Şiir, Sadece: 2018-05-06

12 Mayıs 2018 Cumartesi

Bir Pusu Düzenliyor Herşeyi

Aşk değil bu merhamet
akşamın durmayan atlarından anlıyorum
bunu
zaman boşluklarında dönmeyen başımdan

İki sayıklama arasına bir günü sıkıştırıyorum

Biliyorum, aşk değil bu merhamet
sözgelimi bir tramvay özlüyor beni
zihni karışıyor bir ırmağın
denizin çukurlarına saklamak geliyor içimden
bütün çalar saatleri...

Çünkü bir pusu düzenliyor herşeyi
av ve ölüm mevsimlerini

Bense yanımda huysuz bencil bir çocuk
bir ikindi vakti
açık bırakılmış o pencereyi düşlüyorum

Yavaş yavaş ölüyor bütün romantikler
hızla iyileşmiyor aşk yaraları...


Cezmi Ersöz
Yok Karşılığı Yüzünün

11 Mayıs 2018 Cuma

Ilgıt Ilgıt Esen Seher Yelleri

Ilgıt ılgıt esen seher yelleri
Esip esip yâre değmeli değil
Ak elleri elvan elvan kınalı
Karadır gözleri sürmeli değil

Estirir de seher yeli estirir
Kimini güldürür kimin kusturur
Kısmet ise kadir Mevlam gösterir
Sevmeli güzeli öğmeli değil

Bir bölük turna da havada uçar
İner engininden bir bade içer
Esen seher yeli göğsünü açar
Yâr göğsün bendleri düğmeli değil

Bir bölük turna da havada kışlar
Bak başıma geldi gördüğüm düşler
Size derim size yiğit yoldaşlar
Sözü yalan yâri sevmeli değil

Karac'oğlan der ki konup göçmedim
Ak göğsünün düğmelerin açmadım
Fırsat elde iken alıp kaçmadım
Öldürmeli beni döğmeli güzel


Karacaoğlan

Hasan Dağı

Çok sevdiğim Hasan Dağı,
Şu dumanın hal olma mı?
Senin gibi yüce dağın
Eğlim eğlim yol'olma mı?

Hasan Dağı'nın eteği,
Çevresi güller biteği.
Koç yiğit, arslan yatağı
Hiç bu dağın il olma mı?

Yükseği yalım kayalı.
Kekliği şahan soyalı.
İnce belli, gök sayalı
Dilber seven del'olma mı?

Yükseğinin karı tozar,
İngininin köyü mezar.
Göğsü al'ca kaplan gezer,
Avcı olup al olma mı?

Eğlim eğlim yol alanın,
Seferine kul olanın,
Ak gerdanda ben olanın
Yanakları bal olma mı?

Deli gönül, var günahın.
Onun için geçmez anın.
Senin gibi padişahın
Benim gibi kul'olma mı?

Farı, Karac'oğlan, farı.
Ben çekerim ah ü zârı.
Günde bağlanırsın sarı,
Bu velenin al'olma mı?


Karacaoğlan

Firari Uykuları

Biz firariler, izinli mahkumlar, uzun yol şoförleri
otobüs muavinleri, intihar sürgünleri...
Bizim gözlerimiz bataklık gibidir ışıksız, ıssız, ketum
orada bütün yanaşma ruhlu insanlar boğulur...

Şimdi sabah içtimasıdır.
Adım nöbetçi subayının defterine firari yazılır.
Bütün jandarmalara bildirilmiştir.
03-05 nöbetinden firar ederim
Buradan bir gökkuşağı gibi geçen trene
bir gölge gibi sarılıp
esmer kıza giderim
Esmer kızın başı
yaralanmış bir güvercin gibi ellerimdedir.
Damarlarımda duyarım kampana seslerini, korkarım
Çünkü firarilerin uykularından yapılmış ceketim
ve gözlerimdeki hüzün ele verebilir beni

03-05 nöbetinden firar ederim.
Ki bu vakitler iftira bir mikrop gibi yayılır
kadınlar ya yorgundurlar
ya katilleriyle sevişirler
Benimse içim paramparça
esmer kızın büyülü sessizliğine koşarım...

Akşam simitlerini ısıtan o kandil parmaklarına
dokunmak için
03-05 nöbetinden firar ederim.


Cezmi Ersöz
Şehirden Bir Çocuk Sevdin Yine

10 Mayıs 2018 Perşembe

Gövel Ördek

Yeşil başlı gövel ördek
Uçar gider göle karşı
Eğricesin tel tel etmiş
Döker gider yare karşı

Telli turnam sökün gelir
İnci mercan yükün gelir
Elvan elvan kokun gelir
Yar oturmuş yele karşı

Şahinim var bazlarım var
Tel alışkın sazlarım var
Yare gizli sözlerim var
Diyemiyom ele karşı

Hani Karac'oğlan hani
Veren alır tatlı canı
Yakışmazsa öldür beni
Yeşil bağla ala karşı


Karacaoğlan

Gönül Ne Gezersin

Gönül ne gezersin sarp kayalarda
İniver aşağı yola gidelim
Bir güzel sevmeyle gönül eğlenmez
Gel güzeli bolca İl'e gidelim

Koyuverin gitsin sefil baykuşu
Durmuyor akıyor gözümün yaşı
Kadir kıymet bilmez imiş her kişi
Kadirli kıymetli İl'e gidelim

Şahini koyuverin avını alsın
Yarenim yoldaşım yanıma gelsin
Şu garip illerde düşmanım ölsün
Emmili dayılı İl'e gidelim

Karac'aoğlan der ki yiyip içmeden
Güzeller usanmaz konup göçmeden
Muhanatın köprüsünden geçmeden
Düşelim de azgın sele gidelim


Karacaoğlan

Hayal Tamiri

Büğülü taşlar gibi nineden kalma sevgili camekanlar
elim değmeyegörsün, içten içe bir ışık...
Her şey nasıl da saklanmış iç içe bohçalarda
ve yy.'lık valizler, köfünler ve kakmalısandıklarda.
Hakikatli bir şey var bu sadelikte, eskilerden.

Boyaynası, yarımdolap, kadifepuf, minder
ve gül dalı komi çalar... Burası canımız'çin bir ev.
Cila da istemez, kalsın öyle sevilmenin eskiyen izleri
yara beresiyle sallanansandalye.
Şiir yazarken olduğu gibi tamir ediyorum kendimi

(artık koruyabilirim kendi çocuğum gibi çocukluğumu.)

                                        &

Ama tamire giden daha kötü geldi eskisinden kötürüm
bir insan tarafından kullanılmayacakmış gibi.
"Tabii ki kullanılmay'cak",'diyor karım:
"Boş yere onca zaman harcadığın şu hasırçit
şu buritaşı, oluklukiremitler... Ve onca öldürünme."

(Olmayan şeyleri tamir ediyorum bir hayali korumak için.)


Mehmet Yaşın
Lefkoşa, 1996

9 Mayıs 2018 Çarşamba

Gönül Gurbet İle Varsa

Gönül gurbet ile varsa
Ya gelinir ya gelinmez
Her güzele meyil verme
Ya sevilir ya sevilmez

Yöğrüktür bizim atımız
Yardan atlattı zatımız
Gurbet ilde kıymatımız
Ya bilinir ya bilinmez

Bahçenizde nar ağacı
Kimi tatlı kimi acı
Gönüldeki dert ilacı
Ya bulunur ya bulunmaz

Deryalarda olur bahri
Doldur ver içem zehri
Suna'm gurbet ilin kahrı
Ya çekilir ya çekilmez

Karacaoğlan düşse yola
Bülbül figan eder güle
Güzel sevmek bir sarp kale
Ya alınır ya alınmaz


Karacaoğlan

Gökyüzünde Tüten Olsam

Gökyüzünde tüten olsam
Yeryüzünde biten olsam
Al benekli keten olsam
Yâr boynuna sarsa beni

Yâr kolunda burma olsam
Yedikleri hurma olsam
Alçım alçım sürme olsam
Yâr kaşına sürse beni

Karac'oğlan uşak olsam
Yâr belinde kuşak olsam
Bir atlastan döşek olsam
Yâr altına serse beni


Karacaoğlan

Sığınaktan Çıkınca

Sığınaktan çıkınca tanıyamadık ülkeyi
değişmişti renklerle sesler
köylerin yolların adı birer birer.
"şimdi nasıl bulacağız evimizi?"
Nereye sapsak bir çıkmaz sokak
barikatların kestiği.

Aramaya koyulduk işaretlerle,
"Köşedeydi okul... Atlantis Bar'ın yanı...
Geçince üç ulu çam ağacını..."
Ağaçlar yakılmış, kışla yapılmıştı köşeye
bir düş olmalıydı Atlantis
izi bulunamadığına göre.

Cesetleriyle verildi yeni evlerimiz
kış uykusuna in bulan ayılar gibiydik
hatta yeni doğum belgesi alırken ve kimlik
"biz" diyorduk yine - ama hangi biz? -
Hiç var olmuş muyduk aslında
göçen komşulara karşıt olmaksa tanımımız.

Geziye çıkmışız gibi Doğu'da
fotoğraf makinalarımızla limana koşuyorduk
Karşı'dan göçmenler gelirken çoluk çocuk.
Çalım satarak "siz" diyorduk onlara
kendimizi taslıyorduk kendimize -
Oysa çırçıplak kalmıştık asker şapkamız çıkınca.

Savaşta terkedilen bir evin telefonu elimde
- açan yok, herkes öldü mü yoksa? -
Bir ben mi kaldım yaşayan yıkıntılar altında...
Yaşlılar yadırgıyor, gençliğe girenlerse
eski bir gömüt-taşındaki unutulmuş yazı gibi
bakıyorlar dizelerime.

Bunca yıkım varken belki denizdir umut veren
içimde hiç dinmeyen bir ses var:
- Daha silinmedi Kıbrıslılar
portakalların çiçeklendiği bu bahçeden.
Biz kendimizi, yurdum pasaportunu arar
girebilmek için dünyanın kapısından.


Mehmet Yaşın
Pathos
Lefkoşa, 1984

8 Mayıs 2018 Salı

Genç Osman

İbtida yürüyüş oldu Bağdad'a
Sıçradı hendeği geçti Genç Osman
Vuruldu bayraktar, kaptı bayrağı
İrişti bedene dikti Genç Osman

Kurşunlarım yağmur gibi yağarken
Tütünlerim gök yüzüne dönerken
Yıkılası Bağdad seni döğerken
Şehidlere serdar oldu Genç Osman

Eğerlensin kır atımın ikisin
Fethedeyim düşmanların hepisin
Sabah namazları Bağdad kapısın
Mevla izin verdi açtı Genç Osman

Getirin de Genç Osman'ı görelim
Şahbazımız var idüğün bilelim
Taht isterse tahtımızı verelim
Vezirleri posttan indi Genç Osman

Sultan Murad, Sultan Ahmed'in çırağı
Ah edince getirirdi ırağı
Kudretten çatılı anın yüreği
Dal kılıç yazıldı gitti Genç Osman

Karac'oğlan bunu böyle söyledi
Askerleri dağı taşı boyladı
Bir Bağdat'ı da gayet medheyledi
Bin yiğide bir baş oldu Genç Osman


Karacaoğlan

Gel Güzeli Bolca İle Gidelim

Gönül ne gezersin sarp kayalarda
İniver aşağı yola gidelim
Bir güzel sevmeyle gönül eğlenmez
Gel güzeli bolca ile gidelim

Koyuver gitsin sefil baykuşu
Durmuyor akıyor gözümün yaşı
Kadir kıymat bilmezmiş er kişi
Kadirli kıymatlı ile gidelim

Şahanı koyverin avını alsın
Yarenim yoldaşım yanıma gelsin
Şu garip illerde düşmanım ölsün
Emmili dayılı il'e gidelim

Karac'oğlan der ki yiyip içmeden
Muhannat köprüsünden geçmeden
Güzeller usanmaz konup göçmeden
Düşelim de azgın sele gidelim


Karacaoğlan

Yakınlık

Sesleri gelirdi perdenin arkasından
ama seninle konuşmazdı hiçbiri
aralarına karışmak istemiştin:
(a) Onlar gibi giyindin, sigara içtin (  )
(b) dillerini öğrendin hatta (   )
ama konuşmazdı hiçbiri.
Telefonun da çalınmadı gereksiz durumlarda
ne de açıldı sana telefonları
yanıt, Makinalarıyla dertleştin
üç dilde, yıllar boyu.

Ellerinde demir kanatlar
oturtulmuşlardı arka odaya:
(a) Ortodoks renklerin, (   )
(b) eski dergi kesiklerinin ortasına. (   )
gözleri de üstündeydi sanırım
oysa bu gölge oyununda
gördükleri kimse sen değildin
ve aynalı-gözlüklerini çıkarsalar bile
seni delip geçen bakışlarına
bir anlam veremezdin.

Utanıyorum gerçeği söylemeye:
(a) Ancak içki şişesinin içindeydi aşk (   )
(b) arkadaşlık ise hesap işi. (   )
Sen yasak bir kitapsın sana
kendinden uzaklaşmaktır çünkü yakınlığın ederi.

Üzgünüm, güzel yeryüzü...


Mehmet Yaşın
Adam Sanat, Ekim 1990
Atina

7 Mayıs 2018 Pazartesi

Gel

Bağlandı yollarım, kaldım çaresiz
Gayri dünya bana aralandı gel
Derildi defterim artsız arasız
Üst üste dizildi sıralandı gel

Yâri görse idim haftada ayda
Sevip ayrılmaktan ne buldum fayda
Azrail göğsümde canım hay hayda
Ciğerimin başı yaralandı gel

Karac'oğlan der ki başa yazıldı
Gözüm yaşı ceyhun oldu süzüldü
Kefenim biçildi, kabrim kazıldı
Mezarımın üstü karalandı gel


Karacaoğlan

Gamlanma Gönül

Kemler iyi göremez
Gamlanma gönül gamlanma
Bin kaygu bir borç ödemez
Gamlanma gönül gamlanma

Koyun meler kuzu meler
Sular hendeğinde dolar
Ağlayanlar bir gün güler
Gamlanma gönül gamlanma

Yiğit yiğidin yoldaşı
At yiğidin öz kardaşı
Sağlık her şeyin başı
Gamlanma gönül gamlanma

Naçar Karac'oğlan naçar
Pençe urup göğsün açar
Kara gündür gelir geçer
Gamlanma gönül gamlanma


Karacaoğlan

Şiir Ölümü Öldürür

Neşe'ye

Sen karanlıkları karalar
aydınlıkları yazarsın.
...Küçük boyacı,
kalemini bırakma sakın
o mızraktır elinde.
Ne güzel kızarsın
şiiri silaha benzetince,
oysa fırlatılan her dize
kurşun yarasından beter yara açar
ölümün yüreğinde.


Mehmet Yaşın
Sevgilim Ölü Asker

6 Mayıs 2018 Pazar

Sivil Aşk Yoktur

Bu kentte senin yaşadığını bilmedim
ne temizlikçi kadın söz etti, ne bekar odam
böyle giderse de bilmeyeceğim
ne zeytin bahçesi gördüm burada
ne doğru bir hüzün ne sahici bir yalan
ben bu kenti terk edeceğim
çok acı olacak hava
belki yine sis ve duman
belki de veba
ölümüne olacak bu işler
alçak gönüllü şairlerin ağzında deli bir gül gibi patlayacak
bir avuç kan

kan akacak kanallardan
ben gidince
ellerindeki yaraların izlerini silemeyeceğim
rüzgar kokusu yitecek saçlarında kıran
camlara vereceksin kendini
ben bilemeyeceğim
sivil aşk yoktur diyeceksin
hep terör hep kavga
hep yağma ile geçti ömrüm
en son bu kentte aşk şiiri denedim
baktım hala utanıyorum

bu kentte senin yaşadığını bilmedim yıllarca
şimdi geçti mi zaman
şimdi yine "bahar yorgunluğu"
yine sis ve duman


Oktay Taftalı
Kan Geleneği