Sayfalar

3 Şubat 2018 Cumartesi

Armağan

Bunca yıl çok ışık birikti avuçlarımda
Senin olsun
Esinlen sevgi dokuyan ellerimden
Bunca yıl şiirin, kardeşliğin, kavganın
Has bahçelerinde yarattım bu gerçeği.
Sabrım senin olsun.
Aşkım senin olsun.

Acıların sütüyle büyüttüğüm umutlar
Mahpushane avlularında boy verdi,
Dolunay menekşelendi kirli kara camlarda.
Her görüşte yeniden vurulduğumuz ana evren
Özgürlüğe boyadı saksımdaki çiçeği
Senin olsun.

Biz ki acılar döneminden
Ellerimizi kirletmeden geçtik.
Direncim senin olsun,
Sevgim senin olsun.


Şükran Kurdakul
Acılar Dönemi

Oradaki


Kendi uzaklığımdan kurtularak
Hüküm giymiş dizeler gibi
Çıktım parmaklığımdan
Kendimde duydum ellerimi.

Nicedir sessizliğimde kanayan
Acımın yorgun yüreği
Dirençlerin yıkımların ardından
Eski kaygılara götüremedi beni.

Defterlerim, kitaplarım, kalemim
Güzelliğin ustası, umudum da ustası olan
Açıldı geleceğin çocuk bahçeleri
Geceye doğru ranzamdan.


Şükran Kurdakul
Acılar Dönemi

2 Şubat 2018 Cuma

Yirmi İki Yıl Sonra

Unutulmaya kalkan bir trenin
Eski bir istasyona bakan penceresinde
Bir yolcuyu sorar gibi arayan
Jandarmalar, ellerimin garip nöbetçileri
Daha ilk kampana bile vurmadan
Yalnızlığın kelepçesini taktı içime.

Şehir arkada kaldı, geçtiğim son caddeden
Ne yasakların gölgesini alnında gördüğüm
Işığı kilitleyen karanlık kafeslerinde
Bu sonsuz özgürlüğe ne zaman varmışım ben
Dünyanın duygusunu gözlerinde içeren
İçimdeki adam, kabına sığmıyor gene.

Kaç akşam geçirdiğim Birinci Şubeden,
Bir tünelden kopar gibi çıkıyor trenimiz..
Jandarmalar, ellerimin garip nöbetçileri .
Hangi yalnızlığa gittiğimizi söyler mi?


Şükran Kurdakul
Halk Orduları

Kırık Değirmen

Bir içimin alacakaranlığına dayanmak meselesi,
Bir bu fena İstanbul akşamını yaşamak
Nice odaların kapanmış penceresi
Gene bana iniyor yalnızlığıma sığınmak.

Gene benim, şimdi tek başına, sonra beraber.
Bir yanım mağrur sağlam, bir yanım gücüme gider.
Bir yanımda karşı koyma, bir yanımda ezilmeler.
İkili tutkular gibi canıma okuyacak.

Her şeyler devam eder bu bildiğim gidişte.
Evli evine giderken yolcu yoluna.
Ne rüzgarlar yapacağını yapmış ki bana
Kırık değirmenler gibiyim, dönemiyorum işte.


Şükran Kurdakul
Nice Kaygılardan Sonra

Diyorum

Durdum baktım, içlenmekse herkesler içleniyor
Durdum baktım, herkes ince, herkes kırık
Nöbet gecelerinde saatler sabahlamak bilmiyor
Ampul sönük, yürek garip, tavan basık
Beri yanda bir sıra iplik çıkar
Bir sıra iplik girer
Beri yanda ayakta durmamak ister artık
Bütün tezgah başındakiler.

Durdum baktım, içlenmekse herkesler içleniyor
Bir diyorum, göz kapaklarına yazık
Bir diyorum diz kapaklarına
Düşüversem evimin sokaklarına bir
Bir diyorum Asiyemin sıtma iğnesi
Bir diyorum yoksulluğun buncası
Bir diyorum onca dokumanın parası
Elimize binde kaçı verilir

Durdum baktım, içlenmekse herkesler içleniyor
Ampul sönük, yürek garip, tavan basık
Hikayeler gazetede aynen devam ediyor
Dinmemiş göz yaşları Ferdane teyzenin
Postacının çantasına merak boşuna
Radyolara boşuna kulak veriyor
Bir diyorum, göz kapaklarına yazık
Bir diyorum Asiyemin sıtma iğnesi
Bir diyorum yoksulluğun buncası
Diyorum yetmeli artık.


