Sayfalar

17 Mayıs 2019 Cuma

O Felaket Saniyelerinde

“En güzel gece yolculuğu, en güzel sabaha çıkandır” diyerek yattığımız o sıcacık yataklarımızdan nasıl kaldırıldığımızı hatırlamak, acıların en büyüğüydü. Ölenlerle, yaralananlarla, sakat kalanlar ve yetim düşenlerle...

Gözlerimiz giden bebeklerin ardından dolu,

Gözlerimizi hep anneyi, babayı, eşi, çocuğu, kardeşi, akrabayı, dostu aramaktan yorgun ve umutsuz,

Ya belli belirsiz bir sesle ya da tıkırtıyla “Hayattayım” çığlığını duyurmaya çalışan “O Kadın”, “O baba”?...

Ya “Semih”?... Önce bir umuttu, kendi kurtulabilirdi, bitirmedi umudunu çünkü sevgili “Eşi” onun için tutkuydu. Elini uzattı ama apartmanın yarı yükünü taşıyan kiriş artık daha fazla dayanamadı ve perdesini bir “tükeniş” sahnesiyle kapatıp, O’nları da arasına aldı.

Ve

Bir anne
Koluna yatırmış,
Uyuturken yavrusunu,
Bir anne,
Kendisi de uyuyormuş
Diğer koluyla öylece
Yavrusunu sarmış.
Annecik yavrusuna
Sevgisini, vaktini
Bedenini vermiş
Annecik yavruyu kurtarmak istermiş
Ama,
Dünyadaki ömürleri bu kadarmış
Kimleri sayayım ki;
Hülya’yı mı, Semih’i mi,
Yıllar sonra
Annesini ziyaretlerinde
Birlikte ölen Ahmet’i mi?...
Ölüme yattıklarını bilmeden,
Semih’ler, Hülya’lar, Ahmet’ler ve niceleri...

Öyle bir acı yasadık ki; yüzleri değişmiş ama ruhları yine de “yaşam ümidiyle” dolu insanlarla beraber. Hepsi bulundukları yerlerde hep kaybettikleri şeyleri arama savaşında olan insanlar ve sona doğru umutsuz bir yoluculuk.... Bir bardak su, bir somun ekmek ve bir tas çorbayla. Nereye kadar? , nasıl? ...
Sizler, acılı insanlar, sakatlar, yaralılar, dostlar, akrabalar. Bilin ki; yalnız değilsiniz ağlarken. Bizlerin de gözyaşından derelerimiz var, bizim de yüreklerimiz yıkık sizlerin evleri ve umutları kadar.

Bu bölüm deprem şehitleri anısına...


Kadircan Keskinbora

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder