Sayfalar

3 Mart 2018 Cumartesi

Avustralia'dan

gülün biriyle karşılaşsam yolda
ingilizcem yetersizmiş aldırmam
gülerim onunla
köpek mi havlıyor
kuş mu
kedi mi miyavlıyor
miyavlarım onunla
nasıl olsa sesin içindeki sıcaklık
alır beni
oğlum
oğlumdan sonra sevdiklerim
İstanbul Boğazı'yla akıyor
buramda
martı kanadını getirmiş
rüzgar esintisini
postacın olayım diyorlar
yaz yazacağını
götürelim sevdiklerine

hafta sonum bitmiş
pazartesi işe gidecekmişim
aldırmıyorum
çocukların uçuşan saçlarını
uzun boyumu oyunlarına alışlarını
hatırlıyorum
içimi karartamazsın Pazartesi
nasıl olsa vereceksin kendini salıya
hazırol hafta sonuna diyorum

şimdi anlıyorum kardeşimin zaman zaman bakışını
geçip gitti gençliğin diyorcasına
geçip gitsem de
olup bitenleri duydum kanımda
aldırmıyorum


Nihat Ziyalan
1985, Avustralya'dan Şiirler

Doğuda Bir Kent

siirt, ağaçsız gömütlük
çocukluğu doğal kireç
bir kent, orda her kuyu
bir ermiş kadar su bilir
hüzne kil, öfkeye kum
bir kent, orda duyguyu
doldurur boydan boya zakkum

siirt, rüzgarı saralı
gençliği yolgeçen hanı
bir kent, korkunun pirinci
gibi ayıklar zamanı
dilencisi, kör nergis
bir kent, ölü bir balı
gömer arıya, peteksiz

siirt, üzüm ayna
yaşlılığı beton laleden
bir kent, orada güz bile
kurur acıyla birlikte
çürür gurbetler yüklükte
ve ölüm, bir büyük aile
gibi dağılır konaklarından


Hilmi Yavuz
Doğu Şiirleri

2 Mart 2018 Cuma

Doğunun Bebeleri

doğunun bebeleri taş bebek
değildir; say ki onlara cefa
ince yaralı bir gömlek
ve ninniler en çok akşamları zor
say ki onlar ağlarken lor
say ki gülerken çökelek

doğunun bebeleri taş bebek
değildir; yaşmaklı siirt'i
kınalı van'ı
sılayla gerdeğe girercesine
geçip gurbetin çobanı
ölüm, güz üşürür yüzlerine
ay, gecenin şark çıbanı

doğunun bebeleri taş bebek
değildir; acıyı trahom,
gündüzü emek,
gülüyse bir gelecek için kullanır
say ki anaları ova, babaları dağ
ve emzikleri tüfek


Hilmi Yavuz
Doğu Şiirleri

Doğunun Kadınları

biz batan güne sahip çıktığımızda
ay, bitlis'te sarı tütün
ya da bir akarsu imgesi
gibi yiğit ve bütün
bir ağıttır
kadınlarımızda

onlar hüznü bir çeyiz
çileyi ince bir nergis
ve gülerken bir dağ silsilesi
taşırlar
ve bir acıdan ibarettirler
kayıtlarımızda

kadınlar ki alınlarımızda
doğuyu mavi bir nokta
ve yazgıları çok uzakta
bir nehir yoluna
karışırlar
ölümleri duvaktan beyaz
ve ahlat, erciş, adilcevaz
üzerinden geçen bir kederle
yarışırlar
ve birer yazmadan ibarettirler
sevdalarımızda

biz bir yazın ayağında
en küçük bir gurbeti bile
içi titreyerek okuyan
ve bir gülü tersinden dokuyan
umutlarımızda
başlığı kınadan turaç
bebesi doğuştan kıraç
ve bir ninniyle darılıp
ve bir türküyle barışırlar
ve birer hasretten ibarettirler
mektuplarımızda


Hilmi Yavuz
Doğu Şiirleri

Düzenim Seninle Bozuldu

Bütün karanlıklarımı al götür
Yeniden öğret evleri ağaçları bayramları
Bütün karanlıklarımı al götür.

Günlerce yağmur yağsın istiyorum
Yağmur yağsın ve konuşma
Cümle dağ çiçekleri ıslansın ve konuşma
Ya da küçük kırmızı bir çiçek ıslansın.

Bunlar beyaz güvercinler
Bunlar büyük meydanlar
Bu küçük bir dağ çiçeği
Sen hiç gülmeyi bilmiyorsun
Sen hiç sevmeyi bilmiyorsun.

İki kırmızı çizgi atbaşı
Yağmurlar hiç durmadan yağıyor
Artık dağ çiçeklerini sevmiyorum
Seyretmiyorum güvercinleri meydanlarda
Artık yaşamayı hiç bilmiyorum
Artık hiç konuşma.


Oktay Tuncer
Deniz Kapısı

1 Mart 2018 Perşembe

30.

14 Mart günü ölen annem için


Hiçbir şey sunulmadı anama ben doğduğumda,
ne tuz, ne ekmek, ne de bir kaşık lohusa şerbeti.
Ama bundan dolayı kimseye hıncım yok,

zeytin ağacı oldum ben, böyle yaşarım.

Bir yel değirmeni olarak yaşamıştım çocukluğumda,

karar verdim: Bir eşik taşı olacağım yetmişimden sonra!


Özdemir İnce
İstanbul, Mazzara del Vallo, Roma
09.07.1997 - 29.3.2000, Evren Ağacı

Ne Mutlu Ölmeden Ege Denizini Gezen İnsana

"Ne Mutlu Ölmeden Ege Denizini Gezen İnsana"

Aleksi Zorba, Nikos Kazancakis.


"Ne mutlu Odysseus gibi güzel bir yolculuk yapana
Ne mutlu Altın Post'u bulanın yaptığı yolculuğa. "

Joachim de Bellay


Denizi gördün mü tırmanan denizi?
görmediysen hiçbir şey görmedin bu dünyada,
ne uçanbalıkları, ne yalvaç yunusları,
ne sonbaharın kokusu, ne güneşle yıkanan adalar,
ne derin suların güzel sesli denizkızları
ne de yaz göğünde harman olan yıldızlar...
öyleyse ne gördün, söyle bana?

"Deniz mavisi gözleri, kısrak gibi sağrıları olan..."
"Sağrıları paskalya çanları gibi sallanan..."
işte böyle tanımlıyor Nikos Kazancakis
bir Slav kadınını Aleksi Zorba'da...
Sakın "ucuz, bayağı bir benzetme" deme bana,
ben de tam böyle betimliyorum Akdeniz'i
gençkız kokuları saçan bu benim muskamı,
gövdemi hasretle doldururum onunla
güneş hasretiyle, kendi hasretimle,
beynimdir benim, yüreğimdir, etimdir.

İlk kez Varna'da gördüm
Türkiye'de görmemiştim mahmuzlu Karadeniz'i,
ilk kez buluşmak gibi bir şeydi bir alanda
uzun süre mektuplaşılmış bir yabancı kadınla,
bir şey anladım sayılmaz (kimse alınmasın);
dar gelen bir gömlek gibiydi güneş yanığı sırtıma.

Ege'ye gelince, binbir ayaklı denize,
yüzen adaların, Amazon kentlerin denizine
tapınak deniz, arı oğulu deniz, seğiren denize.
Argonautlar'ın sesini duyarsın
(beyin kıvrımlarımda gezdirdiğim
kanımı çımgıştıran o uzun yolculukta)
Altın Post peşinde İason, kanatlı koçun postekisi
iyi yürekli, karayazgılı, ölümsüz Herakles
gemi ustası Argos, ozan Orpheus ve ötekiler
adanmışlar, deliler ve serüvenciler ...
kanımı delilendiren o düşsel yolculukta.

Ege, ey ölümsüz çıplaklığın efsunlu denizi,
kendimi bir ağustos aynasında aradığım deniz!

Ne mutlu seni ölmeden gezen insana!


Özdemir İnce
Kentler

Ozan Tarafsızlığı

Nesneler karşısında tarafsızdır ozan,
denizden bir koku kalmıştır tırnaklarında;
elmanın çürüyüp düştüğünü görmüştür dalından:
tuz kokusu denize dönecektir
ve boyun eğmeyecektir kendi özüne elma.

Nesneler karşısında tarafsızdır ozan,
mavileşerek birikir sarnıçta su,
güneş yükseldikçe gölge kısalır,
gerçek öğle tanığıdır ozanın.

Nesneler karşısında tarafsızdır ozan,
çünkü ölüme de ölümsüzlüğe de karşıdır ozan.


Özdemir İnce
Kentler

28 Şubat 2018 Çarşamba

Yaşamak

Bir kez daha, aşık ve kederli,
bir kan örtüsü yayarak ardım sıra
sana geldim işte ey Yunan toprağı.

Denizin yatmış, birkaç tekne gölgesi,
sanki Nauplion değil Bodrum kalesi,
annem değilsen teyzem gibisin bana.

Bir ateş gördüm koca Balkan'da,.
tuttum, ellerimle giyindim sırtıma,
yandım ama yanmayı da öğrendim.

Hep böyle oluyor, sen de bilirsin,
tek ömrü var insanın, sınırları belli,
bir sevda ve bir kent yetmiyor bana.

Yaşamak istiyorum bütün insanlarda,
yürümek istiyorum yollarını dünyanın,
karışayım, herşeyde bir parçam kalsın.

Parçalansın dizlerim, erisin elim,
kanım kanlara karışsın, sularım sulara,
dünyanın otlarıyla koksun saçlarım.

Puslu bir sabah Nauplion limanında,
bir kez daha aşık ve ölümcül kederli,
bir ses taşıyorum Balkan'dan, kulağımda.


Özdemir İnce
Kentler

Uyuyorsun

Ülker'e


Dizlerin görünüyor, ağzın açık biraz,
kolların öyle ki kucaklıyorsun dağları, denizi,
inip kalkıyor karnın soluk aldıkça: yaşıyorsun,
yetmiyor sevgim uyandırmaya seni.

Uyanacaksın az sonra, birden ya da yavaşça,
anlayacağız bunu (nereden mi? sorma, bilemem)
ben, kabaran toprak ve göğün emdiği deniz.


Özdemir İnce
Elmanın Tarihi

Boğaza Düğümlenen

Akşam sefaları açılıyor yavaşça
balkonda rakı içiyor baba;
rakı mı yoksa başka bir şey mi rakıdan?

(Yaşatsalardı bu yaz yirmisinde olacaktı)

Sabunlu elini önlüğüne sildi anne,
gizlice, suç işlermiş gibi,
yürüdü parmak uçlarına basa basa;
karanlık, nemli, kapatılmış, yasak oda.

(Yaşatsalardı bu yaz yirmisinde olacaktı)

- Korkma aç!
oradadır patikleri zıbınları, önlüğü,
oradadır o ceviz sandıkta,
ter kokan kazağı ile kanlı gömleği.


Özdemir İnce
Elmanın Tarihi

27 Şubat 2018 Salı

Bir Anırmanın Anatomisi

Nasıl sokmalı bir eşek anırmasını bir şiire,
neyi simgeler bu ölçü tanımaz, bu kalıpsız ses,
mutluluğu mu, acıyı mı, neyi?

Arıcıllar döner havada, yaklaşan güzdür;
leylek gölgeleriyle ısınır ayaklarımız, sırtımız.
Bülbül ve kanaryayı dizelerde bırakıp
bir martı sesi gezdiriyorum denizin yüzeyinde,
su gölgesinde bir üç direkli teknenin.

Nedir bir eşeğin anırması, neyi simgeler.
Bir incir ağacının gübre kokan sıcak gölgesidir,
bozkırda tek başına bir ağacın kederli sözleridir,
insanca bir şeydir: eve dönüştür: Akdenizdir.


Özdemir İnce
Elmanın Tarihi

Yakarı

Şairiler esnafı piri
Hasan Bin Sabit'e


İdris Peygamber, terzilerin piri,
izin ver güzel bir şiir yazayım ben de,
yaşım kırkı geçti yaşlanıyorum artık,
izin ver güzel bir şiir yazayım ben de,
"ozan" desinler bir kez ölmeden önce.

İdris peygamber, terzilerin piri,
el ver artık kendi dükkanımı açayım,
bir kaftan keseyim kendime ben de,
astan sözcüklerden dikişi ibrişimden.

Ben de güzel bir şiir yazayım artık,
okudukça kıskanıyorum öteki kalfaları,
şarapları bol, ilham perileri oturaklı,
biliyorlar geceler kaç saat sürer
günler kaç fersah. El vermiş ustaları.

Ben de güzel bir şiir yazayım artık,
cebine kuş üzümü, sarı leblebi doldurayım,
parklara götürüp simitler alayım ona
kıvırcık saçlarını rüzgarla tarayayım.
Ben de güzel bir şiir yazayım artık,
son günlerimde yalnız kalmayayım.

İdris peygamber, terzilerin piri,
ey bütün pirleri bütün mesleklerin,
izin verin bir tek dize yazayım, tek bir dize,
bir kez "oldu" desinler ölmeden önce.


Özdemir İnce
Elmanın Tarihi

Bir Kuş

Bir kuş uçuyordu Sisam'la Kuşadası arasında,
anlayamadım bir türlü Türk müydü yoksa Yunan mı,
bir başka yerden mi yoksa? Hiçbir belirti yok.

Denize sordum onu: "O bir dalıcı kuştur, dedi,
danteller örer durmadan bağrımda"..
Gökyüzüne sordum onu: "O benim ulağımdır, dedi,
mordan, gülrenginden eflatuna kadar".
Balıklara sordum onu, öteki kuşlara, .
teknelere sordum, bayraklı flamalı,
hepsi bir şey söyledi bir cevap alamadım.

Bir kuş uçuyordu Sisam'la Kuşadası arasında
anlayamadım bir türlü Türk müydü Yunan mı,
bir başka yerden mi hangi milletten?
"Ey kuş, dedim, kimlerden olursun, hangi ülkeden?"
"Ben bir martıyım, dedi, yaşım evrenin yaşında;
ülkemi sorarsan: yeryüzü, gökyüzü ve deniz,
sınırlarımı sorarsan: topraktır, su ve hava".


Özdemir İnce
Rüzgara Yazılıdır

26 Şubat 2018 Pazartesi

Yannis Ritsos'un Mektubu

Yannis Ritsos'tan bir mektup geldi bugün;
açık sarı kağıda siyah mürekkeple yazılmış,
el veren bir yetki belgesi -bana-,
bir duyuru sulara, otlara, dağlara,
bir ferman ceylan derisine yazılmış,
bir yüreğin giriş kapısında bir tuğra!

Yannis Ritsos'tan bir mektup geldi bugün;
bir mektup özgürdür herşeye benzeyebilir:
acıyı yenmiş ses kadar saydamdır hazan,
içilmeyi bekleyen bir testi su, serin,
yüzü belki Athena Panagulis'in yüzü yüzler arasında,
annemin sabun kokan elleri eller arasında,
denize doğru bakış Santorin adasından.

Yannis Ritsos'tan bir mektup geldi bugün:
tam yirmi satıra sığdırılmış bir dünya!
Gidip kapısını çalsam, evine konuk insem,
usta, desem, koruyalım barışı ve özgürlükleri,
öldürmesin çocuklarımız sakın birbirlerini,
bir masa donatalım: zeytin, domates, beyaz peynir,
toplanalım bir reçinanın, bir rakının başına,
rüzgarlara, denizlere, dostluklara içelim
istersen bir tütüncü dükkanı açalım ortaklaşa.

Biliyorum vereceği cevabı, ak sütü gibi anamın,
işte bu yüzden erken kutladık bayramı dostlarla,
kadehlerimizi komşu kıyının sağlığına kaldırdık,
işte bu yüzden bir ege mavisi var ellerimde, alnımda.

Yannis Ritsos'tan bir mektup geldi bügun,
bir ozan yüreği eklendi oniki burca!


Özdemir İnce
Rüzgara Yazılıdır
Ankara, 24 Şubat 1978

Gön

Yorgun değilim
seni beklemekten seni düşlemekten geçen günlerden,
yeniden başlasam da bir başka yenilgiye.

Yorgun değilim
ne aşktan ne dostluktan ne de ölümden,
geceye gözlerimi açarak bakıyorum.

Yorgun değilim
ne acıdan ne umuttan ne de korkudan
sonbaharla birlikte kazıya başlıyorum

Yorgun değilim
ne geçmişten ne şimdiden ne de gelecekten;
bir yalnızlığım vardı, gittikçe aşıyorum.


Özdemir İnce
Rüzgara Yazılıdır

Şiir Sanatı

Alain Bosquet'ye


Bir şiir, bekçisi sürekli yalımın
Gökyüzü kadar karışık ama akışkan
Yani duvar saatlerinin tozlu yalnızlığı.

Bir şiir, gergin pazar sessizliği
Yüreğiyle yarışamayan gövde
Ölüm için yaratılmış bir hayvan.

Bir şiir, çığırtkan bir duvar afişi
Güneşli öğle parkında koşan
Bazan bir cami avlusuna bırakılmış.

Bir şiir, buğday tenli, birseksen boyunda
Arananlar listesinde geçer adı
Yüreğinde seğiren gözü sokakların.

Bir şiir, yaralı omuzlardan sızan
Yorgunluk ve acının dinlendiği umut
Sırtlardaki kırbaç gibi duyulan.

Bir şiir, fabrika kapısında tan vakti
Uykusuz bacakları geceyi kıskandıran
Savrulan sıcak külleri Anka'nın.

Bir şiir, kapalı kapılarda pencerelerde
Ateşi suyu ve toprağı duyan
Gönlü yeşil çayırlar ve bir bayram yeri.

Bir şiir, orada acı çektiğin yerde
Tüm öpüşler ve kucaklaşmalarla akraba
Sevgilinin kokusu kendini savunan.

Bir şiir, bir sis çanı duvarlar arasında
Yazmak için bir yürek yatmak için bir ömür
Unutma: şiirler de yatar zindanda.


Özdemir İnce
Rüzgara Yazılıdır