Şiir, Sadece: 2019-03-31

6 Nisan 2019 Cumartesi

Sırtlan


Sırtlanları Geçmişti Beşer yırtıcılıkta
Dişsizmi Bir İnsan Onu Kardeşi Yerdi


Mehmet Akif Ersoy

5 Nisan 2019 Cuma

Sabah İskambil Atar Kahvede, Akşam Domine...

Köylünün bir şeyi yok, sıhhatı, ahlakı bitik;
Bak o sırtındaki mintan bile tiftik tiftik.

Bir kemik, bir deridir ölmedi kaldıysa diri;
Nerde evvelki refahın ancak onda biri?

Dam çökük, arsa rehin, bahçeyi icra ister;
Bir kalem borca bedel faizi defter defter!

Hiç bakım görmediğinden mi nedendir, toprak,
Verilen tohmu da inkar edecek, öyle çorak,

Bire dört aldığı yıl köylü emin ol, kudurur:
Har vurur bitmeyecekmiş gibi, harman savurur.

Uğramaz, gün kavuşur, çitine yahut evine;
Sabah iskambil atar kahvede, akşam domine.

Muhtasar, gayr-i mufid ilmi kadardır dini;
Ne evamir, ne nevahi, seçemez hiçbirini.

Namazın semtine bayramlarda uğrar sade;
Hiç su görmez yüzünün düşmanıdır seccade.

Hani, üç beş kişiden fazla musallı arama;
Mescid ambarlık eder, başka ne yapsın, imama!

Okumak bahsini geç, Çünkü o defter kapalı,
Bir redif zabıtı mektepleri debboy yapalı,

Sıtma, fuhuş, içki, kumar, türlü fecayı salgın...
Sonra söylenmiyecek şekli de var hastalığın.

Bir taraftan bulanır levse hesapsız namus;
Bir taraftan serilir toprağa milyonla nufus.

.........


Mehmet Akif Ersoy
Asım: Safahat 6. Kitap
1919

4 Nisan 2019 Perşembe

Eser


Bir insan öldümü ondan kalacak eseri,
Bir eşek göçtümü ondan da nihayet semeri.


Mehmet Akif Ersoy

3 Nisan 2019 Çarşamba

Azmine Sarıl

Ye's öyle bir bataktır ki,
Düşersen boğulursun
Azmine sarıl sımsıkı
Bak ne olursun


Mehmet Akif Ersoy

2 Nisan 2019 Salı

Yayılmışız Dünyanın Dört Bir Yanına

Yayılmışız dünyanın dört bir yanına
Kimisi ta Kopenhag'da, kimisi Paris
Bedenimiz orda burda dolanır amma
Çok hem de çok uzak yerde kalbimiz

Bir allı turna olsam, karlı dağları aşsam
Varsam bizim ellere, kendi göğümde uçsam
Şimdi İstanbul'da olmak vardı anasını satayım
Püfür püfür bir vapurun yan tarafında

Köprüde balık ekmek yemek
Dolmuşa hadi gidelim demek
Ver elini Yenikapi ver elini Bebek, Tarabya
Şu anda oralarda olmak vardı ya

Şimdi istanbul'da olmak vardı anasını satayım
Boğazda köhne bir iskelenin yamacında
Tabakta kavun, peynir kadehte buz gibi rakı
Dilinde yarı acı yarı tatlı bir şarkı

Şu anda İstanbul'da olmak vardı!
Benim derdimi dermanımı bilen yok
Yayılmışız dünyanin dört köşesine
Kiminin adresi Sidney kiminin Hamburg

Yaşamaya dört elle sarılmışız da
Yine de gözlerim dolu, yüreğim buruk
Başımı hiç bir zaman eğmedim amma
Yine de yüreğim yara, içimde boşluk

Minnacık tohum olsam savrulsam dönümlerce
Kış biter bahar gelir, açılsam yüzbinlerce
Açılsam milyonlarca
Şimdi istanbul'da olmak vardı

Şimdi istanbul'da..
Şu anda istanbul'da...
Ah ! istanbul...


Şanar Yurdatapan

1 Nisan 2019 Pazartesi

Son Yazıları - Şimdi

I

Tarihin sonuna yaklaşıyoruz, ve tarihin sonu yaşamın sonunu işaret ediyor
şimdi...

Okunacak çok şey var belki ama yazılacak yeni bir şey yok, söylenecek yeni bir
şey. Okumalar, bilmeler de çok anlamlı değil, çünkü gidilecek bir rota yok, hatta
yürünecek bir yol. Çıkılacak bir yolculuk olmadığı için de ne bilgiye ne de
tecrübeye ihtiyacımız var artık.

Hızlılığımıza ise bitkinliğimiz sebep, ne garip(!)


II

Ebedi düşmanını yitirmiş bir savaşçının körelen kaslarını taşıyoruz şimdi…

Savaşılanı olmayan savaşlara soyunuyoruz.
Korkuyor, titriyoruz.
Kaslarımızı tekrar diriltecek,
kılıcımızı tekrar biletecek nedenler arıyoruz.
Her beyhude arayışın sonunda biraz daha anlamsızlaşıyor,
durduğumuz anda ise yaşamı kaldıramıyoruz.

Durup etrafa bakacak vaktimiz olduğunda gidiyoruz.
Hep o dönüşsüz gitmeleri düşlüyoruz...
Oysa kimimiz doktorlara,
kimimiz sokak satıcılarına…

Hiç birimizin ruh hali iyi sayılmaz, biliyoruz.
Koşan, susan, haykıran,
hiçbirimizin…


III

Sözünü tutmayan bir babanın gururlu evlatları gibiyiz şimdi…

Karnemizin iyiliğine karşılık bir bisiklet vaat etmiş,
ve almamış gibi.
Bisiklet alınmadığı için de çok önceleri bırakmışız çalışmayı,
yaşamayı(!)
Binlerce yıldır buradayız ve elimizde onca şey olmasına rağmen,
bütün bu olan biteni anlamlı kılacak o bisiklet yok.
Bunca hüznün, bunca kaybın ardından geriye kalanlar ise,
yalnızca şaşkınlık ve karmaşa…

“Bisiklette direten çocuk babasından dayak yer, ölse de kurtulsam dediği an da
babası oracıkta ölür. Mucize yalnızca budur. Tek gerçek ise, titreyişi son
bulmayan babasız bir çocuktur.”


IV

Titreyişimiz büyük ve dönüşsüz bir sessizlikle mi son bulacak şimdi?

Yaptıklarımız, belki de yapamadıklarımız böylesi bir sonun habercisi. Öyle ya,
yenisi olduğumuz hiçbir şey duygularda karşılık bulmuyor. Üretilen hiçbir şey
beraberinde mutluluk getirmediği gibi yaşamı da kolaylaştırmıyor. Hepsi ayrı
birer yük yaşamlarımızda; anlayamamanın, sahip olamamanın ve bunlardan
sebep, yaşamdan kopamamanın yükü(!) Yorgunluğumuza, umutsuzluğumuza ve
hızlılığımıza sebep işte bunlar. Yaptığımız şeylerden sonra nerede olduğumuzu
kestirememek, yorgun düşmek ve yapacak başka bir şey, sığınacak başka bir yer
bulamamak. Unutmak, unutulmak ve bir süreliğine de olsa var olmak arzusu
sadece…


Selçuk Gürkan

31 Mart 2019 Pazar

Medusa

İçimde yeşeren kara tohum
Kirli, sağanak bir yağmur
Ekip onu her seferinde
Kızıl saçlarından toprağa
Saçımı yıkıyorum fosseptiğin buğusuyla…

İçimdeki tohum patladı, patlayacak
Ama tomurcuğumu kemiriyor
Durmadan kör bir yılan
Zehrini akıtıyor kanıma
Zevkten içime patlayarak
Dölünü veriyor kadınlığıma
Kör bir yılan yeşeriyor toprağımda.

İçimdeki magma taştı taşacak
Kızgın alevlerimi kusuyorum volkanlarımdan
Saçlarında yürüyorum çıplak dağların
Ay ışığında yılan gibi kıvrılarak.

İçimdeki sonbahar, bedbin
Felçli, sakat bir hasta
Her daim yasta, her daim kusta
Saçlarımı örüyor ağır elleriyle yaz
Kirli bir ağustosta.

İçimdeki yılan kör olmasa
Sorun değildi hani
O zaman sokacağı yeri de bilirdi Medusa
Ama şimdi endamım bedbaht
İçimdeki yılan
Çünkü koca bir yalan.

Yalan damlıyor zekerinin ucundan
Tüm kadınları döllüyor, kadınlığımda
Yalan döllüyor verimli toprağımı
Sonra da huzur içinde ölüyor
Şefkatli kollarımda.

Yalan oluyorum
İhtiraslı bir karadul
Döl yolumu kanatıyorum organıyla
Ölürken tohumunu alıyorum
Onu yeşertiyorum her sonbaharda.


Hasan Uygun