Sayfalar

19 Ağustos 2017 Cumartesi

Yeşil Kuşlar

Değil mi hava güzel, değil mi esmiyor artık
dizilebilirler dallara sessizce
ötüşmeden yeşil kuşlar
yaprakçasına, pençeleri gümüşten.


Diego Valeri
Çeviren: Egemen Berköz

Bir Gül

Yine açılıyor akşamlar göller gibi
soluk, altın damların üstünde,
titreyerek yavaş, kımıltısız ışıkta
dağınık kuşkusu ağaçların.
Yok artık anılar, ağlayışlar: yalnızca
kısacık bir an, taş uykusundan
uyuyan yürekte, seni gören
parlak ışığı yaşamın
açık ve gizli şaşırtıcılığı yaşamın
yaşayan yaşamın. Ve gök göktür.
Bir gül açılır bir köşesinde
dünyanın, esrikleşir akşam havası
yeryüzünü kaplayan.


Diego Valeri
Çeviren: Egemen Berköz

Kıyı

Bu uzun kıyıda iyiliğim benim
boydanboya uzanır ya günbatımları
göğün ve kanalın bir anı
kırmızı, altın şansı, güneşin
peşindedir ya, kaçak mutluluğun,
durgun uçuşun, gözkarartan boşluklarda
darmadağın ufuklarında geniş ateşlerin.
Sallanır yelkenlilerde direkler
titrer ağı çeken ipler, sessiz türküsü
canlı suskun suların, sönen gölgede.


Diego Valeri
Çeviren: Egemen Berköz

Ömer Hayyam'a

"iç yaşadıkça" (Hayyam)
Yaz sabahlarında
yetişir ağızda bir yaprak ey Hayyam!
Bahçelerin güneşi
senin o
hiç içmeyeceğimiz şarabından
daha çok sarhoş ediyor bizi.
Bilsen
senden sonra nice mahzenlerden içtik,
kıpkırmızı oldu boğazımız
batının şaraplarından,
benim ihtiyar, benim yanık İranlım!
Tatlı düşünür çocukluğundur senin
asıl büyük armağan.
Sen
sisler ve yıldız uzaklıklarından
baktın dünyaya,
bildin yaşamın gölgesini
boyamasını ilksel meraklarla.
Umutsuz kesinliğin dışında
bir şey olmadığı yerde
sorular sordun, uyuşumlar önerdin
ve sonuçlanmıştı her şey.
Acıyarak gizlenen sana
sertliği değil Tanrı yüzünün
ama yorgun etin
tekdir ederken seni,
o karanlık ve ağlamaklı hoşnutsuzluktan
inceliği doğuyordu bir uyumun.
Böylece sen
inanarak bilmediğine
ve aramak zorunda olduğunu sanarak
atlattın
kaçınılmaz öncüllerini
insan yaşamının.
Budur asıl iyi şarap
Hayyam!
Bu aidatı içkisini
sana hayırlı kılan Tanrı,
seni varsıllığa
ve şiire eriştiriyordu.
Sense ey korkusuz,
kendi yaşamının zaten
çiçeklenmiş bir mezarlık olduğundan
kuşkulanmadan,
güleç mezarının güllerinin
çeşnisinde bakıyordun.


Vincenzo Cardarelli
Çeviren: Bedrettin Cömert

18 Ağustos 2017 Cuma

Gece Geçişi

Işıklarla pırıl pırıl
bir trenle geçerken gece
gördüğüm şu tepecikte,
işte şurda,
yukarlarda,
çocukluğum yatar benim.
Yanık sap kokusu
dolduruyor içimi istasyonda.
Beni çağıran sayısız sesi andıran
eskil ve yaygın koku.
Ama gidiyor tren.
Nereye gittiğimi ben de bilmiyorum.
Uykudan gözünü bile açmayan
bir yol arkadaşım var.
Bir yabancı gibi bir hain gibi
geçtiğim bu ana toprağının
benim için ne olduğunu
ne düşünür ve düşler başkası.


Vincenzo Cardarelli
Çeviren: Bedrettin Cömert

Martılar

Bilmem
yuvası nerdedir martıların
nerede barışa ererler.
Durmadan uçmaktayım
ben de onlar gibi.
Yem yakalamak için suya sürünüşleri gibi
ben de yaşama sürtünüyorum.
Belki onlar gibi sessizliği seviyorum
sonsuz deniz sessizliğini.
Ama benim yazgım
yaşamaktır
fırtınada şimşek gibi.


Vincenzo Cardarelli
Çeviren: Bedrettin Cömert

Ölüme

Evet ölüme,
ama hayır ölümün saldırısına uğramaya!
En iyi yolculuk olduğuna inanarak
ölmek
böyle bir yolculuğun.
Ve son anda
her biri bir yüzyılmış gibi gelen
bir istasyon saatinin dakikalarını
sayar gibi
neşeli olmak.
Mademki ölüm
aldatan sevgilinin yerine geçen
bir gelindir kocasına bağlı
almak istemeyiz içeri onu
çağırılmamış bir konuk gibi
ne de kaçmaz birlikte.
İzinsiz
çok kez çıktık yola.
Zamanın tek bir anda
eşiğini aşmak üzereyken,
anısı bile bizlerin
uçup gidecekken,
bırak bizi ey Ölüm, elveda diyelim dünyaya,
bırak, gecikelim biraz daha!
Olmasın birdenbire
büyük adım.
Buz kesiyor kanun
düşününce apansız ölümü.
Ölüm, yakalama birdenbire beni,
haber et uzaktan,
alışkanlıklarımın en sonuncusuymuş gibi
dostça alırsın beni.


Vincenzo Cardarelli
Çeviren: Bedrettin Cömert

17 Ağustos 2017 Perşembe

Eski Kent

Çoğun dönerken eve
loş bir sokağından geçerim
eski kentin,
yansır su birikintilerinde solgun
ışığı birkaç sokak fenerinin
ve hep kalabalıktır yol.

Burda
meyhaneden eve ya da kerhaneye
gidip gelen insanlar arasında
hurda
insanların ve malın
koca bir limanın döküntüsü olduğu
bu yerde
sonsuzluğu buluyorum
alçak gönüllülükle

Burda
denizci orospusu
ana avrat düz giden moruğu
işini uyduran kancığı
kızartmacı dükkanına mitili sermiş süvarisi
canı istediğinden içi içine sığmayan genç kızı
hepsi
yaşamın ve acının yaratıklarıdır.
Tanrı çalkalanır
onların içinde
benim gibi...

Burda
sıradan insanlar arasında
düşüncemin arındığını duyumsuyorum
yolun en aşağılık olduğu yerde.


Umberto Saba
Çeviren: Bedrettin Cömert ·

Sevgili Yer

Dolaşıp durduk bütün öğleden sonra
iki yaşamı bir yapacağımız bir yer arayarak

Gürültüydü yaşam, ergindi, düşmandı
gençliğimize gözdağı veriyordu

Oysa cırcır böceklerinin hala öttüğü bu yere varınca
bilseniz nice sessizlik bu ay altında.


Umberto Saba
Çeviren: Bedrettin Cömert

Karıma

Sen bir piliç gibisin
taze ve beyaz.
Esince rüzgar, tüyleri karışan
su içerken boynunu eğen
ve toprakta eşinen
ve yürürken
seni sultanlara yaraşır adımlarınla
ağır ağır giden
ve iterek göğsünü ileriye
çalımla çimende gezinen
bir piliç gibisin sen.
Erkeğinden daha üstün bir piliç.
Tanrı'ya yaklaştıran
tüm günahsız hayvanların
tüm dişileri gibi.
Eğer yanılmıyorsam
yanıltmıyorsa eğer beni gözlerim
başka hiçbir kadında değil
bunlar arasında senin eşin.
Akşam
tavukları bastırınca uyku
öyle sesler çıkarırlar ki
bazen hastalanıp inildediğinde
tatlılar tatlısı sesini anımsatır senin.
Sen bilmezsin
kümeslerin yumuşak ve üzünçlü sesine
nasıl benzediğini sesinin.

Sen gebe bir düve gibisin
hafif
ağırlaşmamış daha
şen şakrak hatta,
boynunu çeviren
okşayınca,
boyun değil
yumuşak pembeden bir et çemberi sanki.
Karşılaştığında
duyursan böğürdüğünü
o ses
o denli yakınıcıdır ki
koparıp bir tutam ot
edemezsin vermeden.
Hüzünlüysen eğer
işte ben de öyle sunuyorum
armağanımı sana.

Sen dişi bir köpek gibisin
uzanmış yere,
gözleri bunca tatlı
ve acımazsız yüreği.
Bastırılamayan bir öfkeyle tutuşmuş
bir ermiş oluveriyor
ayaklarının dibinde
ve öylece sana bakıyor
Tanrı'sı ya da Efendisiymiş gibi.
Evde ya da yolda
yaklaşmaya görsün birisi
hemen gösteriyor bembeyaz dişlerini,
kıskanç mı kıskanç
sevgisi.

Sen ürkek bir tavşan gibisin.
Daracık kafesinde
dikilir ayağa
görünce birini
ve durur tetikte
uzatarak kulaklarını.
Kepek ya da hindiba götürmeni bekler,
olmayınca da
büzülüp içine
karanlık köşeleri seçer.
Hangi gönül razı olur
ağzından almaya yemini?
Hangi gönül razı olur almaya
kurmak için yuvasını
üstünden yolduğu tüyü?
Hangi yürek katlanır
acı çektirmeye ona?

Sen bir kırlangıç gibisin
baharda dönen,
ama güzün göç eden.
Ne ki yok bu son alışkanlığın senin.
Daha çok
tüy gibi deviniş almışsın
kırlangıçtan.
İşte budur bana
yaşlılığını duyan
ve de yaşlı olan bana
bir başka bahar muştulayan.

Sen bir karınca gibisin
yarınını düşünen.
Çıkınca kıra gezmeye
ninesi ondan konuşan
yanındaki bebeye.
Ben de böyle işte
başka hiçbir kadında değil
ya anda buluyorum seni
ya da Tanrı'ya yaklaştıran
tüm günahsız hayvanların
dişilerinde.


Umberto Saba
Çeviren: Bedrettin Cömert

16 Ağustos 2017 Çarşamba

Gidiş ve Davranışlar

bir kış gecesi
şamdanların ışığında
kafayı bulurken saray:
"seviştim
savaştım
ve bayındır oldum" diye
haykırdı en sevileni
kralların - sonra dönerek konuklarına
göz göre göre kaldırıp bardağını
içkisini içti
buna
yankı verdi beyaz sesi
düşük bir hükümdarın - sürgün
bin fersah uzakta yitip ülkesinden:
"ölü taklidi yaptım
denizin ortasında
sırt üstü yüzdüm-
ve bıraktım kendimi
küreklerin keyfine
tıpkı bir saman çöpü gibi."


Vahe Godel
Çeviren: Özdemir İnce

Düşlem

Hiçbir şey (ama şu koku, birdenbire, sanki çiçek açmış
uzak akasyalar), ilk sıcakların mutlu karayılanından
başka hiçbir şey, papatya ve adaçayının egemen olduğu
çayırda akıp giden.

Şurda hurda çiğ parıltıları.

Kazılmış çukurlarda, karıklarda çoktan ayağa kalkmış
ot, bir izin başlayıp bittiği yerde, sanki algılanmaz
bir yelin (bir iç çekişi, bir soluk parçası) keyfine
göre.

Koku. Kararsız patika, silik.

Ya da (ama, birdenbire, şu koku, şu salkım salkım beyazlık),
ya da suların yüzeyinde sallanan, dağılmış, yarısı
batık bir papatya tacı, adaçaylarının mavi saplarıyla
bağlı.


Pierre Chappuis
Çeviren: Özdemir İnce

Dersler

Eskidendi,
ürkek, bilgisiz ben, ancak yaşayıp,
gözlerimi görüntülerle örterek,
ölülere ve ölenlere kılavuzluk yaptığımı
savladım.

Ben, içleştiren şair,
tutumlu, ancak acı çeken,
oralara dek yollar çizmeye gitmek!

Şimdi, üflenmiş lamba,
el daha aylak, titrek,
yavaşça başlıyorum yeniden
havada.

"Kim bana yardım edecek? Gelemez kimse buraya.
Ellerimi tutacak olan tutamaz titreyen elleri,
gözlerimin önüne bir perde koyan alıkoyamaz beni görmekten,

bir palto gibi gece ve gündüz çevremde olan
bu ateşe, bu soğuğa karşı yapamaz hiçbir şey.
Buradan, en azından, hiçbir
aygıtın sarsamayacağı bir duvarın olduğuna tanık durabilirim.

Bundan böyle, en kötü ve en uzundan başkası bekliyorum beni."

Böyle mi susar darlığında gecenin?

Gözlerimi kaldırdım.

Pencerenin ardından,
ışığın dibinden
imgeler geçiyor gene de.

Mekik dokuyanlar
ya da varlığın melekleri,
uzayı onarıyorlar.


Philippe Jaccottet
Çeviren: Enis Batur

15 Ağustos 2017 Salı

Kuşlar, Çiçekler ve Meyveler

Gün kavuşurken bir ekin sapı çok yüksekte
yerle bir bu hafif esinti:
kim seçiyor böyle bir gövdeden ötekine?
Dağların ağılından sıyrılmış bir kaynak,
bir köseği mi?

Kuşlar duyulmuyor bu taşların arasında,
yalnız, çok uzakta, çekiçler

Her çiçek yaklaşmış gibi duran
gecedir ancak

Ama kokusunun yükseldiği yerden
girmeyi umamam
onun için sarsıyor beni böylesine
ve bu kapalı kapının önünde uyanık
tutuyor böylesine uzun zaman

Her renk, her yaşam
bakışın durduğu yerde doğar

Bu dünya doruğudur ancak
görünmez bir yangının.

Göz:
taşan bir kaynak

Ama nereden gelmiş?
En uzaktan daha uzaktan
En aşağıdan daha aşağıdan

Sanıyorum ben öteki dünyayı içtim

Nedir bakış?

Dilden daha sivri bir kargı
bir aşırılıktan ötekine koşu
en derinden en uzağa
en karanlıktan en arıya

bir yırtıcı

konmak istemiyorum artık
zamanın hızında uçmak

bir an böylece
bekleyişimi devinimsiz sanmak.


Philippe Jaccottet
Çeviren: Enis Batur

Şiir

Kimse yok Parkta
Poe ile benim dışımda
yalnızca o, Poe'ya benzeyen adam
alacakaranlıkta
yaşlı karaağaçların altında.
Poe'yu gördüm
Orada duruyordu, karaağaçların altında
ıslak yaprakların arasında, yalnız
ve ıslanmış.
Görüyordum Poe'yu.
Üzerinde, yakası kadifeli
paltosu
ve bakıyordu dalgın dalgın bir yere -
nereye? bilmiyorum -
Bir fırt Brambach ıslık çal!
Bir şarkı söyle,
kendini bir kuş olarak tasarla,
Poe'nun o kocamış kara kuşunu al,
bırak uçup gitsin... evet uçsun,
gördüm Poe'yu
yağmurun altında
karışırken yavaş yavaş
karaağaçlarla.


Rainer Brambach
Çeviren: Özdemir İnce

Karasınız Ama Güzelsiniz

     Kadın erkeğe hizmet etti. Ona dokundu ve
iyileştirdi. Dahası bağrının içinde taşıdı onu.
     Deli miyim acaba insanın şiirine inandığım
için? Okşamaları alıp götürdü beni ötesine göklerin,
yaprakların ve çiçeklerin. "Mucizeleriniz benim mucizelerim
değil", dedi Peri Masalları'na İncil.
     Küçük bir ayna kalmıştı, bir kırmızı elma ve bir
mavi kuş.


Maurice Chappaz
Çeviren: Özdemir İnce

14 Ağustos 2017 Pazartesi

Kaçak

Mavi gözbağı
gözler için.

Beyaz peşkir
yürek için.

Gün doğarken
kendi arkadaşlarım
öldürecek beni
başkası değil.

Av eti olarak sunun
yüreğimi sevgilime.

Bir öykü uydurun anneme:
bir yerde kralmışım.

Papaz'a söyleyin ki
yukardaki meyve bahçesindeki Adamı
seviyorum herşeye rağmen.

Karışıklığa ateş!


Maurice Chappaz
Çeviren: Özdemir İnce

Bakıyorum Gözlerinin İçine

Bakıyorum gözlerinin içine yine yine
Okuyorum gözlerinde
Oldum olası bildiğim masalları;
Bakıyorum gözlerinin içine yine yine,
Bakıyorum gözlerinde hepsine -
Büyülercesine gerçek ve cana yakın.
Ben Küçük Afacanım
Koca kurdun girmediği ormanda.
Hem de Pamuk Prenses
Ama cadım yok, cücelerim yok.
Bakıyorum gözlerinin içine yine yine,
Aynam olmasa da olur, yalan bilmeyen,
Güzeller güzeli kim diye sormayan.
Şafakların ecesiyim ben uykuda,
Ama yüreğim uyanık.
Hem sondan bir önceki sayfada
Küçücük Külkedisiyim her zaman
Saat geceyarısını çalar çalmaz
İnerim koşar adım
Merdivenlerden.
Ama hiç yitirmem ki pabucumu
Merdivenlerden inerken,
Sonra tırmanırım yeni baştan
Masalları okumak için yine
Okumak için hepsini - sende.


Puah Shalev
Çeviren: Talat Sait Halman

Karanlıkta

Öyle olur ki karanlıkta, geceyarılarında
Birbirinden kara düşünceler kurcalar zihnimi
Yüreğim büyük bir acıyla burkulur;
Çağlardan beri süregelen bir acıyla.

Yalnızlığın korkunç duygusuna kapılırım o vakit
Kara bir bulutun yalnızlığı gibi
Geceleyin sükuna kavuşur karanlık ülke,
Kara bulutu sürükler sonbahar rüzgarı.

Eserlerde bile yaşamayacağım sanırım
Boşa harcamışım bütün gücümü,
Hayat bir düşe benzer, şarkıya benzer,
Bir gölge olup karanlıklara karışacağım ben de.


Yaakov Steinberg
Çeviren: Nesim Eskin

Vaha

Dudaklarımda sanki
Dumandan hafif bir tüy.

Gözlerimin balıkları üstünde
Bir su çiçeği sanki.

Saçlarımı yıkayacağım geceleyin
Ve vücudumu ayın balesinde.

Çölümden çıkıp geleceğim
İlerimin vahasına.


Rina Chany
Çeviren: Muzaffer Uyguner