Sayfalar

16 Kasım 2019 Cumartesi

Kent

Bir Paris
kışlalarla dolu
ve hukukçularla,
öbürünün
ne kışlaları var, ne de Herriot'u.
Bu öbüründe
gözlerim
turist yolculuğuna çıkıyor,
bir Paris
kirli ve kül rengi.
Duvarlarda söz veriyorlar:
"Un verre de Koto
donne de l’energie."
Kim istiyor
beni davet etmeyi
aşk şarabına bu yaşam esriği?
Beriki
eleştiriciler
biliyor yanıtı.
Belki en iyisi
dinlemek
onları.
Yol arkadaşı, diyor onlar.
Ben kimin yol arkadaşıyım!
Şurada bir çam kozalığı
koşmadı.
yanyana henüz.
Önceki gibi
sırtımı kabartıyorum
koşum takımında
önde
şiirin ekipajı -
yalnız
sürüklüyorum
acıyı da,
sevinci de.
ve bütün başka türlü
insan yükünü.
Can sıkıcı
imanı gevremesi bunda insanın
yapayalnız -
bir ozan
istemez
çok -
yalnız zaman
ivedilenir
doğurmak için
hafif ayaklı
medreseciler.
Gideceğiz
yanyana
köy yollarının tozunda.
İstediğim
çok
değil:
Üzücü -
görmek istiyorum
atan adımını
koşu arkadaşının
benim!
"Je suis un chameau"
afişte öyle yazıyor
harflerle gözüküyor
birçok mahallelerde.
Büsbütün doğru
"Je suis"
demek
"benim"
ve "chameau" -
"ben bir deveyim."
Eğilin,
leylak rengi bulut,
ve sula beni
ve Paris
lamba direkleri
çiçek
açıyor sanki
sıra sıra
Champs-Elysées boyunca.
Yalazlar içinde her şey,
karanlık bile tutuşuyor
ve yaşa boğulmuş tozlar kaldırımlarda.
Otomobiller dolaşıp duruyor
içinde
ateşlerin
bokböcekleri gibi yığın yığın.
Su yanar,
toprak yanar,
asfalt
yanar
tutuşan akşamla,
çoğalır sokak fenerleri
birdenbire
sanki
toplanmış onlar
çarpım çizelgesinde.
Bu alan daha güzel
binlerce kadından
finolu.
Her kent
sevinmeli
böyle bir alanla
Olsaydım.
Vendome direği
direnecektim
evlenmem için
Concorde Alanı'yla.
 
 
Mayakovski
Çeviri ve inceleme: Ali Rıza Ergüven
1924

15 Kasım 2019 Cuma

Bırakın Kendimi Tanıtayım

Uzat elini bana!
İşte göğsüm.
Dinle, bir vuruş değil, ama bir ah;
Bir aslan olan sen
evcilleştirildin eniğe,
tedirgin ediyor bu beni.
pek çok
binlerce ton
dinleniyor şaşkın
derisinde başımın.
Aşağı indiriyorum seni kürsüden.
Söyle erinçsiz kılıyorsam.
Sıkıyor mu elim?
Acıtıyor mu?
Bağışla beni.
Senin gibi
benim de
sonsuzluk önümde.
N’olur o zaman
kaybedersek
bir iki saat?!
Bırakın
su gibi
gidelim ileri,
bahar gibi -
tasasız
ve özgür!
Gökte
gider Ay
öyle diri, görkemli,
tek başına
kendi
tehlikesiyle.
Serbesim
şimdi
ben
aşktan
ve afişlerden.
Karasevdalı derisi gibi dışarı uzanık
uzanmış ayı
pençeliyor parketi.
Kolay
denetlemesi
düz olmadığını dünyanın -
otur yalnız kıçının üstüne
ve kay gitsin.
Hayır,
kendimi kaptırmayacağım karasevdaya,
ve konuşmayacağım biriyle
istemiyorum konuşmak da.
Ama bu yardım etmez
uyağın solungaçlarının
açılmasına arasıra
bağlanan bize
şiirin kumlu kıyılarında.
Düşlemek tehlikeli
ve aynı plansız düşlemin imgeleri.
Yığınlar burada günlük işleriyle
yapılması
zorunlu.
Fakat arasıra
yaşam gösteriyor
Yeni boyutları,
orda süprüntüler arasında
bulunabilir
önemli bir şey.
Şiire
karşı çıktık zaman zaman
süngü saldırısıyla,
dil avcılığıyla
tam ve çıplak.
Ama şiir
hinoğlu hin iblisçilik:
orda var o yalnız -
yapılacak bir şey yok bunda.
Örneğin
al şunu -
konuşacak ya da kusacak mı?
Yangın sarısı bıyıklarla
ve düğmelerle açık mavi,
İncilsi
Nebukadnessar -
«Koopsocks» şeker külahı.
Sun bize kadehi!
Biz
bir şişe açabilir
ve acıyı boğabiliriz.
şarapla,
ama bak -
geliyor
Kırmızı ve Beyaz Yıldız Hattı yüklü
tepe tepe ;
her çeşit vizeyle.
Senden hoşlanıyorum -
sevinçliyim
aynı masaya oturmaktan.
Esin perisi
ustaca yönetir seni
diliyle.
Nasıldı
dedi Olga
kitabında?...
Hayır, değil Olga!
Onegin’in
mektubuydu Tatiana'ya.
- Kocanız
tiridi çıkmış,
çirkin ve budala,
benim olacaksınız, seviyorum sizi,
de böyle şimdi bana
şu anda
sizinle karşılaşabilirsem, yalvarıyorum. -
Çok şeyler oldu:
pencere altında bekleyiş,
mektup,
donmuş titrek sinirler.
Ve
insan
acıya dayanamayınca -
işte o zaman
Aleksandr Sergeviç,
çok daha kötü
Aloo, Mayakovski!
Defol güneye!
İşkence et
yüreğine uyaklı şiirli -
şimdi
aşk da suyunu çekti,
sevgili Vladim Vladimiç.
Hayır,
yaş değil hakkını alan!
Sıkarsam bedenimi
göreceksiniz
baş edebildiğimi, ne denli kolay ikiyle
ve kanun uyanırsa
üçle bile.
Daha çok
b-i-r-e-y-s-e-l olduğumu söylerler!
Entre nous...
sansür çizmesin altını,
bildirmek istiyorum size:
şu da
söyleniyor
birinin gördüğünü
iki sevgili
üyesini Yürütücü Kurul’un.
Bu
kulaktan kulağa dolaşan
bugünlerde.
Aleksandr Sergeviç,
işitme gevezeliği
Belki
ben
bir tekim
gerçekten sızlanan
sen, değilsin
canlı bizde bugün.
Ben
seni
tanımak isterdim
yaşamın içinde.
Yakında
ben de
ölecek
ve dilsiz kalacağım.
Ölümden sonra
hemen hemen
yanyana olacağız;
Sen P’nin
ve ben
M’nin altında.
Kim var aramızda?
Sen kiminle birlikte olacaksın?
Büsbütün
yoksul
ozanlar ülkesi benim.
Aramıza
- ne yıkım -
Nadson giriyor.
Dileyelim
göçetmesini
bir yere Z’nin, yanına.
Ama Nekrasov,
Kolya,
mutlu Alyoşa'nın oğlu -
bir kağıt oyununda
ve şiirler,
oldukça
güzel.
Tanıyor musun?
O
sevimli
biri.
O
bizim takımdan -
o orda kalsın.
Ama çağdaşları?
Yerin doldurulmaz
onların örneği en azından
Bir esnemede
vuruşuyor
çeneler bir karış!
Dorogoçenko,
Rodov,
Kirillov,
Gerasimov -
ne denli
baygın tekdüze satırlar!
Fakat Yesenin,
ve tüm coşkulu köylüler.
Ah!
kibar
cilalı eldivenli bir inek.
Bir kez dinlenebilir....
tam koro şarkısı,
balalayka eşliğinde!
Yaşamak için de
ozanlar
uştalaşmak zorunda.
Biz güçlüyüz
bir şişe içki örneği Poltava’dan.
Ya o Bezimenski?!
Değil en kötüsü, fakat...
benziyor daha çok
bir çeşit kahveye.
Ama
bizim
Aseyev’le
Kolka’mız var.
O yetişir.
O benim
tıp demiş burnumdan düşmüş
İvedili davranmalı
elinden geldiği kadar!
Aile küçük,
ama bir aile.
Yaşasaydın
yapacaktım seni
LEF-redaktörü.
Kışkırtıcı şiirler bile
yazmayı
salık verecektim.
Bir kez gösterecektim yalnız:
- işte böyle
yapıyor insan...
Sonra başgelirdin -
biçem
duygunla.
Elde ederdin
"Moskova Tekstili"ni.
Sonra bir dam veririm sana
GUMS-mağazasından
reklamla katkıda bulunan.
(Tanımak için kendini
evimizde
peltekçe okudum bir koşuğu
ve uyaklı tabi.)
Şimdi sen
zorlanacaksın
vazgeçmeye şiirlerinden,
Kalemlerimiz
şimdi
süngüler
ve sivri dirgenler.
Daha ciddi "Poltava"dan
devrim çarpışmaları
ve aşk
daha görkemli
Onegin’in aşkından.
Dikkat et Puşkincilere. Yaşlı beyinli Puşkin
törpülüyor tüyleriyle
kendini
çok eskimiş.
- Doğru, der
LEF
buldu
Puşkin’ini.
Tutar yarışmayı o -
Derzavin’le...
böyle yenilmez biriyle!
Seni seviyorum
ama canlı
ve mumyalı değil.
Sen de
fırtınalı yaşadın
günlerinde
sen bağlı olmadan önce
ve cilalı antolojiye,
bu inandığım.
Afrikalı!
Cehennemlik Anthes!
Sosyete numaraları.
Ona sormalıydık:
Hangi aileden geliyorsun?
Neyiniz vardı
devrimden önce? -
Sonra bir duman çıkmadı ondan.
Ne gevezelik,
bununla birlikte!
Dümdüz ruhçuluk.
Bir efendinin kölesi,
demek gerekse...
bir kurşunla delik deşik...
Değil
bugün de
bunalıma uğramış
ırz düşmanı kişiler
ardından koşar
karılarımızın
İyiyiz bulada biz
Sovyet Cumhuriyeti’mizde.
Burada yaşanabilir
ve çalışılabilir dostlar gibi.
Acı da olsa
böyleleri üstüne
şiir yazılabilir -
ama ona gereksinim
sürükleyici de değil.
Peki, zamanı şimdi:
alacakaranlıkta
tutuşan
kendi patlaması günışığının
Yalnız
milis değil
seni arkandan izleyen.
görmeye alışıldı
burda Tverbulvarı’nda.
Bırak böylece bana
seni yerleştirmeyi
yeniden kürsüye.
Zorundaydım üstelik
çoktan yaşama burda
bir yontuya -
dolduracak
tıka basa onu
ve patlatacaktım dinamitle!
Kin duyuyorum
her çeşit ölü etine;
ama tapıyorum
yaşam olan her şeye!
 
 
Mayakovski
Çeviri ve inceleme: Ali Rıza Ergüven
1924

14 Kasım 2019 Perşembe

Reading Hapishanesi Baladı'ndan

Reading Hapishanesi Baladı I 
 
 
Ayaktayım - anımsıyorum.
Parıldadı öyle.
Ve bu
adlandırıldı o anda
Neva diye.
(Mayakovski - "İnsan")

Balad ve Baladlar Üstüne
çok eski bir sanat baladlar sanatı
ama sözcükler yanarsa,
ve sözcükler konuşur yanan şey üstüne,
balad olup çıkar yeni zamanlara.
Lubianka Geçidi.
Vodopyani Sokağı.
Sahne
işte.
Burada
bir fond.
Yatakta kadın.
Uzanmış.
Erkek.
Masada.
telefonumuz.
Bu bir balad "erkek" ve "kadın" üstüne.
Öyle pek modern değil...
Ama en kötüsü
o "erkek" benim
ve o "kadın?"
aşık olduğum
Bir hapisane mi?
karmakarışıklık.

Noel akşamı. Koruyucunun doğum günü.
Neden pencerelerin parmaklıkları yok?
Sizi ilgilendirmez.
Bir hapisane diyorum.
Bir masa.
Ve masada son ekin sapı.
 
................


Mayakovski
Çeviri ve inceleme: Ali Rıza Ergüven

13 Kasım 2019 Çarşamba

Bu Konuda

Ona ve kendime
 
 
Hangi konuda - bu konuda?
Bu konuda,
hoşuna
ve özel,
tatsız tuzsuz konuşulanlar
en az beş kez şarkılarda
dönüp durdum afişlerle ozansı bir sincap gibi
ve dönmek istiyorum orda, bir kez daha.
Bu konu
öğütülüyor şimdi
budist dua değirmenlerinde
ve biliyor zenci bıçağını efendisine.
Ve Merih'te varsa
bir tek insancıl yürek
başladı o da
gıcırdamaya
tam
bu konuda
Bu konu gelecek,
itele cılızı sandalyesinden
kolları kağıda bastırsın
ve buyur ona:
—Yaz—
Ve şarkı
yuvarlanacak dalga dalga şiirlerde
güneşe karşı
yükselince bir çığlıkla kağıt kartal gibi.
Bu konu gelecek
bir telefon sesi gibi mutfağından,
dön geri
ve kaybolur mantar şapka gibi ormanda,
ve devce
duruyor orda bir saniye
ve düşüyor sonra umut bir yığına,
gömülü kağıtların hışırdı dalgalarına.
Bu konu gelecek:
—Gerçek!—
homurduyor bunu.
Bu konu gelecek:
—Güzellik!—
buyuruyor bunu.
Eller
çivilenmiş olmasına karşın,
işte bu son vals mırıldanıyor haçtan.
Tutuklayacak bu konu uçan abeceni-
baskıya inanılır güvenle!-
ama birden olur

—A—
daha yanaşılmaz Kazbek'in kendisinden.
İştahını kaybediyorsun
ve sıkıntıya boğulur uykun.
Bu konu gelecek,
yıpranmayan bütün durumlarda;
ve yalnız diyorum:
-Yalnız beni göreceksin şu andan itibaren!-
Ve yalnız şu görülür,
bir bayrak gibi tutulacak bu
ve kutla bütün dünyada ipek alı yalazlarını.
Bu konu kurnaz!
Dalar derine bütün deneyimlerle
ve gömülür duygulara
ve delice
-unutabilsen bunu!-
sarsıyor bu seni
bırakıncaya değin ruhun tenini.
Genişleyip geldi önüme bu konu,
buyurdu:
-bırak şuraya
dizginlerini günlerinin!-
dik dik baktı ekşitip yüzünü günlük yaşamıma
ve attı bir yana insanları, bizleri.
Bu konu çıktı birden,
silip süpürdü öbürlerini yaşamımdan
ve yalnız kaldım
ve bölünemez kaldı yakınımda.
Bu konu yaklaştı boğazıma bıçakla.
Bir demirci!
Çarpıverdi şakağımdan yüreğime.
Bu konu çekti günü karanlığın küresine.
Vur diye buyurdu, yüzüm sararsa da.
Adı
bu
konunun:
..........................!


Mayakovski
Çeviri ve inceleme: Ali Rıza Ergüven

12 Kasım 2019 Salı

Görülmemiş Bir Olay Başımdan Geçti!

Vladimir Mayakovski,
Kırda Bir Yaz
 
 
Puşkino, Akula Dağı, Rumyantsev kulübesi, 27 mil uzakta Yaroslav demiryolu
 
 
Günbatımının yüz kırk güneşi patladı
haziran sonuna gelince,
çok sıcaktı
öyle ki, sıcak terledi-
kırda başıma geldi bu benim.
Akula Dağı’nın. sırtındaydi;
küçük Puşkino köyü
bir kambur gibi
ya da bir çığ
tahtalar, eğik çatılar ve sefaletin.
Ve ötesinde köyün
bir delik.
 
Bu delikti
güneşin yuvarlanıp battığı
yavaş ama güvenli
kimse görmediği zaman.
Ve ertesi günü
görülür yükseldiği
yeniden
ve boğar yeryüzünü ışık çağlayanına.
Her gün
aynı şeydi
çıldırıncaya kadar ben.
Lanetlendim en sonunda,
sararıp soluyor her şey dehşetle,
evet, bağırdım güneşin yüzüne:
"Kalk ayağa
cehehnem gezintinle!"
Güneşe bağırdım:
"Seni uyuşuk meteliksiz!"
Şuraya uzanıp uyuyorsun bulutun yatağında
ama terliyorum kış yaz
afiş resimleri yapa yapa!"
"Dinle!
Bekle biraz, uslu
soruyorum
bir fincan çay içip
içmeyeceğini bende?

Gelemem!
Ne denli umutluydum!
Gülümsüyor güneş
ve bana geliyor tarlalardan
ışıklı dev adımlarıyla.
Göstermek istemiyorum
ne denli korktuğumu
ve geri çekiliyorum yavaşça.

Gözü daha şimdiden şurdaki bahçede.
Bahçede o ve kımıldıyor buraya doğru
Pencereler,
kapılar,
yarıklarla
ışık saçıyor yığın yığın;
soluk alıyor
ve konuşuyor kaim sesiyle
"İlk olarak
söndürdüm bugün ateşimi
yaratılıştan beri.
Senin düşüncendi.
Çayı böyle ko,
Ozan, getir reçeli!"
Aktı gözyaşları.

Sıcak birini delirtebilir,
ama diledim ondan gelip
oturmasını yanına semaverin.
"Lütfen
oturun, benim aydın dostum!"
Hay kör şeytan, nerden aldım ona
bu bağırma korkusuzluğunu.
Şaşkın şaşkın
çöktüm bir köşedeki kanepeye
yolda kalmaktan korkarak.
Ama bir dost parıltısı vardı onun, güneş,
ben bile ışıdım
önünde bu dost gök nesnelerinin
ve sandalyede bi geldim bi gittim.
Sonra başladı konuşmamız
şurdan burdan
isim üzerine Rostaplakatlı,
ama güneş dedi:
"Sakin ol
ve sevinçli,
ağıra alma bunu çok
İnanıyor musun
kolay olduğunu dolaşmanın
ve ışık yaymanın?
İnanıyorsan, dene bir gün!
İnsan gider ve gider
gitmeye söz verdiği gibi,
insan dolaşır ve aydınlatır gücü yettiğince.
Oturup gün ağarıncaya değin konuştuk sonra-
eskiden gece diye adlandırılana.
Hiç de karanlık olmadı ama bugün.
Attık sanları ben ve dostum
ve inandık birbirimize
dostça okşadım onu
ve o yayıp sıcaklığını
dedi şöyle:
"Biz arkadaşız
biz İkimiz"
ozan, bırakın gidelim
ve yayalım ışık, bulanık
bu evren üstüne
Işınım var benim ışıyacak
ve ozan sen
ışıyabilirsin
şiirlerinle."

Gölgelerin bölmeleri, gecelerin hapisane duvarları
düştü vuruşlarıyla güneş çiftelerinin.
Şiir ve ışık karmakarışıklığı
ışıyacak günler ve geceler boyu
Güneş yorulduğu ve uyku esriği gece
yatağına gitmek istediği zaman,
ben kalkarım,
ve ışırım bütün gücümle
ve yeni bir gün olur.
Işık her yerde
sonsuz
bitinceye kadar günlerimiz yeryüzünde!
Işık,
uykusuz ve kuşkusuz!
Bu benim gizim ve güneşim!
 
 
Mayakovski
1920
Çeviri ve inceleme: Ali Rıza Ergüven

11 Kasım 2019 Pazartesi

Rusya'ya

İşte geliyorum
bir devekuşu denizin öbür yanından
şiir kanatları ve uyaklı sözcüklerle.
Gizlemeye çalışıyorum başımı, budalaca
ve sokuyorum gagamı bayram giysilerime.
 
Değilini ben senden, karlı örnek ülke.
Ruhum,
çök daha arasına tüylerimin!
Bir başka anavatan görünür bana o zaman,
Görüyorum
bir yaşam, tutuşan güneyde.
 
Bir ada boğucu sıcaklığıyla.
Hurmalar bir vazoda.

"Aloo,
çık yoldan!"
Burda da çiğneniyor düşlem.
 
Ve yeniden
bir yeni sığınağa
dakikaların kumuyla örülecek adımlarım.
 
Dönüyor birkaç kez.
Isınır o belki,
yoluna gitmek en iyisi
Eğiliyor öbürleri pohpohlarla.

"Ana,
yumurtluyor mu?"
"Bilmem, kuzucuğum,
öyle muhakkak."
 
Evler bıktırıyor.
Uzayıp gidiyor yollar.
Su serpiyor soğuk üstüme tahta kaplardan.
Parmaklar ve duman deler beni
yürür giderim yıllarca orda.
 
Yaklaş bana, tut beni buz kesmiş elinle!
Yol tüylerimi, tıraş bıçağıyla yelin.
Başımı alıp gidebilirim,
bir yabancısı uzak bir ülkenin,
aralık aylarının çılgınlığında.
 
 
Mayakovski
1917
Çeviri ve inceleme: Ali Rıza Ergüven

10 Kasım 2019 Pazar

Omurga Flütü III

Unutacağım ne varsa; yılı, tarihi, günleri
kapa beni yapyalnız, bir yaprak kağıtla odama,
insanüstü bir büyü koşup gidecek ileri
sözcük sözcük çalkalanmış acıların akımıyla!

Bugün, size gelince
korkuya kapıldım birden-
değildi beklendiği gibi her şey.
Bir şey vardı ipek bükümünde giysinin
ve güzel kokusu tütsünün havada.
Sevinçli misin?
Ve soğuk yanıtın:
"hem de nasıl".
Kuşkumu çoğaltıyorum, ateşimi tutuşan dörtnala
usun engelleri parça parça oluncaya.

Duysana
ne yapsan teni
kendinden ayıramazsın.
Bu korkunç sözcüğün lavı fışkırsın!
Bütün kasların
borazana dönüyor
oparlör gibi:
her şey bitti, her şey bitti, her şey bitti!
yanıt ver şimdi,
bin çeşidiyle yalanın
yoruldum artık
(Nasıl geriye dönebilirim bu durumda?)
Yeni açılan iki mezar gibi
gömülü yüzüne gözler.

Mezarlar genişliyor
Dibi yok derinliğin.
İnanıyorum
düştüğüme günlerin tribününden.
Bir ip gibi gerdim ruhumu uçuruma,
ve dengeliyor onu, oynuyorum sözcüklere.

Biliyorum,
yıpranıp aşındığını aşk yüzünden
yorgun düşmüş beni taşıya taşıya.
Dön gel benim ruhum, yorulmuş gibisin.
Eğlenceden uzak değil beden, yürek bilsin.

Biliyorum, .
parayla bulunur bir kadın çoğu zaman.
Zararı yok, benim’çün daha iyi
Paris giysileri yerine
seni giyinmem sigaramın dumanlarıyla.

Sevgimi
bir havarisi gibi geçmiş zamanın,
yayacağım ülkeye binbir yolla.

Bir taç taşıyorsun, dövdüğü yüzyılların
sözcüklerimin parladığı
bir kasınç gökkuşağı gibi.

Pyrrhus gibi, fillerin yardımıyla tonlarca
başardı yengiyi
çiğnedim beynini deha adımıyla.
Boşuna.
Şensin direngen olan daha.

Şimdi
sevinebilirsin,
şurada lit de parade'lılann senin
şimdi
karasevda egemen olan,
ve ben koşmak istiyorum yalnız en yakın kanala
ve sokmak başımı çeneleri arasına suyun.
Dudaklarını sundun bana,
öyle kalın ve soğuk
hafifçe dokunamıyorum titremeden onlara
günah çıkaran gibi dizlerine, kapanınca
ve örtüyor öpücüklerle manastırın yaş duvarlarını

Kapı vuruktu.
Girdi içeri
ıpıslak sokakların sevinciyle.
Ben
iki parça oldum inleye inleye.
"İyi!" 
diye bağırdım.
"İyi!"

Gidiyorum!
Kadın gitmez.
Yer bırak ipeğe
ufacık kanatlar için giysi dikersen ona.
Dikkat et, uçar o kadın arasıra kendi başına.
Değirmen taşı gibi as boğazına
bir inci kolye!
Ah, bu
gece!

Daha sert, daha sert kuşku çektim boğazımda.
Gözyaşları, kahkahalarımla
oda buruşturdu yüzünü.

Ve tutuştu yüzün benimle taşıdığım
halıda, ışıl ışıl gözlerinle,
biri yeni bir Byalik düşlemiş gibi
Sion gelini gibi göz kamaştıran çariçeler.

İşkence
dize kapanmaya zorladı beni
bulunduğum durum içinde.
Kral Albert,
kaybeden
bütün kentlerini,
şımarık bir adgünü çocuğu yanımda.
Çiçekler, otlar yeşerecek güneşler altında!
Bahar canlılık getirecek!
Bir istek kalıyor benim için yalnız-
boşaltmak bir maşrapa şiiri son yudumda.

Yüreğimi çalan sen,
soyup soğana döndüren,
ve yıkımlara salan ruhumu,
kabul et bu şiiri, soruyorum
yazdığım bu son şiir mi, değil mi diye.

Bir bayram gibi süslenecek işte o gün
bir haç için bu büyünün benzediği.
Bak,
en sonunda başardım
kağıda mıhla beni sözcük çivileriyle.
 
 
Mayakovski
1915
Çeviri ve inceleme: Ali Rıza Ergüven