Şükran Kurdakul

1 Şubat 2018 Perşembe

Acıyı Bal Eyledik

"pir sultan ölür dirilir"


bak şu bebelerin güzelliğine
kaşı destan
gözü destan
elleri kan içinde

kör olasın demiyorum
kör olma da
gör beni

damda birlikte yatmışız
öküzü hoşça tutmuşuz
koyun değil şu dağlarda
san kendimizi gütmüşüz
hor baktık mı karıncaya
kırdık mı kanadını serçenin
vurduk mu karacanın yavrulusunu
ya nasıl kıyarız insana

sen olmasan öldürmek ne
çürümek ne zindanlarda
özlem ne ayrılık ne
yokluk ne yoksulluk ne
işsiz güçsüz dolanmak ne
gün gün ile barışmalı
kardeş kardeş duruşmalı
koklaşmalı söyleşmeli
korka korka yaşamak ne

kahrolasın demiyorum
kahrolma da
gör beni

kanadık toprak olduk
çekildik bayrak olduk
döküldük yaprak olduk
geldik bugüne

ekmeği bol eyledik
acıyı bal eyledik
sıratı yol eyledik
geldik bugüne

ekilir ekin geliriz
ezilir un geliriz
bir gider bin geliriz
beni vurmak kurtuluş mu

kör olasın demiyorum
kör olma da
gör beni


Hasan Hüseyin
Acıyı Bal Eyledik

Evlad-ü İyal-i Durmuş Durbak

evlerinin önü dere
derede mekan tutmuş
derede bir kertenkele
derede bir kara diken
derede bir karınca
ve derenin kıyısında
evlad-ü iyal-i durmuş durbak
derede bir çift kavak
derede hazreti nuh
derede mercan
ve menkul
gayrimenkul
mekan tutmuş derede
yel vurur yellim yellim
kar yağar telli duvak
tutunur poyrazlara kuşlara böceklere
tutunur çırpınarak
evlad-ü iyal-i durnıus durbak

evlerinin önü dere
derede eşşek leşi it leşi beygir leşi
derede desdeğirmi bir osmanlı güneşi
burçtan çıkıp burca girip burca durup hey hey
burca dönüp bir katar karınca cumhuriyeti
sen ki bu toprakların
sen ki bu topraklarda
sen ki bu topraklardan
geceyi gündüz diye
çırayı yıldız diye
yar gelir bize bize
yar gelir yad elinden
yar gelir leylim ley
al topuklu kız diye
ey evlad-ü iyal-i durmuş durbak
yar gelir bize
nah işte dedeciği
şu iste ikicik sel taşı
nah işte babacığı
şu biricik kara taş
dön bu yana menkul durmuş
yat şu yana gayrimenkul
tut dağı sakalından
sür dereyi dereye
ay doğa gün ışıya
dele taşı kara tohum
ey evlad-ü iyal-i durmuş durbak.
kar deline nevruz güle
tutuştu kan
durmuş'un
oynadı su
derede
soyundu kara kavak
durdu poyraza

vurdu davul
öttü zuma
evlendi durmuş durbak
artık ne kavak yelleri başta
ne sırma saçlar düşte
yıldızlar uzak uzak uzaklaşıp
savrulup gidip ay harmanları
menkul ve gayrimenkul
dursun oğlu durmuş durbak
ne bilem ne bilem ne bilem
ay buluta girende
dereye su gelende
çiğdem kan delende
ne bilem ne bilem ne bilem
koca dağdan sanki kaya
uçmuş gelmiş kıya kıya
vurmuş belinin ortasına
yoksul durmuş'un

bir kış bile kalamadı koynunda karısının
koydu 1 numarayı karnına karısının
baktı suçlu suçlu
baktı yetim yetim
yüzüne karısının
ve hiç dönmiyecekıniş gibi artık
bırakıp gitti
dursun oğlu durmuş durbak

adını dursun koydular 1 numaranın

ciğer ciğer delindi kar
yaprak yaprak büyüdü yaz
yırtıldı keten
eskidi pabuç
birdenbire güzeldi herşey
birdenbire birbaşına
iyal-i durmuş durbak

gelsene a muhanet
gelsene a vicdansız
görsene halimizi
bizi böyle dar geçitte
el içinde bizi böyle
dönsene a muhanet

cenkten döner gibi döndü köyüne durmuş
dokundu gıdısına 1 numaranın
erkek erkek baktı yüzüne karısının
anlattı oralardan
anlattı büyük büyük
anlattı büyük cengi
anlattı kan kalesi
anlattı sadi vakkas
anlattı hayber önü
anlattı uzun uzun
anlattı masal masal
kayaları hallaç gibi atardı dinamitler
peynir gibi doğrardı dağları makinalar
dereleri duman basar
yıldızlar elenirdi yorgun çadırlara
keder değil sevda açtı
sevda değil gurbet açtı
sinemdeki yaraları
anlattı yanık yanık
anlattı özlem özlem
koydu 2 numarayı karnına karısının
bırakıp gitti
dursun oğlu durmuş durbak

adını döne koydular uzun saçlının
bu yıl da bu soğuklar
soğuklar yaman
alaf kısa durmuş'um
yeygimiz ehven
bu yıl da hep sayrıyız
sarmıyor yorgan
bu yıl da gelsen gayrı
bu yıl da bu gurbetlik
bu yıl da bu hasretlik
aman aman aman
dursun da iyi olup
döne de iyi olup
beni sen n'ideceksin
olmaz olaydım
ellerinden öperler
gel babası gel babası
geeel geel gel
gel de şeker getir dursun oğluna
gel de boncuk getir döne kızına
gel babası
gel babası
geeel geel gel

günler geçer ay gibi
aylar geçer yıl gibi
dert derdi yeder gelir
yıl yıldan beter gelir
gurbette durmuş durbak'ın
aklına neler gelir
aklına neler gelir
varsa da vursa birini
tükürse suratına birinin
sövse küncüden ufağına
oh diyerek
oh diyerek
oh diyerek
aman aman aman
"yiğit gurbet ile gitme
ya gelinir ya gelinmez.. "

döndü köyüne durmuş
kavaklar biraz daha çoramıklamış
yaşlılar biraz daha
kayalar biraz daha
bebeler biraz daha
okşadı 1 numaranın saçlarını
dokundu gıdısına uzun saçlının
öptü cenik öküzün yumurta gözlerinden
çıktı bir dama
indi bir damdan
adım adım
damla damla
koptu köyünden durmuş
kaldı bir ay koynunda karısının
koydu 3 numarayı karnına karısının
bu öküze bir tek gerek
bu külfete ekmek gerek
gurbete gitmek gerek
gurbete gitmek gerek

adını yeter koydular 3 numaranın

yattı sokakta durmuş
kalktı sokaktan durmuş
baktı
küçülmüş yapıları
baktı
daralmış sokakları
baktı
sığmaz olmuş bankalar caddelere
abanmış işhanları insanların göğsüne
karışmış kalabalıklar
çöplüklere
çürüklere
yıkıntılara
tuttu bir ucundan kenti durmuş
çekti bu yana
tuttu öbür ucundan kenti durmuş
çekti o yana
bir de direk direk türkü
tam ortasına
bir de direk direk sövgü
alın çatına
bir de zeytin ekmek
bir de domates
"kahpe felek sana n'ettim n'eyledim "
"gele gele geldik bu kara taşa"
genişletti
genişletti
genişletti kenti durmuş

"şu dünyada üç beş arşın bezim var"
ellerini alıp çıktı
ellerini durmuş durbak
bu yıl da bu gurbetlik
bu yıl da bu hasretlik
aman aman aman
anan da selam eder
bacın da selam eder
dursun da iyi olup
düne de iyi olup
yeter de iyi olup
aman aman aman
beni de n'ideceksin
olmaz olaydım
paran yoksa muhanet
çıkıp kendin gelsen ya
gayrı yeter desen ya
görsen ya halimizi
aman aman aman
"tez gel ağam tez gel
eğlenmeyesin
elde güzel çoktur
evlenmeyesin"

evlerinin önü dere
derede bir çift kavak
kavakların kanadında
evlad-ü iyal-i durmuş durbak
gülümser koca kavakta bir yeşil yaprak
çıkar çıplakları güneşe
sararır düşer yaprak
soğuk toprağa
eser tipi tipi
yol keser boran
kalır canlar
alırsın kalemi ele
çizersin ayı göğe
kar altında
ay bakar sana sana
sen bakarsın aya aya
eridim toprak oldum
günleri saya saya
ne ay biter ne karınca
ne yol biter ne gurbet
onikiden vurmayınca
onikiden vurmayınca

döndü köyüne durmuş
fidan diken olmuş
kayalar toprak
ak yürümüş bebelerin kirpiklerine
dağlar kocalmış
dursun'a kelik
demiş almış durmuş durbak
döne'ye boncuk
yeter'e emzik memzik
demiş almış durmuş durbak
ve çiçekli bir eşarp karıcığına
bir naylon terlik
bir kutucuk lokum da anacağına
bacısına üç metrecik dallı basma
aman aman aman
yad kasığı değen karı
gurbette oynaşan erkek
kör olasın kahpe felek
yıkılasın koca devran
aman aman aman

