Şiir, Sadece: İrlanda Şiiri
İrlanda Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İrlanda Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Temmuz 2017 Cumartesi

Belfast'taki Dok İşçisi

Orda, işte köşede, dikmiş gözlerini
Çıkmış bir kiriş gibi kasketi
Alnı maden, çenesi çekiç
Dudak mengenesinde gem vurulmuş sözcükler.

Ezebilir bir iyi o yumruk sizi
Evet, gelebilir başınıza pekala
Yalnız bira köpüğüne sabırlıdır o
Süsleyen kenarını yeşil-mavi bardağının.

Yasa'nın çizelgelerinde perçinlenmiş gibidir o
Ona göre Tanrı-Patron yönetir keyfince
İşe alıp işten atmaları ve dinlenmeleri
Karar ulaşır sirenin sesinde.

Oturmuş, bir kelt çarmıhı gibi ağır yoğun öyle
Koltuğun rahatına alışmıştır köşede
Bu akşam karı ve çocuklar duymazlar herhalde
Kapının itilişini ve tiryakinin öksürdüğünü girişte.


Seamus Heaney
Çeviren: Kaya Öztaş

Alabalık

Kıyıdan sazları dümdüz
Ayırdım aksın diye çevik ellerim
O kırışıksız suda
İzleyip usulca akıntıyı
Onu yavaşçacık sallayan
Akışkan ve bedensel düşün
Bulunduğu yatağa doğru

Fezanın kralı, bedensiz
Süzüldüm üstünden onun
Tadına vararak öz yokluğumun
Duyularım genleşerek ağır ağır
Anlık sakinliği içinde
Tetikten önceki, yücelim noktasına erişen.

Ve ellerimin ayası
Canlı, onu hissettiğinden tüm bedeniyle
Zevkten yay gibi gerilmiş oldu.
İnanılmaz derecede yakındım ona
Görebiliyordum her tel pulunu
Gölgem düşmeden üstüne.

İki avuç birden onu kafeslediler
Çırpıntılı solungaçları altında
Sonra (ırmağı dalgalandıran geniş
gölgemi daldırarak içeri)
Sıktım. O saatten beridir
Duyarım ellerimde şiddetinin zevkini.


John Montague
Çeviren: Kaya Öztaş

7 Ocak 2017 Cumartesi

Egan Orahilly'nin İhtiyarlığı

Soğuk aydınlıkta dikilir zorcana
Ve gider yoluna tiril titrek kıyı boyunca.
Sarsak, bükük ve söverek mide sızıltısına.

Tuzlu uçurum sulara boğar onu daha bir
Her işgüzar çarpıntısında dalganın
Gösterir dişlerini o, bitimsiz ölüm çığlığına denizin.

Çukurun yanında açılır kapanır gökkuşağı
Titreşir rüzgarda bitkisel görüntüler
Gülerler gizli gizli görüp ölümcülün çizgilerini.

O kısar kırmızı gözlerini ve kaynaşır garibanlar
Çirkin yüzleriyle ezerek şatoları, açar gizini
Başkaldıran yüzlerin, yere göğe söverek.

"Ey sürgün prensler, sizler mutsuzluğunuzda
Kaçtınız deniz ötesine. Adımlarımın gittiği her yanda
Evleriniz: atmayı kesmiş yürekler şimdi.

Öldürür çocuklarınızı açlık, çocuklarınızı ki ben
Çılgınlıklarını besleyebilirim ancak, uzun ve anlamsız yakanlar
Sizin için özümlenmiş can çekme sanatının yatağında.

Ama düşman yöneliyor aynı yöne ve çoğalıyor
Düzensiz vuruşu okyanusun yıktı dinginliğimi dün
Bu sabah deniz yumuşakçaları ve yapay sofular bulantısı."


Thomas Kinsella
Çeviren: Kaya Öztaş

Yarından Sonrası İçin Şarkı

Dublin'e çıkarsanız şöyle bir
Yüz yıl ya da daha sonra
Baggot Street'te söylerler size
Nasıldım arkadaşlarıma karşı.

Bir başkaydı o
Diyecekler size
Bir başka herifin
Tekiydi o

Çok zaman oluyor ninemi
Davet etmişti fakirhanesine
Ninem gülümsüyordu hep anımsayarak
İlk o tatlı yaprak koparışlarını.

Tehlikeliydi o, orası öyle
Tehlikeliydi
Tehlikeli olmasına
Tehlikeliydi o.

Pembroke Road'da atlarsınız
Bağrı açık görüntümü benim
Birkaç yumurcakla parmaklık arasından oynayan
Onların öz çocukları toprak altında olacak o zaman.

Uğursuz değil de hem
Seviyorduk çok onu
diyecekler size
Seviliyordu o.

Kahvelerde işitirsiniz
Kaldıysa boşlukta sesim
Sorun masada oturanlara
Ne düşünüyormuş dedeleri hakkımda benim.

