Ay ölür şimdi. Yani ölmek!.. Uzuneski geçmişi bir suyun.
Barışmamak çirkin bir akşam olur ve tabaklarda.
Donar yemişlerde ispirto
Yakılmaz ışık o saatlerde ispirto.
Sülünlerin soğuk akşamlara döküldüğü o ovalarda
Kent uygarlığının akşamı otlara döner, küçük karartılar
mor evlerde soğuk sobaların uzayan küllerini dağıtır,
taşralı bir çocuğun eksik bilgisinde
Ay ölsün ...
Ay ölür şimdi. Uzuneski saldırışlı, ağlaması gökyüzünden,
kimsesiz ve hüzünlü bir at yelesi bakışları ve kösnüye
hiç benzemeyen bir uzun,
deniz kıyısı. İspirto
Kalçaları dar ama ne zararı var, hacamatlı bir kadın,
doğuramaz artık eski bir evlerde,
eski bir savaş evinde ispirto
elleri boş sularda, karanlıklar ve yılgınlıklar taşıyan
posta vagonlarını bulur,
Sülünlerin soğuk akşamlara döküldüğü o ovalarda
Büyük denize bakmak, mavi kalmak gibi,
yatarsa. Kimsesiz ve bir at
Ay ölsün
Ay ölür şimdi. Mağara tükenir ağan yalnızlığında geçmişlerin
El yadırgar ayasını, bir şey yavaşça inerse.
O hüzündür.
Erken gitmenin ve geç kalmanın, uzuneski posta
vagonlarında
1930 tarihli bir gazete bulmanın ve
İşi gücü tütün kokan adamların.
Sülünlerin soğuk akşamlara döküldüğü o ovalarda
Adam bulanır ve bozar orucunu küfüre, ve pencerelerden bakıldığında
dinsel güçleri artar yaşlı kadınların, o yaklaştıkça
bardaklarda
ve bir at
Ay ölsün ...
Ay ölür şimdi. Belki girdiğin kapıdan bir gök müydü? ..
bir gök müydü ki başını eğdiğin, eksik bir ağız mıydı,
ve
bir at mıydı? sanki!..
Yüzde üç buçuk faiz ispirto
Gitgide güçleşen simyası hurda olmanın, ışıksız kapıların
güneş yoksulu sahanlıkların sana verdiği ürküden,
Birden alınan kentlerin dükkanları nasıl kapanırsa,
ölülerle dolunca sonsuz ülken, ey Mağribi, kanının hiç
uğramadığı bir yerlerinde, çadırları ve bir ağacı
bırakmanın sızısı.
Sülünlerin soğuk akşamlara döküldüğü o ovalarda
Tıpkı kösnüye, doymuş kösnülere benzeyince bir resimsiz
kitap
O büyük telaş avuçlarında,
ayılmanın ve bir illet bulmanın,
Ay ölsün ...
........
Gel dur önüme, sen benim sahiliğimsin!.. Isırdığım,
bir kauçuk düşmanlığıdır!..
Yaşamamız baştanbaşa senin övgündür,
Ey kutsal bencillik!.. Seni
bırakmak niye?. Suları ve seni bırakmak,
Niye?..
Aşkın akan suları, doyurgan yabanıllığı savaşların ve
büyük utkular geçer onarıcı gölgenden.
Ey en gerekli yapısı tanrıların, Ben!..
Nem varsa sanadır!.. yıkılmış birlikler, kırılmış bardaklar
ölen kadınlar,
kan......
Barışmamak çirkin bir akşam olur ve tabaklarda.
Donar yemişlerde ispirto
Yakılmaz ışık o saatlerde ispirto.
Sülünlerin soğuk akşamlara döküldüğü o ovalarda
Kent uygarlığının akşamı otlara döner, küçük karartılar
mor evlerde soğuk sobaların uzayan küllerini dağıtır,
taşralı bir çocuğun eksik bilgisinde
Ay ölsün ...
Ay ölür şimdi. Uzuneski saldırışlı, ağlaması gökyüzünden,
kimsesiz ve hüzünlü bir at yelesi bakışları ve kösnüye
hiç benzemeyen bir uzun,
deniz kıyısı. İspirto
Kalçaları dar ama ne zararı var, hacamatlı bir kadın,
doğuramaz artık eski bir evlerde,
eski bir savaş evinde ispirto
elleri boş sularda, karanlıklar ve yılgınlıklar taşıyan
posta vagonlarını bulur,
Sülünlerin soğuk akşamlara döküldüğü o ovalarda
Büyük denize bakmak, mavi kalmak gibi,
yatarsa. Kimsesiz ve bir at
Ay ölsün
Ay ölür şimdi. Mağara tükenir ağan yalnızlığında geçmişlerin
El yadırgar ayasını, bir şey yavaşça inerse.
O hüzündür.
Erken gitmenin ve geç kalmanın, uzuneski posta
vagonlarında
1930 tarihli bir gazete bulmanın ve
İşi gücü tütün kokan adamların.
Sülünlerin soğuk akşamlara döküldüğü o ovalarda
Adam bulanır ve bozar orucunu küfüre, ve pencerelerden bakıldığında
dinsel güçleri artar yaşlı kadınların, o yaklaştıkça
bardaklarda
ve bir at
Ay ölsün ...
Ay ölür şimdi. Belki girdiğin kapıdan bir gök müydü? ..
bir gök müydü ki başını eğdiğin, eksik bir ağız mıydı,
ve
bir at mıydı? sanki!..
Yüzde üç buçuk faiz ispirto
Gitgide güçleşen simyası hurda olmanın, ışıksız kapıların
güneş yoksulu sahanlıkların sana verdiği ürküden,
Birden alınan kentlerin dükkanları nasıl kapanırsa,
ölülerle dolunca sonsuz ülken, ey Mağribi, kanının hiç
uğramadığı bir yerlerinde, çadırları ve bir ağacı
bırakmanın sızısı.
Sülünlerin soğuk akşamlara döküldüğü o ovalarda
Tıpkı kösnüye, doymuş kösnülere benzeyince bir resimsiz
kitap
O büyük telaş avuçlarında,
ayılmanın ve bir illet bulmanın,
Ay ölsün ...
........
Gel dur önüme, sen benim sahiliğimsin!.. Isırdığım,
bir kauçuk düşmanlığıdır!..
Yaşamamız baştanbaşa senin övgündür,
Ey kutsal bencillik!.. Seni
bırakmak niye?. Suları ve seni bırakmak,
Niye?..
Aşkın akan suları, doyurgan yabanıllığı savaşların ve
büyük utkular geçer onarıcı gölgenden.
Ey en gerekli yapısı tanrıların, Ben!..
Nem varsa sanadır!.. yıkılmış birlikler, kırılmış bardaklar
ölen kadınlar,
kan......
Turgut Uyar
Tütünler Islak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder