Şiir, Sadece: Özgürlük
Özgürlük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Özgürlük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Temmuz 2017 Pazartesi

Özgürlük

Ey herkese içlerindeki odlarca özlem
Kuğulara göl, allara petek,
Yarasalara karanlık, sevgililere
Sevişme sunan özgürlük,
Salt bilgeleri kısıtlayan, sınırlayansın,
Kendisinden yan kurtulan herkes
Çeker acılarını yalanlarının,
Özgürlük, özgürlük, zindanı özgürlüklerin.


Lawrence Durrell
Çeviren: C. Çapan - T Aktürel

31 Ekim 2016 Pazartesi

Özgürlük

Tan ışığı düştü yıkımın kalıntıları üzerine.
Bana her sabah kahvaltımı getiren
lokanta garsonunu gördüm
uzanıp yatmıştı bir üçyol ağzında
gömleği kana bulanmış.
Yıkılmış çarşıyı pazarı gördüm.
Sessizdi başkent
ama bütün gövdesiyle direndiğinin belirtileri vardı.
Bütün evler bomboş, insansız.
Herkes ayrılacaktı kentten
(gerçekten de göçüyordu insanlar sürüler halinde)
ama aramızdan kalanlar olacak dokunmak için parmaklarıyla
yıkıntı yığınlarına,
kalacaklar, bütün yaşamları bizim olan bu yurt toprağında,
cesetleriyle yan yana bizim insanlarımızın;
ve bir gün ona tekrar kavuşmak umudunu saklayacaklar.
Gözyaşlarımı dünyanın en eski kayasında topladım,
bir zamanlar o ilkel silaha dönüşmüş olan kayada;
ve yürüdüm 27 mart sabahı boşaltılmış barikatlar boyunca
o korkunç zeytin kamyonlarının kısır sevincinden habersiz.
Böyle bir taşla paramparça oldu uykusuz kemanım.
Tanyeri ışığında
Kavşağa uzanmış Bangladeş'in yıkıntılarını gördüm,
ve umut içinde büyüyen şu delikanlıyı gördüm
kendi tutkusunun telleriyle çalgı çalan delikanlıyı,
kana bulanmış gömleğiyle upuzun yattığını gördüm,
Bizim yazgımız mı bu? Bu yaldızlı yıkıntılar,
kana bulanmış gömlek bütün yaşamımız
şu kırık keman?
Yıkıntılardan, öğle güneşi altında, kırık tuğla topluyordu,
cam ve demir parçaları, tahta parçaları,
teneke parçaları, parçalanmış kumaşlar,
usta bir büyücü gibi kullanılmış tırnaklar,
ve ateşkes başlamadan önce, az önce,
bir acemi elin titreye titreye yazdığı bir sözcüğün harflerini:
adı Ö-Z-G-Ü-R-L-Ü-K olan sözcüğün harflerini.


Şahid Kadri
Çeviren: Özdemir İnce

24 Kasım 2014 Pazartesi

Özgürlük

Kaside


Kaç, gizlen gözlerden aşk tanrıçası!
Neredesin, neredesin kralların dehşeti?
Özgürlüğün kibirli şarkıcısı!
Gel de al benden tacımı,
Kır nazlı lirimi.
Özgürlüğü şakımak istiyorum dünyaya,
Ve bozguna uğratmak sefahati tahtlarda.

Aç soylu yolumu gideyim,
Yüce Galyalı'nın izinden.
Şanlı sefilliğin ortasında,
Ona da cesur yeminler öğretmiştin.
Hafif ruhlu kaderin beslemeleri,
Dünya zorbaları, titreyin!
Ve siz, metin olun, dinleyin!
Kalkın ayağa, düşkün köleler!

Yazık! Nereye çevirsem gözlerimi,
Heryerde kırbaç şaklaması,
Yasaların kahreden ayıbı,
Tutsaklığın çaresiz gözyaşları.
Heryerde haksız egemenlik.
Hurafelerin koyu sisinde,
Kurulmuş oturuyor köleliğin ürkünç dehası ve insafsız, şöhret ihtirası.

Yalnızca orada,
Çar'ın başı üstünde,
Susmadı halkların sancısı.
Güçlü yasalarla kutsal özgürlüğün,
Sımsıkı bütünleştiği yerde;
Sert kalkanı uzatmışlar hepsine.
Bir kılıç, sımsıkı kavranmış,
Sadık, inançlı ellerinde halkın.
Hepsi de aynı boyda kafalar üstünde,
Onların kılıcı kayıyor; ayırmadan.

Ve suç, gururla vuruyor,
İndiriyor adaletli darbelerini.
Ne hırslı cimriliğe, ne de korkuya,
Satılmamış onların elleri.
Siz, efendiler! Size tacı ve tahtı,
Kanun vermiş-doğa vermez,
Halktan yüksek olsanız da,
Sizden de yüksek bir yasa var; ölümsüz.
Ve acı, nesillere acı verir,
İşte o uyuklarsa aymazlıkla;
İster halkı, ister çarları,
Yöneten kanun zoruysa.
Seni, tanıklığa çağırıyorum,
Fırtınanın gürültüsünde, yakın geçmişte,
Ataları için başını veren,
Ünlü yanlışların çilekeşi.
Ölüme gidiyor Lui,
Suskun bir torun gibi.
Eğmiş itibarsız başını,
Kanlı kütükle ihanet baltası arasına.
Yasa susmuş-halk susmuş,
İniyor suçlu balta...
İşte şu-cinayetin süslü cübbesi,
Esir Galyalıların sırtına örtülmüş.
Despot zorbalığın canisi,
Senden de, tahtından da, nefret ediyorum.
Yokoluşunuzu, senin ve çocuklarının,
Zalimce hoşnutlukla izliyorum.
Alnında yazan,
Sadece halkların laneti.
Sen, dünya felaketi,
Doğanın ayıbısın.
Ve yeryüzünde yanlışısın Tanrı'nın.
Üzgün Neva'yı,
Geceyarısının yıldızları aydınlatıp,
Tasasız başımı,
Huzur dolu uyku ağırlaştırınca,
Bir şarkıcı, dalgın dalgın bakar,
Sisin içinde uyuyan,
Korkunç, ıssız anıtına zorbanın,
Unutulmuşluğa terkedilmiş saraya.
Klio'nun korkunç sesini duyar,
Bu duvarlar ötesinde,
Kaligula'nın son saati,
Canlanır gözleri önünde.
Şarap ve hınçla kendinden geçmiş,
Bilinmez katiller geçer.
Giysileri parlak şeritlerle, yıldızlarla süslü,
Yüzlerinde cüret, kalplerinde korku.
Dönek nöbetçi susar,
Asma köprü bomboş ve sessiz,
Gece karanlığında yarılmış kapılar,
Kiralık ihanetin elleriyle.
Ah utanç! Ah felaket!
Vahşi hayvanlar gibi saldırdı yeniçeriler.
İniyor aşağılık darbeler...
İtibarsız cani yok artık.
Ve bugün siz, ders alın krallar;
Ne ceza, ne ödül,
Ne zindanların kanı, ne sunaklar,
Ne de duvarlarınız sadıktır size.
Yasanın güvenli örtüsü altında,
Ebedi bekçisi tahtınızın,

Sadece özgürlüğü ve barışıdır ulusların.


Aleksandr Sergeyeviç Puşkin
Seçme Şiirler