Sayfalar

25 Kasım 2017 Cumartesi

İhtiyar Adamın Biri

Şu izbe köşelerden birinde
Ufacık bir kulübe var
İçinde kemik yüzlü batık gözlü
İhtiyar adamcağızın biri yaşar.

Kıpırdadığı yok, hep öyle yarı uykulu
Ne gecesi kalmış artık ne gündüzü
Ve öyle bitkin öyle bitkin ki
Böğürtüye benzeyen öksürüğü ...

Yüzünde soğuk bir gülümseme
Arada bir mırıldanır durur
Çiğner de çiğner bir kemik parçasını
Takır da takır - tukur

Çiğnediği beyaz bir kemik parçası
Ya... bir takırtı, kuru tukurtu...
Gönlünde yıllarca önce ölen
İlk sevgilisinin kemiği bu.

Sonra bakarsın bir şeyler sayıyor
O titrek parmaklarıyla
Hani sonradan kuyusunu kazan
Dostlarının sayısı mı bu?.. Yoksa

Sevip sevip de bir el sıkarak
Ayrıldıklarının sayısı mı?
Yoksa uzak düştüğü yuvasının
Buraya kaç günlük yol ettiği mi?

Ve gün olur bana der ki
Şu göğe bak da ne var ne yok söyle
Hiiç, derim; ne olacak, bir şey yok.
Tamam der; boş, yüzünde bir gülümseme


Kitahara Hakushu
Çeviren: L. Sami Akalın

Dua

Gökyüzünden
Bir olta sarkıyor
Aşağı doğru
Yalnızlığın verdiği
Sıkıntıdan doğma
Umacı umacı
Kırmızı balıklar
Oltayı yutuyorlar...


Yamamura Bocho
Çeviren: L. Sami Akalın

Bekleyiş

I.

Gelebildin nihayet,
Bıraktım canavar sineklerini
Ki tutup hapsetmiştim
Avucumun içine
Bu son bahar sabahı.


II.

Sayısız adımlar
Kalbimi dövmede
Durun bakalım:
Buraya tırmananlar
İki-üç kişidir belki de.


Yosano Akiko
Çeviren: Güngör Küçükersan

Zaman

Uçuyorsun ta yükseklerde
üstünden uçtuğun ülke
öyle ufak ki
katlayıp koyabilirsin
avucunun içine

Ama yaklaştın mıydı
büyür de
sana doğru
o seni tutar avucunun içinde

Zaman böyledir işte

Biran
küçücük durur ilerde
göremezsin ki onu

Ama yaklaştın mıydı
büyür de
sana doğru
o seni tutar avucunun içinde

Alabildiğine büyüktür
senin tüm varlığının çevresinde


Njördur P. Njardvik
Türkçesi: Talat Sait Halman

24 Kasım 2017 Cuma

Bangladeş

İki kez seller
gelip ezdi bizi

Önce umman geldi
örttü ülkemizi
açlıkla

Sonra kardeşlerimiz geldi
batıdan
ezdi geçti bizi
ölümle

İşte kaldık ıpıssız
viran kıyıda
dünyamızı kuracağız şimdi
açlıkla ölümün yakıntısından


Njördur P. Njardvik
Çeviren: Talat Sait Halman

İçebakış

I.

Aydınlığın orta yerinde
karanlık
karanlığın orta yerinde
aydınlık
aydınlığın ortasında
Ben


II.

Kapının önünde
gözlerim dört dönüyor
içe bakıyor
durmuşum eşiğinde
dış yüzeyin
işte genişliyorum
gözlerimin önünde
çinili bir zemin gibi
erdemler duruyor dimdik
sütunlar gibi
duvarlar boyunca
ve ben adım atıyorum
kendi karanlığıma
içebakışın genişliğinde
dış yüzeyin kapıları
kapanıyor ardımdan


III.

Sivri uçlu bir sancı
çekiyor beni kendine
göğsümden
görünmeyen bir engel gibi
ilerde hiçbir şey yok
yürüyorum el yordamıyla
akıl ve duyu arasında
çıplak
ürkek
körelmişim
kötü bakan karanlıktan


IV.

Sonra bir şey değiyor
bana gizliden usulca
uzanıyor da
o dost eli
yumuşak sıcacık dokunuşuyla
kavrıyor beni
çekip götürüyor
yanmasında
ileriye, bir yere
gidiyorum peşinden
istekli
uysal
kör bir çocuk gibi
üstümdeki karanlık kabuğu
yalım olup fışkıracak
karanlığımın derinliklerinden.


Njördur P. Njardvik
Çeviren: Talat Sait Halman

Hayret

Şaşılacak şey tertemiz taptaze
başlayan güne uyanmak

kupkuru toprak şimdi ıslak yumuşak burcu burcu
kemiklerinde ölüm taşıyarak gezdiğin yerlerde avlaklar var 

- şaşılacak şey böyle uyanmak:
mutlu görmek, saydam ve taze görmek başlayan günü,

yeryüzündeki tüm gençlere gülümsediğini görmek
ve kendi çocuklarının otlara daldığını seyretmek...


Thorsteinn Fra Hamri
Çeviren: Talat Sait Halman

23 Kasım 2017 Perşembe

Bir Heykel Olmaktan Bıktım

Bıktım artık bir heykel olmaktan
Kimsenin göremeyeceği bir hiç olmak istiyorum
Gövdeme bakan hayran hayran
İnsanlardan da bezdim artık
Hani açık ağızları, dilsiz gözleriyle
Taştan ayaklarıma sürünenlerden.
Ve adi düşünceleriyle aynalarda
İliklerime değin beni üşütenlerden.
Yüz yıllardır dinledim
Zaman denen kanlı oku,
Öldüren, öldüren, salt öldüren.
İnsanların gizlerini, kuşların gizlerini,
Mevsimlerin gizlerini durmadan dinledim.
Gizler, gizler sonu gelmeyen gizler,
Tekrarlana tekrarlana içi boşalan gizler.
Bıktım artık bir heykel olmaktan
Taş yüreğim, tulu, perişan
Hiçbir küreğin kazmakla varamayacağı
Yerin altına girip yitmek istiyorum,
Toprakla birlikte şarkı söylemek istiyorum,
Toprak yemek istiyorum,
Toprak olmak istiyorum.


Maria Wine
Çeviren: Lütfü Özkök

Yakınlarda Bir Telefon Olsaydı...

Yakınlarda bir telefon olsaydı
Hastaneye haber verirdik
Ya yetkisiz birinden öğüt ister
Ya da artık elinden bir şey gelmeyen
Bir doktora baş vururduk.
El altında bir sedyemiz olsaydı.
Belki yola çıkar otomobil beklerdik.
-Benzini bombardıman uçaklarına gitmemişse-
Ya da bir köylü arabası
-Atlarına ordu el koymamışsa-
Ya da yedek bir sedye
-Kaputtan ve değnekten-
Bir kilimcik olsun birkaç dal parçasıyla;
Gene de bir şeyler yapmak mümkündü o zaman
Ama içimizde kimsenin ne kaputu kalmış ne de kilimi

Diyelim ki sedyemizle kaputumuz var,
Tedavimiz de işe yaramış olsun.
O zaman yaralıyı yarasız yerinden tutup
-Yarasız yeri kalmışsa-
Altına ottan bir döşek yapar,
Sırtından doğrultmaya çalışırdık.
Ama madem ki yaralı sırtından ve ensesinden vurulmuş,
O zaman yan üstü yatırmaya uğraşır,
Yarasına dokunmadan taşımaya çalışırdık,
Ama mademki göğsünden de vurulmuş,
O zaman yarı yanlamasına yatırırdık,
Ama madem ki hem genişliğine hem uzunluğuna vurulmuş,

Tek çare: Bacaklarını kalçalarına dek bükmek
Ve incitmeden yavaşça taşıyabilmek,
Başı dik, bacaklar yukarda,
Tüzük gereğince,
Zaman uygun düşmese de
Durum böyle istiyordu.

Ama gel gelelim ne sedyemiz var
Ne görünürlerde bir yol
Ne otomobil, ne araba.
Ne doktora bir telefon
Ne de hastaneye.
Gaz bezleri tükenmiş
Pansumandan haberimiz yok.
Üstelik durum yüzde yüz umutsuz
Kan kaybı hesapsız
Acısı yürekler paralayıcı
Buna rağmen gene de yardıma kalksak
Mitralyözler bizi de biçecek
Parasını versek bile
Yok morfin can çekişene

Çarpış babam çarpış bir ceset uğruna
Ve gömme hukuku adına
Çürümüş organlarını
Batı kültürünün.


Karl Vennenberg
Çeviren: Lütfü Özkök

Faun

Bir hayvan ruhu var bende
O gözlerle bakarım sana.
Şunu bil
Ölümle ilişiğim
Salt güzellik uğrunadır.
Fazla duygum yoksa da
Gene onunla görürüm işlerimi.
İğrenmek elimden gelmez
Ama havlamayla melemeyi beceririm.
Eğer görürseniz tiksindiğimi bir şeyden
Bu, gövdenin kapsadığı anlamdandır.
Ya da bir istek,
O da aynı hesaba gelir.
Sakın ruhumu gövdemde arama.
O, tedirginlikle kendini gösterir.
Gizli düşüncelerim var sanma,
Onlar sana özgüdür, ey insan!
Zıt uçlarda bulunmaz,
Aralarda görünür
En çok üstüne titrediğin değer:
Ruhun koşulu tedirginlik ...


Gunnar Ekelöf
Çeviren: Lütfü Özkök

22 Kasım 2017 Çarşamba

Güzle Gelen

Rahat dur çocuğum, sakin ol ve bekle,
Bekle, yaban hayvanlarla gelen mucizeyi
Bekle, yıkılışını evrenlerimizin
Zaman denen nesnede hiçbir tat kalmayınca.
Sönmüş tüm yıldızlar süzülecek teker teker
Uyuyan adalara doğru
Ağaran güne dek, batan güne dek.
İşte o an, ne gündüzün ne de gecenin olacak;
Güneş toprağa girecek, ay taşların içine.
Sönmüş yıldızları getirecek kömürden gemiler.
O zaman, ah işte o zaman
Kanayan kapılar kendini her olanağa açacak,
Kansız kapılar büsbütün kapanmış olacak.
Yeryüzünü kaplayacak görünmeyen adımlar,
Havayı dolduracak işitilmedik sesler,
Kulakların zarı patlayacak derin sular dibinde.
Kentler çökecek, çanlar susacak.
Ve evleri okşayarak geçen mucizeyle
Sonsuzlaşacak zamanın o ölçülmez hüznü
Ölü bakışlarında ve uyuşmuş ışıklarda.
Sen çocuğum, bekleyeceksin sen gene
Suskun, tedirgin, evrenin değişişini
Kılın kıpırdamadan ağaran güne dek,
Kılın kıpırdamadan batan güne dek ...


Gunnar Ekelöf
Çeviren: Lütfü Özkök

Yaşamın Hiçbir Çekici Yönü Kalmayınca

Yaşamın hiçbir çekici yönü kalmadığı gün
İçimde öz suyun ve asidin yükselişi durduğu gün
Durgun bir yaşantıya vardığım gün
Kısacası, kendi kendime benzemeye başladığım gün,
- Bırakın beni gideyim!
Bırakın yaşayayım daha bir süre
Hür olarak başkalarına karşı,
Hür olarak kendime karşı!
Bırakın beni gideyim buralardan
Dostça ağaçlarla
Dostça denizle,
Taşlarla, yağmurla, güneşle
Hiçbir bağdan kopmadan,
Hiçbir şey istemeden, hiçbir suçum olmadan
Alıp başımı gideyim
Yalnız, yapayalnız!..


Gunnar Ekelöf
Çeviren: Lütfü Özkök

Zorlamayın Beni

Zorlamayın beni yadsımaya
Düşlerde görünen gerçeği
Gerçekte görünen düşü.
Zorlamayın beni
Kurt köpeklerinin tüylerini okşamaya,
Gazetelerle volkanları söndürmeye,
Dikenli kundura giymeye;
Çıplak ayaklarla salt ufka varmak mümkündür
Bir çocuk gibi kucağında fidan taşıyan.
Benim işim değil betimlemek aç gözleri,
Olayların dizisinde kanlı sözcükleri silmek;
Ben tutuşmuş çıraları loş ve perişan odalara atacağım,
Ezeceğim yaklaşan tüm bitleri,
Kıracağım atomatları zencilerin kara pamuklarıyla.
Bana göre değil urağanları dinlemek suların dibinde
Ahtapotları sümbüllerle beslemek.
Atlamasına atlarım, mahkum bir kuleden ölüme,
Orman yangınına, bir mezar taşı kurtarmak için;
İçmesine içerim güzelliği, sıçanlı nehirlerden,
Kırlangıçtı bir akşam göğünün temel taşını atmak için.
Ama gene de zorlamayın beni, gözlerimle gördüğümü
yadsımaya,
Bir bambu gibi diklemesine büyüyen tüzeyi,
Çam kozalaklarında sıcak sıcak kızaran
Ve bir şiiri kar kokan.


Artur Lundkvist
Çeviren: Lütfü Özkök

21 Kasım 2017 Salı

Yaşam

Ey yaşam, seni unutmayacağım ömrüm oldukça
Boğazıma sarıldığın o geceden beri.
Gençtim, körpeydim.
Gövdem sivilceli ve mosmor
Ellerin boğazımda zincirlenmişti.

Her gece yatağımın köşesinde
Dalıyorum o ıssız karanlıklara,
İnsanlar arasında yürüyorum korkuyla
Ellerin hep boğazımda.

Bir aralık boğulmam işten bile değildi.
Kesik kesik sözcükler geldi kulaklarıma
Karışırken kara toprak kanıma.

N'olduysa işte o anda oldu,
Duydum birden bire yaşadığımı,
Tüm ağırlığımca, tüm boyutumla,
İlk kez kuşkulandım o suskun boşluktan
Akarken taze kanım karanlık içine.

Ey yaşam, ömrüm oldukça seni unutmayacağım.
Boğazıma sarıldığın o geceden beri
Gençtim, körpeydim
Sivilceli ve mosmordu gövdem
Ellerin boğazımda zincirlenmişti.


Par Lagerkvist
Çeviren: Lütfü Özkök

İnsan İlişkileri XII

Katlanılmaz oluyor yürümek, bir yıl daha geçti
döşemeye yapışmış ayaklarla,
er ya da geç, kemiğe indirgenmiş bacaklarla,
balı kasların, eski bir gerçekten başka,
kapanmış odaya, diyeceği bir şey yok sana ve yok sonra.

Buzlu yollarda, kayarak, yeşil atkı
ve koyu bereyle, bir dizi suç yüzünden,
kısacık mutluluk, buluşmuyorlar hiçbir zaman, bu yüzden
köpürüyorsun,
tırnağınla duvarı tırmalayıp, tırnağını kırıyorsun, uzanmışsın
kanepeye, mumyalanmış ördekler yüzüyor gölde,
"Bir öykü anlatıyordu bana" - "ha evet, yalnız sonunu ama."


Antonio Porta
Çeviren: Bedrettin Cömert

Açmak VII

Vücut kayalık üstünde, göz kamaşmış, güneş,
duvar uyuyordu, başı kitapta, gece denizin üstünde,
pencerenin ardında kuşlar, çadırda güneş,
göz daha koyu, karında kesik, izin altında,
çadırın ardında, son, açmak, duvarda,
bir delik, kurumuş karın, kapalı kapı,
kapı açılıyor, kapanıyor, bastırılmış karın,
açıyor, duvar, gece, kapı.


Antonio Porta
Çeviren: Bedrettin Cömert

20 Kasım 2017 Pazartesi

Bir Fabrikayı Ziyaretten

Bir fabrika düdüğünün sesi gelir çok uzaklardan,
bu eylül ortasında, çığlıktan çok ıslık gibi sevinçli.
Demek ki bütün düdükler susmamışlar daha.
Eski patronlar isterlerdi her şey sessiz olsun, çıt çıkmasın
açlık mahallelerinde;
toplumun suskunluğuyla övünürler şimdi.
Bu sessizlik içinde,
sabah suskunluğunun birdenbire kapladığı
bu sessizlik içinde,
yanda kalmış oyundaki bir ödevin kızgınlığı var,
gürleyip taşıverir yüreciğinde
çocukken iki ders arası duyduğun düdük sesi.
Çınlar saatlerinde bugünün
kükreyen gücü öncülerin:
Yükselir gelecek günlere susamış
atılganlıkların burçları
genç yüzyılın kalesi üstünde.
Ama bir başka ses bu,
işçilerin sesi bu,
yükseldikçe tedirginleşen
ve boğuk hoşnutsuzlukta karara karara
korkunç öfkelere bürünen bir ses.
Ey, şu anda susturulmuş ses,
aslında bölük pörçük ses,
ey, titreyen gelecekle yiten geçmiş arasında sıkışmış kalmış
iki dilli can,
ey, bir vakitler göklere ağan acı şarkı!
Ama şu, tedirgin edici, alaycı düdük yok mu
fabrika düdüğüdür o, umut dolu.
Çevrede ücret ve iş sıkıntısı içinde,
acı ve boş ortalıkta hiçbir ses yok
suskun düdüklerin cılız sesinden başka.
Ama gittikçe daha yavaş dalgalanan kısa titreyişlerde
bir karışım kokusu var,
kan ve ter kokusu.


