Sayfalar

27 Mart 2020 Cuma

Beowulf V - Grendel'le Kavga

     Hrothgar beraberindekilerle ayrıldı salondan,
Shieldinglerin Efendisi, Savaşta Sığınakları,
çıkıp içki evinden, istirahata çekildi,
kraliçesi, yatakdaşının yanına.
Muzaffer kral, dendiğine göre, muazzam
bir bekçi bulmuştu, Grendel'e denk,
canavarlara karşı çok özel bir koruma.
Ve Got'un güveni tamdı ki Tanrı
kayıracaktı kendisini ve kopmaz kaslarını.
     Soyunmaya davrandı demir göğüslüğü,
miğferini çıkarıp nakışlı, muhteşem
kılıcını yaverine verdi yatmadan evvel.
İyiliklerin şahı Beowulf şöyle dedi:
"Konu kavgaysa eğer, doğrusu kendimi
Grendel'den bir milim aşağıda görmüyorum.
Bu yüzden onu yere sermek için
elimi keskin demire değmeyeceğim,
benim için biraz basit olurdu bu,
haberi yok çünkü savaş sanatlarından,
ne kılıç bilir nadan ne de kalkan,
yalnızca vahşi bir kuvveti var.
Ben de bunları bir kenara koymalıyım,
karşıma çıkabilirse çıplak bulmalı beni;
engin bilgisiyle Yüce Tanrı zaferi
layık bulduğu kuluna bağışlasın."
     Sonra gözü pek yiğit yastığa
bıraktı başını, yanındakiler de öyle.
Denizi dürüp gelenlerin hiçbiri doğduğu
yerleri yeniden görmeyi umamıyordu,
ne de bir daha dönmeyi baba ocağına.
Salonda olup biteni biliyorlardı çünkü,
çok kişinin ölümün kucağına düştüğünü.
Fakat Tanrı zafer dokuyordu tezgahında
Hava Gotları için; içlerinden birinin
gücü sayesinde hepsi galip çıkacak,
düşmanlarını ezip zafer kazanacaklardı,
yüzleri gülecekti. Şüphe yok ki Tanrı
insanın kaderine her zaman hükmeder.
     Gecenin içinden çıkıp geldi,
gölge kabus gizlice, şimşek gibi.
Nöbetçiler gevşemiş, içleri geçmişti,
hepsi uyuyorlardı, hayır, birisi hariç!
Tanrı lüzum görmedikçe lanetli canavar
kapıp götüremeyecekti onları kara inine.
İşte bir kişi vardı gözünü kırpmayan,
her an kavgaya hazırdı ve içi kıpır kıpır.
Bataklıklar içinden bata çıka
geliyordu Grendel, lanetli ve aç,
pus bulutu içinden usulca ilerliyordu,
yem bulmayı umarak yüksek yapıda.
Sisler içinden sinsice sokuldu,
ışıldayıp belirdi altınla kaplı bina.
İlk gelişi değildi Hrothgar'ın hanesine,
ama hayatında doğrusu hiç böyle
ters gitmemişti talihi ve görmemişti
böylesine belalı, sıkı bir savunma.
Koyu kin ve küçümsemeyle yüklü,
yürüdü, yaklaştı borda kapıya,
demir destekli kapı bir dokunuşta
açıldı sonuna dek. Sonra dellendi hepten,
yıkıp geçti binanın girişini,
kan içmek için çıldırıyordu, çabuk
adımlarla yürüdü, yağlı ayaklarıyla,
basıp güzelim zemine; gözlerinden bu ara
şiddetli bir ışık, şimşeksi bir alev
saçıyordu. İçeride birçok savaşçıyı
kıvrılmış uyuyor gördü koyun koyuna,
kopacak kıyameti hayal edince, kat kat
arttı coşkusu: Tamamının canını
alırdı güneşten evvel, leşlerini bir güzel
mideye indirirdi; maalesef o gece
dönecekti talihi ve talan günleri
nihayet bulacaktı.
     İş bilir ve kudretli
yeğeni Hygelac'ın, ilk hamleyi
sabırsızlıkla bekliyordu. Fazla sürmedi
hücum etti yaratık ve yerde yatan
adamlardan birine geçirdi dişlerini,
kemiklerini gümletti, kanını güpletti,
löp löp yuttu etlerini, öyle ki
ne el ne ayak kaldı geriye.
Sıra Beowulf'a gelmişti, Grendel
vurmaya davrandı yerde yatan yiğide,
tam pençesini kaldırmıştı ki onu pürdikkat
gözleyen kahraman kapıverdi kolunu.
Kötülüğün şahı neye uğradığını şaşırdı,
mücadeleye girdiği kimse böyle mengene
gibi sıkmamıştı kolunu o güne değin.
Gövdesindeki kemikler gerilip esnedi,
ama kurtulmak ne kelime? Nasıl
isterdi şimdi kaçıp şeytanın
dölleriyle yaşadığı yere dönmeyi,
gizlenmeyi ininde. Doğduğu günden beri
yakayı hiç böyle kötü kaptırmamıştı.
Sonra, yatmadan önceki sözlerini
hatırladı Hygelac'ın güvenilir fedaisi,
derhal ayağa fırlayıp çok daha sıkı
kavradı düşmanını. Parmakları dişli gibi
delip geçiyor, canavar çaresizce debeleniyor,
Beowulf bastırdıkça bastırıyordu.
Kaçacak delik arıyordu kara kabus,
yakayı kurtarıp ara yollardan
varsaydı bir baraklıktaki mağaraya!
Parmakları giderek gevşedi kan içicinin,
bu en bahtsız ziyareti olmuştu buraya.
Şimdi kirişler çatırdıyor, sanki şakıyordu.
Kalede yaşayan kahraman Danlar
paniğe kapılmıştı öd patlatan bu müzikle:
Bir sağa bir sola savrulup duran
kızgın rakiplerin binayı ayağa kaldıran
ayak sesleri... Kağşayıp çatırdadı duvarlar,
kalkıp oturdu çatı, ama hala
yerinde duruyordu muazzam yapı.
Esaslı bir binaydı, kunt kolonlarla,
işinin piri bir demircinin elinden
çıkına kemerlerle dayanıklı kılınmıştı.
Rivayet odur ki, iki rakip kapıştığı sıra,
ne masa, ne sıra kaldı kırılmadık,
ayak altına saçıldı altın süslemeler.
O güne dek gün görmüş, safa sürmüş
hiçbir Shieldingli -yeter ki yangın olmasın-
karın, fırtınanın, hiçbir felaketin
viran edeceğini sanmazdı fildişi varaklı evi.
Korkunç bir çığlıkla çınladı ortalık,
tir tir titredi dışarıdan sesini duyanlar,
canhıraş ulumasını, cehennem uşağı
bağırdıkça bakıp bakıp açılan yarasına.
Gördüğü en kuvvetli adamın kelepçe
gibi parmakları arasında perişandı.
     Ne yazık ki hiç niyetli değildi
soylu komutan, konuğunu yaşatmaya,
böylesi hunhar bir canavarın canından
kimseye yarar gelmezdi. Beowulf'un yanındakiler
ata yadigarı kılıçlarıyla yardım ediyor,
canavarın kalbine en kati vuruş için
her türlü çabayı harcıyorlardı.
Fakat bir şey vardı bilmedikleri: Fani
ellerden çıkma en keskin kılıç dahi
şuncacık işlemezdi o lanetli şeytana,
her tür silahtan gelecek hasara şerbetliydi. 1
Ölümü ise çok çileli olacaktı,
sürgün ruhu dünyadan uzaklara sürüklenecek,
yeniden şeytanlar diyarına dönecekti.
     Uzun zaman insanlara zulmeden cani,
Tanrı'nın gazabını ateşleyen girişimlerin
sahibi tüm gücünü yitirdiğini hissetti.
Hygelac'ın yeğeni hareketsiz bırakmıştı onu.
Kim hayatta kalırsa nefretle, kinle 
anacaktı diğerini. Bedeni acıyla dağlandı
yandı, omzunda geniş bir yara vardı,
kasları yırtılmış, kolu kopmuştu.
Beowulf galip gelmiş, Grendel sürülmüştü
bataklıktaki harap barınağına, ağır yaralı.
Günleri sayılıydı, yaklaşmıştı ömrünün sonu,
iyi biliyordu ki bu kanlı kapışma
düşünü gerçek kılmaya yetmişti Danların.
Sonradan gelen, kendine güvenli adam
temizlemişti salonu, tehlikeyi savuşturmuştu,
memnundu geceki marifeti ve cesaretinden.
Beowulf boşuna böbürlenmediğini kanıtlamıştı,
son vermişti uzun süren sıkıntılara,
hesapsız horlanmaya, boyun eğmek zorunda
kaldıkları kara yazgıya... az buz acı değil.
İşte kahramanın tutup havaya kaldırdığı
eldi bunun açık delili. Grendel'in
omzu, kolu ve korkunç kavrayan eli.


Anonim
Eski İngilizce'den Uyarlayan: Seamus Heaney
İngilizce'den Çeviren: Nazmi Ağıl
 
 
 
1. Bu büyü Grendel'i annesinden farklı kılıyor.

23 Mart 2020 Pazartesi

Beowulf IV - Heorot'ta Şölen

     Sonra yan yana otursunlar diye yeni,
bir masa temizlendi. Mağrur,
güçlü ve cesur yiğitler aldılar yerlerini.
Süslü bir sürahi tutan bir hizmetkar
yanlarında duruyor, boşaldıkça dolduruyordu.
Derken, ozan başladı şarkısına, duru
sesiyle yıkadı Heorot'u, oradaki herkesin,
Danların ve Gotların hoş etti gönlünü.
     Hrothgar'ın hemen ayak dibinde,
mühim bir mevkide oturan Ecglaf oğlu Unferth
çöktüğü yerden konuşmasa çatlayacaktı,
ters sözler sarf etti. Beowulf'un geliş sebebini,
denizdeki kahramanlıklarını kıskanmıştı.
Herhangi bir kimsenin kendinden
daha çok saygı görmesini sindiremiyordu:
"Breca'yla yüzme yarışına giren
Beowulf musun sen? Sırf kendini kanıtlamak
için canını hiçe sayan, açık sularda?
Katıksız kibirdendi bu işe kalkışmanız
ve kim ne derse desin, dost ya da düşman,
vazgeçiremedi sizi. Saplantınızdı suda sınanmak.
Birlikte daldınız, dalgaların sırtından
akıntıya hükmederek hünerle kaydınız,
deniz coştu, çılgınca çalkalandı
kışın kırbacının kışkırtmasıyla,
ama yetmedi sizi durdurmaya, daha
yedi gece boyunca yüzdünüz.
Seni geçti Breca, galip geldi,
sağ salim sahile vardı bir sabah
Heatho-Reams havalisinde. Toparlanıp
ana yurdu Bronding'e yöneldi;
yuvası, hazinesi ve onu seven halkı
bekliyordu kendisini orada.
Böylece seni kat kat aştığını kanıtladı Breca.
Hangi kuvvetli hasımla kapıştın,
nasıl yendin fark etmez bu nedenle,
bu kez kötü tökezleyeceksin: Sağ çıkan
olmadı çünkü Grendel'li geceden."
     Ecghtheow oğlu Beowulf buyurdu:
"Değerli dostum Unferth, diyeceğini dedin,
ama konuşan sen değil, biraydı sanki.
Kulağını aç da duy, kazın ayağı farklı:
Yüksek dalgalara karşı yüzme konusunda
bil ki, kimseler bükemezdi bileğimi.
Breca'yla beraber büyümüştük ve her fırsatta
böbürlenir, meydan okurduk, bakalım kim
daha hünerli diye deli denizde.
Elimizde birer kılıçla balinalara karşı
yüzmeye başladık yine o gün.
Breca beni geçip geride bırakamıyordu,
bense onu geçebilirdim, yine de yan yana
mücadele ettik beş gece boyu.
Azgın dalgalar, dondurucu soğuk,
zifiri karanlık ve kuvvetli poyraz
ayırdı maalesef bizi. Deniz depreşti
çalkantısı çıldırttı canavarları,
zıvanadan çıkardı, ama zırhım vardı.
Sert halkalı örme zincir, el yapımı,
dar kesimli, ince işli altın bir kumaş,
bir deniz canavarı dibe çektiğinde
koruyordu bedenimi. Böylece kıstırılmış,
kıpırdayamazken, son bir şansım kalıyordu:
Kılıcı sokup çekiyordum, tamamdı çile,
kendi ellerimle alıyordum canavarın canını.
     "Başka korkunç yaratıklarla da boğuşuyordum,
şahlanıp saldırıyorlardı, ama çok sinirlenmiştim,
haddini bildiriyordum hepsine kılıcımla.
Şölen sofrası sanmasınlardı bedenimi,
derimi dişleyen, etimi didikleyenlere
tahammülüm yoktu derinde. Tam tersine,
sabaha, kalkamamışlar gibi kılıç uykusundan,
okyanusun çöpleri gibi, paramparça
yüzüyorlardı suyun yüzünde. Bundan sonra
güvende demekti tüm gemiciler.
Derken Doğudan göründü güneş,
Tanrı'nın parlak ispatı, dalgalar duruldu:
Rüzgarın dövdüğü dorukları seçer oldum.
Çoğu zaman, -çizmediyse daha üstlerini-
cesaret gösterenleri korur, esirger Kader.
Dokuz canavarın canını almıştı kılıcım
bense sağ kalmıştım başka maceralara.
Geceleyin yaşanan böylesi yaman
tehlikeler ve böyle müthiş mücadeleleri
anlatan hikayeler duymadım hiç,
ne de doğrusu benim kadar zor
durumda kalan birini azgın denizde.
Yorgundum fakat yaşıyordum hala,
okyanus kaldırıp karaya koydu beni,
sağ esen çıktım Finlandiya sahiline.
     "Seninse, hatırlamıyorum Unferth,
benimkilere benzer bir boy ölçüşmeni.
Böbürleniyor sayılmam sen ya da Breca'dan
daha iyiyim dersem kılıç kullanmakta,
cenk alanında cesaretinizse övülmez fazla.
Sen kendi yarenlerini, yakınlarını öldürdün,
olanca aklına, kıvrak diline karşın
cezanı çekeceksin cehennem çukurunda.
İşin aslı, Unferth, eğer gerçekten
iddia ettiğin kadar keskin zekalı
ya da cesur olsaydın, bunca cürüm
işleyip sonra gidemezdi Grendel,
sallaya sallaya elini kolunu. Söyle olur mu,
tacı taciz etsin, altüst etsin Heorot'u
dehşet salsın dört yana? Ama demek ki
bir bildiği var: Zerre kadar zarar
gelmez kılına senin kılıcından,
ne de intikam bekliyor buradakilerden,
mızrak taşıyan Muzaffer Shieldinglerden.
Biliyor ki siz Danları böcek gibi ezebilir,
hakaret edip öldürebilir hiçbir
misillemeden korkmadan. Farklı bir muamele
görecek benden. Ona Gotların nasıl
cengaver olduğunu göstereceğim. Sonra canı dileyen
çekinmeden girip binaya içer birasını,
gün ışığı parıltıyla süzülürken Güneyden,
değişik bir şafakla tanışırken dünya."
     Ak saçlı Mücevher Saçan mutlu oldu;
Namlı dövüşçü, Parlak Danların kalkanı
kral, kararlılığına kesinlikle güveniyordu
Beowulf'un, sözüne bel bağlıyordu.
Kahkahalar geldi sonra, gürültü çoğaldı,
herkes neşeyle güldü. Hrothgar'ın kraliçesi
Wealtheow göründü, gerektiği şekilde.
Altınları vardı üstünde, zarifçe selam verdi
salondaki adamlara, sonra kupayı uzattı,
memleketin muhafızı Hrothgar'a ilkin.
"Durma, dik" dedi, "çünkü bizim
kıymetlimizsin sen." Kırmadı tabii o da,
gerçek bir savaşçı gibi, coşkuyla içti.
Ve herkesi dolaştı Helming kadını,
ece zarafetiyle. Asil, yüzüklü parmakları
her yaştan kişiye sundu kadehi,
hem yerlilere hem yeni katılanlara,
sonunda Beowulf'a geldi sıra.
Ölçülü sözcüklerle Got'u selamladı
kraliçe ve şükretti kabul olduğu için
duası, epeydir süren acıyı dindirecek
güvenilir bir kurtarıcı geldiği için.
Kadehi kabul edip aldı kahraman,
korkutucu bir tip, kavgaya gelmez,
ki her fırsatta kapışmaya fazla hevesli .
Ecghteow oğlu Beowulf şöyle dedi:
"Belli bir amacım vardı daha başında,
yoldaşlarımla teknedeyken. Yapabileceğimin
en iyisini yapacaktım ya da yok olup
gidecektim canavarın elinde. Gerçekleştireceğim,
göğüs kabartan bir işle kendimi kanıtlayacağım
veya kanatlanacak ruhum burada."
Got'un bu geleneksel methiyesinden
hoşlandı hanımefendi, varıp Hrothgar'ın
yanında yerini aldı, altın takılarıyla.
     Eski günler geri gelmişti,
yankılanıyordu salon, gurur doluydu sesler,
gürültücü, heyecanlıydılar. Derken Hrothgar
istirahata çekildi. Saldırı saatinin çok
yaklaştığını hissediyordu. Yememiş içmemiş,
günün ağarmasından gurup vaktine
kadar kesin bunu kurmuştu Grendel.
Birazdan sinsi gölgeler birer birer
çıkarlardı meydana, gece çökerdi.
Liderler helalleşirken hazır bulunanlar
dikilip beklediler. Sağlık ve şans diledi
Beowulf'a Hrothgar, onu salonun bekçisi
ilan ederek şöyle konuştu:
"Elim kılıç tutalı beri kimseye
bırakmadım salonu, ama sen başkasın.
Danların binası sana emanet, koru,
yapıların en yücesidir çünkü.
Görev başına şimdi, şöhretini düşün,
dikkatli ol ve dile benden ne dilersen
hala hayatta olursan sabaha."
 
 
Anonim
Eski İngilizce'den Uyarlayan: Seamus Heaney
İngilizce'den Çeviren: Nazmi Ağıl