Şiir, Sadece: 2020-04-19

24 Nisan 2020 Cuma

Beowulf XIII - Beowulf'un Cenaze Töreni

     Kalbine onca yakın yaşlı kralı
can çekişir görmek çok üzdü cesur genci,
yer altında yaşayan ejder de gerçi
o kabus gibi katil de telefti.
Başında çöreklenip bekleyemeyecekti
artık defineyi, keskin dövme demir,
sivri uçlu hançer görmüştü hesabını.
Gök-gezgini yaratık yatıyordu işte
hazine odasında hazin haliyle.
Yaldızlanıp kayarak gece göğünde
gerine gerine gezinmek
yoktu artık, yığınla altınım var diye:
Beowulf'un bileğine boyun eğmişti.
Denir ki herkesin harcı değildi
canavarın karşısında cesaretle direnmek,
o zehir nefeslinin, ne de yalın kılıç
dalmak devlerin salonuna ve canavarı
gömünün başında nöbette bulmak.
     Hazine kazanılmış ve karşılığı
Beowulf'un hayatıyla ödenmişti. Her ikisi de
kendilerine kiralanan süreyi sonuna kadar
kullanmışlardı.
     Demeye kalmadı,
korudan çıktı kavga kaçkınları,
krallarını terk eden ödlek tavuklar,
onu birden bırakıp gitmişlerdi zor zamanında.
Şimdiyse utançtan kalkanlarının arkasına
saklayarak yüzlerini sokuluyorlardı ihtiyar
kralın yanına, zırhları, kılıçlarıyla.
Kralıyla omuz omuza kahraman
Wiglaf'i gördüler, kendinden geçmiş,
bitkin halde, ha bire su veriyor,
burada tutacağını sanıyordu böylece
kralın ruhunu, ya da Tanrı'nın kararını
değiştireceğini. Oysa Tanrı ne derse
o olur hakkımızda.
     Hayal kırıklığı içinde
sert sözler söyledi genç savaşçı,
korkakların hepsine hakaretler yağdırdı.
"Hakkaniyet sahibi herkes kabul eder ki,
sırtınızdaki zırhın, elinizdeki kalkanın sahibi,
şölen salonunda sel gibi bira sunan,
yanındaki savaşçılarla uzaktan yakından
bulup getirdiğini cömertçe paylaşan Beowulf
ziyan ediyormuş meğer zenginliğini.
Yani bir harp çıksa hali harapmış,
methedilecek pek bir meziyeti
yokmuş ordusunun. Yeri Göğü Yöneten,
kazanırsak kaynağı, sendelersek sebebi
yardım etti de neyse, yine yetti kendine,
göbeğini kendi kesti. Kavga kızıştığında
yapabileceğim pek bir şey yoktu,
ama yanına varınca yeniden yüreklendim.
Kılıcım başıyla buluştu ejderhanın,
hücumu hafifledi, ateşi köreldi.
Yazık ki en zor zamanında pek az
seveni koştu kralı savunmaya.
     "Vedalaşın bu yüzden ve ağlaşın,
ağlasın sülaleniz sizinle birlikte:
Herkese cömert el sizlere cimri,
ve yalnızca bir hayal olacak hediye kılıçlar.
Mahrumsunuz artık maldan ve mülkten,
kralların kulağına varınca bu korkaklık,
güzelim şanınıza düşürdüğünüz gölge,
kabilenizde herkes kaybedecek toprağını.
Ve evet, yeğdir ölüm ayıplı bir yaşama."
     Savaşın sonucunu ilan ettirdi sonra
kıyıda kamp kurmuş kalabalığa:
Bütün bir maiyet kederle ve merakla
oturup bekliyordu gözbebeklerini;
sorup durmuşlardı koca bir sabah:
Sağ mı geri dönecek, yoksa bu son günü mü?
Sakınmadı sözünü, hiçbir şey saklamadı
haberi ileten ulak: "Kulak verin" dedi,
"Halkın gurur kaynağı, kıymetli Got Kralı
cansız yatıyor artık, yarası yaşatmadı.
Başucunda serili yalnız belalısı da,
bıçak darbeleriyle delik deşik zavallı.
Beowulf kılıcıyla bitiremedi bir türlü
canavarın işini. Weohstan oğlu Wiglaf'se
Beowulf'un başını bekliyor. Yaşayan
bir kahraman, biri kalpten sevilen,
biri nefret edilen iki ölüye nöbetçi.
     Şimdi Gotlara savaş görünüyor,
Franklar ve Frizyalılar fazla sürmez duyar
kralın öldüğünü. Franklarla aramız
zaten kötü bir filoyla Frizya'ya
yelken açtığından bu yana Hygelac:
Orada Hetware'ler hücum edip
-hasmımız çok üstündü- hezimete
uğrattılar kralımızı, kendisi sağ
çıkamadı çatışmadan, savaşçılara
ganimet dağıtamadı. O gün bugündür
merhabayı kesmiştir Merovenlerin kralı. (1)
     "Ne barışa bağlılık, ne söze sadakat
beklemem İsveçlilerden de. Hatırlayın hele:
Ravenswood'a Ongentheow
Hrethel'in oğlu Haethcyn'i öldürdü,
kibirlerine yenilen Gotlar yiğit
Shylfinglere saldırdığında ilkin
Ohthere'nin babası beklemedi misilleme için.
Yaşlıydı ama az yaman değildi,
az zamanda devirdi deniz-kralını
kocamış karısını kurtardı, Onela ve Ohthere'nin
anasını, hanımın altınları çalınmıştı.
Sonra düşmanının peşine düşüp,
kovaladı başsız kalan birlikleri,
verilmiş sadakaları varmış ki onlar da
kaçıp sersefil Ravenswood'a sığındılar.
Yaralarını saramadan etrafları sarıldı,
tehditler, gözdağları dinmedi gecede,
baltayla koparacaklardı kellelerini,
hele bir gün ışısın, kuşlar gagalayacaktı
dar ağacında sallanan leşlerini. Durun ama,
umutları yitmişken yetişti yardım,
gün doğarken duyuldu Hygelac'ın borusu,
en seçme adamlarla izlerini sürmüş
ve bulmuştu onları başları en dardayken.
     "İsveçlilerle Gotların giriştiği kavgada
her yerdeydi yaşanan o karşılıklı katliam.
Sonra ihtiyar Ongentheow ihtiyatlı
davranıp arkasına çekildi duvarlarının:
Geri çekildi çünkü biliyordu
Hygelac'ın bir dövüşçü olarak dehasını,
o denizci birliğe karşı bir şey
yapamayacağının farkındaydı, ilk fırsatta
hücuma geçerdi Gotlar, o zaman da
ne karısını savunabilirdi ne sevdiklerini.
Demeye kalmadan daldı Hygelac,
İsveç kalesini kastı kavurdu
ve burçlarına çekti Got bayrağını.
Kır saçlı Ongentheow'u kötü sıkıştırdılar,
kılıçlardan bir halka kuşattı etrafını
ve Eofor'a kaldı Ongentheow'un kaderi.
Wonred'in oğlu Wulf öfkeyle vurdu,
kan süzüldü ihtiyarın kır saçlarından
yine de yıkılmadı yaşlı kahraman,
hızla döndü ve daha güçlü
bir misillemede bulundu. Miğferi yarılan
yürekli Wulf'un yeni bir darbeye
yetmedi gücü, yere düştü kan içinde.
Fakat vadesi dolmamış daha. Derin
yarasına rağmen yeniden toparlandı.
     "Kardeşi düşünce korkusuz Eofor,
Hygelac'ın askeri, havaya kaldırıp kılıcını
öyle bir vurdu ki o muazzam miğfer
parçalandı, kalkanı yardı kılıç,
halkının çobanı hayattan kırpıldı.
Kanlı savaş alanının kazananları
Wulf'a yardıma koştu, yaralarını
sarıp kaldırdılar. Ongentheow'u soydu
bir savaşçı hemen, götürüp Hygelac'a
teslim etti tüm savaş takımını,
zırhı, kılıcı, miğferi. Kabul etti o da,
ödül vaat etti ve tuttu verdiği sözü.
Eve dönünce Hrethel'in oğlu hediyeler
yağdırdı Eofor ve Wulf'a, yüzükler,
dönümlerce toprak, hepsi de çok değerli .
Düşmanı yok etmişlerdi, bu yüzden
onlardan hiçbir şeyi esirgemedi Hygelac,
hatta kızını Eofor'a hayat arkadaşı yaptı,
hem bir bağıştı bu hem dostluk bağıydı.
     "Kısaca, İsveçlilerle aramızdaki kin,
hiç yolu yok, yeniden canlanacak;
Beowulf'un öldüğünü öğrenir öğrenmez
sınırlarımızı geçip hınçla saldıracaklar.
Savaşçılarımız sapır sapır dökülüp
savunmasız kaldığımız sıralar, korudu o
malımızı mülkümüzü, tüm memleketi.
Halkı için didinip durdu daima,
kahramanca davrandı.
     Ama davranıp şimdi
son bir kez bakalım Yüce Yüzük Bahşeden'e,
kralımızı son seferine hazırlayalım.
Hazineler eriyecek cenaze ateşinde,
kolay kazanılmamış bir kucak altın,
yaşamına mal olan yüzlerce yüzük,
yalayıp yutacak hepsini alevler:
Hatıra niyetine hiçbir erkek
yanına bir eşya ayıramayacak ya da
bir altın kolye alamayacak hiçbir kadın,
güçlü liderlerinin gülüşü sustu
ve mutluluk veren yüzünden mahrum
kaldılar diye gece gündüz devamlı
boynu bükük dolaşacaklar. Bir sürü
mızrak kavranacak sabahın soğuğunda,
bir sürü el mızrakları havada sallayacak;
arp sesiyle uyanmayacak artık savaşçılar;
fakat bütün gün bahtsızlar üzerinde
uçtuktan sonra kara kanatlı kuzgun,
akşamüstü kartala, kurtla birlikte
cesetleri nasıl çekiştire çekiştire
yediklerini anlatacak." (2)
     Yaklaşık olarak böyleydi
genç adamın dile getirdikleri ve geleceğe
dair dedikleri, yazık ki yanılmıyordu.
     Dinleyenler gözyaşı
seline boğuldu, yürüyüp sonra
Earnaness altındaki o garip görüntüye
yaklaştılar. Ruhunun uçtuğu yerde,
kumda yatıyor buldular Yüzük Yağdıran'ı.
Zamanın evvelinde ne zaferler kazanmış
kralın atmıyordu artık kalbi.
Kral Beowulf'un ölümle buluşması
muhteşem olmuştu.
     İlk karşılaştıkları manzarayı
garip kelimesi yetersiz kalırdı anlatmaya:
Yılan yerde, kralla yüz yüze yatıyor,
dehşet verici, iğrenç, rengi dönmüş
yanmaktan ateş saçan yaratığın.
Kafadan kuyruğa toplam on beş metre.
Işırdı gece göğünde, geçmişte kaldı.
Tekrar inerdi inine, "Tamam!"
dedi ölüm, bir kez daha
mümkün değildi dönüşü mahzenine.
Yanında sürahiler, yığınla tabak,
sessiz şişeler, her biri servet
değerinde dövme demir duruyordu,
pasla yenmiş bin yıldır yer altında
beklemekten. O zengin hazine,
devler ırkından devralınan o miras
bir büyüyle korunuyordu: Bir başka deyişle,
Tanrı'nın Kendisi, İnsanın Koruyucusu
zaferlerle Taçlı Kral takdir ettiği
ve sevdiği birine izin vermedikçe
yüzük salonuna yaklaşamazdı kimse.
     Tüm olan biten boşa çıkardı
hazineyi taşın altına gömme hatasına
düşenin umutlarını. Daha başlangıçta
insanların en hasını harcadı ejderha
fakat bunun bedelini ağır ödedi.
Adı dilediğince dillerde olsun,
bir savaşçının son nefesini nerede
vereceğini kim bilebilir? Vadesinin
dolacağı, içki evinde dostlarla
huzur içinde oturmanın hayal olacağı
vakti kestiremez kimse. Vahşi ve kurnaz
gömü bekçisiyle yüz yüze geldiğinde
böyle oldu Beowulf için de,
kendisi de habersizdi hangi şekilde
gideceğinden. Hazineyi oraya gömen
soylular orada yatan servete el süreni
kıyamete dek lanetlemişler, korkunç
bir ceza dilemişlerdi, doğru.
Fakat Beowulf'un altınlara ilk bakışı
bencilce duygulara dayanmıyordu.
     Weohstan'ın oğlu Wiglaf konuştu:
"Bir kişinin bildiğini okuması,
çok kişinin başını belaya sokar sık sık.
Bize olan bu. Sevgili kralımız
ne dediysek dinlemedi, rahat
bırakmadı define bekçisini deliğinde,
ne olurdu sanki dünyanın sonuna dek
yaşayıp gitseydi o da yerin altında?
Yüce yazgısının gereğini yaptı.
Mahzen boşaltıldı ama büyük bir maliyetle;
kralı bu karşılaşmaya itense
kuşkusuz kötücül bir kaderdi.
Ben içerdeydim, gömünün tamamını gördüm
taşın altında beni pek tatlı şeylerin
beklemediğini bile bile indim.
Bir kucak dolusu altını çabucak
seçip buraya getirdim ki görsün kral.
Henüz kendindeydi, hayatta
ve bilinci yerindeydi, biraz zayıf düşmüş
olmasına rağmen birçok ricası vardı.
Size selam söyledi ve şunu iletmemi
istedi benden: Bedeninin yakılacağı
bölgede her yana hakim
muazzam bir anıt-mezar yaptıracağız,
ki taçlandırsın tarih boyunca dünyaya
gelmiş, görmüş ve galip ayrılmış
savaşçıların en seçkininin yattığı yeri.
Şimdi bir kez daha gidelim ve gözlerimiz
bayram etsin doya doya bakarken
duvarın altında duran defineye.
Öne düşüp size dolup dolup taşan
sandıklarda korunmuş altın külçeleri,
göz kamaştıran yüzükleri göstereceğim.
Hemen bir sedye yapılsın ve hazır
olsun geri döndüğümüzde, gözbebeğimiz
kralımızın bedenini bundan böyle
Yeri Göğü Yaratan'ın yüksek ilgisiyle
uzun yaşayacağı yere taşıyalım.
     Sonra yiğitlik timsali Wiglaf,
bölgedeki önemli kişilere buyurup
odun devşirilmesini istedi dünya iyisi
Sevgili Beowulf için:
     "Birazdan alevler saracak
kralımızı, o ki kılı kıpırdamazdı
gökten tufan gibi yağarken çelik,
gergin yaylardan fırlayıp gelen
okların fırtınası deli gibi döverken
duvarını kalkanların, kuyruğu tüylü değnek
sivri ucu hedefe uçururken."
     Weohstan'ın bilge oğlu bunları deyip
kralın yedi askerini yanına aldı,
en seçmelerini ve sekiz savaşçı
lanetli mezara daldı . Liderleri bir meşale
taşıyor, diğerleri onu takip ediyordu.
Kuraya filan gerek duymadılar kim
yağmalayacak diye bu görkemli ganimeti,
hepsi biliyordu ki hazinenin tamamı
orada duruyordu zaten alsınlar diye.
Değerli yükü hemen yukarı taşıdılar.
Sürüngeni sürüyüp uçurumun ucundan
denize bıraktılar, dalgaların işiydi
bundan sonrası. Büklüm büklüm altınları
arabayla, kır saçlı kralıysa
tabutuyla Hronesness'e taşıdılar.
     Yakma töreni için odunları yığdılar,
özenle istifleyip süslediler bir güzel,
Beowulf'un buyruğuna harfiyen uyup
miğferler astılar sağına soluna, parlak zırh,
ağır kalkan. Sonra kaldırıp krallarını
ortasına yatırdılar, yas tuttular bir yandan
ünü dünyayı tutan değerli adam için.
Bir tepenin üstünde tüm cenaze
ateşlerinin en yükseğini yaktılar;
buram buram büyüdü kara dumanlar,
ateşin gürlemesi boğdu hüngürdemeleri,
rüzgar sustu, bir alev kasırgası esti,
küle kesti kemik kafesin içi.
Acıları tarifsiz, kayıpları tesellisizdi,
bağırlarına vura vura, bağrışa çağrışa
ağlaşıyorlardı. Got bir kadın bir ağıt
yaktı; saçlarını bağlayıp serbest bıraktı
kaygılarını, feryat figan bir kabusu anlattı:
Aç kurtların işgalinde geniş yurt,
her yerde dağ gibi yığılı cesetler,
kan, kölelik ve her türlü horlanma.
     Got halkı gemicilerin ta
uzaklardan görebileceği hakim ve heybetli
bir mezar inşaya başladılar burunda
ve tam on gün içinde tamamladılar.
Kahramanlarının anıtıydı bu. Küllerini
önde gelen ustaların ördüğü bu güzel
yapının içine yerleştirdiler.
Mezara kolyeler, mücevherler koydular
ve yürekli gençlerin girip gömüden
getirdikleri diğer değerli şeyler.
Hazineyi toprağa gömdüler tekrar,
yerin altına gitti, derine onca altın,
eskiden olduğu gibi, kimseye kalmadı.
Sonra at sırtında on iki savaşçı
dönmeye durdular mezarın etrafında;
askerlerin oğulları, bükülmez bilekli,
ağıtlar yaktılar yana yakıla,
kaybettikleri insanın, hem de kralın
yasını tuttular. Yücelttiler yaptıklarını,
gözü pekliğini göklere çıkardılar,
çokça teşekkür ettiler eli açıklığına
ve doğru olanı yaptılar, neden derseniz:
Kişi oğlu övmeli kıymetli kralını,
hem de aziz tutmalı hatırasını
bedeni binasını boşaltacağı zaman.
Ocak başında bunca yıl birlikte
halka yapıp oturduğu Got halkı
yasını böyle tuttu ölen Beowulf'un.
Dediler ki: Dünya kuruldu kurulalı.
gelmiş geçmiş kralların içinde
en mantıklı ve en merhametlisiydi o,
had safhada şefkatliydi halkına,
herkesten çok hevesliydi şöhrete.



Anonim
Eski İngilizce'den Uyarlayan: Seamus Heaney
İngilizce'den Çeviren: Nazmi Ağıl



1. Merovenler Frankların kraliyet ailesiydi.
2. Kuzgun, kartal ve kurdun yiyecek bolca ceset bulabilecekleri savaş alanlannda bir
araya gelmeleri Alman efsanelerinde çok rastlanan bir motifti. Kader o kadar belirgindi
ki bu hayvanlar olacakları önceden sezebiliyorlardı.

20 Nisan 2020 Pazartesi

Beowulf XII - Beowulf Ejderhaya Saldırıyor

      Beowulf sürdürdü sözlerini ve son kez
geleneksel şekilde övündü. "Hayatımı riske
atardım gençken sık sık. Gel gör ki artık
yaşlandım, fakat mademki kralım, yine de
kavgadan kaçmayacak ve yine kazanacağım.
Yeter ki terk etsin şeytan yer altı kalesini,
ve beni açık arazide bulsun.
     Sonra değerli dostlarına seslendi tek tek,
miğferli, kararlı ve soylu savaşçılara:
"Eğer ejderhayla baş etmenin başka
bir yolunu bilseydim, yine elime almazdım silah.
Geçmişte Grendel'le ilgili
dediklerimi nasıl doğruladıysam,
ejderha hakkında da haklı çıkardım.
Ne var ki, soluğunda erimiş zehir var
bu yaratığın; ben de bu yüzden,
demir giysi ve kalkanla gidiyorum.
Bir mağara muhafızı karşısında korkup
geri kaçamam. Gerisi Tanrı'ya kalmış,
ikimizin arasında yaşanacak her şey yazgıdır.
Kararım kesin ve fazla konuşmak
gereksiz bu kanatlı kertenkele için.
     "Dostlarım, siz burada durun, zırhınızla
güvende ve bu ölümcül kavga bitince görün
hangimiz daha iyi dayanıyoruz yaralarımıza.
Bu elbette sizin davanız değil,
ne de benden başkasına düşer boyunun
ölçüsünü vermek bu canavara. Cesaretimle
yeneceğim onu ya da bu ölümcül kavga,
bu kıyamet kapıp götürecek kralınızı."
     Sonra kalkanını yüklenip yürüdü
bu meşhur kral, zırhı ve miğferiyle,
tamamen kendi gücüne güvenerek kayanın
altına girdi. Ödleklere göre bir iş değildi.
     O güne dek defalarca savaşa
girip hepsinden galip çıkmış
yaşlı savaşçı sert kayanın yüzünde
bir taş kemer tespit etti, buradan
-höyüğün girişi olmalıydı- sıcak hava
dalgaları esiyordu, dayanılmaz sıcak.
Çok güçtü gömünün yanında durup
canavara direnmek bu alev denizinde.
Sonra haykırdı Gotların en görkemlisi,
ciğerlerini boşaltıp kasırga gibi koptu,
hiddeti hesapsız. Gri taşın altında
duvarlara çarpa çarpa çalkandı
bu düello daveti. Depreşti kin ve nefret
sesin sahibinin bir insan olduğunu
anlamakta gecikmedi gömü bekçisi,
barış ve görüşme devri bitmişti,
burnundan buram buram tüten öfkesi
patladı kayalardan. Bir gürültü patırtı.
Aşağıda Beowulf kalkanını kaldırdı:
Silkindi, kıvrandı ve kinle dolu
sürgün yaratık, elinde ata yadigarı
kılıcıyla hazır bekleyen krala yöneldi.
Öfkeden deliye dönmüş iki düşman da
korku salıyordu ötekinin kalbine.
Uzun kalkanı yanında, kılı kıpırdamadan
dikildi kral yine de ve atıldı yılan:
Alevlerden bir yumak sekip yuvarlanarak
koşuyordu kaderine. Kalkanı beklediği
korumayı sağlamadı maalesef meşhur krala,
fazla dayanamadı. Bu son defada ilk kez
Beowulfa zafer bağışlamayacaktı Kader.
Ve Gotların lideri kolunu kaldırıp vurdu
rengarenk pullara, tek parça koparamadı:
Çınlayarak indi, evet, bir çizik açtı,
fakat kat kat fazlası lazımdı bundan.
Mezar muhafızı öfkeden kudurdu,
köpürdü, ölümcül alevler kustu:
Darbeyi teninde hissedince dev bir
dalga olup kabardı öldürme duygusu.
Muhteşem bir zaferden mahrum olmuştu
Beowulf, kalın deriyle buluşmuştu ama
o güne dek ilk defa yarı yolda
bırakıyordu kılıcı. Kolay değildi elbet
Beowulf için buraları bırakıp ötelerde
bir yere taşınmak, hesapta yokken,
ama olmalı. Çünkü kimse kalıcı
değildir dünyada.
     Çok geçmeden daha
kızgın rakipler yine kapıştı. Cesaretlenen
gömü bekçisi gerildi, göğsünü şişirdi,
öyle bir yel estirdi ki her yöne,
kral alevler içinde çaresiz kaldı.
Hiç yardım alamadı soylu yoldaşlarından,
o seçme birlik safları bozdu, can derdiyle
kaçıp ormana attılar kendilerini.
Fakat içlerinde vicdanlı biri vardı:
Büyük kalpler görmeze gelemez kan bağını.
     Adı Wiglaf'ti, oğullarından biri Weohstan'ın,
Aelfhere soyundan saygın bir Shylfing.
Kor kesilen miğferi içinde kralın
başı dertte olduğunu görünce, derhal,
kendisine bolca bağışlanan hediyeleri düşündü,
babasından kalan tüm haklarla birlikte,
huzurlu hayatını Waegmundingler arasındaki.
Seyirci kalması söz konusu olamazdı.
Sarı ahşap kalkanına sarıldı bir eli,
diğeri antika kılıcı kavradı -
Denir ki Eanmund'du bu silahın sahibi,
babasını Weohstan öldürmüştü bir vakit.
Sürgündü Ohthere, yakınları yanında değildi,
teçhizatını akrabalarına teslim etti Weohstan,
revnaklı miğferi, örme zırhı ve işte o
hatırasını devlerin. Onela'ysa hepsini
geri çevirdi: Galibin hakkı galipte kalsın.
Ölen, kardeşinin oğlu olmasına karşın
kan davası gütmedi. O giysileri,
kılıcı kaybetmedi Weohstan, oğluna kalıt
bıraktı aldığında babasının yerini.
Son günlerindeyse Mızraklı-Gotların önünde
pek çok silah verdi Wiglaf'e.
     Ve işte şimdi,
genç adam kralının yanında savaşa girecekti,
dövüşteki ustalığı ilk defa sınanacaktı.
Güvenini yitirmedi Wiglaf ve ata yadigarının
yüzü dönmedi, yüz yüze durduklarında
keşfedeceği gibi kertenkelenin.
     Kederli sesiyle
akıcı ve akıllıca sözler söyledi Wiglaf:
"Biranın ırmak gibi aktığı günler
hatırımda, kralın huzurunda sadakat
yemini verdiğimiz: Yüzük Yağdıran'ın yüce
lütfuna sonuna kadar layık şekilde,
herhangi bir sebepten başı sıkıştığında,
tüm o malzemenin, zırhın, kılıcın, miğferin
hakkını vereceğimizi vaat etmiştik.
Kalabalık saflar içinden eliyle seçti bizi,
bu işe yakışır görüp yüceltti,
-bu cömert armağanları bağışladı bana-
en değerlileri olduğumuzu düşündü de ondan
askerleri arasında. Hal böyleyken,
şu yakarcayla yalnız yüzleşmek istemesine
rağmen Ülkemizin Koruyucu Kalkanı,
kahramanlığın kitabını yazan kralımız
bükülmez bileklerimizden yardım beklerken,
durmak yakışmaz, davranın yetişelim,
çekip alalım onu bu ateş çemberinden.
Tanrı şahidimdir ki, kralımla aynı şekilde,
o yalaz yaksın beni bin kez yeğlerim
elimde kılıç ve yürekte utançla
eve dönmektense. Düşüncesi bile korkunç,
düşmanın karnını deşip Gotların
kralını kurtarmadıkça dönmek ne kelime?
Farkındayım, bizim için yaptığı fedakarlıklar
çok daha fazlasını hak ediyor, deyin
o halde, böyle yalnız başına
düşüp kalmak mı olmalı kaderi? Yok,
yekvücut olmalıyız dağılmak yerine:
Zırhla kılıç, miğferle kalkan."
Sonra dağlayan dumanın içine daldı,
sadece şu sözlerle seslendi kralına:
"Dayan Sevgili Beowulf, devam et,
gençlik vaadini yerine getir. Yaşadığım
sürece asla leke sürdürmem demiştin
adına ve şanına. Şöhretin dünyayı tuttu,
tutun öyleyse sevgili kral ve kal
durduğun yerde olanca direncinle,
yettim." Bu yaman sözler yeniden
kızdırdı ejderhayı, ateşini körükledi,
alevlerden diliyle aradı düşmanlarını,
nefret ettiği insanları. Ne yazık ki
anında yandı, kül oldu kalkanı Wiglaf'in,
vücudunu saran zırh fayda vermedi.
Fakat kendi kalkanı kömür
gibi ufalanıp dağılınca, delikanlı,
Beowulf'un sağlam kalmayı başarmış
tablasının ardına sığındı hızla seğirtip.
     Aldığı cesaretle coştu,
şan kazanma hevesiyle şevklendi Beowulf,
kılıcını canavarın kafasına hınçla vurdu.
Kırıldı Naegling. Beowulf'un emektar kılıcı
bütün umutlarını boşa çıkardı.
Keskin demirden yana şanslı değildi,
zaten en gerektiği zamanda
hayal olurdu ondan umduğu hayır.
Kolunu indirdiğinde, ne kadar kanlı,
ne kadar sert olsa da kılıç
darbenin şiddetiyle parçalanıp dağılırdı,
kulağıma gelen bu, öyle güçlüydü yani.
     Sonra halkın belalısı, ateş soluyan
ejderha deliye döndü ve üçüncü defa
hücuma hazırlandı. Fırsatını bulunca
bir alev seliyle kaptı savaşçıyı
ve sivri tırnaklarını boynuna sapladı.
Kızıl kana bulandı Boewulf'un bedeni,
ılık kanı oluk oluk fışkırdı.
     Denir ki Weohstan'ın değerli oğlu
kralının güç durumunu gördü de
yetişti yaradılıştan gelen cesaretiyle.
Ama kılıç tutan eli kazaya uğradı,
yandı. çünkü başı hedeflemek yerine
biraz aşağıyı nişanlamıştı. Neyse ki
nakışlı kılıç karnını deldi
canavarın ve alevler giderek cılızlaştı.
     Bir kez daha gücünü topladı kral,
belinden savaş için bilenmiş
bir hançeri çekip çıkardı. Ve öyle bir çaktı ki
böğrüne, canavar canhıraş çığlıklarla böğürdü.
Canavarın üstesinden gelmişti cesaret.
O akraba ikili ve iki asil ortak
düşmanı yok etmişlerdi. Ders çıkarmalı
bundan, bize ihtiyaç duyulduğu an
hazır olmalı. Heybetli krala dönersek yine,
bu, dünyadaki sayısız başarılarının,
seferlerinin ve zaferlerinin sonuncusu oldu.
     Çünkü hemen sonra,
bu yer-yakanın daha evvel açtığı yara
yanıp şişmeye başladı. Beowulf'un ciğerlerini
ve karnının içini kemiriyordu
ölümcül zehir, midesi bulanıyordu.
Oturacak bir yere yöneldi. Bakışlarını
o devasa taşlara dikti, toprağın nasıl
kolonlarla, kalın kemerlerle
desteklendiğine dikkat etti.
Yardımseverlikte eşi yok o savaşçı
kendi elleriyle yıkadı kralının yaralarını,
miğferini çıkarıp yüzünü suyla sildi.
     Beowulf konuştu, yaralarına karşın,
yaralar ölümcüldü, yine de konuştu, çünkü
farkına varmıştı ki şu fani dünyada
son anlarıydı bunlar, kendine ayrılan süre
hızla bitiyor, ölüm başucunda bekliyordu.
"Beni vücudunda yaşatacak bir veliaht,
bir oğul doğurtsaydım -kısmet değilmiş-
bu zırhı hediye etmek isterdim şu an.
Elli yıl boyu bu ülkeyi yönettim.
Hiçbir komşu kabilenin kralı
cesaret edemedi benimle cenge,
beni korkutmayı gözü kesmedi.
Bahtıma düşeni aldım, benimsedim benim olanı,
kavgalar kışkırtmadım, yalan yemin etmedim.
Tesellim budur, ölüm bunca yakınken,
Her Şeye Hükmeden kötü düşünmeyecek hakkımda,
doğru davranışlarım sayesinde, soluğumu verirken
kardeş kanı dökmekle suçlamayacak beni.
Koş şimdi kıymetli Wiglaf, gri kayanın
altına, canavarın yattığı yere git,
gözlerine ziyafet çek hazineleriyle,
haydi durma: O tarihi altınlara doya doya
bakmak, o mücevherlere... ancak böyle mümkün
kolayca kayıp gitmem bu hayattan,
epeydir başımda kalan tacı bırakmam."
     Yüzü hızla solgun ve yorgun lordunu
durup dinledi Weohstan oğlu ve derhal
zırhıyla mahzene indi zafer sarhoşu,
hayal edilemez bir hazine buldu
tahtın arkasındaki sandıkta. Duvarlardan sarkan
süsler, yerlere saçılı çil çil altınlar,
yaşlı-yakıcının odası yıpranmış
kupalarla, vazolarla doluydu, eskiden kalma.
Paslı, yenmiş başlıklar, süslü bileklikler
dört yanda. Dilediğin kadar derine göm,
göz ilişmez kuytuya sakla,
her durumda kayıp gider elinden hazineler,
sandıklar dolusu altın sana kalır sanma.
     Sonra bir sancak gördü som altından,
hazinenin üstünde bir kuyumculuk harikası.
Öyle bir ışık saçıyordu ki , sayesinde Wiglaf
sağı solu ayan beyan seçebiliyor,
mücevherleri seyrediyordu. Ses seda
yoktu ejderhadan, cansız yatıyordu.
Sonra, duyduğum kadarıyla, bu delikanlı
ilkel devirlerden kalma o delikte
bulduğu kabı kacağı doldurdu kucağına,
sancağı da unutmadı, o şahane nişanı.
     Kralın bağışlamaz bıçağı bitirmişti işini:
Definenin çevresinde dönenip duran,
geceleri ateş püskürten pullu yaratık
saf dışı bırakılmıştı.
     Hazineyi görmenin heyecanıyla
koşarak döndü Wiglaf. Derin bir kaygı
yerleşmişti yüreğine, açıkta, bıraktığı yerde
hala hayatta bulmayı umuyordu Beowulf'u.
     İçi içini yiyerek yanına vardığında,
bir kan gölüne batmış gördü kralı,
son nefesindeydi, ömrü nihayet buluyordu.
Yeniden silmeye koyuldu elini yüzünü.
Hüzünlü gözlerle altınları süzüp
yavaş yavaş konuştu kral:
     "Her şeye hakim olan Yüce Tanrı'ya
Şerefin ve Şanın Şelalesi'ne şükür ki
bu define önümde duruyor şimdi,
halkıma böyle bir hazine bırakıyorum.
Ve son nefesimi bu servete
sahip olmak için sarf ettiğime göre,
bundan böyle sen bakacaksın insanlarıma,
daha fazla dayanamam ben.
Adamlarıma söyle, küllerim soğuyunca,
kıyıda bir buruna kursunlar mezarımı.
Hronesness ufkunda her daim halkıma
beni hatırlatsın ve 'İşte Beowulf'un mezarı!'
desin yolu düşen denizciler,
sürerken gemilerini sisli sularda."
     Altın kolyesini çözüp genç savaşçıya
verdi sonra cömertliği sonsuz kral,
yanında demir giysi, yaldızlı miğfer.
"Son temsilcisi sensin Waegmundingler'in (1)
Kader kar gibi kürüdü hepimizi,
asil kandan gelen koca bir sülaleyi
alıp götürdü ecel ve sıra bana geldi."
     Savaşçının son sözleri oldu bunlar.
Başka bir diyeceği yoktu. Yakıldı bedeni,
ve göğüs kafesinden kanatlanıp ruhu
yüce ruhlara ayrılan yere gitti.



Anonim
Eski İngilizce'den Uyarlayan: Seamus Heaney
İngilizce'den Çeviren: Nazmi Ağıl



1. Wiglaf'in hem İsveçli hem de Beowulf'un Gor kökenli sülalesi olan Waegmundling'li
olduğu belirtiliyor. Bu çifte kimlik okuru şaşırtmamalı, çünkü aile bir noktada taraf
değiştirmiş ya da farklı kabilelerden iki aile evlilik yoluyla birleşmiş olabilir.