Sayfalar

10 Mart 2018 Cumartesi

Sessiz Konuşmaların Acıklı Yorumu

Her sabah kokusu yolumu keser, bir damlacık,
"kokla beni" der dalında yeni açan limon çiçeği;
"beni koklamakla yurdunu da koklamış olacaksın."
"Kulak ver!" der altından geçtiğim zeytin ağacı;
"yaprak hışırtılarımda dinlemiş olacaksın zamanı."
"Okşa beni!" der bir yaz kavunu, "kokla sarı kokumu."
Bilir, onu okşamakla yurdumu da okşamış olacağımı,
ve kokusunda toprağın anne kokusunu duyacağımı.

"Yaramı elle!" der bir delikanlı, "kolumun kopuk yerini",
"toprağımızın kanadığını duyacaksın elleyince yaramı";
bilirim, yarasını elleyince içimde bir yer kanayacağını.
"Gözlerim ne anlatır, bak hele, ne anlatır gözlerim?"
diye sorar gibidir bir savaş ölüsünün gencecik dul kadını;
bilirim, gözlerini okumaya asla dayanamayacağımı.
"Oku yüzümü!" der gibi bakar savaş ölüsünün çocuğu;
nerden bilsin öyle bir yüzün kolay okunamayacağını.

"Dokun bana!" der yasemin, beyaz yaz akşamı gelini;
kokusu avuçlarıma siner, beyazlığına bulaşırsa ellerim
bilir sanki bir daha kolay kolay tüfek tutamayacağımı.
"Yürüt bizi!" der gibidir yurdumun dağları, ovaları,
"gölgemizde dinlen!" duruşunda bilge zeytin ağaçları.
Ve serin, ince yaz suları der gibi: "Kulak ver bize!"
Kandan geçmiş bir adamı delirtmek istiyorlar yani,
acıdan çıldırtmak istiyorlar savaş görmüş adamı!

Utançtan öldürmek istiyorlar, sanki anlamadım mı!


Fikret Demirağ
Adıyla Yaralı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder