Sayfalar

30 Aralık 2017 Cumartesi

Sevgilinin Balkonundan

Al beni kollarına gece.
ak karların eğdiği kalçaların
Hafif hafif esen yelle
Irgalanıp duruyor öyle.

Ama görüyorsun ki iniyor güneş,
Al bir renge bürünüyor ağaçlar,
Bütün kış boyunca, her gece,
Salınacaksın genç bir gelin gibi.

El ele geçeceğiz seninle
Büyük Ayı'nın yüreğinden;
Berenice'in saçlarının arasında
Yatıp uyuyacağız seher vakti.


Cesar Baltag
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Al Elma

Al bir elma
üzerinde masamın.
Rengiyle efsunlamış
kağıtlarımı, kitaplarımı, odamı.
Ala kesmiş her şey
Alevden bir dünya sanki.
Bir lekecik var
küçük,
ak,
yuvarlak
-gözyaşı gibi-
tam ortasında.
Bir yaprağın
marifetidir o.
Dikip gözlerimi
sılamdan gelen elmaya,
düşünüyorum,
anımsatıyor bir lekecik
büyüdüğüm bahçede
bana bakıp duran
tanıdık bir gözü.
arıların vızladığı çiçekli ağaçları,
yoncaları ve kaval seslerini,
ötüşen ardıç kuşlarını,
bütün çocukluğumu.


Aurel Rau
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Boşun ve Dolunun Gizleri

Dilini ısıtıyordu güneşte
Çiçeklensin diye fırlatıyordu toprağa sırça parmağını
Hep üşüyor ve ovuşturuyordu ellerini
Ölüp ölüp gidiyor kunduralarını giyiyordu
Tarayıp duruyordu saçlarını kapatıyordu kilitli kapıları
Koşup koşup duruyor bakıyordu içinden buzların
Suya bakıp da daireler çiziyordu
Ve çözünce askılarını bacakları düşüyordu


Aurel Rau
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Yürüyen Ağaç

Nereden fışkırdım, nerdeyim şimdi,
Uzaklardayım benliğimden bile.
Yürüyen bir ağaç gibiyim
Hiçbir kökü olmayan.
Büyüyor sessizliği dünyanın
Beni dinlemek için susuyor ıssız orman.
Ey ağaç kardeşlerim, durun.
Beni fışkırtan gücü anlatacağım.
Yürüyen bir ağaç gibiyim
Hiçbir kökü olmayan.


Tiberiu Utan
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Ayrılış

Bırakıp gidiyorsun artık, ey gençlik;
Şölen bitti, boş bütün kadehler,
Karlar yağdı şakaklarıma.
Atıldı bütün köprüler arkamda.
Irmak ayırdı ikimizi,
Büyük yangınların üzerindeki
Duman gibi yitip gittin sen.
Geçip gitti gençlik sen yoldasın,
Çevir bana gözlerini...


Tiberiu Utan
Çeviren: Muzaffer Uyguner

29 Aralık 2017 Cuma

Güzellik

Güzellik, ey garip kuş,
Bahçemde uçup duran
Ve sonra bazen konan
Dallardan birine
Ve ürperten onları.
Bu kadar yakından görmek.
Açılıp kapanan kanatlarını.
Mırıldanmak ve yalvarmak
Dursun diye bahçemdeki uçuşu.
Ve dursun diye ötüşü,
Dinlensin diye biraz.


Tiberiu Utan
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Madrigal

İnce bir mendille
sallanan eliniz
ışığa doğru, aniden,
fışkıran bir kaynak gibi.

Söyleyebilir misiniz, hangi usta demircidir,
altın bir makasla kesilmiş
maviye tutkun,
eşarbınızın göğündeki?

Altına gidin ağaçların,
bir piyano gibi uğulduyor yaprakları,
ve parlayan suyun üzerindeki
şaşırtıcı tahta köprülerden geçin.

Biz de, seninle ben,
gizlerle dolu yola çıktık:
kristaller arasındaki gün gibi.
dizeler doluyor içime.

Karşı karşıya kalınca
seherle, pencerede,
selam yolluyor bana gök
eşarbınızdan


Alexandru Andritoiu
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Ne Güzel Şehirde Yaşamak

Havaalanı eve giden yol. Bükreş'te
Sonra o alışılmış soru:
Nerde çalışıyorsun? Nerde oturuyorsun ...

Günlük hayat sana şükürler olsun!

Her tramvayın numarası ayrı güzel
beş, yirmi, yirmi altı ya da on iki
Dilersen yürü
Telefon et istersen.

Tramvaylar, telefonlar size şükürler olsun!
Haftanın yedi günü
çalışıp, harcadığı yedi çeşit gün.
bazen güceniktir günler
bazen da duygulu.

Heyecanlı, zengin haftalar size şükürler olsun!

Her gün bir bayrama dönüşebilir.
Ama bazen pazar günleri kasvetlidir.
Eşyalar soğuk. Kulakları sağır eder sessizlik
Bakardık
birden
kefeni çalıverir biri


Nina Cassian
Çeviren: M. Roman - S. Sezer

28 Aralık 2017 Perşembe

Yalnızlar

Uyu! Taptaze bir hava getiriyorum sana;
Titrek kandil de sönüp gitmiş masada.
Alacakaranlıkta parlayan mücevher gibi
Yalnız közler ışıl ışıl parlamada.

Yağmur ve fırtına vuruyor camlara,
Kapkara bir gece, göz gözü görmez dışarda.
Soluk alıp konuşan damlalıklar
Unutulmuş bir zamanı anımsatmakta.

Bir tek ışık bile yok perdelerde.
Bilinmeyen dostlar var biliyorum
Karanlıklarda paylaşıyorlar mutluluğu.

Yalnızım, karanlığı bekliyorum.
Artıyor gürültüsü dışarda yağmurun.
Kara gözlerini öpmek için eğiliyorum.


Gheorghe Topiceanu
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Yağmurlu Sone

Robenson gibi yapayalnızım,
Hiç kimse anmıyor adımı;
Ellerimle sürdüm sürgüleri
Rüzgar bile çalmıyor kapımı.

Daha mutluyum sanırım herkesten
Herkes yitti gitti gözümde,
Bir kız saçı var yayımda:
Özgür, uçup duruyoruz göklerde.

Ey yeryüzünün güzel tanrıçası,
Sıkılıyorsunuz kalabalık içinde;
Bense özgürüm böyle göklerde.

Biliyorum ki tek dörtlük de yeterdi,
Ozan yalnız, kızı da çeyizsiz işte,
Nerde o eski günler, nerde?


Gheorghe Topiceanu
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Fildişi

Sonunda, ölü saatlerin bitiminde,
Sert ve yüksek, günden güne,
Geceden geceye, yükseldi Kale
Çevremde,
Yapayalnız, bekliyorum. Sessizlik. Her şey çok uzak.

Çölde bir haykırış:
Rüyalar nerde? kayalar nerde? sen nerdesin anne?
Hata kimin? beni ayıran ne?
Duyan yok sesimi. Bana seslenen de yok.
Çok geç artık. Kale yükseldi gecenin ortasında.


Ion Vinea
Çeviren: Muzaffer Uyguner

27 Aralık 2017 Çarşamba

Görüntü

Her taraf sessiz .. bir rüzgar
esmede ırmak üstündeki köprüde .. don
çözülüyor, kargalar ...
Duygular, hayat.
Her zamanki gibi yalnızım ...
Mor sis içinde dallar ...
Irmağın köprüsünde esiyor yeller ...
Vakit tamam., hayat.


George Bacovia
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Bahar Canlılığı

Bahar,
Kokulu bir resim ve oyunu morların ...
Vitrinlerde, bilinmeyen bir ozanın şiirleri;
Şehirde, soluk alışı valslerin,
Yeni bir baharı bu düşlerin ve görüntülerin ...
Tatlı bir uzanışın ürpertisi; mırıltılar çevrede,
Parıl parıl ve yakıcı güneş.
Solgun bir işçi fabrikanın bahçesinde
Mavi göklere bakıyor mahzun mahzun.

Yıllanmış acılar üzerine bir yeni bahar,
İşte köylülerle dolu kırlar,
Sanki kımıldıyor toprak, yüreği oynatıyor:
Her şey yerli yerinde ve kalacak öylece
Her şey beklenecek gene de duracak öylece.

Bilmem ne zaman söz edeceğim başka bahardan.


George Bacovia
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Mezamir

Masal kahramanı gibi karadan ve havadan,
Dolaştım ülkemin kırlarını ve ormanlarını;
Doruklara çıkınca gördüm uçurumlara açılan
Erişilmez yüksekliklerini, yüksek dağlarını.

Gecelerin o bilinmez parlaklığında, yıldızlar
Çağırıyordu beni göklere, bense çukurdaydım.
En uzun ve yakıcı çöl yollarını seçtim de
Bir iz bile bulamadım gene, hala yollardayım.

Seni aradım dizelerimde, sözcüklerde, hecelerde,
Kah, dizlerimin üzerinde, kah, sürüner-ek yerlerde.
Bu sonsuz işkencede iyilikler umarak
İnandım ki muhtacım senin merhametine.

Uzun süredir yalvarıp yakarıyorum böyle
Kendimde buluyorum seni, inan ki seviniyorum.
Eşiğine yüz sürüp dualar okuyarak, seni,
Sürgülerde, zincirlerde, parmaklıklarda duyuyorum.

Bütün gücümle atılıp kırmak istiyorum engelleri
Sen geçiyorsun önüne, sıkılı bırakıyorsun elleri


Tudor Arghezi
Çeviren: Muzaffer Uyguner

26 Aralık 2017 Salı

Küf Çiçekleri

Duvardaki çıplak hücrenin sıvasına
Tırnaklarımla yazdım
Karanlıklarda yalnızlığımla
Ne boğa, ne aslan, ne de kartal
Yardıma koşamadılar
Onlar çevreyi düzelttiler, taradılar
Luka için, Marku için, Joan için
Bunlar yaşsız dizelerdir
Çukur yırları
Günün koşukları
Şimdi gökçe tırnaklarım kör olunca
Salıverdim büyüsünler diye
Ve büyümediler
Büyüseler de belki duyamazdım
Karanlıkta, yağmur uzaktan geliyor
Parmaklarım acıyordu bir pençe gibi
Ve hiç yumruk olmuyordu
O vakit sol elimin tırnaklarıyla yazdım.


Tudor Arghezi
Çeviren: Nevzat M. Yusuf

Akşam Yemeği

Soğuk ve çamurda
Hırsızlar kafilesi yürüyor ikişer ikişer
Zincirler ayaklarında
Ter ve koyu çamuru yaratarak
Yemek hazır
akşam, yağmur çiseliyor ak
Kürek kadar ağır kepçe
Çorba dağıtıyor iki fıçıdan

Birkaçı insan öldürmüş
Birkaçı hırsızlık ya da bir düş için tutuklu
Neyse tümü bir arada-bükülmüş
Ha zengini yatırırsın- Ha yoksulu kaldırırsın
Hortlaklar bahçesi gibi-sürü
omuzları, kalçaları, ayakları eğri-büğrü
Kendi kanlarını götürüyorlar
Sıcak tasta sarımsı buhar


Tudor Arghezi
Çeviren: Nevzat M. Yusuf

İçerik

Toprak, tarlalar, hasatlar,
Hepsi benim omuzlarımda,
İnsanlar, sürüler ve hayvanlar,
Saban izleri,
Daracık yollar ve saz damlar.
Sis, yağmur ve rüzgar
Hıçkırıklar, korku ve acı.

Nasıl sığdı içime ülkem?
Nasıl toplandı her şey üzerinde küreğin?
Ormanlar nasıl toplandı köhne vazoda?
Ve bütün deniz bir su bardağında?

Ben de
Aynı çamurdanım onlarla,
Hepimiz parçasıyız Tanrı'nın.


Tudor Arghezi
Çeviren: Muzaffer Reşit

25 Aralık 2017 Pazartesi

Gecikmiş Sevda

Evet, karşılık verebilirdim tutkuna senin.
akıl olmaz diyordu, olur diyordu gönlüm.
Senin ateşine yanmam için sanıyorum ki
Fırtınalarla sürüklenip gideceğim ben.
Nerden çıktın böyle yalaz yalaz
Ateş yıldızlarıyla sarmak için dört bir yanımı?
Aldırmasan da şimdi ortada ve açık.
Çocuğum yerindesin benim,
Ya da çocuğum olabilirdin.
Aşkın kanatlanıp uçuşu hep birden olur,
Ayrım gözetmez, bir araya toplar insanları,
Önemi kalmaz yaşın, eşitlenir,
Tutkulu, ateşli ve çekici olur kadın.
Sen nasıl da tazesin, fidansın, yaşam dolu.
Senin olmamı istiyorsun, kuşkusuz, endişesiz,
Benimle ilgili ne varsa, seninle ilgili ne varsa.
Kurban edilmiş akşamdan sabaha.
Kendini bana vermek istedin, bırakıp dünyanı,
Benim şiir evrenime.


Tudor Arghezi
Çeviren: Eray Canberk

Şair

Ulusumun ruhunda erimiş ruhum ben
Onun sevinçleridir haykırdığım, onun kederi.
Yarasında duyduğu acıyım ben,
İçtiğin zehir yakar yüreğimi
Ecel, şerbetini sununca sana
Seçtiğin yol ne olursa olsun.
Orası tapınak olacak bana.

Ulusumun ruhunda erimiş bir ruhum ben,
Onun sevgileridir haykırdığım, onun kinleri.
Tutuşturan yelim ben, ateş olunca sen.
Bir tek iradeyiz biz, çünkü tektir her zaman
Ne varsa bizim olan, bizi kaygılandıran ...
Kaynaksın sen, türkülerimin ereği.
Alın yazının dediğine uymayan
Tek söz çıksa ağzımdan
Yıldırımın hazırdır, yüce ve kutsal halkım.
Vurur ağzıma susturur beni!
Nice kişilerin peşinde koştukları
Başkaları için ne boş şeylerdir ya.
Ama her şeyi bilir o, pergelini dünyanın
İki ucuna koyan, ölümle yaşam arasına.
Belli olmaz verdiği, bazı kara bazı ak
Oysa içimde yüreksin sen, yüreğinim senin de
Yüzyıllar gelip geçer açıp kapayarak
Kaderin ölümsüz defterini ve ben
Ruhundan bir parçayım, halkım benim.
Hiçbir zaman bölünmeyen.


George Cosbuc
Çeviren: Muzaffer Reşit

Toprak İsteriz

Yersiz, yurtsuz, aç, çıplak,
Taşıdım sırtımda insafsızca vurarak,
Köpeğindim çünkü!
Nerden kopup gelmiş, yabanın dölü.
Şeytanla uzlaşman varsa eğer,
Vur vurabildiğin kadar, köpeğin olalım gene,
Katlanırız bütün yüklere, sefalete
Eyvallah boyunduruğunuza, gem'inize.
Yeter ki toprak ver bize!

Bir ekmek kırıntısı dünden artmışsa
aldın elimden onu da
Çocuklarımızı sürdün savaşa,
Kızlarımızı yatağına!
Sövdün, ne din bıraktın ne iman,
Yabancı sana utanç ve inanç,
çocuklarımız kırılır yollarda açlıktan.
Acısı çöker yüreğimize,
Hepsine katlanırız, hepsine,
Hele toprak ver bize,

Göz koydun köyde mezarlarımıza,
Sürdün, tarla ettin birer birer,
Aç gözlü sabanın ardında
Sürüklendi kemikler.
Sızlattın çukurlarında kemiklerimizi
Ne umurunuzda! Sürdün damımızdan bizi
Soğuğa ve rüzgara çırılçıplak,
Ölülerimizi bile topraktan çıkararak,
Ah, onlar için onlar rahat uyusunlar diye,
Toprak ver bize!

Bir şey daha bilmek isteriz biz de
Kalacak mı rahat kemiklerimiz
Biraz insaf olacak mı sizde
Dünyadan göçünce biz!
Öksüzlerimiz ya analarımızı
Kabrimizin başında isteseler ağlamak
Bilecekler mi hangi çukurdayız-!
Yok bize ölmek için bile toprak.
Oysaki dindaşız sözde.
toprak ver bize.

Vaktimiz yok hatta duaya bile
Zamanımız da sizin elinizde.
Oysa biz de taşıyoruz can.
Unuttunuz çoktan!
Yemin etmişsiniz sanki birlikte.
Hakkımız ve sözümüz olmasın diye!
Bağırsak, dayak var, işkence var,
Kıpırdamak zincirler, prangalar.
Olsa olsa kurşun verirsiniz tek
Toprak verin desek!

Ne gömdünüz bu toprağa siz?
Siz buğdayınızı, atalarımızı biz,
Koynunda analar, kardaşlar, bacılarımız var,
Çekilin yolumuzdan yabanlar!
Bizim toprağımız değerli ve kutsal
Beşiğimiz o bizim ve mezarımız
Koruduğumuz sıcak kanımızla
Ve ne kadar ıslattık onu ne kadar
Acı gözyaşlarımızla biz,
Toprak isteriz.

Gayri ne halımız kaldı, ne dermanımız
Böyle yaşamaya dilenci gibi
Yolunuza sebil oldu kanımız,
Yabanın dölleri!
Sabrımızı tüketmeye görsün
Açlık bizi diretmeye görsün
Tanrı korusun, görmeyelim biz o günü
Toprak değil, kan istediğimiz o günü
İsa da olsanız kurtuluş yoktur size
Mezarlarınızda bile!


George Cosbuc
1894
Çeviren: Y. Nevzat - M. Reşit

Yıllar Geçiyor

Yıllar geçiyor -ovaların üzerinde upuzun bulutlar-
Ama artık bir daha geri dönmüyorlar.
Artık avutmuyor beni eskiden başımı döndüren ne varsa:
Masallar, çalgılar, oyunlar, boş inançlar.
Çocuk alnıma dinginlik armağanı getiren şeyler.
Anlamakta güçlük çekiyorum, oysa apaçık anlamları.

Bugün boş yere sarıyorsun beni gölgelerinle.
Gizemlerin saati, günün veda saati.

Hayatın geçmişinden bir ses koparmak isterdim,
Tekrar titreyesin diye sen, ruhum, onu duyunca.

Elim dolaşıp duruyor boş yere lirin telleri üzerinde.

Her şey yitip gitti gençliğin ufkunun arkasında
Ama tek sözcük çıkmıyor zamanın güzel ağzından!

Saatler, günler, aylar, yıllar yığılıyor arkamda.

Bense gittikçe gömülüyorum dipsiz karanlıklara.


Mihail Eminescu
Çeviren: Özdemir İnce