Sayfalar

2 Aralık 2017 Cumartesi

Pazar

Manavlar manavı kilise
hayatın bir köşesine çökmüş:
pencereleri billur portakallardan.
Orgu şeker kamışlarından.

Melekler:
Meryem Ana'nın civcivleri.

Mavi gözlü küçük çan
yalınayak seyirtiyor
çayırlara, çimenlere.

Güneş saati:
kutsal bir sıpanın minik erkekliği;
yakışıklı Pazar yeli
haberler getiriyor tepeden;
başlarında sebze senetleriyle
yerli kadınlar geçiyor.

Yalınayak küçük çan
zıplaya zıplaya çıkınca kiliseden
gözlerini katlıyor gökyüzü


Jorge Carrera Andrade
Çeviren: Ülkü Tamer

Kuşların Kullanması İçin Yaşamöyküsü

Gülün ölüm yüzyılında doğdum
makine, melekleri çoktan kovalamıştı.
Son altı arabanın geçişine bakıyordu Quito,
arabayla birlikte ağaçların geçişine,
çalılıkların geçişine,
yeni evler geliyordu onların yerine,
yüzyılın eşiğindeydik,
sessizliğin gevişini getiriyordu inekler
rüzgar, atları mahmuzluyordu.

Annem, akşamüstünün güneşini giyinmiş,
derin bir gitarın içine koymuştu gençliğini,
bazı geceler müziğe, ışığa, sözcüklere bürünüp
çocuklarına göstermekle yetiniyordu onu.
Yağmurun suyazısını severdim,
elma ağacının sarı sineklerini,
kurbağaları da severdim,
tahta çanlar çalan kurbağaları.

Durmadan şişerdi havanın büyük yelkeni.
Göğün kıyısıydı sıradağlar.
Fırtına patlardı ansızın, davulunu çalınca
saldırıya geçerdi ıslanmış tümenleri;
sonra sabah, altın devriyeleriyle
tarlalara o saydam sessizliği getirirdi yine.

Arpa avuçlayan adamlara bakardım,
göğe gömülen atlılara,
ve mango kokulu kıyılara giden
böğüren ineklerle dolu vagonlara bakardım.
Vadi oradaydı işte, çiftlikleriyle,
horozlardan süzülürdü alacakaranlık,
batıda usul usul dalgalanırdı
şekerkamışının sancağı ve kakao
bir sandıkta saklardı gizli definesini,
kokulu kabuğuna sarınırdı ananas,
çıplak muz ipekliler giyerdi.

Hepsi gitti şimdi, dalgalarla,
köpüğün anlamsız simgeleri gibi,
yıllar örtünmüş gidiyor işte,
bellek, bir su zambağı,
boğulmuş yüzünü gösteriyor
ürkekçe su üstünde.
Gitar, şarkıların tabutu sadece,
başı yaralı horoz ağıt yakıyor.
Bütün melekleri göç etti yeryüzünün,
kakao ağacının kara meleği bile.


Jorge Carrera Andrade
Çeviren: Ülkü Tamer

İnsan Yasası

Carlos Heitor Cony için


Madde I.

Bu yasaya göre
önemli olan gerçektir bundan böyle
önemli olan yaşamdır
el ele verip
gerçek yaşam için çalışılacaktır.

Madde II.

Bu yasaya göre iş günlerinin
bulutlu Salıların bile
bir Pazar sabahı olmaya hakları vardır.

Madde III.

Bu yasaya göre
günebakanlar olacaktır her pencerede
günebakanlara da tanınmıştır
gölgede açma hakkı;
pencereler bütün gün açık tutulacaktır
umudun boy attığı yeşilliğe.

Madde IV.

Bu yasaya göre
insan, insana kuşku duymayacaktır.
İnsan, insana güvenecektir artık
rüzgara güvenen ağaç gibi
havaya güvenen rüzgar gibi
göğün mavi tarlasına güvenen hava gibi.

Paragraf I.

İnsan, insana güvenecektir
çocuğa güvenen çocuk gibi.

Madde V.

Bu yasaya göre kurtulmuştur insanlar
yalanların boyunduruğundan.
Kimse kuşanmak zorunda değildir artık
sessizliğin zırhını,
sözcüklerin silahını.
Sofradaki insana
tatlıdan önce gerçek verilecektir.

Madde VI.

Bu yasaya göre
gerçekleşecektir peygamberin düşü:
kurt, kuzuyla otlayacaktır
ne tat aldılarsa yediklerinden
aynı tadı alacaklardır yine.

Madde VII.

Bu yasaya göre
doğruluk ve aydınlık hüküm sürecek
ve insanların içinde dalgalanan
cömert bir bayrak olacaktır mutluluk.

Madde VIII.

Bu yasaya göre en büyük acı
bitkide çiçek mucizesi yaratan şeyin
su olduğunu bilip de
sevgi verememek olmuştur ve olacaktır
sevgi arayan kimseye.

Madde IX.

Bu yasaya göre
alınteri taşıyacaktır ekmek.
Ama her şeyin üstünde, her şeyden önce
sevginin ılık tadını taşıyacaktır.

Madde X.

Bu yasaya göre herkes
ne zaman dilerse giyebilecektir
bayram giysilerini.

Madde XI.

Bu yasaya göre
seven hayvandır insan
güzeldir,
seher yıldızından bile güzeldir.

Madde XII.

Bu yasaya göre
buyruk yoktur artık, yasak yoktur.
Her şeye izin verilmiştir,
gergedanlarla bile oynayabilir insan
ve ikindi üstü yürüyüş yapabilir
elinde kocaman bir begonyayla.

Paragraf I.

Bir tek şey yasaklanmıştır:
sevip de sevgi duyamamak.

Madde XIII.

Bu yasaya göre artık
satın alamayacaktır kimse
doğacak güneşleri.
Korkunun sandığından çıkarılacak
ve bir dostluk kılıcı olacaktır para,
gelecek günleri kutlama hakkını,
şarkı söyleme hakkını savunacaktır.

Son Madde.

Bu yasaya göre
yasaklanmıştır özgürlük sözcüğünü kullanmak,
ağzın aldatıcı pisliğinden
ve sözlüklerden kaldırılacaktır.
Bu yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte
diri ve saydam bir şey olacaktır özgürlük
ateş gibi ırmak gibi
bir buğday tanesi gibi
ve insan yüreğine yerleşecektir.


Thiago de Mello
Çeviren: Ülkü Tamer

Yedi Yüzlü Şiir

Doğduğumda, karanlıklarda yaşayan
bir kambur şeytan dedi ki:
"Carlos! sakar biri olacaksın hayatta."

Kadınların ardında koşan
adamları bekliyor evler,
akşam sakin olacak
istekler dolaşmazsa çevrede.

Ayaklarla dolu geçiyor tramvay:
Kara ayaklar, sarı ayaklar.
Niçin yüreğimi ister bu ayaklar Tanrım,
neden gözlerim
hiçbir şey istemez.

Bıyığının arkasında adam
ciddi, basit ve kuvvetli.
Gevezelik etmiyor artık.
Birkaç da dostu var,
gözlüklerinin ve bıyıklarının ardında adam.

Tanrım, niçin bıraktın beni?
Biliyorsun ki Tanrı değilim,
biliyorsun ki zayıfım.

Dünya, dünya, koca dünya,
belki de Raymonde idi adım,
bu bir uyak olur, ama hal çaresi olmaz.
Dünya, dünya, koca dünya
boyutlara sığmıyor yüreğim.

Söyleyeceğim söyleyeceğimi
fakat bu ay
fakat bu konyak
şeytanca heyecanlandırıyor seni.


C. Drummon de Andrade
Çeviren: M. Uyguner

1 Aralık 2017 Cuma

Benim Şairlik Yeteneğim

Benim şairlik yeteneğim bürününce öz diline
Bunu bir sınav beller kendine
Hiçbir dil tutunamaz güzel söz alanında
Ben hücuma kalkınca atlıların başına geçip de
Varsın kaba bulsunlar, kullanmasınlar onu
Adam olan erişir ondaki inceliğe


Nali
Çeviren: Ataol Behramoğlu

Meclisin Emiri

Meclisin emiri gülmüyorsa, mutripler ne yapsın?
Gülümseyen bir gonca yoksa, sevdalı bülbüller ne yapsın?
Öğrencinin öğrenmekte, yetişmekte gözü yoksa
Bilgenin dağarcığındaki bilgiler ne yapsın?
Hani'nin şiirleri birer incidir, birer uyarıdır ama
Memlekette okuyucu yoksa, şairler ne yapsın?


Ahmet Hani
Çeviren: Ataol Behramoğlu

Küçük Muniyi Köyü

Küçük Muniyi köyünde gördüm
Yüreğimde, tir tir,
Görmedik, bilmedik bir yol
Kavuşacakmışçasına
Yollara tür tür.
Ölüm ister ki bu evren
Kendi gibi yaslı olsun.
Kuru bir sesle çağırsam
Kulak asmaz:
Yolların bittiği o yerde egemen soğuk.

Ah yaşam köyler kurar:
Onlar ölüm yoğurur.
Kar yağar
Kar yağar ...
Kavuşturunca kemikli kollarımı
Yakın gelir bana çok
Uzak dağlar.

Ey Muniyi'nin karı
Daha ne örteceksin
Ölümü örttükten sonra ..?

Küçük Muniyi köyünde kışın
Ölümü gördüm bir ölüyü canlı gibi ağırlayan.
Duymazlıktan gelip sesimi
Sonunda dönüp de bana bakan.
Kar yağar durmaksızın
Gerçeğin küçük bu evren üstüne.
Ey Muniyi'nin karı
Daha ne örteceksin
Ölümü örttükten sonra?


Ko İn
Çeviren: Melih Ercin

30 Kasım 2017 Perşembe

Deniz Kıyısı

Kuzey illerinin deniz kıyısında
Lapa lapa yağan kan görüyorum hastanenin kafesli
penceresinden

Külrengi bir deniz
Sessiz bir öğle sonu denizi
Sürdürüyor sonsuz bekleyişi

(Ah, ne kadar güç bu)

Uzun dalgakıranın ucunda
Kara gözleri, eskisi gibi
Yanıp sönen bir fener.


Cho Pyong - Hwa
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Eizan Irmağı

Koreli kadıncıklar giysi yur
Sabahtan akşama kadar
Bugün de aynı nakarat işte.
Tokmaklar vururlar giysileri
Batırırlar çıkarırlar
Gözyaşlarına
Irmağın kıyısında.
Giysiler
Süngülenmiş, vurulmuş
Kocalarının ceketi, gömleği.
Yürek yanmazdı
Yabancı düşmanlar edeydi bunu
Ama bunu
Kore'li kardeşleri yapmış.
Giysiler
Kore'yi yaşanacak
Daha iyi bir ülke
Yapmak istediler diye
Yakalanıp yakalanıp deliğe tıkılan
Oğullarının pantolonları.
Giysiler yırtık pırtık
Dilleri olsa neler anlatırlardı.
Katmerli
Yoksulluktan mutsuzluktan
Renkleri atmış giysiler.
Ah bu bahtsız kadıncıkların
Aydınlıksız yaşamlarında
Gönüllerine su serpen tek varlık,
Tek arkadaşı bu giysiler işte,
Soylarını - saplarını yur
Kore'li kadıncıklar
Tuzlu tarihlerini yur
Kore'li kadıncıklar
Irmağın kıyılarında.


Nam Gi Ho
Çeviren: L. Sami Akalın

Ters Orantı

Senin sesin Sessizlik mi
Şarkı söylediğin zamanlar
Şimdi derinden duyuyorum onu
Senin sesin Sessizlik

Senin yüzün Karanlık mı
Kapayınca gözlerimi
Pırıl pırıl gördüm onu
Senin yüzün Karanlık

Senin gölgen Aydınlık mı
Kara pencereler üstünde
Parlar öylece gölgen
Senin yüzün Karanlık

Senin gölgen Aydınlık mı
Kara pencereler üstünde
Parlar öylece gölgen
Senin gölgen Aydınlık


Han Yong - Un
Çeviren: Coşkun Zengin

29 Kasım 2017 Çarşamba

Kardeşim Hasan

Kardeşim Hasan,
bu harup ağacı kollarını açmıştı
bizi zorba temmuz güneşinden korumak için
bardağın elde ve tabaktaki demet umudun
bulunduğu bir zamanda
(kim ağlarsa-dedin-kendi gömütünü kazar)

Yuvamız oldu o
ve erincimiz vardı
ve sürdürmek istedik bunu.

Dün gece yastık diye bir toprak tümseğinde uyurken ben
bombaların güneşi kararttığını gördüm yine
ve sayamadım ölüleri
kattım senin oğlunu da
kattım benim oğlumu da
daha dün
orak makinesini kullanmayı öğrettiğimiz
ve birlikte tarla kuşu avladığımız.
Dün gece sen uyumadın kardeşim Hasan
yerim sertti deme bana
karpuz tarlalarındayken toprakta bile uyurduk biz.

Köyümüzü anımsamış olmayasın
Senin topların ve benim kurşunlarım
yeryüzünden silip attı
senin camini
ve benin kilisemi
anayurt ve din için savaştığımızı söylemelerine karşın.

Senin yuvan
benim yuvam
bizim tarlalarımız,
senin oğlan
benim oğlan
hangi anayurt, kardeşim Hasan?
Senin yuvan
benim yuvam
senin oğlan
benim oğlan
ve yaşadık biz
hasat zamanı elini uzattın bana
zeytinlerin toplanmasında beni çağırdın yardıma
Beşparmak ve Trodos dağları bekliyorlar
ve anayurtlar arıyoruz biz
ve silahların gölgesinde yaşıyoruz geceleri.
Yaktığın ormanlar
"birlikte yaşamanın olanaksızlığına" inandırmak için bizi
yasadışı silahlarla bezendi şimdi
-Amerikan özgürlüğü işte-

Annen karşılaşsa annemle
"komşu" deyip seslenirler birbirlerine
ve biz de bir şeyler bulabiliriz aslında
-Bu topraklar ve sevgimiz onlara-
ya çocuklarımız, kardeşim,
nasıl unutabilirler silahlı askerleri
ne nefretlerini sulayan kandökümünü?
Düşünmedik mi çocuklarımızı
bu dağların doruklarının
bu vadilerin
bu denizin sahiplerini.

Çocuklarımız, kardeş
nereye ekecekler tohumu
-toprak çok küçük
ve o kadar çok parçaladık ki onu -

Analarımız,
ve bizler, kardeş
nasıl unutabildik ki
çocuklarımızı?
Güneşin ellerimizden gitmesine
izin verecek miyiz
güneşin bizden alınmasına
izin verecek miyiz
Hasan, kardeşim?


Kostas Grekos
Çeviren: Neşe Yaşın

Sevmek

Sevmek,
Duyunca bu kelimeyi insan
bir şeyler kıpındanır içinde
usulca
ağırdan.
Dalar kimisi
kimisi kurar hayalini
yaldızlı sarı saçları okşamanın
Belkide kimisi hatırlar.
eskiden avucunun içinde tuttuğu
yumuşacık kaymak tenli eli
Oysa
oysa sevmek birtanem
acıyı yüreklerden
umutsuzluğu gözlerden silmektir
kurtarmaktır karanlığından umudu
kapkara gecenin.
Dinle sevgilim
verebiliyorsan eğer
kan damlayan yüreklere
minnacık da olsa o sevincini
yaşamanın
ve eğer verebiliyorsan kapkara gözlere
parlaklığını kavganın
-yitirdiklerimizden sonra -
sevmek o'dur işte.


Zeki Cemal

Gel Gör Ki Sıralamışlar Çocukları

kamyon kamyon insan ölüsü geliyor
kamyon kamyon ölü adayı gidiyor ...
bozuk plak gibi çalıyor kafamızdaki acı
niye bu savaş
niye bu... konuş ...

dolu dolu olur gözlerimiz
tank iskeletlerini gördüğümüzde
yol kenarlarında yanmış ...

çiçek demetlerinin en güzelini
aldılar ellerinden çocukların ...
elleri soğuk demirlere kenetli
soğuk demirler
öldürücü ...

daha söyleyemediğimiz nice şarkılar var
sevdalar var
dünyalar var görmediğimiz ...

dizi dizi sıralamışlar çocukları
gözleri faltaşı olmuş babaların ...
gel gör ki sıralamışlar çocukları
kızı erkeği
silahlanmış ...

bozuk plak gibi çalıyor kafamızdaki acı
niye bu savaş
niye bu... konuş ...

kamyon kamyon insan ölüsü geliyor
kamyon kamyon ölü adayı gidiyor ...


M. C. Azizoğlu
15 Mayıs 1978

28 Kasım 2017 Salı

Kış Bülteni

Baş tacı ettin beni Toronto
Televizyon ekranlarında güldün yüzüme
Rivayetler çıkardığımda kendime dair
Montreal'i çekiştirdiğimde
Sahte Ölüm Belgesi hazırladığım gece
Hani gerekir diye ortadan kaybolmak
Beni kınamayan tek sendin Toronto
Bir madrabazla çene çalmıştım ayak üstü
Dünyaya gelmeyi mutlulukla eş kılan
Uyumuştum güneş gözlüğümün ardında
İlk kez boş vermiştim ergenlik sivilcelerime
Issız düşler kurmuştum insansız düşler
Kurduğum tuzaklara yöneltmiştim kendimi
Tek dostum sen kalmıştın Toronto
Görüşler öne sürmüştüm saçmanın saçması
Tutup ocak soğuğuyla dalga geçmiştim
Kahramanlık aşkına buzullar üzerinde
Her eyleminde o eski amaçsızlık
Tutup geleceği düşünmüştüm Toronto
Neden daha az tanıdığımı hayvanları
Gelecek bir zencinin kaderi gibiydi
Kişisel kusurlarımca kötümser
Şu kopya kağıdının günler boyu yansıttığı


Leonard Cohen
Çeviren: Engin Aşkın

Müzik, Yenilgimdi Bir Gece

Hatırlattım işin gerçeğini sorarsanız
Hatırlattım sayın Müdüriyete
İçkilere su katıldığını anlattım
Vestiyerdeki kızın frengi taşıdığını
Eski SS Subaylarıyla doluydu orkestra
Bir eski cellattı davulcusu söyledim
Hatırlattım işin gerçeğini sorarsanız
Ama Yılbaşı gecesiydi dostlar
Bir de o yıllanmış beyin sarsıntısı
O cıvıl cıvıl kahkahalar
Müziğin güzelim patırtısı
Tutup geçirdim kağıttan şapkamı dostlar
Kayboldum müziğin en yavaş bölümünde


Leonard Cohen
Çeviren: Engin Askın

Sisleri İz Bırakmaz

Duydun mu sislerin iz bıraktığını
Yeşilli boyutların gönendiği tepede
Tıpkı ellerim gibi sevdalarca yavaş
O yüce çıplaklığın gümüşsü yüzeyinde

Kartallarla rüzgar ne zaman yüz yüzedir
Ne kalmış geriye bir tutam anı mı
Ve sen belirirsin bir düş penceresinden
Duyarız direncin her yönde dağıldığını

Düşün geceler nasıl da dayanır
Yıldızlarla ayın kaybolduğu zaman
Zorlamak gücümüzü belki de öylesine
Giz olmak gecede sonsuza uzanan


Leonard Cohen
Çeviren: Engin Aşkın

27 Kasım 2017 Pazartesi

Türkü

Bir çiçek çekip çıkardı
yosunlar arasından
sonra askerleri yardı
çarmıha çakmak istiyordu da ondan.

Elindeki çiçeği
bastırdı bir yaraya;
umudu; çiçek büyür de
bir bahçe çıkar ortaya.

Çarmıhta adam ürperdi
çiçek onu uyarınca,
yumuşak dokunuşuyla
etini yarınca

Ve işitmedikleri
bir sesle dedi ki:
"Çiçeğin yaprakları, kökleri
"bulacak mı kanayan yaralarımda?"

"Kopmuş bir dilden
"Türküler öğrenecek mi ozanlar?
"Derimdeki yarıklardan
"Şifa bulacak mı hasta yatanlar?"

Oradaki insanlar
sezdi ki konuşmuştu sanki bir tanrı
korkuyla seyretti onlar
çaktıkları mıhları.

Kapandılar adamın üstüne,
mızrak ve bıçak tutuyordu hepsi,
bir kurbanla onurlandırmak için
adamdan gelen sesi.

Çarmıhtaki adam
kalabalığa konuştu
ama hem yorgundu hem de
dualar yaygara olmuştu.

Adalar geçti aklından
denizin en ıssız yeri
ve denizden gelen sularla
yıkandı ağaçların kara kökleri;

gelgit dalgaları
karaya doğru şahlandı
ve bu çarmıhlara
şu karşı dağlara, bu adama abandı.

Kentler geçti
buğday tarlaları geçti aklından,
insanlar geçti ve bu adama
tek bir söz çıkamadı ağzından.

Ah sakladılar o iki cesedi
bir kayanın arkasına
gece günü izledi
kalabalık döndü evine barkına.

Ve Golgota halkı diyor ki bana
"Bugün bile, inan,
"bahçıvanlar boşuna
"o toprağa döküyor kan."


Leonard Cohen
Çeviren: Talat Sait Halman

Kanada - Pasifik Demiryolu

Gece treni
çayırlar arasında
küçük köylerden geçip
korulara gidiyor
Deşiyor yolda karları
sonra görünmez oluyor
Yüzlerce mil ötelerde
karlar bembeyaz.


George Browering
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Dalgalar

Dalgalar kabarıp yükseliyor
Geniş ufkunda okyanusların
Fakat eninde sonunda
Dinecektir çalkantısı suların

İnsan denizi dalgalanıyor
Mutsuzlukla, savaşla, kıtlık-kıranla
Fakat dinecektir er geç
Bu çalkantı da

Kabarıyor yüreği sürgünün
Memleket özlemiyle
Fakat o da yatışacaktır
Sılaya dönünce

Yatışır dağ nehirleri de
Sadece aşkın çalkantısıdır
Yürekte sonsuzca kıpırdayan
Taşırsın onu ömrünce


Saken Seyfulin
Çeviren: Ataol Behramoğlu

Liman

Düşümde gördüm, bir limandan
Denize karşı boylu boyunca.
Düşümde, yerim yurdum olan limandın sen,
Saldıran dalgalara mağrur göğüs geriyordun.

Düşümde, demir atmak istedim sana, limanım,
Dedim ki vazgeçeyim upuzak kıyılardan
Boşuna seraplardan,
Boğulup gideyim senin bağrında.

Koştum, koştum sana doğru -
Ölesiye koştum o gece!
Sonunda ulaştım limana, yüreğim duracakmışçasına,
Hala dudaklarımda titriyordu soluğum,

Bir de baktım, bembeyaz bir yelken
Gözden kayboluyor uzaklarda...


Louise Gareau Des Bois
Çeviren: T. S. Halman