Altındağ'ın göz göz ışıklarıyla
bir kış gecesidir şimdi Ankara'da;
şimdi yaşmak yaşmak kar yağıyor dışarda.
Kalemi, kağıdı çıkarıyorum önce
şairliği bir yana bırakarak
bir pencere resmi çiziyorum
Kavaklıdere'nin oralarda.
Buğulu camlar ardında
bir genç kadının dudaklarını çiziyorum
viski bardağında.
Sonra bir yol uzatıyorum Silvan'dan
Silvan'dan altındağ'a kadar;
bir ev yapıyorum
ulu tanrı'nın adem'i yarattığı balçıktan;
içinde üç kız iki oğlanla
yüreğine taş basılı bir ana, otuz yaşında.
Çatısı konserve kutularından
yaptığım evin;
evin babası gece vardiyasında.
"Böyyük" geleceğini kurmak için ülkemin
döndürüyor çarkları,
yürüyor bantlarla.
Buğulu camlar ardındaki kadının
dizlerinde uyuyor patronları;
kadının başı dönüyor hafiften
ve dönüyor dişliler fabrikalarda.
Odanın içinde uçuşan, uçuşan yıldızlarla
tablo tamamlanmıştır dostlarım!
Çizgileri katlayıp şimdi ikiye
gelecek günlerimizi kutlamak için
gönderiyorum size.
bir kış gecesidir şimdi Ankara'da;
şimdi yaşmak yaşmak kar yağıyor dışarda.
Kalemi, kağıdı çıkarıyorum önce
şairliği bir yana bırakarak
bir pencere resmi çiziyorum
Kavaklıdere'nin oralarda.
Buğulu camlar ardında
bir genç kadının dudaklarını çiziyorum
viski bardağında.
Sonra bir yol uzatıyorum Silvan'dan
Silvan'dan altındağ'a kadar;
bir ev yapıyorum
ulu tanrı'nın adem'i yarattığı balçıktan;
içinde üç kız iki oğlanla
yüreğine taş basılı bir ana, otuz yaşında.
Çatısı konserve kutularından
yaptığım evin;
evin babası gece vardiyasında.
"Böyyük" geleceğini kurmak için ülkemin
döndürüyor çarkları,
yürüyor bantlarla.
Buğulu camlar ardındaki kadının
dizlerinde uyuyor patronları;
kadının başı dönüyor hafiften
ve dönüyor dişliler fabrikalarda.
Odanın içinde uçuşan, uçuşan yıldızlarla
tablo tamamlanmıştır dostlarım!
Çizgileri katlayıp şimdi ikiye
gelecek günlerimizi kutlamak için
gönderiyorum size.
Hüseyin Atabaş
Yanarca
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder