Sayfalar

6 Nisan 2020 Pazartesi

Beowulf VIII - Beowulf Grendel'in Annesiyle Dövüşüyor

     Ecgthoew oğlu Beowulf dedi ki:
"Bilge efendim, dertlenmeyin. Biliyorsunuz,
yas tutmaktan yeğdir öç almak.
Mademki her adım o mecburi sona,
şartlar uygun oldukça artırmalı şanını,
bir yiğit öldüğünde yitmeyen budur.
Öyleyse kalkın, vakit kaybetmeden,
cehennem zebanisinin izini sürelim.
Söz veriyorum size, saklanamayacak,
ne yerin altında, ne yukarıda,
ne de dibinde okyanusun kaçacak delik
bulamayacak. Bugünlük taş basın bağrınıza.
Sizden beklediğim gibi metanetli olun."
      Bunları dinleyen yaşlı kral birden
yekinip kalktı ve yüzlerce kez
şükretti Beowulf'un yeminine.
Sonra bir dizgin getirildi ve düz
yeleli atına bindi bilge kral,
saltanat eğerine kurulup silahlı
kafileyle ilerledi. Demeye kalmadan
canavarın izlerini gördüler, Hrothgar'ın can
dostu, danışmanı, yurdun denetçisi
o beyin bedenini sürüye sürüye
geçerken bıraktığı izleri, koyu bataklıklarda.
Yıkılmadan yol aldı soylu kral,
tepelerden, heyelanlı yamaçlardan ya da
tek kol düzenine zorlayan dar patikalardan,
su canavarlarının yuvaları üzerinde yer alan
yalıyar boyundaki geçitlerden. Bölgeyi
iyi bilen birkaç adamıyla en önden
ilerlerken, kasvetli koruyu keşfettiler.
Gri kayalar üzerine sarkan gür ağaçlar,
altında kaynayan kanlı bir su.
Tüm Danlara ve Shielding dostlarına,
o asil kafilenin her neferine tek tek,
derin ıstırap verdi dik bir tepenin
eteğinde Aeschere'in başını görmek.
      Bakakaldılar sıcak pıhtıların patlamasına
gölün yüzeyinde. Yanık sesli bir boru
sürekli uluyorken seyretmeye durdular.
Sürüngenlerle dolup taşıyordu su.
Kıvranıp duran deniz ejderleri vardı,
yamaçlara tırmanan canavarlar, yılanlar
ve vahşi yaratıklar: Yelken yolunda hani,
seher vakti görünüp lanetlerler
güzelim seferleri, onlar. Hepsi suya daldı,
savaş borusuna kızıp öfkeyle kayboldular.
Got liderinin yayından bir ok yalnız,
saplandı birisine daha sıvışamadan:
Sivri çubuk derin delmişti deriyi,
hareketleri yavaşlıyordu, son yüzüşüydü bu.
Sığlık yere çekildi çabucak,
dövüle dürtüle dikenli mızraklarla
kıyıya alındı, hayretle baktı herkes
bu tuhaf tohuma, bu iğrenç ava.
      Beowulf hazırlandı,
savaş giysisini geçirdi sırtına,
ölüme kayıtsızdı, el örgüsü, kunt,
küçük delikli zırhıyla karşılayacaktı
su altındaki belayı. Biliyordu ki
kemik kafesine zarar getirmezdi zırhı,
hiçbir düşman kollarını dolayıp
ezemezdi gövdesini onu giyinmişken,
hiçbir kapan canına kastetemezdi.
Kafasını korumak içinse parlak
-dipte çamurlanacağı muhakkak- bir miğfer
takmıştı: Dövülmüş altından, tarihinde
mucizeler yaratmış maharetli bir ustanın
yapımı, üzeri yaban domuzlu
ve nice kılıç darbesine dayanmış.
Unferth'in armağanı bir diğer nesne
az değerli değildi, anmamak olmaz:
Hatip, Hrunting adında nadir, antika (1)
bir silah koymuştu kucağına,
kötü kehanetleri gösteren desenlerin
kazılı olduğu yüze kan verilmişti
su yerine ve hiç yenilmemişti
onu tutan el, tam aksine, hep
galip gelmişti en güç durumlarda.
Böyle bir yiğitlik yarışında yardımına
ilk defa başvuruluyor değildi.
     Kılıcı kendinden daha mahir kullanıcıya
verirken Ecglaf'ın heybetli oğlu,
sarhoşken sarf ettiği kibirli sözleri
çoktan unutmuştu. Yeterince yürekli değildi.
Suyun altına dalıp dövüşerek
canını tehlikeye atamazdı. Ve bu tavrıyla,
köreltti şöhretini, kaybetti şanını.
Diğerinin durumu başkaydı oysa,
kuşanmıştı silahlarını, savaşa hazırdı. 
     Ecgtheow oğlu Beowulf şöyle buyurdu:
"Hoşça kal deyip harekete geçme
vakti geldiğine göre ey bilge kral,
lütfen hatırlayın ahdimizi: Halfdane'in oğlu,
maiyetinin hakikatli dostu olan siz,
davanıza hizmet ederken düşersem,
babam nasıl davranır idiyse bana
buradaki dostlarıma öyle davranacaktınız.
Hepsine sahip çıkacak ve sevgili Hrothgar
kazandığım hediyeleri mutlaka Hygelac'a
yollayacaktınız. Gotların kralı görsün
isterim o altınları. Hrethel'in oğlu hem
desin ki: 'Beowulf nadir bulunan
kıymet bilir bir krala rastlamış
ve payını bolca almış cömertliğinden.'
Ata yadigarı, keskin yüz, dalga desen,
kırp diye kesen kılıcımı ise Unferth'e,
şanı dört yana yayılmış o gence
veriyorum. Hrunting'le vuruşacağım bu defa,
zafer benim olacak ya da bu yolda öleceğim."
     Bu sözlerden sonra sabırsızlandı Got,
fazla kem küm etmeden kendini
bıraktı suya, derinliklere daldı,
günün çoğu bitmişti dip göründüğünde.
Bu sulara musallat ve yüz mevsimdir
bu gölde avlanan aç gözlü yaratık
sezdi yukarıdan birisinin yuvaya baktığını.
     Derhal kalktı, kulaç attı ve kıskaç
gibi yakaladı yiğidi sımsıkı; yalnız
hiç zarar gelmedi Beowulf'un gövdesine,
örme zırh onu bir kabuk gibi korumuştu.
Vahşi pençeler yırtıp parçalayamamıştı
zincirden tuniği. Ayağı toprağa basınca
saldırgan yüzücü, salonuna taşıdı avı,
bu cesur fedaiye kullanma fırsatı
sunmak istemiyordu çünkü silahlarını.
Derken, beklenmedik bir ordu belirdi,
sürüyle deniz canavarı densizce saldırdı,
kocaman dişleriyle delik deşik
etmek için giysiyi, kabus gibi.
Gözü pek genç cehennemi bir salona
girdiğini fark etti, fakat orada
sudan yana rahattı hiç yoksa,
tavan tarafından hızı kesilen su
erişemiyordu şimdi durduğu yere.
Yansımasını gördü harıl harıl yanan
bir ateşin sonra, şavkını bir tutuşmanın.
     Cehennemden gelen bataklık canavarını
tüm o korkunç kuvvetiyle gören
kahraman, kaldırıp savurdu kılıcını:
Keskin ağız vınlayarak, çın çın çınlayarak
indi canavarın başına. Ama baktı ki
meşalesi sönmüş, kılıcı maalesef
çarpıp geri dönmüştü, bir çentik
bile açamadan, en zor zamanında
onu yalnız bırakmıştı. Pek çok bire bir
mücadelede nice kalkanını, miğferini
yarıp geçmişti yazgısı karaların,
gel gör ki bugün tükeniyordu
bu yadigarın efsanevi yeteneği.
     Hygelac'ın yeğeni hiç unutmadı
yalnız kim olduğunu, asla yılmadı.
Kaldırıp bir kenara fırlattı kılıcını.
Kakma desenli, keskin çelik
yere çarptı, çınladı: Artık çıplak
gücüne güvenmek zorundaydı kolunun.
Budur zaten ölümsüz bir zafer
kazanmak isteyen kişinin yapması gereken,
yaşam nedir ki ona, yalnızca bir bahane!
Grendel'in annesiyle giriştiği teke tek
bu kavgaya iyice ısınmış olmalıydı ki,
tutup onu omzundan, çekti çaldı yere:
Hemen kalktı rakibi, karşılık verdi,
sımsıkı sarıldı Beowulf'un bedenine.
Yiğidin yüreğine kuşku düştü,
sendeleyip serildi en güçlü savaşçı,
fırsat bilen rakibi bindi tepesine,
geniş ağzı bilenmiş bir bıçak çıkardı:
Artık alacaktı tek çocuğunun öcünü.
Ama omzundaki örme zırh ölümden
korudu Beowulf'u, tersyüz etti bıçağın
keskin yüzünü, sivri ucunu. Kesin
canından olurdu bu civanmert savaşçı,
yeryüzü en yiğit adamını yitirirdi
sert demirli, sağlam geçmeli,
sıkı düğümlü donanımı olmasa eğer:
Yüce Tanrı ona zafer yazmıştı.
Bundan kolay ne var Göklerin Kral'ına?
Beowulf'u ayağa dikip bozulan
dengeyi yeniden doğrultacaktı.
     Mücadele sırasında Beowulf müthiş güzel
bir cenk aleti fark etti canavara ait,
zamanın evvelinde devlerin dövdüğü
bir kılıçtı bu, tam bir katliamcı,
hangi savaşçı görse heves ederdi.
Fakat öyle iri ve ağırdı ki, ancak
Beowulf gibi biri becerebilirdi
bir savaş sırasında onu sallamayı.
Uzun sözün kısası, Got kahraman
bungun ve öfkesini burnundan soluyarak,
sımsıkı kavradı kabzayı ve savurdu.
Bir yay çizerek yardı geçti
boynu kılıç, bedeninden ayırdı,
başı bir yana, gövdesi başka
bir yana düştü o yazgısı karanın.
Kılıçtan kan damlıyordu ve onu
elinde tutan, mutlaka çok mutluydu.
