Sayfalar

24 Haziran 2017 Cumartesi

Bilir Misiniz Eckart Üstadı?

Bilir misiniz Büyük Albert'i?
Joachim'i, Amaury de Bene'i?
Ya insan kılığına girip İsa'nın
Thöss'de gebe bıraktığı Margareta Ebner'i?

Bilir misiniz Henri Suso'yu
Nam-ı diğer Saygıdeğer Ruysbrock'u?
Ve balonculuğa özenen
Kanatlanmak isteyen Cupertino'yu?

Bilir misiniz bütün bunları?
Ya törenlerini Jean Tauler'in?
Gökten inmiş bir Amazon sanılan
Delikanlısını Yedi Rahibeler'in?

Bilir misiniz Jacob Boehm'i?
Ya Signatura Rerum'u?
X-ışınlarının öncüsü olan
Arşıdük Paracelsus'u?

Sevdiklerini pek bilmez insan,
Beni bir yana koyun, ben bilirim,
Bütün bunların hepsi de benim,
Yine de şebeğin tekiyim.


Max Jacob
Çeviren: Ülkü Tamer

Şapka Satıcısı

Bir elma ağacının üstünde uçtu güvercinler,
Avcılar koştu, güvercinler uçtu,
Hırsızlara gün doğdu, derman için bir tek elma yok,
Yalnız bir sarhoşun şapkası kaldı
En alçak dala asılı.
İyi sanat doğrusu şu şapka satıcılığı,
İlla ki sarhoş şapkası satıcılığı.
Hendeklerde mi dersin,
Çayırlar üzerinde mi ağaçlar üzerinde mi
Bul bulabildiğin kadar şapka.
Yenileri ise daima Kermarec'te bulunur,
Kermarec, Lannion'da şapka satıcısı.
Rüzgardır onun için çalışan.
Bense küçük bir terzi,
Ben de şapka satıcısı olacağım,
Elma şarabı çalışacak benim için.
Ve Kermarec kadar zengin olduğum zaman
Elma şarabı için elmalar veren bir elma bahçesi alacağım
Ve ehli güvercinler;
Bordeaux'daysam şarap içeceğim
Ve güneşin altında yürüyeceğim alnım açık.


Max Jacob
Çeviren: Sezai Karakoç

Helena

Gök! benim... geliyorum ölüm mağaralarından,
Duymaya çarpışını sahile dalgaların,
Görüyorum altın kürekli kadırgaların
Belirişini şafakla karanlıklardan.

Ünlüyor kralları şimdi bu yalnız eller,
Tuzlu sakalları parmaklarımı eğlerdi;
Ağlıyordum. Onlar utkularını söylerdi
Ardında gemilerin uzaklaşan körfezler.

Duyuyorum boynuzların, süel boruların.
Kalkışına tempo tutuşunu küreklerin
Boğuyor gürültüyü türküsü tayfaların.

Şanlı burnunda gemilerin, coşkun tanrılar,
O eski gülüşleriyle dövdüğü denizlerin
Yontuk, dost kollarını bana uzatıyorlar.


Paul Valery
Çeviren: İlhan Berk

Dost Orman

Temiz şeyler düşündük, tertemiz;
Uzun yollar boyunca beraber;
Eli elimde, yan yana, sessiz;
Çevremizde karanlık çiçekler.

Yapyalnız, kırda, yeşil gecede,
Yürüyorduk, nişanlılar gibi,
Gökte ay, masaldaki meyve,
Bölüştük o sihirli meyveyi.

Ve öldük yosunlar üzerinde,
Uzakta, yalnız o mırıltılı,
O dost ormanın gölgelerinde.

Sonra gökte, nurlarla sarılı,
Buldum seni, yaş dolu gözlerim,
Sevgili sükut yoldaşım benim.


Paul Valery
Çeviren: Orhan Veli

23 Haziran 2017 Cuma

Kutsal Öğle

İşte oldu öğle. Tanrıevi açık. Girelim.
İsa'nın annesi, tapınmaya gelmedim.

Sunacak hiçbir şeyim yok ve hiçbir şey, isteyeceğim;
Geliyorum yalnız sana bakmak için anneciğim.

Sana bakmak; ağlamak sevinçten; olmak farkında,
Ben senin oğlunum ve sen, orda.

Tükenişi varlığın, durduğu akışın,
Öğle!
Seninle olmak Meryem, olduğun o yerde...

Tek kelime söylemeksizin yüzüne bakmak;
Gönlü, öz diliyle şakımaya bırakmak.

Tek kelime söylemeksizin şakımak çünkü gönül dolu ağzına kadar,
Karatavuk gibi bulur hemencecik düşüncesine uygun kesik vuruşlar.

Çünkü sen güzelsin, lekesiz çünkü sen.
Sonunda kavuştuğumuz kurtuluş ve iyilik içinde yüzen kadın sen.

Bir varlık, iki yüceliği içinde ve son ucuna varmış yaratılmışlığın.
Tanrıdan geldiği gibi tanla birlik, cevheri içinde hürlüğün ve aydınlığın.

İsa'nın annesisin, anlatılamaz öylesine el değmemiş,
Kollarının arasında gerçek ve tek umut ve tek yemiş.

Çünkü sensin kadını, cenneti unutulmuş eski şefkatlerin,
Kavrar yüreği, ağlatmaya hazır insanı, gözlerin!

Çünkü beni kurtardın, çünkü kurtardın Fransayı;
Çünkü bir dertti sana bencileyin Fransa.

Çünkü her şeyin çöktüğü saatte geldin kurtardın Fransa'yı;
Çünkü kurtardın Fransa'yı bir kez daha.

Çünkü bak, ne ışıklı öğle, çünkü aydınlığındayız seninle
Çünkü ben bütün gün orda, çünkü sen

Meryem'sin, tek varsın, yaşıyorsun ya:
İsa'nın annesi bin teşekkür sana.


Paul Claudel
Çeviren: Sezai Karakoç

Cigara

Evet, bu dünya tatsız, ya öteki, palavra.
Boyun eğmişim kadere, yaşıyarak, bedbin.
Ölüm gelinceyedek, vakit öldürmek için.
İçerim, Tanrıların huzurunda, cigara.

Siz didinin, yarınki zavallı iskeletler;
Ben, gökyüzüne doğru kıvrılan mavi ırmak,
Uyurum bir hudutsuz dalgaya kapılarak,
Etrafta baygın kokulu buhurdanlar tüter.

Cennetteyim, çiçek açmış rüyalar aydınlık,
Tuhaf, garip valsler içinde karma karışık;
Sivrisinek korolarıyla bir fil akını.

Uyanırım nihayet dilimde mısralarını;
Sevinç içinde tatlı tatlı dinlerim
Nar gibi kızarmış sevgili başparmağımı.


Jules Laforgue
Çeviren: Orhan Veli

Sesliler

A kara, E ak, İ al, U yeşil, O mavi: sesliler,
Diyeceğim bir gün gizli doğumlarınızı da;
Karanlık koylara, kara sineklere benzer A,
O amansız pis kokular üstünde fır dönerler,

Kır çiçeği, buhar, çadır beyazlığında E'ler,
Benzer dik buzullar mızrağına, ak krallara;
Gülüşüne, İ, o güzelim, kızıl dudakların, kana,
O pişman sarhoşluklar içindeki, o öfkeler;

Çevreler U, yeşil denizlerin çalkantısı,
Sessizliği onca otlakların, yüz kırışıklıklarının
Bastığı simyanın geniş alınlara damgasını;

Kutsal Borazan O, yaban çığlıklar, gürültüler,
Meleklerden, acunlardan geçmiş sessizlikler:
- Sen ey Omega, ey o mor ışını Gözlerinin!


Arthur Rimbaud
Çeviren: İlhan Berk

22 Haziran 2017 Perşembe

Dans Edelim Gel

Gözlerini severim en çok,
Gökteki yıldızlardan parlak;
Bir parça da baştan çıkarak.
Dans edelim gel!

Ne halleri vardı, sahiden,
Bedbaht aşığı berbat eden
Onun için hoştu zaten.
Dans edelim gel!

Doldurulmadı hala yeri,
Gülden ağzının öpücükleri
Kalbimde öldüğünden beri.
Dans edelim gel!

Dizi dibinde oturduğum
Zamanları hatırlıyorum;
Bu, işte bütün varım yoğum.
Dans edelim gel!


Paul Verlaine
Çeviren: Orhan Veli

Gök Öyle Mavi...

Gök öyle mavi, öyle durgun
Damlar üzerinde!
Yeşil bir dal sallanadursun
Damlar üzerinde!

Ürpertip gökyüzünü birden,
Bir çan tın tın eder,
Bir kuştur şu ağaçta öten;
Türküsünü söyler.

İşte hayat! Aç gözünü gör;
Bak ne kadar sade.
Her günkü sakin gürültüdür,
Şehirden gelmekte,

Ey sen ki durmadan ağlarsın,
Döversin dizini;
Gel söyle bakalım ne yaptın,
N'ettin gençliğini?


Paul Verlaine
Çeviren: Cahit Sıtkı Tarancı

Green

İşte yemişler, çiçekler, yapraklar ve dallar!
İşte kalbim, çarpıntısı yalnız senin için!
O bembeyaz ellerin kalbimi kırmasalar!
Bu küçük armağanı dilerim hoş göresin.

Ben geldim işte, çiğlerle bezenmiş olarak;
Alnımda seher yelinin dondurduğu çiğler.
Yorgunluğumu alsam ayak ucunda bırak!
Hayal etsem o tatlı demleri birer birer.

Bırak unutayım başımı taze göğsünde!
Hala aklımda lezzeti son öpüşlerinin.
Hayırlı fırtınadan sonra sakin, asude,
Uyusan biraz, madem uzanmış dinlenirsin.


Paul Verlaine
Çeviren: Cahit Sıtkı Tarancı

21 Haziran 2017 Çarşamba

Rondel

Hiçbir şey yok uyandığınızda
Somurtmadan karşılayacağınız
Korkunç, bir gülüş sarsarsa bakınız
Kanatlarınızı o yastıklarda

Kayıtsız uyuyun, korkusuzca da
Ele vermeyecek sizi soluğunuz.
Hiçbir şey yok uyandığınızda
Somurtmadan karşılayacağınız

Bütün o canın düşleri bir anda
Bu güzellik bozduğu an bakınız
Artık ne bir tek çiçek yanaklarda
Ne de ölçüsüz elmaslar gözlerde
Hiçbir şey yok uyandığınızda


Stephane Mallarme
Çeviren: İlhan Berk

Rondel

Sevişiriz dilersen şayet
Aşkı anmadan dudaklarınla
Bir şeycik yapamaz bize anla
Susmaktan gayri bu gülden demet

O nağmeler ki gülüşün elbet
Veremez pırıltısını asla
Sevişiriz dilersen şayet
Aşkı anmadan dudaklarınla

Sessizce sarmaş dolaş nihayet
Sylphe giymiş kıpkızıl urbasını
O hayal kanatların uçlarını
Alev bir öpüş kavrar akıbet
Sevişiriz dilersen şayet


Stephane Mallarme
Çeviren: Salah Birsel

Güzelim Bugün

El değmemiş, dip diri güzelim bugün
Sarhoş bir kanat vuruşuyla yırtar mı
Kırağıda unutulmuş katı gölün
Kalmış uçuşlar dolu saydam buzunu?

Bendim, diyor bir eski zaman kuğusu
Mağrur ama umutsuz kanat sıyıran
Yaşanacak yeri aramaz mı insan
Bastırınca kısır kışın sıkıntısı?

Silkecek bembeyaz ölümü boynundan
Daralan dünyasına kafa tutan kuş
Neylesin bağlanmış yere kanadından

Kendi aydınlığıyla bağlanmış göle
Duruyor kuğu, rüyalarıyla donmuş
Boşuna gurbetinde, başı göklerde.


Stephane Mallarme
Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu

20 Haziran 2017 Salı

Baş Kaldırma

Namuslu bir insanın, kendine hak bilerek,
Evinde huzur içre yaşamasıdır elbet,
Zehir içmekle aynı değerde olan.

Hastalık istemem budur kararım,
Vazgeçmiş değilim büyüklük taslamaktan.
Bir yepyeni musikidir duyarım.

Duyarım gürültüsünü akan suyun,
Duyarım fırtınanın uğultusunu,
Hayat kısadır sanatın yolu uzun.

Ne kadar iyi ki bunca günah var,
Sonra taze şarap, gencecik kızlar,
Ve etrafa saçtığı ateşle yangın.

Bir de doğuşu var kızlarla erkeklerin.
Hepsi de şarkı söyler, yer-içer,
Sonunda öteki dünyaya göçer.


