami Akalın

Sayısız Yıldızlar

Tren rayının çevresinde taşlar ve çiçekler!
Sonsuz bir yaşamın kısacık kesiti,
Siz ve ben,
Karşılaşıyoruz bir rastlantı sonucu,
Ama birden sonsuz yaşam ayırıyor bizi sonsuzca.
Oradan yine geçerken
Nasıl tanırım sizi?
Binlerce benzeriniz arasında?


PingSin
Çeviren: Eray Canberk

9 Haziran 2017 Cuma

Söyleme Bana

Sus
Sus
Konuşma
Söyleme bana!

Biliyorum
Gitmem gerekli
Bir şey bulacaksam-
Gitmem gerekli
Hem tek başıma
Bir şey bulacaksam-
Bugüne değin
Bulamadığım
Evim
Sevgilim
Toprağım
Bir yerde olacak
Henüz gitmediğim-
Gerçi çok gezdim
Ama bilinmez
Kimbilir daha
Ne çok gezeceğim-
Ve tek başıma
Gitmem gerekli
Bir şey bulacaksam-
Ama yolumda
Bir yer var elbet
Artık duracak-
İyice biliyorum
Orada benim
Evim, toprağım-
Sevgilim boyuna bekleyemez ki
Zaten çok gezdim
Söyleme bana
Gideceğim yer
Pek uzaktaysa-
Geç kalmış olmak
şimdi tek korkum-

Sus
Sus
Konuşma
Söyleme bana
Bulmam gerekli
Kendi evimi!


Gustaf Munch Petersen
Çeviren: Ata Karatay

Yücelik

Oturmuş kudretini düşünüyordum
Tarifsiz kudretini yaradanın.
Sonra vazgeçtim.
Çözülmez dedim böyle dev sorun.
O anda birden
Çevremde çocuk sesleri duydum.
Bir küçük çocuk soruyordu arkadaşına:
- Tanrı her şeyi yapabilir mi?
Öteki cevap veriyordu:
-Tabii!
- Acaba diyordu ilki:
Bir taş yaratabilir mi Tanrı,
Sonunda kendisinin bile
Yerinden kaldıramayacağı?


Piet Hein
Çeviren: Ata Karatay

Kendime

Benim gözlerimi gördünüz mü?
Görülmeye değer onlar!
Onlardadır sıcak yaz geceleri

Bir ayna içindeki mumlar gibi
Ve hayat dolu kadınlar,
Ya da türküler, şarkılar.

Tanımadım daha henüz
Bir başka kimseyi dünyada
Bencileyin bakabilen.

Keyfim bir artar bir artar
Şöyle tepeden tırnağa
Seyrettiğimde kendimi

Ne ağız be derim
Ne büyük ne tatlı
Rengi de ne güzel!


Jens August Schade
Çeviren: Ata Karatay

8 Haziran 2017 Perşembe

İnsanı Seviyor Musun?

İnsan bana doğru geldi
Sürüklenerek güçlükle
Ardında bıraktığı izde
Kirli kalıntıları
Bir ses duydum birden: İnsanı seviyor musun?
Sev! dedi o ses.

İnsan kımıldadı
Yakınlaştı -sürüne sürüne
Şehvet salyaları saçıyordu tüm çevresine
Sinekler, böcekler üşüşmüştü karnındaki yaralara
Ve ses balyoz gibi indi bu kez:
İnsanı seviyor musun?
-Hayır dedim ben.
Sev! dedi o ses.

Yakınlaştı-
Daha da yakınlaştı-
Artıyordu gelen pis koku
Yalanın binlerce hastalığından -
Korku veriyordu şimdi artık ses,
Soruyordu:
- İnsanı seviyor musun?
- Hayır dedim, sevmiyorum!
Sev! dedi o ses.

Sonra insan doğruldu yerinden
Uzattı ellerini bana doğru
O zaman gördüm kızıl çiçeklerini işkencelerin
Her yanında.
Gördüm simsiyah yaralarını günahların
Çıplak kollarında, omuzlarında.
Ve gülümsedi bana
Bak ama, dedi
Tanrı nasıl sevdi..!
Gözlerimdeki perde düştü birden
Ve haykırdım candan:
Seni seviyorum İnsan!
Ve ağzım kanla doluverdi o anda
İnsan kanıyla.


Nis Petersen
Çeviren: Ata Karatay

Megalomani

Bir büyük Norveç şairine


Siz
Norveç'in en yüce bir dağı
Ben
Minnacık Danimarkalı karınca!
Ne var ki
Kimseler önleyemedi
Bugüne kadar
Dağlara tırmanmasını karıncaların.

Evet değişmez hiçbir şey
Dağ dağdır her zaman

Karınca karınca.
Ama sayın üstat!
Ben sizin doruğunuza eriştiğimde
Bir karınca boyu da olsa-
Daha yüksek sayılmaz mıyım sizden?
Haydi hoşça kalın!


Hulde Lütken
Çeviren: Ata Karatay

Yavaş Gelen Bahar'dan

Ne kadar yavaş geldi bu yıl yine ilkbahar
Ne yavaş yitti gözden buzlardaki yaralar.

Yerden fışkıran otlar ne kadar seyrek ve az
Bak hala korkuyorlar öldürür diye ayaz.

Dallar henüz çıplak, boş kemikli eller gibi
Tomurcuklar kapalı bir çağrı bekler gibi.

Gizli hazırlıkların belirtisi var ama
Yeşil toprağı yarıp yayılmamış her yana.


Tom Kristensen
Çeviren: Ata Karatay

7 Haziran 2017 Çarşamba

Yağmurdan Sonra

Birden bu yağmur bu dev adımlarla nasıl da geldi buraya!
Acaba hangi izleri bıraktı
Mavi dağa ve tatlı yeşil tepeye?
Ağaçların dallarına asılmış inciler.

Yağmur ve bulutlar kaçmış, açılan gökyüzünde hava aydınlanır.
Ey vatanım, çok zamandır seyrediyorum seni,
Üstünde kalmış her bir yağmur damlası
Hepsi parlak bir güneş gibi ışır.


Liang Shang Yuang
Çeviren: Aydın Ergü

Bir Kamyon Üzerine, Şiirsel Düşünceler...

Yolun iki yanına dizilmiş akasyaların ve söğütlerin
Binlercesi yoldaşlık eder bana.
Uzun yeşil geçit boyunca
Yitip gider sonsuza yol.

Kamyonlar gelir, kamyonlar geçer,
Bahar gider, güz gelir;
Irmaklar akar, meyveler olur,
Yapılar yükselir topraktan,
Buğday denizleri altın rengi dağlar oluşturur,
Çöllerde insanlardan buğular.

Camdan bakarım,
Dağlar ve ırmaklar fersah fersah.
Tekerleklerim vatanın toprağını ölçercesine
Yola lastiklerin izini
Bir şerit gibi bırakır
Mutluluk ve özgürlük.

Ağaçlar, bunları diken biziz,
Tarlalar, tarlalardan ürün kaldıran biz,
Evler, evleri yapıp çatan biziz,
Yollar, yolları onaran biz,
Peki bütün bunlar kimin için diye sorarsan:
Benim için elbette, senin için, herkes için!

Bütün tozları silkip,
Yeni bir yapı yerine bırakınca kamyonumu,
Bağıra bağıra söylediğim kavga türküsünü
Milyonlarca insan tek bir sesle söyler!


Liang Shang Yuang
Çeviren: Aydın Ergü

Düzen

Körfeze
demirlemiş bir gemi,
Bir çiçeğin üzerine
konmuş bir arı,
Sonbahar göğünde
buz tutmuş bir bulut.

Ölçüye gelmez zamanın kara ormanından
Çocukların ağlayışları gelir,
İç çekişleri yaşlıların ...

Yazık! Denizci birden açılır denize doğru,
Aceleyle kovanına döner arı,
Bulut yiter gider mavi gökkubbede,

Ve körfez yeniden bulur dinginliğini,
Tazeliğini bulur çiçek,
Sonbahar göğü kendi maviliğini.


Pai Z'ien
Çeviren: Aydın Ergü

6 Haziran 2017 Salı

Göllerin Gölgesinde

Giysimin üzerinde,
Kitabımın üzerinde,
Pırıldıyor
Yaprakların kırpıştırdığı sabah güneşi.

Bir gül koparıyorum,
Bekliyorum, durmadan bekliyorum.
Gülün kıpkırmızı taç yaprakları
Pek yakışacaktı onun kar beyazı giysisine

Buz gibi taş merdivenlere,
Oturup bekliyorum uzun uzun.
Ama ortada yok o
Ve üzerimde duyduğum yalnız
Gülün ağırbaşlı kokusudur.


PingSin
Çeviren: Eray Canberk

İnanç

Doğan güneşin kızıllığında,
İnanç bir çiçek gibi açılıyor yüreğimin içinde:
Güneşe inanıyorum
Babama inanır gibi!
Aya inanıyorum
Anama inanır gibi!
Yıldızlara inanıyorum
Kardeşlerime inanır gibi!
Binlerce çiçeğe inanıyorum
Bacılarıma inanır gibi.
Başıboş bulutlara inanıyorum
Arkadaşlarıma inanır gibi!
Müziğe inanıyorum
Sevdiğime inanır gibi!
Hepsinin tanrısal olduğuna
İnanıyorum!
Kendimin de bir tanrı olduğuna
İnanıyorum


Pai-Hua
Çeviren: Eray Canberk

Küçük Şiir

Yaşamın ağacının
Çiçeklenmiş bir dalı soluyor
Ve düşüyor göğsümün üzerine.
Yavaşça bastırıyorum onu yüreğime
Yüreğimin müziği
Bir şiir yaratıyor ondan.


Pai-Hua
Çeviren: Eray Canberk

5 Haziran 2017 Pazartesi

Yanıt

Neme gerek benim parlak utkular,
Taç maç istemem başıma.
Benim harcım değil trampetler, bayraklar,
Halılar döşenmesin geçtiğim yollara.

Yaldızlar gözlerimi kamaştıramaz,
Kalkmaz havaya burnum, gururdan.
Koyulmuşum bir kez yaşam savaşına,
Bilirim günün ağardığını, başımı kaldırmadan.

İpekli giysileri başkaları giysin,
Bana eşekler gibi çalışmanın hazzı yeter.
Çelikten bir istem vermiş bana Tanrım
Yatarım yalın tonlardan güzel ezgiler.

Bayraktı, trampetti, hepsi sizin olsun.
Halılar döşenmesin geçtiğim yollara.
Neme gerek benim parlak utkular,
Taç maç istemiyorum başıma.


Wen Yi-Tuo
Çeviren: Gürkal Aylan

Dingin Gece

Bu beyaz ve solgun dört duvar,
Bu masa ve sandalye, arkadaş gibi içten olan,
Eski kitapların kokusu, ikide bir çarpan burnuma,
Bir rahibe denli temiz sevgili çay fincanını
Annesinin göğsünü iştahla emen bebek,
Bir horultu: deliksiz uykuda olmalı bizim oğlan ...
Bu gizemli dingin gece, insana erinç dağıtan.
Ağzımdaki minnet türküleri oysa
İlençlere dönüşüyor çok geçmeden.
Dingin gece, beni kandıramazsın.
Kim takar, bu dört duvarlık kısıtlı erinci?
Alabildiğine geniştir benim dünyam.
Daha savaşın gürültüsünü önleyemezken
Kalbimin atışın nasıl durdurabilirsin sen?
Yalnız bir adamın acısını, sevincini söylemektense
Çamurla, kumla dolsun ağzım daha iyi;
Delik deşik etsin köstebekler kafamın içini,
Böcekler yiyip emsin kanımı ve etimi,
Bir bardak şarap ya da bir şiir kitabı,
Yahut saat tiktaklarıyla örülen tekdüze bir gece için yaşamaktansa
İniltilerini duymadan çevredekilerin,
Dul ve yetimlerin çırpınmasını görmeden,
Savaş alanlarında yatan insanları,
Yaşam değirmeninde öğütülen tragedyaları görmeden,
Mutluluk, beni kandıramazsın.
Duvarlarla çevrili alan değil benim dünyam.
Dinle bak, bir patlama sesi daha, ölümün yeni bir kükreyişi.
Dingin gece, kalbimin çarpışını sen durduramazsın.


Wen Yi-Tuo
1957
Çeviren: Gürkal Aylan

Ölüsü

İşte şurda umutsuz, ölü bir su hendeği
Üstünde hiçbir meltem dalgacık uyandırmaz,
At eski bakırları, paslanmış demirleri,
Boşalt artmış yemeği; başka işe yaramaz.

Kim bilir belki bakır yeşerir zümrüt gibi
Döner paslı demirler şeftali çiçeğine,
Çimenler bir kat daha tül dokusun ipekli,
Sis ve duman kabarsın bakteriler içinde.

Mayalansm ölü su dönsün yeşil şaraba
İnciler çıkararak yüzen ak köpüklerden
Büyüsün o inciler hep bağıra-çağıra
Çatlamak için yalnız sivrisinek gibi
Şarabı yağma için bu mevsimlik ne varsa.

Bu ölü ve umutsuz su hendeği böylece
Ufak bir pırıltıyla kurum satsa da olur,
Dayanamazsa eğer ölüce sessizliğe
Şu karakurbağalar, olur a olur olur,
Şıp diye su kalkışır türküler söylemeye.

İşte surda umutsuz ölü bir su hendeği
Bir bölge ki güzellik barınamaz içinde
Şeytana bırakalım biz onu daha iyi
O zaman belki sudan çıkar bir güzellik de.


Wen Yi-Tuo
Çeviren: L. Sami Akalın

Üç Küçük Şiir

Dağlar
Hep eyerin üstünde kamçılıyorum atımı.
Dönüp bakıyorum: Hayret!
Gökyüzünün üç ayak üç parmak yanındayım.

Dağlar
Ey kudurmuş ırmaklar, ey çalkantılı denizler!
Atılmış ileri doludizgin
Binlerce at yaratır bu tutkuyu.

Dağlar
Gökyüzünü delerler tepelerinin sivriliğini törpülemeden.
Gökyüzü bel verir,
Dağlar onun desteği.


Mao Zedung
Çeviren: Eray Canberk