Sayfalar

14 Ekim 2017 Cumartesi

Esin Perisi

Adalgisa Nery için


Sana Havva demiyorum,
Sana ne dünyadaki kadınların adını veriyorum, ne perilerin, ne
ilahelerin, ne esin perilerinin, ne kahinlerin, ne ülkelerin,
ne yıldızların, ne de çiçeklerin.
Fakat sana bataklıklarla evlenmek için ayışığından inen
Ve sallanan eşyayı büyüleyen diyorum.
Mine çiçeklerinin kocaman tarlasında tüveyçlerini kımıldarken
görünce
biliyorum ki onları kımıldatan bir yel değil, örülmüş saçlarınla
geçişindir senin
Kuzey denizlerine doğru giden deniz yıldızlarının üzerinde
ya da donmuş toprağın üstünde uçuşan martıların ve kutup
kuşlarının
uçuşlarında seni düşünmekten haz duyuyorum.

Sana Havva demiyorum,
Dünyadaki hiçbir kadının adıyla seslenmiyorum sana.
Adın bebeklerin sessiz küçücük dudaklarında olmalı,
vaktiyle denizlerin derinliğinde kalmış hareketli ve sessiz
kumlarda olmalı,
büyük boralarla çalkanan havada,
seni düşünde gören ve uyandıklarında ölen münzevilerin dilinde,
yıldırımın çizdiği o bir daha görünmeyen çizgide olmalı.
Ve bütün bu hareketler senin yüzlerce yıllık adının heceleri olmalı.
Ve bütün kuşaklar tanımalı onu.
Dur, dostum, lütufkar hasatlar başlıyor
ve aynı gök altında barışıyor yaradanın yaratıkları;
Havva demediğim
ve dünyadaki hiçbir kadının adını vermediğim adını
zamanı gelince duyacaksın,


Jorge de Lima
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Kuş

Kimse bilmiyordu nereden geldiğini garip kuşun.
Son fırtına sürüklemişti onu belki
bilinmeyen bir adadan ya da bir körfezden;
dev yosunlardan doğmuştu belki,
bir başka atmosferden düşmüştü belki,
bir başka dünyadan, bir başka gizden.
Eski denizcilerden hiçbiri görmemişti onu buzlar arasında,
onunla karşılaşmamıştı hiç bir yolcu:
insan biçimindeydi, melekler gibi
şairler gibi sessizdi.
Kilisenin büyük kubbesi üstünde süzüldü önce;
papaz kışkışladı onu, kötü bir ruhu kaçırıyordu sanki.
Aynı gece deniz fenerine kondu ışık saçarak,
fener bekçisi de kovdu onu, gemileri şaşırtır diye.
Kimse bir parça ekmek vermedi kuşa,
sığınacak bir dam altı vermedi.
"Sürüleri yutan kötü bir kuş bu," dedi biri.
"Aç bir şeytan," dedi bir başkası.
Kanatlarının altına alınca yorgun çocukları
anneler kuş taşladı, bilinmez kuşu, horlanmış, bitkin kuşu.
Bulutlar arasında sessiz bir doruktan gelmişti belki,
eşini bir ok alıp götürmüştü belki,
İnsan biçimindeydi, melekler gibi
şairler gibi yalnızdı.
Bir candaş arıyordu
kendini kovan insanlar arasında.
Buğday tarlalarını sel basınca bir gün
"Kuş yüzünden," dediler.
Kıran girince sürüler arasına
"Kuş yedi kuzuları," dediler.
Suyunu sakınır oldu çeşmeler,
güçsüz bir Samson gibi düştü toprağa kuş.
Balıkçının biri gördü onu, yumuşacık kaldırdı yerden,
"Bakın," dedi, "ne güzel bir kuş buldum."
Bir başkası hatırladı ansızın: yoksullara yumurtalar götürürdü bu kuş.
Bir dilenci anlattı: kuş, soğuktan korumuştu onu.
"Bana tüylerini vermişti," dedi çıplak bir adam.
Halkın önderi, "Kuşların kralıydı bu, onu tanımamışız" dedi.
Önderin küçük oğlu, yalnız, tatlı bir çocuk, şunları söyledi:
"Tüylerini bana ver baba, hayatımı yazayım,
onunkini andıran hayatımı, göreyim kendimi,
çünkü senden çok ona çekmişim baba."


Jorge de Lima
Çeviren: Ülkü Tamer

Mozart Cennette

Wolfgang Amadeus Mozart, 5 Aralık
179l 'de, bembeyaz bir atın üstünde
nefis piruetlerle, bir sirk cambazı
olarak cennete girdi.

Sordu küçük melekler şaşkınlıkla: Kim bu? Kim olabilir bu?
Tam o anda duyulmamış bir müzik yükseldi
yöneticilerin üstünde.
O hor gören bakışlar silinip gitti.
Meryem alnından öptü onu.
Ve meleklerin en genci oldu Wolfgang Amadeus Mozart.


Manuel Bandeira
Çeviren: Ülkü Tamer

Ölü Gece

Ölü gece.
Sokak fenerinin yanında
Sivrisinekleri yutuyor kurbağalar.

Kimse geçmiyor sokaktan.
Bir sarhoş bile.

Ama geçit töreni var gölgelerin.
Geçip gitmişlerin gölgelerinin.
Yaşayanların ve ölülerin.

Suyolları ağlıyor.
Gecenin sesi...

(Bu gecenin değil, daha yücesinin.)


Manuel Bandeira
Çeviren: Ülkü Tamer

13 Ekim 2017 Cuma

Sokak

Oturduğum bu sokak, iki dağ yolunun arasındaki,
Bir kentin caddesinden daha ilginç.
Kentlerde birbirine benzer herkes.
Herkes birbirine benzer. Herkes herkese benzer.
Burada öyle değil; bir kişiliği var herkesin.
Her yaratık apayrı.
Köpekler bile.
İşadamlarını andırıyor bu köy köpekleri:
İşleri başlarından aşkın.

Ne çok insan gelip gidiyor!
Hepsi değişik; çağrışımlar başlatıyor hepsi.
Omuzlarda taşınan tabut, keçinin çektiği süt arabası.
Suyun mırıltısı neler diyor simgelerle:
Günler geçiyor, günler geçiyor!
Ve artık sonuna yaklaşıyor gençlik.


Manuel Bandeira
Çeviren: Ülkü Tamer

Kuzey Denizi

Yükselir rüzgar ve siler
ayın izlerini
Zeebrugge kum tepecikleri
üzerinde
Yeni her şey
Bilmiyorum hiçbir şey.
anımsıyorum ne de
taşan
suların
şavkın da
ateşin
kıyısına
Şafak söküyor.


Petro Shimose
Çeviren: Adnan Özer

Scherzo Aimara

Ben onurluydum...
TAMAYO
Gerçeklik benim suçum değil.
Onu ben yapmadım
Ben yaratmadım taşı ne de gülü,
Doğumumu ben istemedim.
Dostlarım da olmadı benim.
Aşk bir işkenceydi bana.
Yaşlanıyorum.
Yaşam umudunu kesti benden.
Yalnızlığım: onurum.


Petro Shimose
Çeviren: Adnan Özer

12 Ekim 2017 Perşembe

Vadilerde Noktürn

Sevda yeşerir
ve çiy
boşalır
bir şarkı gibi

Ay
çınlar
ekmek
ve orkideler

Sessizlik
ve senin
soluk alıp verişin
nazlı nazlı karlaşan
bir kömürdür,
ışıltılı
biçimler doğar
senin uçuşundan.

Rosario
güldür
gül değildir.
Zamanın
yaptığı
güzdür.


Petro Shimose
Çeviren: Adnan Özer

Hüzünlü Sesler

Kayıp gidiyor kızak
beyaz bozkırda,
uzaklarda, çok uzaklarda kurtların uluyuşu
karışıyor kızağı çeken yorgun köpeklerin soluğuna.

Kar yağıyor.
Her yer bir peçenin arkasında gibi
kuzey yeli leylaklar sürüklemiş
ve peçeye o leylakları iliştirmiş sanki.

Beyazın sonsuzluğu.
Derin acıların belli belirsiz izlenimi yüzüyor
sonu gelmeyecek gibi görünen çölde,
bırakılmışlık yüzüyor, çözülmeyen bir düş kırıklığı.

Uzaklarda
ıssız bir çam ağacı,
arkasında sis ve kar,
bir iskeletin uzun çizgisi,

Toprakla gök arasında,
beyaz örtüler arasında,
doğuda beliren kış sabahı
soğuk adımlarla ilerliyor şimdi.


Ricardo Jaimes Freyre
Çeviren: Ülkü Tamer

Gözler

bilmiyorum kimim ben ya da kimdim
kendi kargaşamı biliyorum yalnız
kuşkularla kuşkularla yıllar geçirdim.
çok az öğrendim ve gördüm dünyanın değiştiğini
dünyaya karşı öpüşenleri duydum
devrim için yaşayanları ölenleri
en güzel şeydi evet en güzel şey
kurşun yaralarının yanındaki gözlerine bakmak
bunca kısa bir yolun sonunda


Juan Gelman
Çeviren: Ülkü Tamer

11 Ekim 2017 Çarşamba

Cezayir

ey öfke korku ve öç ustaları
aşk sarhoşluğunun ustaları
umutla bekleyen bütün ufukların
yaşayan ve ölen her şeyin ustaları
cepheye bir başlatma nasıl güzel gittiler
acılı bir halka omuz omuza
kuşkularını yorgunluklarını nasıl giderdiler
dünün ve yarının yenilgilerini atıp
nasıl yiğitçe sordular o soruyu
yeniden yeniden nasıl doğdular
ey güzel insanlar yalnız ve kalabalık
öfkenin ve korkunun ustaları öç ustaları
bereketli kadınlar gibi yalnız ve güzel köyler
ufukların ortasında bir umut gibi sessiz
acımasız gece uzun gece acı çekiliyor burada
yargılar veriliyor ve canavarları doğuruluyor inceliğin
yaşayabilmek için mazgallar asılıyor kasıklara
ey yalnız ve güzel insanlar uzun gece
bereketli kadınların kokusuyla donanmış gece
o acıyı paramparça edin cezayirde
kin ve sevgi yazılarıyla donanmış duvarları
toprağın altına çürük kemikler saklamış cezayir
ama günün birinde birleşecek o kemikler
kadınların ve duvarların kemikleriyle
son silah sesleri ve son öfkeler arasında
afrika tabutunun son korkusunda
paramparça acımasız uzun yalnız ve güzel
rimbaudnun yüzü değecek toprağa


Juan Gelman
Çeviren: Ülkü Tamer

Kardeşlik

I.

Şanssızlıklar ortasında doğan insan,
Gören ve aşkla duygulanan insan,
bilmediğini bilmeyen insan,
Korkan ve sergüzeştlere koşan insan,

İman saatlerini durmadan sayan insan,
Yalnız karanlığı seçebilen insan,
Varlığını gösteren şeyleri gören insan,
Kendisini ağlatan şeyleri bulan insan,

Mutlu insan, acılar çeken insan,
Tapan insan, nefreti bilen insan,
Tutsak insan, egemen insan.

Hayaller kuran insan, büyülenen insan,
Soluk alıp veren, türkü söyleyen insan,
Ölümlü ve ölümsüz insan, kardeşim insan.


II.

Benden çok uzak ve en bilinmez,
Miniminnacık ve en bahtsız,
Çabucak bırakılan ve aranılmayan,
Hemen yok edilen ve en çok unutulan,

Hep acılar, yalnız acılar çeken,
Hep ağlayan, yalnız ağlayan,
Yaşamadan işte öyle yaşayan,
Geçmişi olmadan geçmişi olan,

İnsanlık yazında bir yazısı var,
Adımın harfleri arasında adı var,
Benim sözlerimde sözleri var,

Hayatımın derinliğinde hayatı var,
Hiç unutamam onu, varlığımda o var,
Kendisini anlatır, sesimde sesi var.


Francisco Luis Bernandez
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Doğu Lansing'de Bir Anahtar

Bir anahtarım ben perdahlı çelikten.
Keyfe bağlı değil düzensiz profilim.
Görmediğim bir dolapta uyuyorum
belirsiz puslu uykumu, bir anahtarlıkta.
Bir kilit var beni bekleyen.
Bir tek. Dövme demirden kapı
katı kristalden. Bir ev var
öte yakada, gizli ve gerçek.
Yukarda, aynalar, alacakaranlıkta,
görüyor boş aynalar geceleri, gündüzleri,
görüyor ölülerin fotoğraflarını
ve incecik geçmişlerini fotoğrafların.
Çevireceğim bir gün kilidin dilini
ve iteceğim ağır kapıyı.


Jorge Luis Borges
Çeviren: Özdemir İnce

10 Ekim 2017 Salı

Kendine Kıyan

Hiçbir yıldız kalmayacak gecede.
Ne de gecenin kendisi kalacak.
Öleceğim ve benimle birlikte ölecek
çekilmez, katlanılmaz evrenin tümü.
Yok edeceğim piramidleri, madalyaları,
yüzleri ve anakaraları.
Yok edeceğim birikimini geçmişin.
Toza dönüştüreceğim tarihi
ve tozu toza.
Son kez batan güneşe bakıyorum.
Son kuşu duyuyorum.
Kimseye kalıt bırakmıyorum hiçliği.


