Allahı şimdi gördüm,
Ağlıyordu.
İki gözü iki çeşme, elinde fener
Diyojen'i arıyordu.
Cahit Irgat
Irgatın Türküsü
1969
İnsan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İnsan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
5 Mayıs 2021 Çarşamba
İnsan
Etiketler:
Cahit Irgat,
Cahit Irgat Şiirleri,
Irgatın Türküsü,
İnsan
24 Ocak 2014 Cuma
İnsan
Burada buldum sevgiyi. Kumda
doğmuştu, büyüdü sessizlikte, dokundu
sertliğin çakmaktaşına ve karşı koydu ölüme.
Burada insan birleştiren hayattı
el değmemiş ışık, hayatta kalan deniz
ve saldırı ve şarkı ve savaştı
metallerin o birlikteliğiyle.
Burada mezarlıklar yeni fırlatılmış
topraktı, dağılmış ağaçlarının üstünde
kumlu rüzgârın esip durduğu
kırılmış haçlar.
doğmuştu, büyüdü sessizlikte, dokundu
sertliğin çakmaktaşına ve karşı koydu ölüme.
Burada insan birleştiren hayattı
el değmemiş ışık, hayatta kalan deniz
ve saldırı ve şarkı ve savaştı
metallerin o birlikteliğiyle.
Burada mezarlıklar yeni fırlatılmış
topraktı, dağılmış ağaçlarının üstünde
kumlu rüzgârın esip durduğu
kırılmış haçlar.
Pablo Neruda
"Evrensel Şarkı"dan
"Evrensel Şarkı"dan
Etiketler:
Evrensel Şarkı,
İnsan,
Pablo Neruda,
Pablo Neruda şiirleri
3 Haziran 2013 Pazartesi
Taşlar İçindeki Taşta, İnsan, Neredeydi?
Taşlar içindeki taşta, insan, neredeydi?
Havaların havası içinde, insan, neredeydi?
Zamanların içindeki zamanda, insan, neredeydi?
Sen miydin tamamlanmamış insanın o küçük dilsizi
ki caddelerde ve eski izler üstünde yürüyen
o ruhsuz kartalın geçerek ölü sonbaharın
yaprakları içinden,
ölümsüz acılar verdiği ruhuna?
Zavallı el, ayak ve avutulmaz hayat...
Yağmur gibi
parlak ışığı günleri sendeki,
şölenin matador-mızrakları üzerinde,
yaprak yaprak mı bırakıldı
onların karanlık besini
boş ağıza?
Açlık, mercanı insanlığın,
açlık, gizli gelişme, ağaçyarıcısının kökü,
açlık, yükseldi mi parçalanmış sepetin
ta o yüksek, devrilen kuleye?
Sana sorarım, yolların tuzu,
göster bana kaşığı, lütfen, mimarlık,
bırak da bir çöple kazıyayım
taştan yapılmış etaminini çiçeğin,
bütün basamaklarına çıkarak boşluğun
altüst edeyim içini dışını, insanı bulana dek.
Macchu Picchu, taş taş üstüne koydun da
paçavrayla mı attın temeli? Kömürü kömür üstüne
yığdın da,
en alta mı gizledin gözyaşlarını? Altın'a ateşi üfledin
de, kanın titreyen büyük kızıl damlasına da mı üfledin?
Geri ver bana gömülmüş köleni!
Sefilliğin toprak katılığındaki ekmeğini bur,
kölenin giyitini ve penceresini
göster bana.
Anlat, nerde uyurdu O daha hayattayken?
Anlat bana, uyur muydu deliksiz
yoksa esneyip durur muydu yorgunluğuyla
duvara kazınmış bir delikten?
Duvar, ey duvar! Anlat bana, her bir taş-dokusu
ağırlaştırdı mı uykusunu, zahmetle mi battı
uykusu taş-altında batarcasına ayın altında?
Antik Amerika, denize kurban edilmiş gelin,
yabanıl ormandan tanrıların
yüce boşluğuna yürüdüğünde
altında şimşeğin gelin-sancakları ve süslerinin,
davullardan ve mızraklardan bir gürültüye karıştı
senin parmaklarında, soğuk gülü ve soğuk çizgiyi
getiren parmaklarında senin,
genç mısır-tohumunun kankızılı göğsünü getiren
maddenin dokusuna hoşgörüsüz mağaralarda,
Sen de mi sakladın, benim batık Amerika'm,
sen de mi açlığı dibinde,
buruk barsaklarında bir kartalınki gibi?
