Şiir, Sadece: Ölüme Gazel
Ölüme Gazel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ölüme Gazel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Mart 2017 Cumartesi

Ölüme Gazel

Ölümü belki her zaman gizlice düşündüm
Her şeyin içinde ve her şeyden önce düşündüm

O benim içimdeki ikizimdi sanki
Onu, kendimi düşününce düşündüm

Unutur gibi oldumsa da arada bir
Unuttuklarımı özleyince düşündüm

Bir tabloda bin yıl önceki bir kız
Bana kederle gülümseyince düşündüm

Üzgün çocukluğumla karşılaştım düşümde
Ellerimi saçlarında gezdirince düşündüm

Biliyordum her yerden beni gözlediğini
Bunu hep bildim ve sessizce düşündüm

Veysel gibi uzun ince bir yolda
Gidiyorken gündüz gece düşündüm

Kendi ölümüyle ölüyorsa da herkes
Kendi ölümümü biri ölünce düşündüm

Öylesine güçlüydü ki yaşamak duygum
Bir kavramdı ölüm, onu sadece düşündüm


Ataol Behramoğlu
Yarım Yüzyıldan Şiirler
Şubat 2001

7 Şubat 2014 Cuma

Ölüme Gazel

İnsandır en yüce değerleri yaratan.
Sevdayı sözgelimi,
erdemi, özlemi, özveriyi,
umudu, şefkati, düşü...
Yaşamı tanıdıkça kendini tanımlayan... İnsandır...
Ve fakat
yakalar yakalamaz uygun bir an
bulur bulmaz dengini
durmaz
tümünü
haraç mezat pazarlar...
Soylu mu soylu, huylu mu huylu;
hırsız mı hırsız, arsız mı arsız!
İnsandır...
Tanrılar yaratacak denli esinli, tinsel, engin...
Canı pahasına direnecek denli gözüpek,
atılgan, seçkin...
Ve fakat
kendi büyüsüne sığınacak denli bitkin,
güvensiz, sefil...
Sefasını sefaletten sağacak denli rezil...
Özlü mü özlü, sözlü mü sözlü;
bezgin mi bezgin, azgın mı azgın!

İnsandır...
Diş diş dudaklarında
özgürlüğün tutkusu kıvılcımlanır,
çığlığı gecenin ışıltısı olur şarkılarında.
Çağıran acılarsa eğer
koşar
üleşir her şeyini...
Ve fakat
ışıltının karşısında kuduran da odur...
Bilgine değil, haine tapan;
kendi türünü yok etmenin ustası;
doydukça bölüşmeyi unutan...
Masum mu masum, mazlum mu mazlum;
Katil mi katil, zalim mi zalim!

İnsandır...
Bir o’dur ölümlü doğuşunun bilgisiyle yaşayan...
Vurgunu olduğu göğe süssüz,
sürgünü olduğu cana güçsüz,
çılgını olduğu tene öksüz...
Narince açan... Soldukça üzgün...
Sevincini bile gözyaşıyla yoğuran...
bir yanı hep anılara sarmaşık...
Gönül boyu yaralı... Ömür boyu âşık...
Bağrında özlem, sırtında hançer
dağları delip, ağzında ışıkla gelebilir...
Coşkun, düşlü, dövüşken...
Ve fakat
çıkan için ufkunu yakan
dostunu satan da odur...
Doymak bilmezcesine çakalcana açgözlü;
uygarlığınca acımasız, evcilliğince vahşi...
Korkak, kaypak, sürüngen...
Ulaşsa
denizler gibi yıldızlar da kirlenir ellerinde...
Binlerce yılmış gibi ömrü, onlarca yıl susabilir;
suskunluğu çatal çatal, yılanca zehirlidir...
İçli mi içli, güçlü mü güçlü;
suçlu mu suçlu, hınçlı mı hınçlı!

İnsandır...
Sonunda solacak,
kurumuş bir yaprak gibi rüzgâra ilişerek
geldiği toprağa dönecektir.
Yücelerde soluduysa ömrünü
baharda sazı kalır
dallarda hızı kalır
kuşlarda açar sesi
dillerde sözü kalır...
Irmağın kıvrım kıvrım suyunda
köpürür, gümüşlenir...
döndükçe gümüşlenir...
Arının kekik tüten balıyla
leylaklar kınalanmış bakışlar kutsar onu,
köklere sürgünlere uğurlar...
Ardı sıra
ateşböcekleri uçuşur,
su tutuşur...
Dalgalar alkışlarıdır...

Kimi ölür izi kalır,
kimi ölür buzu kalır


Nihat Behram