Sayfalar

9 Aralık 2017 Cumartesi

Marmelat Dükü

Ah benim güzel, balrengi Marmelat Dükü'm!
Kimbilir nerede şimdi Pongo'lu timsahların,
Afrika baobablarının yuvarlak mavi gölgesi nerede,
Nerede şimdi orman kokan, çamur kokan on beş karın?

Artık yiyemeyeceksin o çıtır çıtır kızarmış çocuğu,
Öğle uykunda bitlerini kıramayacak o evcil maymun,
Sevimli gözlerin ovanın sıcak sessizliğinde
Ayak izlerini göremeyecek incecik zürafanın.

Gitti o geceler artık, şenlik ateşleri gitti,
Gitti gece karanlıklarına damlayan tamtamlar,
Sen ki gömülürdün o derinliklere, çamura gömülür gibi
Atalarının son kıyılarına ulaşıncaya kadar.

Şimdi gösterişli çevresinde lacivert elbisenin
İncelik yüklü gülücükler dağıtıyorsun herkese,
Pırıl pırıl çizmelerinden ayakların bağlıyor:
Balilongo, sarayın perdelerine tırman! diye.

Nasıl da salınıyor Dük'üm kemanların dalgalarında,
Kadifeli bir salınış, kolunda Madam Sütlükahve,
Aristokrat eldivenlerinden elleri bağırıyor:
Balilongo, yık şu karıyı güllü divana! diye.

Uzaklarda, atalarının son kıyılarında
Sıcak sessizliğinde ovaların bu akşam
Neden ağlıyor dersin Pongo'da o timsahlar
Ah benim güzel, balrengi Marmelat Dükü'm?


Luis Pales Matos
Çeviren: Ülkü Tamer

Şiir

Hayır
gülmüyorum
ölüme.
Sadece
korkmuyorum
ölmekten
kuşlar
ve ağaçlar
arasında.


Javier Heraud
Çeviren: Ülkü Tamer

Şiir Sanatı

Doğrusunu isterseniz, açıkçası
güç iştir şiir
ya kazanılır yıllarla
ya yitirilir.
(Gençse insan
dökülen çiçekler toplanmamışsa eğer
geceleri yazar da yazar
yüzlerce, yüzlerce kağıt doldurur.
Bir de böbürlenir üstelik:
"Yazdığımı gözden geçirmem hiç,
sokağımdaki selvilerin dudak büktüğü
ilkyaz gibi uçup gidiyor
şiirler ellerimden.")
Ama geçtikçe zaman
şakaklar arasından süzüldükçe yıllar,
çömlekçinin işi olur şiir:
ellerin tutuşturduğu balçık olur
diri alevlerin biçim verdiği balçık.

İnanılmaz bir şimşektir şiir,
sessiz sözcükler yağmurudur,
hıçkırıklar, umutlar ormanıdır,
ezilmiş halkların türküsüdür
ve bağımsızlığa kavuşanların
yeni türküsü olacaktır yarın.

Sevgidir şiir,
ölümdür,
kurtuluşudur insanın.


Javier Heraud
Çeviren: Ülkü Tamer

Bu Şarkı Devrim Yiğitlerine Adandı

Kiralık tabancalar ateşlendi ansızın
Daha dün gibiydi, gencecik döküldüler
Aralı dudaklarında bir mutlu gülümseyiş vardı
Çizgi çizgi özgürlüktü parıldayan yüzlerinde.

Gel bir bak, ta yakından.
Daha dün gibiydi, ansızın vuruldular
Belki yirmi tetikti belki daha çok
Namlular utanmıştı insanlar değil
Namlular şaşkındı, bitkindi çaresiz.

Düştüler toprağa özgürce, korkusuz
Kurşun sesi deşildi bir sevdalı gülüştü
Düştüler dimdik, özgürce, yalın
Öldüler ama çoğaldılar ölümsüz.

Gel bir bak yakından şu yiğitlere
Daha dün gibiydi acımasız devrildiler
Kan bir kara görüntüydü göğüslerinde
Ölüm çirkindi onlar güzelleştirdiler.

Yeniden yaratmak sesini orduların
Ufuklardan çizgi çizgi büyüyen
Savaşları çoğaltmak yüce düzen adına
Uykular bir daha kaçmasın diye
Sömürülmesin diye şu çocuk eller.

Gözyaşları yaraşmaz o ölülere
Onlar için en soylu örtüler gerek
Gerelim hıncımızı alev alev yeniden
Devrim şarkılarından haykıralım onlara.

Ölmediler onlar, ölemezler ki
Bu yadsınmaz gerçeği bilmedi satılmışlar
Onlar bir atardamardı halkların yüreğinde
Gecelerde yıldız yıldız tutuşan

Unutma söz etmek yok gözyaşlarından
Yaylar şimdi daha güçle gerildi
Yarın adına göğüs göğüs kuşandık gecede
Gecede en yenilmez güç bizde gönendi
Ölüler koştular ordu ordu dağlardan
Ölüler ansızın içimizde dirildi.


Luis Nieto
Çeviren: Engin Aşkın

8 Aralık 2017 Cuma

Hain Kurt Masalı

" Kurt Amca, Kurt Amca,
kuzu postunda Kurt amca:
bu radar niye?''

"Ormanda saklanırsan
izini bulayım diye."

"Kurt Amca, Kurt amca,
bu infrared kamera niye?"

"Çantadaki konservenin
resmini çekeyim diye."

"Kurt Amca, Kurt Amca,
bu lazer niye?''

"Seni bir güzel pişirip
afiyetle yiyeyim diye."

"Kurt Amca, Ölüm Amca,
kuzu kim, sen kim,
hadi bakalım gazla,
ense tıraşını görelim!"


Arturo Corcuera
Çeviren: Ülkü Tamer

Gözlerim Birer Çocuktu Çünkü

yüreğim
bir
düğme
deli gömleğimde
daha

Ama gözlerim uzun pantolon giyiyor bugün
ayak sesleri dilenen sokağa bakıyorum.


Carlos Oquendo De Amat
Çeviren: Ülkü Tamer

Delilik Şiiri

Korktum

döndüm deliliğin kapısından

Korktum
bir taşıt
bir renk
bir ayak sesi olmaktan


Carlos Oquendo De Amat
Çeviren: Ülkü Tamer

7 Aralık 2017 Perşembe

Ölü Bir Genç

Ölü bir genç. Bir silahın yüreğini nasıl çevirebilir.
Hiçliğin gölgelerini nasıl yaralayabilir acıyla.
Bir şeyler akıp gidiyor yaralarından,
dönmemek üzere bir daha.

En büyük yalnızlığıdır kahramanın
kendini ölümün kollarına atması.
Sırt çevirmeyin ona.


F. Gordillo Cervantes
Çeviren: Ataol Behramoğlu

Ölü

Ölü, ölü
Destek olacak silahına devrimcinin
Koruyacak kalabalığın sesini
Yol gösterecek sabanına köylünün

Ölü...

Ona kim engel olabilir?..


F. Gordillo Cervantes
Çeviren: A. Behramoğlu

Şimdi Biliyorsun Onun Öldüğünü

Şimdi biliyorsun onun öldüğünü
Biliyorsun nerdedir mezarı kardeşinin
Ve diliyorsun ona bir gömüt töreni yapılmadığını
Çünkü
Kalbindir onu örten tek toprak

Bütün günlerimiz bundan böyle
Onun mezarında filizlenen çiçeklerin içinden fışkıracak


F. Gordillo Cervantes
Çeviren: A. Behramoğlu

6 Aralık 2017 Çarşamba

Hoşçakal Mutluluk

Ela O'Farril için


Evet, Ela
mutluluk öküzler gibidir
mutluluk öküz gibi dolanır
yolda rastlarsınız ona ara sıra
ve onun beynini ya da gizemini açacak olan
ölümü aramaktadır
ve kuşku yok ki bulacaktır.

Ve bir gün
tek bir gün
-yalnızca bir gün yeterli
geçecektir, yalnız ve pis
sırtını göstererek
sevgili Ela
bir an duraksamadan
geri dönmeden.


Nancy Morejon
Çeviren: Ali Cengizkan

Kadersiz Bir Kadın

Bir şiiri yaşama adıyorum
Komşulara, fırıncıya, kasaba
Bakkala
Geniş Zaman Bildirim Kipinin
Birinci, ikinci ve üçüncü tekil şahıslarına

Nerede yaşar? Kadın nerededir, kocası nerede?
Yerini başkalarından öğrendim. Kolay olmadı.

Annesi ona bir koca bulmuştu, mutluluk satın almıştı ona
Bir dergi alır gibi köşedeki büfeden. O
Çalışma olanağıdır ve yaşlıdır kadın. Sonra
mutsuzluğu seçer. Şimdi suskundur. Zavallı!

Oradaki! Kırılmış olmak nedir, bilir misin?
Hayır mı? Ona sor
Kocası beceriksizin biriydi. Oturma odasının
Eşyasına bir yazı koydular ve ağır ağır ve güvenle
O yalnızlaştı orada: o ve yalnızlığı,
O ve yalnız tek bir dolap
O ve saç tokaları, o ve kağıttan bir çiçek
O ve kapı, o ve tavandaki örümcekler
O ve saçlarının güzelim kıvrımları,
O, mahvolmuş ve sabırdan bir maske yüzünde.

Onun mahallesinde oturdum.
Öyküsünü biliyorum, isyan ve sonunda
Boşanma.
kesinlikle haklıydı kadın.

Ben bir kadının yanında yatabileyim diye
püro, kurşun kalem, uçak, sevgilim diyebileyim,
olanaklı her şeyi yapabileyim
Marisol'un oğlu fırdöndü topaç alabilsin diye
ve böylece -başka seçenek kalmadığında- 
sorun çıkartmadan bir gün ölebileyim.
Burada olmamın nedeni bu işte.

Bunun için
düşünüyorum da
vazgeçmeliyiz
aptallıklarımızdan.


Guillermo Rodriguez
Çeviren: Ali Cengizkan

Seni Unutmadım

Albay Luis Turcios Lima'ya


Havana'nın gözü yaşlı bugün.
Bir kasırga balıkları
yutmakla korkutur mürekkep kuyusunda.
Ne bulut var, ne ses, ne de toz
pencerede.
Geceye alışılmış olur
derinliklerin evinde.

Gövden sonsuz değin yitmiş olsa bile
ve mahmuzların dinlense de horozla birlikte
ellerin gürlemese de tabancanla
ve sırtın çıplak kemiğe dönüşse de:
ölüme alışkınım, bütün akrabalarına da.
Fakat ismini sessiz selamlamayı reddediyorum
reddediyorum onların bir haç dikmelerini sana
sürekli bir uyanıklıkla.
çünkü böyle unutturmaya başlayacaklar seni
basın organlarında.


Belkis Cusa Male
Çeviren: Ali Cengizkan

5 Aralık 2017 Salı

Akademik

Gel şöyle atım; kolan vurayım sana
istemiyorlar bilge içgüdüsüne uyup yaşamın
Koşasın doğal çalımınla savaş alanında.
Adımların koşu pistine uymalı
Kırbacın dilini öğrenmeliymişsin
Ve bir eğer vurulmalıymış görkemli sırtına.
Gel şöyle atım, yürek için gerçek olan
Ne varsa onlara yalan gelir
Ve toprağın yumuşak mantosunu yırtarak
Binlerce sedef damlalar halinde saçılan
Berrak bir kaynağın suyu gibi
Yakıcı ve ruhun derinliklerinden fışkıran
Dizeler, onlara kalırsa söylenmemelidir
Cüppeli ukalaların vaz'ettiği
Küçük, zararsız kalıplar önerir onlar
Ve özgür bir adam görmesinler kapısında tapınaklarının
"Hırsız var" diye koparırlar velveleyi.
Gel şöyle atım, taze ot ve çayır çiçeği kokan
Işık saçan toynaklarınla
Çiğne geç kolanları; ve züppelerin
Eski yapraklar, roma gülleriyle
Ve donuk ışıklı yunan mücevherleriyle
Bezenmiş şatafatlı gömleğini
Kuru, iyiliksever bir kütüğün üstüne fırlat ki
Güneş can versin yeniden ısıtıp da.
Ve dünyaya açılan aydınlık şafakta
Fırla yeni dünyaya doğru dörtnala.


Jose Marti
Çeviren: A. Behramoğlu - Aysel Özakın

İki Yurt

İki yurdum var benim: Küba ve gece.
İkisi de bir sayılır aslında. Yiterken
Güneşin görkemi, Küba
Üzgün bir dul gibidir
Uzun örtüleri içinde, suskun, elinde karanfil
Bilirim ne olduğunu elinde ürperen
Bu kanlı karanfilin! Bomboş
Göğüs kafesim, bomboş, paramparça
İçinde yüreğimin çırpındığı. Vaktidir
Ölüme gitmenin. Uygundur gece
Elvedalara. Işık engeller bizi.
Sözler de. Evren
İnsandan daha ustadır konuşmada.
Bayrak gibi
Kavgaya çağıran bir bayrak gibi
Işıldıyor kızıl alevi mumun, açıyorum
Pencereleri. Daralıyor yüreğim
Küba, dul Küba, göğü karartan
Bir bulut gibi sessizce geçiyor
Kopararak yapraklarını karanfilin...


Jose Marti
Çeviren: A. Behramoğlu - Aysel Özakın

Kabaran Bir Dalga Gördüğünde Sen

Kabaran bir dalga gördüğünde sen
Şiirimi görüyorsun demektir
Yükselir göğe, fakat bazen
O hafif ve uykulu bir yelpazedir.

Öyle bir hançerdir ki şiirim
Çiçeklenir elde kabzesi
Şiirim bir çağlayandır
Suyu berrak, kristal gibi.

O fışkıran bir yeşilliktir
Pırıl pırıl ve alev kızıllığında.
Şiirim yaralı bir geyiktir
Bir sığınak arayan ormanda

Şiirim kardeştir cesarete
Yalın, içten ve özlüdür
O, kendisinden kılıç yapılan
Çelikle aynı örste döğülmüştür.


Jose Marti
Çeviren: Ataol Behramoğlu

4 Aralık 2017 Pazartesi

Yaşıyor Pablo Neruda

Guatemala' da yıkıntılar Ekim'i,
muz ordusunun ihaneti,
göğün tadı kurumuştu ağızlarda,
yüzler
bir tuz yağmuruyla sırılsıklamdı,
geldi acılı halk,
senin yüreğine bıraktı acısını.

Sen, acılara kulak veren şair,
o Haziran ayında anladın,
elli dördünde yüzyılın -
tohumlar, kırlangıç ayında -
anladın tropiklerin yiğitliğini
muz damarları kesildiği zaman.

Çizmeler altında yatıyor şimdi
Şili'de, Şili halkının üstünlüğü de
yıkıntılar içinde, kan içinde.
Tek yüreğin damarlarıdır onlar:
Ailende: atardamar,
Neruda: toplardamar,
ayıramaz onları hiçbir şey,
Ne yaptılarsa ortada işte -
yas yok yas üstüne
yengi var yengi üstüne.
Amerikalıların yüceliğiydi Şili
daha da yücelecek zamanla.
Ve Neruda'nın şiirleri,
köpükler üstünde martılar gibi
binlerce yıl ses verecek
sonsuzluğun ötesinde.

Çatışma sürüyor şimdi kanda.
Bir kıvılcım oldu sonun,
ışıl ışıl tutuşturdu bizi,
senin o ateşten şiirlerin
yakacak zalimleri, hainleri, uşakları.
Kimse öldü demesin sana,
dirisin sen, yaşıyorsun!
Söylüyorum işte bir daha, bir daha:
okunduğu zaman yoklamada Şili'nin adı,
sen bağıracaksın: BURADA!


Miguel Angel Asturias
Çeviren: Ülkü Tamer

Hayvanat Bahçesi

Güneş,
renklerin sayım defteri.

Dünyayı okumayı öğrenmiş atlar
gözlerinin sırça yemişleriyle.
Beyaz mercanların çıplak topluluğu.
Zürafaların çikolata vinci.
Claude Debussy
farelerin gramofon iğnesi.
Boa yılanlarının elektrikli trenleri.
Denizci pantolonları fillerin.
Stranvinsky, dolunayda damlarda gezen kedilerin ergenliği.
Kuş mermilerinin madeni.
İguananın bakır rafı.
Develer gibi hangi tepe yükselebilir?
Hangi gemi balinalar gibi suları yarabilir?
Coğrafya, salyangozun sezgisi.
Marx'ın bilgeliği, karıncalar topluluğudur.
Göğün kara gömlekleridir penguenler.
Charlie Chaplin ceylanların sıçrayışı üstüne yaptı doktorasını.
Kimse yılan X'in cebir denklemini çözemeyecek.
Hangi İngiliz hemşire daha iyi olabilir kangurudan?
Freud libidoyu onda öğrenmişti.

İstiridyelerin saatçi dükkanı.
Hangi kadın kışları vizon gibi giyinebilir?
Zebraların pazar giysisi.

Hızlı devekuşları tüyden otomobillerdir.
Örümcek, billur iskelenin kuklası.
Bütün bunlar, yarasa gecenin şemsiyesini açsın diyedir.


Gonzalo Escudero
Çeviren: Ülkü Tamer

Saat

Saat:
taş yontucusu zamanın.

Gecenin en sert duvarına vuruyor
inatçı çekiç, sarkaç.

Menekşe rengi, uyanık,
koku notaları yazıyor dolapta.

İşlerine bakarak saatin
dilsiz terliklerle yürüyor sessizlik


Jorge Carrera Andrade
Çeviren: Ülkü Tamer

Sierra

Çatı kirişlerinden sarkıyor mısırlar
Sarı kanatlarıyla.

Ufacık Hint domuzları
şaşkına çeviriyor
okuma yazması olmayan sessizliği
Serçe ötüşleriyle, kumru ötüşleriyle.

Dilsiz bir yarış başlıyor kulübede
kapıyı itince rüzgar.

Öfkeli dağ
kara şemsiyesini açıyor hemen;
kumaşı bulutlarda dokunmuş,
telleri şimşeklerden yapılmış.

Francisco, Martin, Juan,
tepedeki çiftlikte çalışırken
fırtınaya yakalanmışlardır şimdi

Bir kuş sağnağı
cıvıltıyla iniyor ekinlerin üstüne.


Jorge Carrera Andrade
Çeviren: Ülkü Tamer