Havaların havası içinde, insan, neredeydi?
Zamanların içindeki zamanda, insan, neredeydi?
Sen miydin tamamlanmamış insanın o küçük dilsizi
ki caddelerde ve eski izler üstünde yürüyen
o ruhsuz kartalın geçerek ölü sonbaharın
yaprakları içinden,
ölümsüz acılar verdiği ruhuna?
Zavallı el, ayak ve avutulmaz hayat...
Yağmur gibi
parlak ışığı günleri sendeki,
şölenin matador-mızrakları üzerinde,
yaprak yaprak mı bırakıldı
onların karanlık besini
boş ağıza?
Açlık, mercanı insanlığın,
açlık, gizli gelişme, ağaçyarıcısının kökü,
açlık, yükseldi mi parçalanmış sepetin
ta o yüksek, devrilen kuleye?
Sana sorarım, yolların tuzu,
göster bana kaşığı, lütfen, mimarlık,
bırak da bir çöple kazıyayım
taştan yapılmış etaminini çiçeğin,
bütün basamaklarına çıkarak boşluğun
altüst edeyim içini dışını, insanı bulana dek.
Macchu Picchu, taş taş üstüne koydun da
paçavrayla mı attın temeli? Kömürü kömür üstüne
yığdın da,
en alta mı gizledin gözyaşlarını? Altın'a ateşi üfledin
de, kanın titreyen büyük kızıl damlasına da mı üfledin?
Geri ver bana gömülmüş köleni!
Sefilliğin toprak katılığındaki ekmeğini bur,
kölenin giyitini ve penceresini
göster bana.
Anlat, nerde uyurdu O daha hayattayken?
Anlat bana, uyur muydu deliksiz
yoksa esneyip durur muydu yorgunluğuyla
duvara kazınmış bir delikten?
Duvar, ey duvar! Anlat bana, her bir taş-dokusu
ağırlaştırdı mı uykusunu, zahmetle mi battı
uykusu taş-altında batarcasına ayın altında?
Antik Amerika, denize kurban edilmiş gelin,
yabanıl ormandan tanrıların
yüce boşluğuna yürüdüğünde
altında şimşeğin gelin-sancakları ve süslerinin,
davullardan ve mızraklardan bir gürültüye karıştı
senin parmaklarında, soğuk gülü ve soğuk çizgiyi
getiren parmaklarında senin,
genç mısır-tohumunun kankızılı göğsünü getiren
maddenin dokusuna hoşgörüsüz mağaralarda,
Sen de mi sakladın, benim batık Amerika'm,
sen de mi açlığı dibinde,
buruk barsaklarında bir kartalınki gibi?
Pablo Neruda
"Alturas de Macchu Picchu"dan, "Canto General"
4 Eylül 2010 Cumartesi
İnsan
İnsan kuş kanadında gelen yazı.
İnsan arı su, insan ak süt.
İnsan yemyeşil uzanan bahçe.
İnsan kum, insan çakıl taşı.
İnsan yiğit, insan dost, insan sevdalı.
İnsan kancık, insan ödlek, insan hergele.
İnsan kocaman, dağ gibi.
İnsan parmak kadar, küçücük.
İnsan alın teri, insan lokma, insan kan.
İnsan solucan, insan sülük.
İnsan kuş kanadında gelen yazı.
İnsan gül fidanında yanan konca.
İnsan umutların kapısı.
A. KADİR
İnsan arı su, insan ak süt.
İnsan yemyeşil uzanan bahçe.
İnsan kum, insan çakıl taşı.
İnsan yiğit, insan dost, insan sevdalı.
İnsan kancık, insan ödlek, insan hergele.
İnsan kocaman, dağ gibi.
İnsan parmak kadar, küçücük.
İnsan alın teri, insan lokma, insan kan.
İnsan solucan, insan sülük.
İnsan kuş kanadında gelen yazı.
İnsan gül fidanında yanan konca.
İnsan umutların kapısı.
A. KADİR
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)