Sayfalar

28 Nisan 2018 Cumartesi

Şiirler Şiirini Aramak

bırakılmış bir sonbahardı
şiirler şiirini arıyordum
lorca'yı ağlarken buldum rüzgarda
eylül güneşiyle tutuşan bir gitar sesiydi ispanya

bir elim sıcak denizlere değerken
bir elim buzul çağlarında
şili yangınlarında buldum neruda'yı
gülüyordu kasımpatılar arasında

şiirler şiirini arıyordum
acılarda ağrılarda ayrılıklarda
biliyordum uzak değil
pir sultan nazım hikmet ve daha

gün eridi mor dağların ardında
gürültüyle uzaklaştı güvercinler
tam ulaşmıştım şiirler şiirine
sinsice bastırdı gece

böyle sinsice bastıran gecelerde uyumadım hiç
en yanık türkülerle kırdım sabahın sürgülü kapılarını
hasretle atıldı şiirin kollarına
yürek ve bilinç


Salih Bolat
Yaşanan

27 Nisan 2018 Cuma

Dağlar

Yücesinde namlı namlı karın var,
Seni yaylayacak zamanım dağlar!
Başından aşmağa yoktur takatim,
Kalmadı dizimde dermanım dağlar!

Yağmur yağar, mor sümbüller bitirir;
Yel estikçe kokuların getirir.
Sarı çiçek sarvan kurmuş oturur;
Karışmış güller çimenin dağlar!

Sarı çiçek sallanıyor naz ile,
Dem sürerdim on beşinde kız ile,
Şimdi öksüz kaldım kırık saz ile,
Ah ettikçe tüter dumanım dağlar!

Yaz gelir, illerin çözülür, konar.
Güzeller suyundan içip de kanar.
Küpeler kulakta mum gibi yanar;
Gördükçe, artıyor imanım dağlar!

Karac'oğlan der ki: Çöktüm, oturdum;
Bağ bahçe diktim de meyva yetirdim.
Alnı top perçemli yavrı yitirdim,
Bir köşende kaldı gümanım dağlar!


Karacaoğlan

Dağlar

Dinleyin ağalar, size söyleyim;
Arş u Kürsü gider yolun var dağlar.
Kar-ardıçlı, kamalaklı yüceler.
Selvili, söğütlü yerin var, dağlar.

Ahır Dağı'ndan gör Maraş bağını,
Engirek'te derler ilin çoğunu.
Bayra'dan. Bertiz'den Konur Dağı'nı;
Göksun güzel derler, ilin var, dağlar.

Gün doğanda Gündüzlü'nün başına.
Ak Dağ derler duman çöker başına,
Göğdeli'de sümbüllünün peşine
Kabak tepe derler, şarın var dağlar.

Karacaoğlan der de: Bitirdim çağı,
O yüce Bin Boğa, Bolkar'ın dengi.
Soğanlı yücesi koca Bey Dağı
Erciyes ulumuz, pirin var dağlar.


Karacaoğlan

Susarak

Atlar savururlardı yelelerini
Yoncaların, ekin tarlalarının arasından
Fırlayan bir ok gibi yılkıda
Savururlardı rüzgar gibi

Kırlangıçlar sayardı günleri
Duvar diplerinde serçeler, sığırcıklar
Avluda sereserpe uzanırdı kedi
Göğümüzden geçerdi turnalar

Alır götürürlerdi özlemimizi
Düşler diyarına, çok uzak...
Annem solgun bir yüzle söylerdi
Bütün hüzünlü türküleri susarak


Yusuf Alper
Şimdi Hangi Irmakta

26 Nisan 2018 Perşembe

Çukurova

Çukurova bayramlığın giyerken,
Çıplaklığın üzerinden soyarken,
Şubat ayı kış yelini kovarken,
Cennet dense sana yakışır dağlar.

Ağacımız yapraklarla donanır,
Taşlarımız bir birliğe inanır,
Hep çiçekler bağrınızda gönenir,
Pınarınız çağlar, akışır dağlar.

Rüzgar eser, dallarınız atışır.
Kuşlarınız birbiriyle ötüşür,
Ören yerler bu bayramdan pek üşür,
Sünbül niçin yaslı bakışır dağlar.

Karac'oğlan, size bakar sevinir;
Sevinirken kalbi yanar, köyünür;
Kımıldanır hep derdlerim, devinir;
Yas ile sevincim yıkışır dağlar.


Karacaoğlan

Çıktım Seyreyledim Niğde'yi Bor'u

Çıktım seyreyledim Niğde'yi Bor'u
Acep gezsem mavi donlum var m'ola
Güzeller durağı Tokat, Engürü
Acep gezsem mavi donlum var m'ola

Hey geri de deli gönül hey geri
Adana, İlbeyli, Göksun, Tekir'i
Otuz iki sancak, Diyarbekir'i
Acep gezsem mavi donlum var m'ola

Heşiri de deli gönül heşiri
Deryada dönüyor kıral yesiri
Halep, Trablus, koca Mısır'ı
Acep gezsem mavi donlum var m'ola

Yeşil ördek yayılıyor çimende
Mehdi günü doğar ahir zamanda
Kürt'te, Hindistan'da, Çin'de, Yemen'de
Acep gezsem mavi donlum var m'ola

Yeşil ördek sulanıyor gölekte
Altın küpe şavk veriyor kulakta
Cennet-i alada, huri, melekte
Acep gezsem mavi donlum var m'ola

Mecliste içerler demi kanyadan
Güzel seven murad alır dünyadan
Kayseri'den, Karaman'dan, Konya'dan
Acep gezsem mavi donlum var m'ola

Hacı Bektaş Veli şeyhlerin piri
Konya'da yoklayın Molla Hünkar'ı
İçel'den, Antep'den, Gürün'den beri
Acep gezsem mavi donlum var m'ola

Mardin'den de Karac'oğlan Mardin'den
Çeken bilir ayrılığın derdinden
Koçhisar'dan, Hasan Dağın ardından
Acep gezsem mavi donlum var m'ola


Karacaoğlan

Bağışlayın Gözlerimdeki Kırmancı

kovulduğum kırları alıp geldim kentinize
bağışlayın başınıza bela öfkemi
orman kalmadı yanacak, biliyorum
ev kalmadı yakılacak ki babam da öldü
biliyorum ama bir bekleyen var gibi orada
o dağları o baharı bekleyen ölümlü gözlerle
kovulduğum kırları da alıp geldim kentinize

dağ kokuyor demek güç şu soluğun için
belki inilti ve sümbül ve kan gibi bişey
ki dağlarından bıçaklanınca bir halk
çığ düşüyor düşlerine çünkü üşüyor
soğuk masal ve tarih kağıdı gibi
körleşen gözleri önünde annemin
ölüyor babam göz göre göre sürgün öldü
soğuk bir damga oluyor ömrüme bu ölüm

biliyorum bu kent sizin bu heykel bu sanrı
yıldız yalnızlığı bu gökavuntusu gecemi
alıp çocukluğum gidecek gecenizden
bağışlayın gözlerindeki kırmancı
doğduğu ev yıkıldı ormanı yakıldı kovuldu
çocuk gözleri bu yüzden hep yurtsuz kaldı

kuş ormanına kaçan ay ve şarkı ve ahı
alıp gideceğim yeryüzünden giderce
düşün ve bağışlayın beni o isli yüzünüzden

kovulduğum kırları da alıp gidiyorum işte


Mehmet Çetin
Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi

25 Nisan 2018 Çarşamba

Çıkıp Yücesine Seyran Eyledim

Çıkıp yücesine seyran eyledim
Gördüm ak kuğulu göller perişan
Bir firkat geldi de durdum ağladım
Öpüp kokladığım güller perişan

Hayal hayal oldu karşımda dağlar
Eşinden ayrılan ah çeker ağlar
Dökülmüş yapraklar bozulmuş bağlar
Bülbülün konduğu dallar perişan

Yıkılmış dilberin mamur illeri
Susmuş bülbüllerin her dem dilleri
Dağılmış sümbülü solmuş gülleri
Yüzüne dökülmüş teller perişan

Karac'oğlan der ki top avlamadım
Arap ata binip boyalatamadım
Küstürdüm dilberi hoylatamadım
Dilberi küstüren diller perişan


Karacaoğlan

Cennet Cehennem Yoktur Diyenler

Cennet cehennem yoktur diyenler
İl hakkını alıp haksız yiyenler
Al yesil konaktan hükm'eyleyenler
Dur bakalım canım beyler kalır mı

Karac'oğlan her cefayı biliyor
Sualciler yedi yerde soruyor
Yetmis iki millet ar'ya giriyor
Dur bakalım canım dağlar kalır mı


Karacaoğlan

Düş

Erhan'a


Doğrudur
uzak yollardan
karanlık dehlizlerden geldik

Ayaklarımızı dikenler kanattı

Patikalarda tavşanların gözleri
gözlerimizin rengine bulaştı

Derin kör kuyularda sevgimiz
tüketirken kendini

Yanımızda doğan güneş
Sabahlara kadar nöbet tuttu
Kilise sokağında

Bu yüzden hiç ummadığın bir söz
bu yüzden hiç beklemediğin bir kuş
bu yüzden hiç adını bilmediğin bir aşk
acıtır kalbimizi

Doğrudur
uzak kentlerin
uzak insanları
kucaklarken bizi

En yakın kentlerin
en yakın insanları
çürüttüler avuçlarımızı

Ve ezgi parmaklarının ucunda
kuytu bulutların renginde
ararken köşe bucak bizi

Biz Zümrüdüanka kuşunun kanadında
bir o dağda bir bu dağda
Kilise Sokağı'nda

Bu yüzden hiç ummadığın bir söz
bu yüzden hiç beklemediğin bir kuş
bu yüzden hiç adını bilmediğin bir aşk
çoğaltır kalbimizi.


Halim Yazıcı
Beyaz Atların Yelesinde

24 Nisan 2018 Salı

"Sonsuz Dönüş" Nietzsche'nin Zerdüşt'ü Anlatıyor

Tef çalıyordu çamın biri
iki yana sallanarak
Kar topu oynuyordu şu geç vakit
kaygısız bir kaç kozalak.

İki güvercin öpüşüp duruyor
iki ayrı dalda,
gölgeleri uzayıp karışıyor
karşı duvarda.

Usul bir sesle irkildim
döndüm soluma kimse yok
Baktım sağ yanımda birileri
cıgara aranmada.

İki kafadar ölüydü bunlar
bir at iskeletinin sırrında
verdiğim sıgarayı ısırarak
eridiler karanlıkta.

Dirgen uçlu bir tarak
takıldı kaldı saçlarımda.
Bir tanrıtanımaz olarak
dedim: "Kulkuvalda kuvalda!"

Kırmızı bir akrep
ısırdı yüreğimi.
Mezarlığın oradan geçiyordum, Karşı-Yaka'dan
durdurdu beni bir parmak imi.

Bir serçe yavrusu
kanatlanıp kondu elime.
Dedim: "Adın nedir?"
Dedi: "Dilini ver dilime."

"Geçiyordum uğradım" dedim
"sizin şu elin sırrı nedir?"
Üç beş kemik, bir avuç toprak
dedi: 'Ölüm sır değildir."

"Geçiyordum uğradım" dedim
"dünyanın kalmadı tadı."
Yaşlı bir kafatası yüzünü buruşturarak
dedi: "geride gözüm kaldı."

Ay kanadı derken,
şafak ağardı ağır aksak.
Yine bir sabah oluyordu işte
günışığını kulunlayarak.

"Geçiyordum uğradım" dedim
ama ağzımda sözüm kaldı.


Hüseyin Ferhad
Deniz Çobanları

Bülbül, Havalanmış Yüksekten Uçar

Bülbül havalanmış yüksekten uçar;
Has bahça içinde gülüm var, deyi.
Seni seven yiğit serinden geçer,
Güzeller içinde yarim var, deyi.

Ben seni severim, sen de sev beni.
Mevla`m bir karada koymaz insanı.
Elbet, bir gün olur, ararsın beni;
Şurda bir divane yarim var, deyi.

Ben, seni severim can ile candan;
Mevlam ayırmasın sevdiğim benden,
Canım esirgemem vallahi senden,
Götür sat pazara, kölem var, deyi.

Karac`oğlan söyler: kaşı karadan,
Hiçab perdesini kaldır aradan,
Seni, beni bir Mevla`dır yaradan,
Büyüklenme, hey kız, güzelim deyi.


Karacaoğlan

Bülbül Ne Yatarsın Bahar Erişti

Bülbül ne yatarsın bahar erişti
Ulu sular göl olduğu zamandır
Kat kat oldu gül yaprağa karıştı
Gene bülbül kul olduğu zamandır

Gene bahar oldu açıldı güller
Figana başladı gene bülbüller
Başka bir hal olup açtı sümbüller
Aşıkların del'olduğu zamandır

Gene bülbül bilir gülün halinden
Yeter deli oldum yarin elinden
Aşık aşıp gelir yaya belinden
Yardan bize gel olduğu zamandır

Gene geldi türlü baharlar bağlar
Bülbül figan edip kamuyu dağlar
Türlü çiçeklerle bezenmiş dağlar
Ulu dağlar yol olduğu zamandır

Karac'oğlan der ki geçti çağlarım
Meyve vermez oldu gönül bağlarım
Aklıma geldikçe durmaz ağlarım
Gözüm yaşı sel olduğu zamandır


Karacaoğlan

23 Nisan 2018 Pazartesi

Metafizik

Seni bir kilise avlusunda dilenmeliyim artık
haçlara gerilmiş avuçlarımda bir suskun çan.
- Ben değil miyim şu yıkıntıların üzerine uzanan
saçlarım darmadağınık.

Seni bir tapınağın avlusunda dilenmeliyim artık.
çıplak ayaklarına sürmeliyim o ilençli yüzümü.
- Ben değil miyim kemirip duran madde'ye verilmiş tek sözümü?
aklım darmadağınık.

Seni bir cami avlusunda dilenmeliyim artık,
Kirli bir mendil gibi sermeliyirn yüreğimi önünde
- Ne var içimi kanatan bu ezan seslerinde
mihrabım darmadağınık.


Hüseyin Ferhad
Deniz Çobanları

Bulgar Dağı

Bolkar Dağı


Yörü, behey Bulgar Dağı!
Senden yüce dağ olma mı?
Sende yaylayan güzelin,
Yanakları ağ olma mı?

Bulgar Dağı iki çatal.
Arasında güller biter.
Bir yiğide bir yar yeter,
İki seven del'olma mı?

Bulgar Dağı pare pare.
Kim'al giyer, kimi kare,
Selam eylen nazlı yare,
Ayrılanlar bir olma mı?

Yol üstünde iki hanlar,
Hani sana konan canlar?
Sevip sevip ayrılanlar,
Yanıp yanıp kül olma mı?

Karac'oğlan, seni gördüm;
Düşümü hayıra yordum.
Bugün güzellere sordum,
Bencileyin kul olma mı.

Eteğinde kervan işler,
Yükseğinde döner kuşlar.
Kürk geydirir, at bağışlar
Hemen beğler sende m'olur?

Yaylası ufak tepeler!
Yağar yağmur, kar sepeler.
Kulakta altın küpeler,
Hemen güzel sende m'olur?

Karac'oğlan, düz ovalar.
Şahanın keklik kovalar.
İnil inil taş yuvarlar,
Koca seller sende m'olur?


Karacaoğlan

Boynu Yeşil Gövel Ördek

Boynu yeşil gövel ördek
Sana bir göl gerek idi
Kanadının biri yeşil
Biri de al gerek idi

Bir göl gerekti yüzmeğe
Yüzüp eğrice gezmeğe
Aşıkın bağrını ezmeğe
Sana bir dil gerek idi

Bulunmaz aşkın ilacı
Sevip ayrılması acı
Yüzdüğün gölün sıyacı
Karanfil gül gerek idi

Karac'oğlan fikrinde
Daim Hakk'ın zikrinde
Ak göğsünün çukurunda
Sana bir ben gerek idi


Karacaoğlan

22 Nisan 2018 Pazar

Akdeniz

ruhunu okuyabilmekti tek umudum
akdenizi altıma almak istiyordum
kıpırtıları hiç sır vermiyordu
yan gözle baktım ufuklarına
rüzgarı usulca gezindi
engin bir haz beliriyor gibiydi
ılık bir çekingenlikle dokundu bana
birden çekildi
sanki benden vazgeçebilmek için
kendisinden vazgeçebilirdi
birden avuçladı sonsuzluğumu
dili doruklarımda dolaşıyordu
tutup açtım iki yana kollarını
hapsettim kainatın bütün volkanlarına
açıverdi varlığını
ve kilitledim dişlerimi boynuna


Tarık Günersel
Zaman Denen Oyuncak