öptü dursun'unu alnından durmuş
öptü döne'sini yanaklarından
öptü yeter'ini gözyaşlarından
koydu 4 numarayı karnına karısının
çıktı gurbete durmuş

ağam tez gele tez gele
paşam tez gele tez gele
kar kalkmaz yol ışımaz
gülüm yaz gele yaz gele

hayrullah koydum adını
almadım ben muradımı
gitti gelmez gitti gelmez
ağam tez gele tez gele

mektup yare selam götür
selamını al da getir
bitir tanrım bitir gayrı
bu hasreti gayrı bitir

döndü köyüne durmuş
koynu boş kursağı boş
hayrullah'ın gömütüne
sıçanlar yuvalanmış
toprak yok eke biçe
davar yok sağa sıka
fadimem fadimem
yiğit ya gurbete
ya dağa çıka
ak koyun meler gelir
dağları deler gelir
fadimem fadimem
yıl yıldan beter gelir
gurbette bir babanın
aklına neler gelir
neler gelir fadimem
dursun ağlar
durmuş'um
döne'n güler de güler
ardından yeter gelir
fadime'n bir iskelet
fadime'n bir cenaze
karnını tutar gelir
beni gözletme durmuş
muhanetlik etme durmuş
ya gel ya para gönder
beni ağlatma durmuş
bu yıl da perperişan
bu yıl da döküm döşek
bu yıl da bu hasretlik
bu yıl da bu gurbetlik
aman aman aman

kancıktır gurbetin ekmeği kancık
vurur beline yiğidin
düşürür puşt eline
fadime'nin kucağında bir oğlancık
yatar kerpiç kerpiç ak
bakar yıldız yıldız nur
somurur anasının iskeletini
fadime'nin kucağında bir oğlancık

5 numaranın adı yaşar
yaşar'ın gözleri şaşmaktan şaşı
salıncakta gibi dönenir başı
ağlamak da ağlamak bütün gün işi
ağlama oğlum ağlama
ağlama yavrum ağlama
bu yıl da bu hasretlik
bu yıl da bu gurbetlik
aman aman aman
dursun deri
döne kemik
yeter'in göçmüş döşü
öksürür de öksürür
öksürür de öksürür

ağam tez gele tez gele
paşam tez gele tez gele
kar kalkmaz yol ışımaz
gülüm yaz gele yaz gele

doksandokuz apartıman
doksandokuz villa
doksandokuz park yapıp döndü köyüne durmuş
kavaklar biraz daha çoramıklamış
kayalar biraz daha
yaşlılar biraz daha
bebeler biraz daha
yıkılmış köy biraz daha
artmış taşı gömütlüğün

ışıklar oturttum fadime'm
ışıklar ki allı da morlu
caddeler geçirttim fadime'm
caddeler ki sağlı da sollu
yapılar kondurdum fadime'm
yapılar ki minare boyu
bir de parklar bahçeler ki fadime'm
bir de sıtadyumlar ki
havuzlar fışkırttım fadime'm
havuzlar ki cennetiala

bahçeler donattım fadime'm havuzlu konaklara
ve de kuşlar ki fadime'm
safi muhabbet
ve de gemiler ki fadime'm
yırttırır deryayı manda mübarek
yüklenir de karşılardan koca bir köyü
köpürterek geçer de göğrengi suyu
hilal hilal ak kuşları fadime'm
döndürür de tepesinde mendil örneği
getirir de boşaltır amanın allah
boşaltır bizim köye
elleri de çantalı
elleri de simitli
boyaları dudaklı
bacakları sabahlı
çayları da sıcak sıcak
fadime'm
sualleri cevaplı
kadınlar ki fadime'm
erkekler ki fadime'm
hele de çocuklar ki
herbiri bir zatısungur

kayıklar ki iner çıkar fadime'm
motorlar ki çakar geçer
yüreğim kalkar iner
fadime'm
yüreğim uçar düşer
ha şu gurbetlik de olmasa
ha şu hasretlik de olmasa
koynunda sıcak sıcak
çorbamda nane nane
aklıma neler gelir neler gelir fadime'm
aklıma neler gelir
nevruzu nergizi sümbülü değil
çiğdemi menevşesi bülbülü değil
aklıma neler gelir
fadime'm
aklıma neler gelir
kopmuş çivisi bu zırıltının
gayrı çivi tutmaz tahta
yıl yıldan beter gelir
ha bir toparlansak da çıksak ortaya
biliyorum fadime'm
ardından neler geliri

evlerinin önü dere
derede bir çift kavak.
yaprakları ıpıl ıpıl güler güneşte
sızım sızım sızlaşır bedenleri
kör derenin kör yazında
ayazında kara kışın
hey niksar'ın fidanları
niksar'ın fidanları
çevirin gidenleri

indi durmuş otobüsten
bindi tirene
tiren gider durmuş gider
tiren gider durmuş gider
ne yol biter ne tiren
ne yol biter ne tiren
geçti hasretliğin sınırlarından
gerilerde bıraktı gurbetliği
şaştı da şaştı durmuş
kalabalık gözlerle

dedi: neresidir böyle bu?
dediler: şaşmakistan!
şaştı da şaştı durmuş
şaştı da şaştı durmuş
dedi: peki n'etsek n'eylesek?
dediler: mark, mark!
acep yatsak. uyusak?
suvarsak mandaları?
dediler: mark, mark!
yedi kat yerin altı
otomasyon. rotasyon?
dediler: mark, mark!
ya bizim çoluk çocuk?
evlad-ü iyal-i durmuş durbak?
dediler: mark, mark!
indi durmuş taşıtlardan: mark, mark!
çıktı durmuş yeraltından: mark, mark!
yattı durmuş yıldızlarda: mark, mark!
kalktı durmuş hayımlarda: mark, mark!
öylesine kaptırdı ki kendini çarka
şaşmak bile şaşıp kaldı
dediler: mark, mark!
kilise cimi havra
mark gerek mark gerek mark gerek bize!

şaştı da şaştı durmuş
şaştı da şaştı durmuş
gözleri şaşmakistan
yüreği özlemistan
kaldı da kaldı durmuş!

sevgili karıcığım
sevgili yavrularım
evvela selam edip mark
hal hatır mark sormak ile
beni de sorarsanız
izniyle mark tanrının
mark ben sizi çok merak
mark ben de iyi olup
sizleri mark özleyip
geldi mark göreceğim
geldi mark çok fadime'm
dursun'um mark döne'm mark
yeter'im mark yaşar'ım
geldi mark çok göresim
nasıllar mark anam mark
anam nasıl babam mark
ölen kalan köyde mark
konu komşu fadime'm mark
çoluk çocuk mark fadime'm
dursun'um mark dönem mark
yeter'im mark nasıllar
nasılım mark hepiniz
köyde ölen kalan mark
mark anam nasıl mıyım
sen nasılım mark yavrum
nasıl mıyım bacım mark
ben de mark iyi olup
mark ben de sağlığımı
ve de afiyette olup mark
beş vakit namazımı
yani markını yakında
iyi olup işim mark
tanrıya mark ki şükürler
hamdolsun ki mark şükür
altı ay mark sonra ben
bir araba çekip mark
en son model markası
çok çok pikap fadime'm
üç beş teyip fadime'm mark
mark fadime'm çok pikap
çok şampuan çok tarak
beni de sorarsanız
yemem içmem iyi mark
beş vakit mark çok şükür
bir dükkan mark açarak
açarak bir dükkan mark
üç daire fadime'm, dinime allahıma
çok çok teyip çok pikap
alarak ben yakın da
arsa banka kat cüzdan
holding şirket fadime'm mark
tarihli mektubumun
markına dek fadime'm
arabayı çekip mark
gelirim mark yakında
soranlara selam mark
sizi hiç unutmayan
mark kocan durmuş durbak

evlerinin önü dere
derede bir çift kavak
yaşayıp gidiyor karıncalarla
evlad-ü iyat-i durmuş durbak


Hasan Hüseyin
Oğlak

Zar

kötü
durum kötü
durum çok kötü
durum gerçekten kötü

ya şunda ya bunda
ya burdan ya şurdan
ya bugün ya yarın
ya akşam ya sabah

durum gerçekten kötü
durum çok kötü
durum kötü
kötü

yo pek de kötü sayılmaz
şöyle olursa böyle
böyle olursa şöyle
bu yandan gelirse eh biraz
şu yandan gelirse çok iyi
dediğim gibi olursa harikulade

iyi iyi
durum iyi
durum çok iyi
durum gerçekten iyi


Hasan Hüseyin
Oğlak

31 Ocak 2018 Çarşamba

Kokmuşlar Mezarlığı

güneşse güneş benim beyoğlubeyler
topraksa toprak benim beyoğlubeyler
birşey var anlamadığım bu sabahlarda
eski saraylarda bu yeni saltanatlar
saksılarda çiçek diye kızgın namlular
demirin kömürün petrolün kalleşliği
birşey var anlamadığım bu sabahlarda
kayguysa kaygu benim beyoğlubeyler
bayramsa bayram benim beyoğlubeyler
ya siz kimsiniz

kentlerin göbekleri suların en kadını
kadının en körpesi sofraların padişahı
birşey var anlamadığım bu yasaklarda
ben güldükçe neden karartılır ışıklar
duvarlar yükseltilir köpekler kışkırtılır
kundakta bebek suçlu tarlada tohum
birşey var anlamadığım bu yasaklarda
umutsa umut benim beyoğlubeyler
savaşsa savaş benim beyoğlubeyler
ya siz kimsiniz

bu kokmuşlar mezarlığı imamlar sofrası bu
omuzlardan omuzlara bu korku tapınakları
akşamla kargalarla nargilelerle
leblebici bakkalbaşı minder minder üçotuzüç
birşey var anlamadığım bu yezit yalanlarda
yarınsa yarın benim beyoğlubeyler
barışsa barış benim beyoğlubeyler
ya siz kimsiniz
kimsiniz ey şimdi müzelerde yerleri belli
eski beyler yeni beyler bey eskileri


Hasan Hüseyin
Kavel

Kavanozdaki

Kıvırcık kıl ağarıyor hâlâ, dalak kana seğiriyor;
Oyluklarda, İnciklerde dipdiri kıkırdaklar ...
İster misin yokevren'e çiçek-insan'ca bir küfür gibi
Şöyle bir doğruluversin yarın, yarın belki de bahar!
Çocuklar içim yanmış, soğukça suyunuz var mı? desin;
Şu makarnanın üstüne azıcık da peynir ufala.
İşte çeliklenmiş ıtırın, camgüzelinin ilk pabucu bu, ilk çorabı, ilk donu;
İster misin evlensin de bigüzel, çolukçocuk İstanbul'a gitsinler. .
Ya Tanrı, ya insan; dedin miydi, küplere biniyor adam;
Tutup, kavanozda peydahlanmış bir yeniyetme gösteriyorsun,
Petrucci yadigarı;
Türkümsü yüzünde gözleri epeladan.


Metin Eloğlu
Türkiye'nin Adresi

Bakla

Hasan değil sen değil sürahiyi kim kırdı
Eltin mi enişten mi, pekala ben neciyim
Gürledi gitti ulu bahar, şimdi Hasan da uyanır, bir kuş öter yazları
Çat kapı biri gelir, ne kuş kor bende ne Hasan
Yapraktı boşunaydı maviydi ama
Yamayıp yaydığım şu pazen kilim
Bak yorgunsun güzelsin, çık bir hava al istersen
Acıkmıştır o, susamıştır o, o daha bebek
Tırnakların uzamış, baklamız kaldı mı dün geceden


Metin Eloğlu
Horozdan Korkan Oğlan

30 Ocak 2018 Salı

Eşcil

Aşksa bu, ben buna varım, günlerim sığı;
Gündüze de kalasın diye sevdim seni geceden.
Eşcilim ben, ben buyum, ne güzel huy bu;
Bir hız gelsen, hemen olsan, sonra yazlar;
Bunca yıldan tatmadığım bir tırança balığı ...

Belki gözlerinin kıymığı şu denizler!


Metin Eloğlu
Horozdan Korkan Oğlan

Aşklama

Şaraptı rakıydı şuydu buydu
Kişi esrimeyi bir aşkta tatmalı ilkten
Dedim ya ondan gayrı korkuluğa güvenmem
İçtiğim hep aşktı benim gerisi tortu

Sevişik bir keçi yumukgöz oğlağına
Özüne aşk sızmış o sütü emziriyor
Yumurtasını bir kovuğa koyarken
Aşkı da koyuyor anaç zargana

Aşk. mavisi tükendiyse o boşuna denizde
Bil ki diken diken bir çamurla örülüdür sığlığı
Niye enez bu zambak diye sordular mıydı
Aşksız geçen günlerinde örselenmiş, de.

Aşk bürünmeseydi de bak hiç şakır mıydı
Şu bi damla ak isketeyi tâ gagadan kuyruğa
Kişi gönlünü yitirdi mi ne yüzle çıkar sokağa
Yaşamda nesi varsa aşk işte onun adı

Ansıyın, aşkla yağdı da sular
Ondan kokulandı ıtır çekirdeklendi elma
Doğayla elele bizi üreten bir sevgi var
Evrende en soylusu sezdim ki bu çoğalma


Metin Eloğlu
Horozdan Korkan Oğlan

Şişedeki

Şişede durduğu gibi durmaz ki kafir
Tutar insana yaşamayı sevdirir


Metin Eloğlu
Sultan Palamut

29 Ocak 2018 Pazartesi

Varken

Henüz yaşarken bu efendi umut;
Karanlık günlerin aydınlığa döneceği ..
Sakın tavsama, sakın yüksünme;
İnsanın yarası sağken iyileşir,
Sağken omuz silkersin bunca engele;
Ergen'e, ereğ'ine sağken ulaşırsın.
Toprağın bitiminde bir su var, seni iletecek;
Yaz tükendi miydi güz sofraları;
Dağların ardı ova;
Bulanığın sonu duru;
Küfün altı meneviş ...
Etin, nohudun, zerdalinin tadı;
Erkinlik, barışıklık;
Özlemler, kavuşmalar;
Ayışığı, ishakkuşu, Aynalıçarşı;
Sen yaşarken!
İbibikler sen yaşarken tüner üvezin dalına,
Mavilik sen yaşarken o tavanda gezinir.
Sen yaşarken pembeleşir ortancalar ..
İşte aşkın, hürlüğün, tutsaklığın;
Koca beyazlık, günbaşı serinliği;
Sen henüz yaşarken, ölmeden önce!

Son nefesimde; keşke şöyle yapsaydım .. deme;
Aklını başına toplamak elindeydi,
Yüreğini pekleştirmek zaten elinde ..
Söyle;
Diriye, gümraha, düzenliye özenip,
Kötü viran bozuğa gücenemez miydin?
Güzeli çirkini, yalanı, gerçeği tartacak terazi
Yaşarken elindeydi ..

İnsan yaşarken varır bir ölmezliğe.


Metin Eloğlu
Sultan Palamut

Kof Demirli Pencere

Cezaevinde bir kanımlık uykuda düşte
Şuramdan birşey koptu
Bir gün değil beş gün değil ki bu
Canıma tak dedi işte

Gayri umut dürter yürek silkinir
Peşisıra bir özlem ürküsüz ayık
Sen miydin, İstanbul muydu baharda mıydık
Tutsak gözlerim bulanıverir

Ama senin gözlerin hür
İkimiz için görecekler taş çatlasa
Zor ellerim ko kıskıvrak bağlıysa
Seninkiler elbet bir işin ucundan tutar

Ayırsalar öldürseler gene benimsin
Nice ayıbımı örten o eşsiz yama
Etim değil kemiğim değil kanım değilsin ama
Gençliğimsin sağlığımsın hürriyetimsin

Benim dilim boşuna kollarım yitik şimdi
Sen doy sen edin sen tadıver
Artanı birikeni bana da yeter
Bölüşmek senin zaten eski işindi

İnceliğini sarsam öpsem yüreğini
Ben buralarda acıktım çok
Karnım pişirdiğin aşla doyar ancak
Senin suyun arıtır kirlerimi

Hızlan çoğal gülümserliğini takın gene
Sırası gelince hayıflan gocun
Bana varımı yoğumu ileten güvercin
Kon çırılçıplağım üstüme tüne

Elle uzanılmaz kof demirli pencereye
Birgün ışığı dadandı senin için
Duy benim birtanemsin
Bunsuzluk yaraşmaz sana


Metin Eloğlu
Sultan Palamut

Masal Masal Matitas

Bir ara çağdaş çağdaş tüttü;
Caydı, Taşdevrince tüttü ..
Cami-ül Ezber'e devam etti bir ara;
Hac'a gitti, Holivut'a gitti ..
Kah ferace-yaşmak, kah bikini mayo;
Kah kızoğlan kız, kah vesikalı orospu;
Sabahları sırtını sıvazlar Yahya Kemal'in,
Akşamlan Oktay Rifat'ın çenesini okşar;
Doğuya vergi bir duman bu, hinoğluhin!

Şubatlardan arta kalan bir kış gecesi,
Köşede pusu kurup, gözleri kör olası;
İncecik billur pembe köşkte oturan,
Hüseyin Beyin önünü kesti ..
Şöyle bir irkildi Hüseyin Bey
Polis molis olmasın sakın bu zibidi?
Haktanır olmasın, vatansever olmasın?
Baktı ki, duman bir tuhaf kokuyor;
Tereyağında kızarmış koçyumurtası kokuyor,
Kirli çamaşır kokuyor.
Baktı ki, duman dalkavuğun, suçortağının biri;
Yelkenler suya iniverdi seninkinde:
Efendim, bir emriniz mi var? dedi.
Dedi ki duman: Saygıdeğer Hüseyin Beyefendi!
Bizim evde bu gece kimler var, bir bilseniz ..
Masraf Nazırı Hasan Paşa'nın ortanca kerimesi
Fabrikatör Sırrı Bey'in bacanağı;
Vurguncu Sezai Bey var, belki tanırsınız;
Itri'ler, Dede'ler, Leyla Hanım'lar;
Karaborsacı Hidayet Bey'ler
Randevucu Müjgan Hanım'la hemşiresi...
Sizin evde ne var, anlıyalım yani?
Lahavleveliikuvveteillaabillahilaliyülazim
Bizim ev sizinkine benzer mi, a evladım?
Bizim ev dokuz göbekten asiller evi;
Çerkestavuğu eksik olmaz ki bizim evden;
Hele patlıcaıılı horhor kebabı,
Saray usulü sebzeli yahni,
Şahane usulde erişte gıraten,
Garnitürlü amavut ciğeri,
Kıraliçe çorbası,
Safranlı İstanbul pilavı ...
(Açaçına bunları yazmak öyle gücüme gidiyor ki)
Muska böreği,
Bülbül yüreği ..
Tatlılardan ne var, peki?
Dilberdudağı,
Hanımgöbeği ..
Ekşilerden?
Yani iş inada bindi!
Açtı ağzını yumdu gözünü Hüseyin Bey:
Biz bugün ahretliği dövdük, siz dövebildiniz mi?
Biz faizle para veririz, siz verebilir misiniz?
Karım bahçıvanla kırıştırır, sen kırıştırabilir misin?
Oğlum yoksul kızları iğfal eder, sen edebilir misin?
Kızım günaşırı çocuk aldırır, sen aldırabilir misin?
Meğer, Hicran Hanım yatrığı yerde kulak kabartırmış;
Don-gömlek sokağa uğrayıverdi:
A düzenbazoğludüzenbaz,
A Divan Şiiri kılıklı herif,
A Demokratın dikalası!
Harpten önce neyiniz vardı ulan?
Bir kat çamaşırı yıkar yıkar giyerdiniz,
Sofranıza tok oturan aç kalkardı ..
Tam o esnada ukala bir barış kuşu,
Dumanın karanlığından süzülüp,
Sokağın ışığına tüneyiverdi:
Gün ışır, hani bir tavanda mavilikler uçuşur,
Bulutlar o maviliğin peşisıra uçuşur gider ..
Kızılcıklar takınmış bir ağaç iner ovaya,
Böcekler böceklerle ekmeğini bölüşür,
Dallar, tanyelinin hızınca kuşanır çiçeğini,
Çiçek şıpınişi, beyazım edinir;
İnsan kısmının kulağına eğilir çağanlar,
Birşeyler fısıldar tazeliğince ..
Siz neyin nesisiniz,
Şu gözleriniz, kulaklarınız ne?
Bacak kadar piç, bana akıl vermiye utanmıyorsun değil mi?
Asıl sen, sıkıysa bizim evden içeri adımını atsana!
Merdiven başında dokuz tane köpek var;
Seni çiğ çiğ yerler alimallah!
Gerdanını biri yer,
Döşünü biri;
Gümüş tasmalısı ciğerini yer,
İkisi böğrünü bölüşür;
Düşük kulaklısı kıçım çimdikler,
Yeşil beneklisi kasıklarını gıdıklar ...
Hadi onları kafese kodun diyelim;
Sofada Kahraman Ağa var;
Azgırak gibi bir Osmanlı uşağı!
Seni çarmıha gerer inan olsun,
Kemiklerini yontar,
Alaturka şarkı dinletir,
Yerli filmlere götürür ..
Diyelim ki, Kahraman Ağaya rüşvet verip kurtuldun;
Şifreli kapıyı açtın,
Zamkinozlu odayı geçtin;
Bir makina-adam dikilir karşına!
Kelkahya içerden düğmeye bastı mıydı;
Elektrikli iskemleye oturtur,
Düdüklü tencerede kaynatır,
Atom şerbeti içirir ..
Akıl ne arasın makina-adamda?
Vicdanı yok ki, namusu yok ki;
Hürlük, barışıklık özlemi yok ki ..
Olur a, sesmez bir yerine dokundun, makina istop etti!
Maymun-adam yetişir, bir ip sarkıtır tavandan;
Kıskıvrak bağlar seni;
Sallasırt edip, doğru candarma karakoluna ..
Meskene tecavüzün cezası ağır;
Kadı fetvayı mühürleyince,
Cellat seni öldürür.


Metin Eloğlu
Düdüklü Tencere