Vittorio Sereni
Çeviren: A. Kadir - A. Tanış

Silah Sesleri

Silah sesleri
inim inim inletiyordu bütün ormanı

donmuş penceremin
yanında, gözlüyordum
kırağıda birbirleriyle çarpışan
gölgeleri.

Bir ona
bir ötekine gidiyordum
Bulmaya
çalışıyordum kendi gölgemi
Engel oluyordu
işime, handaki curcuna.
Dumanlar.
Şen şakrak kahkahaları
kadınların.
Kırılan
bardaklar.

Başım dönüyordu.

Böyle çılgın bir
şenlik hiç görmemiştim daha.

Dört nala gidiyordu
arkamdaki şamata, arıyordum
-tüfek omuzda gölgeler
içinde kendi gölgemi.

Bir görünüp bir kayboluyordu.

Pusu kurmuştum avlanmak için ama
karanlıktı sonum.

(Benim hedef.
Gerisi
safsata.)


Giorgio Caproni
Çeviren: Özdemir İnce

Ağaçları Kesiyor

Ağaçları kesiyor sayın belediye başkanı,
ağaçları kesiyor sayın şapşal.
Belgelere imza çakıyor sayın Vali,
imza çakıyor sayın yönetici belgelere,
üç yataklı polis amiri imza çakıyor,
sayın milletvekili oyunu veriyor,
sayın memur sallıyor başını.
İtalya'da hükümet sonsuz cehennem,
İtalya'da her dakka buz gibi soğuk.
Bir toprak kayması oldu Sicilya' da,
bakan çatar kaşlarını, atar tutar;
"Neler biliyor yahu bu adam,
gebermeli pezevenk!"
Lukanya' da su baskını var.
gelsin ölümle maskeli balolar.

Bir eğlencedir bu, bir yaşını aşkın:
Savaştan, depremden, açlıktan, mısır hastalığından,
göçmenlerden, banka boğmacasından,
İtalya'da her zaman vebadan çok ölen var.
Rovigo'da, Catania'da, Liverno'da çok ölen var,
Trento'da, Trieste'de çok ölen.

Yoksullar kamçıyla, zehirle ya da tüfekle ölsünler.
Ne dedi Milano'da patron:
"Torunlar yaraşmadılar atalarına."
"Bizim olsun sermaye, özel olsun,
bu düzen değişmemeli,
çağa uygun olmalı kamçı, ağırlaşmalı yumruk."

Sonra geldi saat dokuzda buzlu içkiler.


Antonio Delfini
Çeviren: A. Kadir - A. Tanış

Çalışmak Yorar

Evden kaçmak için yolu geçmeyi
yapsa yapsa bir çocuk yapar,
çocuk değil ki artık
bütün gün sokaklarda sürten bu adam
üstelik evden de kaçmıyor.

Hani yaz ikindileri vardır
meydanlar bomboş uzanır batan gün altında,
geçip gereksiz bitkilerle bir bulvardan
durur yalnız adam.
Değer mi bunca yalnızlık, gittikçe daha yalnız olmak için?
Boştur yollar meydanlar yalnız gezildiğinde.
Oysa bir kadın durdurmalı
konuşup da birlikte yaşamaya inandırmalı,
yoksa hep kendisiyle konuşuyor insan. Bunun için de
kimi vakit körkütük olur geceleri
ve anlatır durmadan, anlatır yapıp edeceklerini.

Böyle ıssız meydanda bekleyerek
rastlanmaz elbette kimseye, ama dolaşırken sokakları
durduğu olur insanın şöyle bir
Olsalardı iki kişi, başka olurdu ev
sokaklarda bile. Kadın olurdu, değerdi dolaşmaya.
Gece kimsecikler kalmaz meydanda
Oradan geçen bu adam görmez
yararsız ışıklar içinden evleri
kaldırmaz artık gözlerini.
Kaldırımları dinler yalnızca
kendininkiler gibi nasırlı ellerin döşediği.

Doğru değil ıssız meydanda kalmak.
Mutlaka yolda olmalı o kadın
yalvarsan eve çeki düzen verecek


Cesare Pavese
Çeviren: Bedrettin Cömert