     Bir ışık peydahlandı, pırıl pırıl
oldu mekan, göğün mumu alev alev
yanarken ışır ya her yan, öyle oldu.
Etrafına dikkatle bakındı Beowulf,
kılıcı elindeydi hala, herhangi bir
pusuya karşı hazır, havada tutuyordu,
ki aniden, duvarın dibinde yatan
Grendel'i gördü . Gelmişti işte
kılıcın kendini kanıtlama vakti.
İşlediği günahların bedelini Grendel'e
ödetecekti Hygelac'ın yeğeni. Hayır,
salonu basıp uykudaki birliği
katletmeye geldiği gecenin değil sadece,
başkalarının da: Mesela Hrothgar'ın muhafızlarını
gafil avlayıp gözü doyuncaya yemiş,
beraberinde götürmüştü birçoğunu,
akıl almaz bir yağmaydı. Ama yağma yok,
dava adamı Beowulf dengelerdi durumu:
Canavarı yatağında yakalamıştı, yorgun,
cansız bir beden, bir cesetti
Heorot'taki hengameden sonra.
Ölü vücut sarsılıp titredi bu vuruşla
Beowulf kesti aldı başını.
     Gözünü göle dikmiş, orada dikilen
Hrothgar'ın danışmanı beyler birden
kıvranıp kabardığını, kanlandığını
gördüler dalgaların. Gün görmüş
başlarını bilgelikle eğip Beowulf'un
dünyaya bedel bir dövüşçü olduğunu
dillendirdiler; dediler ki dönemez
artık -yazık- yurduna, kralına.
her şey açıktı işte, derinlerdeki aç kurt
canını sonsuza dek almıştı savaşçının.
     Dokuz saat geçmişti sabahtan beri.
Uçurum kıyısını terk etti korkusuz
Shieldingler, evine hareketlendi Hrothgar;
sadece yabancılar, yüzleri asık,
küskün gözlerle bakıp kaldılar göle,
biliyorlardı, boş umuttu, yine de
Beowulf'u bir daha görmek diliyorlardı.
     Bu sırada kılıç eriyip kristal
damlacıklar halinde dökülmeye başladı
pıtır pıtır. Harika bir şeydi bu,
tıpkı zamana ve mekana hükmeden Tanrı'nın
suyun düğümlerini çözüp doğayı
kaplayan donu kaldırması gibi ortadan.
Odur gerçek Tanrı.
     Got komutan
had safhada zengin bir hazine
gördü ama başka hiçbir ganimet
taşımadı geriye, tek o kesik kafa,
bir de mücevher kakmalı kabzası kılıcın,
kendisi erimiş ve üstündeki kıvrımlı
desen yanıp yok olmuştu,
öyle kızgındı orada can veren
zehirli şeytanın kanı. Onun şerrinden
kurtulmayı başarmış olan Beowulf
yukarıya doğru yüzmeye koyuldu.
Bu dönek dünyadan çekip gitmişti ya
o gezgin canavar, geniş göl, dalgalar,
birikintiler tehlike barındırmıyordu artık,
tamamen temizlenmişti.
     Denizcilerin komutanı karaya yönelip
kararlılıkla yüzdü. Kendinden hoşnut,
ağır yükünü yüzeye taşıyordu.
Yarenleri onu görmek için yaklaştılar,
Tanrı'ya şükrettiler prenslerini tekrar
görmelerini sağladı diye sağ salim.
Çocuk gibi sevinerek çabucak çözdüler
başından miğferini, zırhını bedeninden:
Göl duruldu, kanlı derin suların
üstünde karardı biriken bulutlar.
     Hafiflemiş yüreklerle yürüyüp gittiler
dar patikalardan, dağ yollarından,
avuçlarının içi gibi bildikleri. Bir yandan
boğuşup duruyorlardı devasa kesik başla,
uçurumun başından beri taşıyorlardı onu,
zorluydular ve zor işlere alışkındı hepsi.
Grendel'in kellesini bir mızrağa geçirip
kaldırmak ve ışıklı salona kadar
oflaya puflaya taşımak için tam dört kişi
gerekiyordu ama çok geçmeden
yaklaştılar hedefe. On dört yiğit
sıkı düzen, sarayın dışındaki araziden
prenslerinin etrafını pervaneler gibi sarmış,
şen bir grup halinde geliyorlardı.
     İçeri girdi sonra baş savaşçı,
beylerin beyi, Hrothgar'ın huzuruna:
Kahramanlığı kanıtlanmıştı, kuşkusuz
onundu şeref ve şan. Grendel'in başını
saçlarından çeke çeke sürüdüler ortaya,
kadehler havada dondu, o dehşet görüntüye
kraliçe ve herkes hayretler içinde
bakakaldılar. Büyüleyici bir andı.


Anonim
Eski İngilizce'den Uyarlayan: Seamus Heaney
İngilizce'den Çeviren: Nazmi Ağıl



1. İrlanda'da köklü bir avukatlar sınıfına dahil güçlü bir hatip olduğuna bir gönderme.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder