Sayfalar

27 Nisan 2019 Cumartesi

Çorba

I.

gördüm kuşağımın en iyi beyinlerinin çılgınlıkla yıkıldığını, histerik çıplaklıkla açlıktan
geberdiğini, zenci sokakların şafağında gördüm onları bozuk kafalarıyla mal ararken,
gecenin makinesinde yıldızlı dinamo ile eski cennetsel bağ için yanıp tutuşan melek kafalı
hipsterler…

Allen Ginsberg


II.

…Houston’da aylak ve aç, can sıkıntısıyla yalnızlığın jazz seks ya da çorba için takılanlar…
Salt bitkisel bir krallık düşleyip de çürümüş hayvanlar ciğer yahnisi yürek paça pancar
çorbası ve meksika pizzası pişirenler…ve…Brooklyn Bridge’den atlayanlar, bu gerçekten
oldu ve yitik adımlarla yürüyenler Çinmahallesinin büyüsünde (çorba sokakları
boyunca)ruhları kendinden geçenler.

Allen Ginsberg


III.

Ah, Carl, sen güvende değilken ben de güvende değilim, ve şimdi sen gerçekten zamanın
tüm pisliğinin (hayvan çorbası) içindesin

Allen Ginsberg


IV.

Çorbamı eski teneke kutularından yudumlarım
Ve tatlımı küçük ellerden alırım
Tiger Alley’da kodesin yakınında
Çöp tenekesinden aşırırım.

Allen Ginsberg


V.

… O geceleri sürünen bir kedi
ve budalığında menekşe saatinde uyur
ve çırpmak üzere olan üç elin sesi için dinler
ve kendi kafatasının el yazısını okur
varoluşunun hiyeroglifini…

Ferlinghetti
He


VI.

Varoluşun özü
Budalıktır
Bir Buda gibi
bilirsin
bir ağaçtan yayılan
tüm sesler
ve periler denizinden
tüm görünüm
Kutsanmışın Adasındaki
ve tüm tatlar
Tanrılar Çorbasındaki…
bir akşam yemeği

Kerouac
Mexico City Blues


VII.

Hayat. Ağızlarına kaşıkla saplanan Hayattı.
Karga çakal sırtlan akbaba solucan ihtiyaçtan uyanmış
- bir çorba gibi Ölüme göz atıyor.

Gregory Corso
A Dreamed Realization


VIII.

Şuna geliyor:
benim çay fincanım buğulu yeşil çayla dolmuş.
Bascho ohashi ile yanımda oturmuş
Reiko’nun, Nikku Nabe*, sake, biraz Kirin birası getirmesini bekliyor…

David Meltzer
Revelation
*Nikku Nabe: et çorbası


IX.

Ve sonunda herhangi biri olan herkes ve
hiç kimse olmayan herkes vardıktan sonra ve her ruh oturmuş
sembolik mantar çorbasının servis edilmesini ve açılış konuşmasının başlamasını beklerken
Başkan kendisi içeri girdi
Etrafa tek bakış attı ve söyledi:
İstifa ediyoruz

Lawrence Ferlinghetti
Tentative Description of a Dinner to Promote The Impeachment of President Eisenhower


X.

Titreyerek
hazdan
us şekillere girer
yüzlerde
mutluluk
bulur
lezzetli…
Öğle yemeği için yediğim o eski kara yerfıstığı.
Kasede bir şey
Kenardaydı, yukarıda
bitti. Tıpkı birisi bir
bir yerfıstığını
kırdığında, nasıl ki
onu attığında nasılki
tatsız?

Robert Creeley
Soup


XI.

A. J. Bayless market demiri bükük silindir sepet
yabanhavucu, soğan, havuç, şalgam ve patates al, ıslak yeşil biber,
ve dokuz parça koyu sığır budu al.
Orda bacakları üzerinde koşarlar, bu da eti tatlandırır.
Gece yedide Tuscon’dan hamur köftesi için biraz erişte al.
Biraz domuz pastırması.Mutfakta, kızaran bifteğin hemen arkasındaki
Hadley’se git - Diana telefonda - Drum’dan plastik bir poşet al-
tarhun otu ve kırmızı biber; dört defne yaprağı; kara biber
tahıl ve fesleğen; toz keklik otu, serbest bir şey, belki yaklaşık
iki çay kaşığı tuz ile doldur.
Şimdi aşağıda Sonora’da, Pinacate ülkesinde, bir Ocotillo ateşi yak,
kırık dallar ve demirotu parçaları, açık bir püskürtü halesi: kenara
biraz kömür yığ (eğer kafan çalışıyorsa) rüzgarın estiği yöne,
diğer alev yarısını ısınma ve ışık için sakla.
Drum’ın on dört inçlik, üç bacaklı flemenk fırınını közlerin karşısına
kur.
Şimdi pastırma şeritlerini yerleştir.
Başka bir tavaya tüm sebzeleri koy, temizlenmiş ve soyulmuş ve
dilimlenmiş olarak.
Sığır budunu parçala ve kemiği bir tarafa koy.
Sığır budu etlerini içine at,
Kızgın kızarıncaya kadar karıştır,
bir sürü kül ve cızırtı - alnını hafifçe yak -
Tıpkı Locke’ın dediği gibi neredeyse yak - sonra su cip deposundan
biraz su ekle
küçük baharat poşetini ekle - beş dakika kadar daha pişir - ve sonra
tavaya geri kalanları boşalt.
Büyük sıcak ağır kapakla hepsini kapa, otur ve bekle, ya da budweiser
birası iç.
Ve de hamur köftelerini başka bir tarafta karıştır, biraz erişte ve su ile
son olarak yahniye dök
ve on dakika kadar daha pişmesine izin ver,
Servis yap ve karanlıkta bir ponçoya oturarak, kaşıkla ye.

Gary Snyder
How to Make Stew in the Pinecat Desert: Recipe For Locke and Drum

26 Nisan 2019 Cuma

Alabalık ve Siyambalığı

alabalık, bir metafor
denizler ve balıklar içinde
Kutsal Kitaplara göre ilk yaratılanlar içinde
akıntıya karşı yüzen tek balık
tekini koruyan tekinsiz
ölüme doğru ve ölüme karşı
çağlayan çıkan, dikine yüzen bir balıkmış yalnızlık

pullarında ışıyan falı
alabalığın
denize eklenemeyen yabancılığı
tonlarca su altındaki derin sükûnet ve şiddeti
zamana sadık akıntıların
unutulmuş derin korkuları
masalaltı yaratıkların, fırtına perilerinin
söylencelerin batığından
yepyeni yolculuk yolları
ağ av ölüm
başka kip başka zaman
belki akıntıya karşı yüzenin kaderi
denize inen pası
kirli günbatımlarının

Bilinmez balıkların kardeşliği
küçük/büyük/açlık/akrabalık/yumurta ve ölüm ilişkisi
siyambalığı derin krallığı umutsuzluğun
dipteki siyah kare
alışkanlıkların tek rengi
kendine benzeyen avı
kendinden olanın karanlığıyla beslenen
derin krallığı umutsuzluğun
bilgeliğe ermiş katillik
okyanus kadar derin ruhlarda kendiliğinden
her şeyin olabilirliğine kadar inen
yolculuğu
siyambalığı derin krallığı umutsuzluğun

kar ne kadar yağabilir bir denizin derinliklerine o
kadar üşür deniz gibi ölüm bile

gövden şiddetin amansız nesnesi
başkasını öldürürken duyduğun
kendinle sevişmenin şiiri

cinayetin mabedinde
yan yana uyur ölüm ve aşk
karanlıktan ve yıkımdan
beslenen
gölge gövdelenir
öldürürken

cinayet de aşk gibi yaşanır
sen ve başkası olarak ,
avından dönen
siyambalığı
kendiyle ödeşirken

insan düşmanını kendinden seçer
denizin dibindeki para ve tarih
rıhtımlarda bekleyen pusu: dövme ve hançer
hangi denize gitse
başka denizler aklında
bir eldiveni uçurum
bir eldiveni yanardağ
söndürmez en uzun ay
en uzun deniz
en uzun seferler
bilir iki eski kardeş Deniz ile
Atlantis
bir açık sayfa gibi
herkesin düşlerini yazdığı yüzyıllardır
bulunmamış yitik ülkeler aşk da ölüm de
aynı ağlarına takılır
ay ışığının
denize dağılmış saçlarının arasından
aldırmaz geçer siyambalığı
inanır aşkın da ölümün de
aynı bedendeki kesinliğine

denizin karaya çıkmış efsanelerinde
anlatılır
ikiz öyküsü
kendi derinliğinde vuruşarak
ölen kardeşlerin
baba ile oğulun
ağabey ile kardeşin
iki sevgilinin
yani kendi derinliğinde vuruşarak
ölen kardeşlerin
bir denizde bir öykünün sayısızdır yolları
kimi vurgun yemiş gizilgüç
kimi ahtapotun kolları

su yürümüş zıpkın sürüyor kendi izini
okunmuyor yazısı başkalarının
su yürümüş zıpkın öyküden yana
su yürümüş zıpkın
bir yüzü silinmiş para
denizin dibine varana kadar
tura
tura
tura

herkesin gizi bir başka seferde
her seyir kendi defterini seçer
tuzlaşmış kentlerin anısı vurur suyüzüne
üzerinden sessizce geçerken
uzağa dağılıyor yüzler
kimse bakmıyor birbirine
biliniyor tuz beyazı gerçek
her birimizin bir şeyi var denizin dibinde

Bir tek balık alınmadı
Nuh'un Gemisine
Sudaydı o İçindeki suda
Tehlikenin içindeki suda

Kimi zaman bir tek balık yaratır
çırpıntısını bir okyanusun
batıklarla anlamlanır
geçmiş denizler
bir denizin içyüzü
başka denizlerdir
birbirlerini çoğaltırlar durmadan
yeryüzünde en eski şey su
tufandan önceki suyla
tufandan sonraki bile aynı değildir

balığın karnındaki inci
likit zaman

ikizi ikiz
şairi şair
peygamberi peygamber yapan
yazla dirilen parçalanma
tekinsiz serüvenlerde bulunmuş Zaman

balığın karnındaki okyanus
hikâyedeki tılsım tekrardaki
şiddet gelecek

gelecek
gelecek

yanılmaz deniz
durulma zamanlan yükselir
denizin gizli surları
saklı haritalardaki su terazisi
dumanı tüten batığın dinlendiği derinler
ufkunu okyanusa ayarlamış gözlerin
uzakta ve diptedir göreceği
denizin gizindeki uçurum
ağır kanatlı dip balıkları
akıntıların yıkadığı para, kara sünger

derinleşmenin eşik taşları
pullarına gömülü gizli balıkların
kalın uykusuna ayarlı saat ey
kendini yenildim sananlar ışıkla
kırılır denizin dibindeki yıldız falı

Uzundur denizin gecesi
uzundur karası denizin
yalnızca bir kez Musa için
kızıl saçlarını ikiye ayıran dalgalar
en uzun hatırası
bir daha avunmaz suyun
bir daha geçilmez denizin

kaybolmuş kendi adı
sürüler içinde
öylesine geçer bir denizin derinliklerinden
bir sayfanın derinliklerine
akıntıya kapıldığı yerde şiirin
küçük, kırık bir gülümseme olarak
küçük, kırık bir gülümseme
enginler uzak sığ yakın
kavrulmuş suları kısacık hayatının

cam kesimi elmas, akvaryumu su nerde keser
işte balıklar
işte balıklar
işte balıklar
en küçük ölçekli haritada
binlerce başkalaşım
armaların güvencesinde
başkalaşımlar
nerde hayat çizgisi, o zümrüt kesim
suyu derinleştiren gölgesidir
akıntının yönünü
ışığın kırıldığı noktalar
orada hepimiz
biraz su biraz balık
bir akvaryum iklimini
herkese suç gibi paylaştıran
o derin ortaklık
tarihi dolduran sular, harçları karan sular
başka çağların derinliklerine
kendi ışığını içinde taşıyan ayna
farklıdır su altında karanlıklar
kimsenin kendinden başkası olamadığı
o derin yalnızlık

odalara vurur gölgesi
açık denizlerde kaybolan balıkların
odalara, aşklara, sayfalara
özet çıkarırsın en büyük denizlerden
uzaklarda ararsın
tuzunu silkeleyen yollarını rüzgârın
huy değiştirir balıklar denizine benzedikçe
hiçbir kardeşliği olmayan balıklar
denizin üst katında oturanlar
geçmiş zamanın define rengi gözleriyle
bir dip balığı
ölürken
vurur yüze
kıyı kalplerde
deniz fenerlerinde
yosun pası mezar taşı
yarım kalmış şiirler
erken kilitlenmiş bir odanın derinliklerinde
dinmiyor açık denizlere yağan yağmurların
odalara vuran gölgesi

küçük balık küçük
balık denizin
nerede? denizim yok
denizim yok ararım
her yerde


Murathan Mungan
Yaz Geçer
Mayıs 1988 - Haziran 1992

25 Nisan 2019 Perşembe

Terastaki Havlu

          Aynı terasa açılıyordu yan yanaydı kapılarımız kaldığımız
pansiyonda. Sabahları ya da akşamüzerleri karşılaşıyorduk, ortak
duş, ortak mutfak, çekingen bir selamlaşma.. Aynı terasta yanyana
kuruyordu çamaşırlarımız, bu ürpertiyordu beni; acemi, tutuk
birkaç sözcük eşliğinde beyaz şarap içerek aynı terasta seyrediyorduk
günbatımını, bu da ürpertiyordu beni. Işığın azalan şiddetinde
yan yanaydı terasa vuran gölgelerimiz ve karışıyordu birbirine.
          Elimizde olmadan gülümsemiştik bakışlarımız çarpıştığında,
sahildeydik ve aynı kitabı okuyorduk ilk karşılaşmamızda.
          Sezon açılmamıştı, seyrekti sahiller, daha erken yaz gülümsüyordu
          Pansiyon önündeki sandalların kıpırtısı, çiçeklerin çekingen
dirimi, günbatımıyla gölgelenmiş alanların rengi kalmış aklımda.
İkimiz de yalnızdık ve birbirimize ilişmemeye çalışıyorduk adını
kimselerin bilmediği o uzak sahil kasabasında
          Oysa güneşin batışını izlemek gibi
          kendiliğinden bir birlikteliğe dönüştü paylaştığımız şeyler
     Birbirinden kamaşmaya başlamıştı tenlerimiz
          dokunmasan da yanındaki gövdeyi duymanın şiddetine dö-
nüşmüştü aramızdaki çekim
          tenin çağrısı hazırdı kendine kurulan bütün tuzaklara
          O akşam terastaydık gene. Gün çoktan batmıştı. Çamaşırlar
asılıydı, uzaktan şarkılar geliyordu ve kekik kokuları. Nedense
her zamankinden başka bakıyordun bana. Sonra usulca dedin ki:
          "İlk kez bir erkeğin tenine dokunma isteği duyuyorum içim-
de."
          Benim için yaz başlamıştı.
          "Dokun öyleyse," dedim.
Sustun. Uzun uzun baktık birbirimize. Kendine nasıl karşı
koyduğun okunuyordu yüzünün derinliklerinde. Sonra hiçbir şey
söylemeden usulca kalktın, odana gittin, yavaşça örttün kapını.
Saatlerce orada, gecede ve o terasta kaldım.

          Sabah uyandığımda odanın kapısı açıktı, eşyalarını toplayıp
gitmiştin baktım. Yalnızca terasta unuttuğun havlu çırpınıyordu
rüzgârda
          Bir daha hiç rastlamadım sana, hiçbir yerde hiçbir yazda
          Düşünüyorum aradan tam on üç yıl geçmiş
          On üç yıl önce içinde uyanan o isteğin anısı saklı duruyor
mu sende?
          Birden adını hatırlamadığımı fark ettim bu şiiri yazarken,
ama terasta çırpınan havlunun rengi hâlâ gözlerimin önünde

          On üç yıl sonra şimdi sevgilimden ayrıldığım bu derin, bu
kavurucu günlerde neden ansızın aklıma düştüğünü sordum kendime.
Sonra anladım: Bir aşk birçok aşktan yapılıyor
          ve ayrılınmıyor hiçbir seferinde


Murathan Mungan
8 Mayıs 1992, Yaz Geçer

24 Nisan 2019 Çarşamba

Ona

Benim efendim !
Ben sana bendim !
Bir üfledin de
Yıkıldı bend'im.
Ben ki, denizdim,
Dağbaşı bendim.
Şimdi sen oldun,
Âleme pendim.
Benim efendim !

Benim efendim,
Feza levendim !
Ölmemek neymiş;
Senden öğrendim.
Kayboldum sende,
Sende tükendim!
Sordum aynaya:
Hani ya kendim?
Benim efendim !

Benim efendim !
Emri yüklendim!
Dağlandım kalbden
Ve mühürlendim.
Askerin oldum,
Başta tülbendim;
Okum sadakta,
Elde kemendim.
Benim efendim.


Necip Fazıl Kısakürek

22 Nisan 2019 Pazartesi

O Erler Ki...

O erler ki, gönül fezasındalar,
Toprakta sürünme ezasındalar.

Yıldızları tesbih tesbih çeker de,
Namazda arka saf hizasındalar.

İçine nefs sızan ibadetlerin,
Bir biri ardınca kazasındalar.

Günü her dem dolup her dem başlayan,
Ezel senedinin imzasındalar.

Bir ân yabancıya kaysa gözleri,
Bir ömür gözyaşı cezasındalar.

Her rengi silici aşk ötesi renk;
O rengin kavuran beyzasındalar.

Ne cennet tasası ve ne cehennem;
Sadece allahın rızasındalar.


Necip Fazıl Kısakürek

21 Nisan 2019 Pazar

Dua


Bende sıklet, sende letafet....
Allah'ım affet !
Lâtiften af bekler kesafet....
Allah'ım affet !
Etten ve kemikten kıyafet.....
Allah'ım affet !
Şanındır fakire ziyafet...
Allah'ım affet !
Acize imdadın şerafet....
Allah'ım affet !
Sen mutlaksın, bense izafet !
Allah'ım affet !
Ey kudret, ey rahmet, ey re'fet !
Allah'ım affet !


Necip Fazıl Kısakürek