Jorge Luis Borges
Çeviren: Özdemir İnce

Beşparmak Dağı'nda Endymion

Uyuyordum doruğunda dağın. Ve güzeldi
yılların yıprattığı yıktığı gövdem.
Yukarda, elen ormanında, yavaşlatıyordu
Kentaur dörtnal koşusunu
gözetlemek için uykumu. Hoşlanıyordum
düş görmek için uyumaktan ve o öteki,
bellekten kurtulan arındırıcı düşe kavuşmak için
yeryüzünü yaşamanın yükünden bizi
kurtaran düşe kavuşmak için uyumaktan.
Tanrıça Diane, o aynı zamanda ay olan,
görüyordu uyuduğumu dağın üzerinde.
İndi, yavaşça, kollarıma
Altın ve aşk, yanan gecede!
Sıkıyordum ölümlü gözkapaklarımı.
Görmek istemiyordum, balçık dudaklarımın
kutsallığına saygısız davrandığı yüzü.
içime çektim ayın kokusunu
ve adımı ünledi ölümsüz sesi.
Kavuşan arık yanaklar!
Aşkın ve gecenin ırmakları!
İnsan buseleri ve gerilimi yayın!
Bilmiyorum ne kadar sürdü mutluluğum.
öyle şeyler vardır ki ne salkım
ölçebelir ne çiçek ne de narin kar.
Herkes kaçtı benden. Korkutuyordu herkesi
ayın gönül verip sevdiği erkek.
Yıllar geçti. Çılgına çeviriyor beni,
bir korku, uyandığım zaman. Düşünüyorum,
gerçek miydi, bir düş müydü yoksa
dağın doruğunda yaşadığım o altın çalkandı.
Boş yere tekrarlıyorum kendi kendime
geçmişin anısı ve düş, tek ve aynı şeydir diye.
Yalnızlığım dolaşıyor yavan yollarında
yeryüzünün; ama ben, arıyorum,
hep arıyorum, eski! gecesinde tanrıların,
o duygusuz ayı, kızını Zeus'un.


Jorge Luis Borges
Çeviren: Özdemir İnce

Küçük Adam

Küçük adam, küçük adam,
bırak uçmak isteyen kanaryayı...
O kanarya benim, minik adam,
bırak da uçayım.

Senin kafesindeydim, minik adam,
beni kafese koyan küçük adam.
"Minik" dedim, beni anlamadın
ve anlamayacaksın.

Ben de anlamam seni: bekleme,
kurtulmak istiyorum, kafesimi aç;
Seni sevdim, küçük adam, yarım saatçik;
O da geçip gitti.


Alfonsina Storni
Çeviren: Muzaffer Uyguner

9 Ekim 2017 Pazartesi

Kareler

Sıra sıra evler, sıra sıra evler,
sıra sıra evler.
Kareler, kareler, kareler.
Sıra sıra evler.
İnsanların da ruhu karedir,
fikirleri sıralı
ve bir acı vardır sırtlarında.
Ben de gözyaşları döktüm
Tanrım, kare kare.


Alfonsina Storni
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Kız Habur

Hey Habur, Habur; hey Habur, Habur ...
Çok uzun, çok derinsin, dileğim gibi.
Nedir bu çaban: Gürültü hep şorultu
Aklına gelmez mi hiç dinlenme-uyku?
İnilersin hep; bağrış, haykırışla
Ama kimsecikler bilmez senin isteğini
Yatağın dar, genişlesin diye
Dalgalar atıp, atılırsın öne: bağırış-feryatla
Benim gibi özgürlüğe susamışsın sen de
Yırttın zorla bu toprağın sinesini
Bilmem niçin yücelmezsin yine de
Bunca heybetine rağmen
Düşersin bağrına aşksız denizin.
Keşke senin gibi olaydım, dertsiz, yarasız
Esenlikle yaşıyorsun sen, beyinsiz yüreksiz
Kürt olsaydın eğer benim gibi
Görürdün bu gücün dert ve yaralara dönüştüğünü.


Cigerhun
Derleyen: Gani Bozarslan

Gül Satıcısı

Bir gül satıcısı gördüm uyandığımda
Çok sevindim, gülü kalbe değişeceğine
Gülü kalbe değişeceğine

Bir kalbimiz vardı, hastalık ve yara dolu
İnanamadım önce, gülü kalbe değişeceğine
Gülü kalbe değişeceğine

Pazarlık ettik, "Takas etmem" dedi;
"Güle tapan canını da verir üstüne
Canım da verir üstüne"

Sordum: "Can ve kalbini kim değişir bu güle!"
"Pazarlık" bu dedi, "Yaralı ya kalbin
Yaralı ya kalbin"

Canımı da kalbimi de verdim, kalp seslendi:
"Hey Cigerhun bir güle değişti kalbini
Bir güle değişti kalbini"


Cigerhun
Derleyen: Gani Bozarslan

Bilgelik Defteri

Bilgelik ve yetenek defteri rafa kaldırılmıştır bu zamanda
Cahil bilge olmuştur bir iki pulu varsa
Ey Adab! Varsın sanata değer vermesin bu çağ
Senin malın gün gelir alıcı bulur nasıl olsa


Adab Nisbad Ad-Divan
Çeviren: Ataol Behramoğlu