Charles Cros
Çeviren: Ahmet Necdet

Çirozname

Beyaz, kocaman bir duvar - çıplak mı çıplak
Üzerinde bir merdiven - yüksek mi yüksek
Duvar dibinde bir çiroz - kuru mu kuru

Bir herif geldi elleri - kirli mi kirli
Tutmuş bir çekiç bir çivi - sivri mi sivri
Bir büyük yumak da sicim - zorlu mu zorlu

Çıktı merdivene derken - yüksek mi yüksek
Mıhladı sivri çiviyi - tak tak da tak tak
Duvarın ta tepesine - çıplak mı çıplak

Attı çekici elinden - düş allahım düş
Taktı çiviye sicimi - uzun mu uzun
Astı ucuna çirozu - kuru mu kuru

İndi merdivenden tekrar - tıkır da tıkır
Sırtında çekiç merdiven - ağır mı ağır
Çekti gitti başka yere - uzak mı uzak

O gün bugündür çirozcuk - kuru mu kuru
Mezkur sicimin ucunda - uzun mu uzun
Nazikçe sallanır durur - durur mu durur

Ben bu hikayeyi düzdüm - basit mi basit
Kudursun bazı adamlar - ciddi mi ciddi
Ve gülsün diye çocuklar - küçük mü küçük


Charles Cros
Çeviren: Orhan Veli Kanık

Hüzün

Gücüm, hayatım, nem varsa kaybettim;
Kaybettim, ah, dostlarım, neş'emi;
Kalmadı hatta kibirim azametim;
Oydu vehmettiren dahiliğimi.

"Hakikat budur" dedikleri zaman,
Karşımda sahiden bir dost zannettim.
Hakikati anlayıp duyduğum an;
Çoktandır galip gelmişti nefretim.

Ama işte hakikat ebedidir;
Yaşarsa bir kimse ondan bihaber,
Alemde ömrünce gafil kişidir.

Tanrı soruyor, cevap vermek ister,
İyi ki ağlamışım ara sıra
Elimde kalan servet bu, dünyada.


Alfred De Musset
Çeviren: Cahit Sıtkı Tarancı

19 Haziran 2017 Pazartesi

Pepa'ya

Pepa'cığım, gece ilerleyip de
Annen odasına çekildiği an,
Sen lambanın altında yarı üryan
Duaya başlarsın ya, eğilip de;

Hani rahatı kaçmış ruhun, seni
Gecenin koynuna terk ettiği an;
Başlığını atarsın da başından
Yatağına bir bakarsın ya hani.

Evin bütün insanlarını saran
Ağırlık yaklaşır ya, adım adım;
Güzelim, sevgilim, Pepita'cığım
Ne düşünürsün acaba o zaman?

Kimbilir belki bir garip kadını,
Çok acıklı bir romanda kahraman,
Ümidin zoruyla meydana çıkan,
Hakikatinse yalanladığını.

Belki de ancak doğura doğura
Bir fare doğuran kocaman dağlar,
Hiçbir vakit yaşanmamış sevdalar,
Şekerlemeler, belki de bir koca.

Ah! Belki de seninki kadar iyi
Bir kalbin dostça açılmalarını;
Esvabını, oyun havalarını;
Belki de beni, belki de hiçbir şeyi.


Gerard De Nerval
Çeviren: Orhan Veli Kanık

Fantazya

Bir hava bilirim, dünyalara değişmem:
Bütün Rossini, Mozart, Weber sizin olsun,
Çok eski bir hava, ağır, hazin, muhteşem;
Yalnız ben duyarım onda ne varsa fusün!

Ne zaman o havayı dinleyecek olsam
Ruhum gençleşiverir birden iki asır,
Onüçüncü Louis devridir, vakit akşam
Batan günle sararmış bir yamaç uzanır.

Camları kızıla çalan renklerle yanar,
Kiremitten bir şato, köşeleri taştan.
Etraf çepçevre bağlar, bahçeler, parklar;
Bir dere akıyor çiçekler arasından.

Kömür gözlü bir kumral en üst pencerede;
Eskidir geçmiş zaman esvapları eski.
Görmüşlüğüm var bu kadını; ama nerde?
Hatırlıyorum, başka bir hayatta belki!


Gerard De Nerval
Çeviren: Cahit Sıtkı Tarancı

İki Atlı Ormanda Ne Düşünüyorlardı?

Gece kapkaranlıktı ve simsiyahtı orman,
Gölgeye benziyordu yanımda giden Hermann;
Dörtnala atlarımız sığınmıştık Allaha.
Bulutlar gökyüzünde sanki birer mermerdi,
Yıldızlarsa ateşten kuş sürüleri gibi
Uçuşurdu dallarda.

Ben hasretle doluyum. Istıraplarla kırgın,
Ümitsiz, bomboş kalmış derin ruhu Hermann'ın.
Ben hasretle doluyum: uyuyun sevdiklerim!

Bu ücra yeşillikler arasından giderken:
"Yarı açık mezarlar, dedi, geçer fikrimden!"
O ileri bakıyor benim gözüm arkada.
Atlarımız bir orman alanında dörtnala.

Uzak çan seslerini getiriyordu rüzgar.
Hermann: "Dertliler, dedi, düşüncem; şu alemde
Yaşayan, var olanlar." "Ah, benim düşüncem de
Dedim ki yok olanlar:


Pınarlar çağıldardı. Ne söylerdi pınarlar?
Meşeler fısıldardı. Meşeler ne fısıldar?
Çalılar söyleşirdi eski dostlarmış gibi.
Hermann bana dedi ki: "dert insanı uyutmaz.
Ne gözler var ki ağlar, ne gözler uyku tutmaz."
Ona dedim ki: "Heyhat, uyanmaz niceleri!"

O zaman dostum: "Hayat, dedi, dert, felaket bu!
Ölüler artık azap çekmiyorlar. Ne mutlu
Yeşeren, yapraklarla örtülen mezarlara!
Gece onları tatlı ışıklarıyla okşar.
Göklerin sükunundan, nurundan nasibi var
Her ruhun her mezarda:'

"Sus, dedim, ölüm denen o sırra saygı göster!
Ayak altında, toprak altındadır ölüler.
Ölüler bir zamanlar seni seven kalplerdi:
Uçup giden meleğin, baban, yahut da annen!
Gönülleri kırılır bu acı sözlerinden,
Rüya içinden gibi duyarlar sesimizi."


Victor Hugo
Çeviren: Afif Obay

Göl

Ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin
Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz
Zaman adlı denizde bir gün, bir lahza için
Demirleyemez miyiz?

Ey göl, henüz aradan bir sene geçti ancak,
Seyrine doymadığı o canım su yanında
Bir gün onu üstünde gördüğün şu taşa, bak
Oturdum tek başıma!

Altında bu kayanın yine böyle inlerdin;
Yine böyle çarpardı dalgaların bu yara,
Ve böyle serpilirdi rüzgarla köpüklerin
O güzel ayaklara.

Ey göl, hatırında mı? bir gece sükut derin.
Çıt yoktu su üstünde, gök altında, uzakta,
Suları usul usul yaran kürekçilerin
Gürültüsünden başka.

Birden şu yeryüzünün bilmediği bir nefes
Büyülenmiş sahilin yankısıyla inledi.
Sular kulak kesildi, o hayran olduğum ses.
Şu sözleri söyledi:

"Zaman, dur artık geçme, bahtiyar saatler, siz
Akmaz olunuz artık!
En güzel günümüzün tadalım o süreksiz
Hazlarını azıcık!

"Ne kadar talihsizler size yalvarır her gün,
Hep onlar için akın;
Günleriyle birlikte dertlerini götürün,
Mesutları bırakın.

"Nafile, isteyişim geçen saniyeleri;
Akıp gidiyor zaman;
Geceye: "Daha yavaş" deyişim boş; tan yeri
Ağaracak birazdan.

"Sevişmek! hep sevişmek! akıp giden saatin
Kadrini bilmeliyiz!
İnsan için liman yok, sahil yok zaman için,
O geçer, bir göçeriz!"

Kıskanç zaman, kabil mi sevginin kucak kucak
Bize zevki sunduğu sarhoş edici anlar,
Kabil mi uzaklara uçup gitsin çabucak
Matem günleri kadar?

Nasıl olur kalmasın bir iz avucumuzda?
Nasıl yok olur her şey büsbütün silinerek?
Demek vefasız zaman o demleri bir daha
Geri getirmeyecek?

Loş uçurumlar, mazi, boşluklar, sonrasızlık,
Acaba neylersiniz yuttuğunuz günleri?
Alıp götürdüğünüz derin hazları artık
Vermez misiniz geri?

Ey göl! dilsiz kayalar! mağralar! kuytu orman!
Siz ki zaman esirger, tazeler havasını,
Ne olur, ey tabiat, o günlerin saklasan
Bari hatırasını!

Sakin demlerde olsun, deli rüzgarda olsun,
Güzel göl, etrafını süsleyen oyalarda,
O kapkara çamurda, sularına upuzun
Dökülen kayalarda!

İster meltemlerinde, bir ürperişle esen,
Seslerde, ister uzak ister yalanda olsun,
Yahut gümüş pullarla sular üstünde yüzen
Ay ışığında olsun!

Kuduran fırtınalar, sazlar bize dert yanan,
Meltemini dolduran kokular, hep beraber,
Ne varsa işitilen, görülen ve koklanan,
Desin ki: "Seviştiler!"


Alphonse de Lamartine
Çeviren: Yaşar Nabi Nayır