Kendine özgü birisiydi o
Evet, kendine özgü
Kendine özgü olmasına
Kendine özgü biriydi o.

Bir tanrı vergisiydi onda
Herkese kesin değerini vermek
Tanrı nasıl nazlıysa ölçüde, öyle,
Niye sevsinler onu sanki.

Gururluydu o, orası öyle
Gururluydu
Diyecekler size
Gururluydu o.

Bir gün çıkarsanız Dublin'e
Yüz yıl ya da daha sonra
Soluyacak mısınız benim özümden
Gerçek bir lavantadan daha başka şey.

Kendini beğenmişti o.
Beğenmişti kendini
Orası öyle
Öyleydi o.

Yüz başka adın arasından
Bir kitapta gördüm adını, rafta
Okudum orada
"Çok daha iyi yapabilirdi"

Doğru, tembeldi tembel olmasına
Tembel
Diyecekler size
Tembelin tekiydi o.

Biliyordu ki Yarın
Us verilerini sever ancak
Yürekten kopan dizeler oysa
Yalnız ruhun Türküsü.

O da yalnızdı öyle
Orası öyle
Ama yaşamında yararlanmasını
Bildi o.


Patrick Kavanagh
Çeviren: Kaya Öztaş

Selam Yaratanlara

Tanıklardan bir bulut. Kime? Neye tanıklar;
Gökyüzünden gitmeyen o küçücük ateşe.
Günlük aşı pişiren o koskoca ateşe.

Ne varsa yeryüzünde bizi hatırlamasa bile
Bizce anılıp kutsanan. Ne varsa biz öldüğümüzde
Farkına varmayacak olan. Ama gene de

Anlam ve kanat veren her geçen ana.

Selam öyleyse Yaratanlara: sözlerden, eylemlerden
Kitaplar dizenlere. Ne kadar koşan varsa
O kadar yazanlara, nasıl büyürse bir aile

Yüzlerini güneşe döndüren ayçiçeklerince,
Ve bazen karartmalarda, hava saldırılarında
Nasıl bir ada yaratırsa gecede yapılan şaka,

Bazen de bir iyilik nasıl sararsa odayı,
Evleri ve köyleri, bazen de hiç olmadık
Bir vida sıkıştırmak, bıçakları bilemek

Bir anlam kazanırsa, tıpkı geceyarısı
Çan seslerini duymak paylaşmaksa onları,
Ya da ahir ömründe adamcağızın biri

Ihlamurlar diker de bütün bir cadde boyu
Koklarsa çiçeklerini daha açmadan, yürürse
Gölgeli kemerleri altından ağaçlar büyümeden,

Yeşermeye başlarsa otlar, doğanlarla birlikte
Yanında yürüyenlerden, nasıl nohut öğütür
Kahve bulamayınca insan ve saldırılara

Karşı durursa asker, analar gecelerce uykuyu düşünmeden
Hayatı yoğururlar, madenciler gündüzün kuyulara inerse,
Bir çocuk yaramaz uçurtmasını aldırışsız bir göğe

Nasıl salıverirse, balıkçılar sallayıp oltalarını
-Balıkla oynarlarsa, işçiler çalışıp da nasıl övünürlerse
Dökülen alın terinden daha gündeliklerini almayı düşünmeden,

Atlılar nasıl sürerse atları atların üzerindeyken,
Dağcılar nasıl tırmanırlarsa bir doruk orda diye,
Ve hayat nasıl doğrulanırsa intihar ederken bile:

Yaratmak budur işte. Yaratalım ey dostlar. Arınsın şu pis hava.



Louis Macneice
Çeviren: Cevat Çapan

Baştan Başa

Anlayabilmek işin aslını baştan başa
Olmayacaktı erken;
Bildiğimiz, sözlerin sıçrayışı rastgele,
Bir de şarkının dalları düşerken.
Ne zaman kulak versek büyük varlıklara biz,
Kırk yılda bir kere
Talih yaver giderse, yakalayabiliriz
Baştan başa bir ibare.

Bulabilsek mutluluğumuzu baştan başa
Kollarında başka birinin,
Bahar mızraklarının korkusunu çekmezdik,
Ne de kentin o cırtlak yangın sirenlerinin;
Gel gör ki etimizi mızraklar öldürüyor
Her yıl ve her saat başı
Çanlar ya da sirenler uzaklara sürüyor
Masmavi gözlerini sevdanın baştan başa.

Dünya ya kara olsa ya da ak baştan başa.
Tüm haritalar olsa ayan -beyan,
Kaplan gibi suların arapsaçı değil de
Biçmeler gibi hazla ve acıyla parlayan
Gitmek istediğimiz yolu bilirdik belki,
Ya da kalırdık öyle, bunalmış sıkıntıyla.
Ama gaddar gerçekte asla tek bir yol yok ki
Doğru olsun baştan başa.


Louis Macneice
Çeviren: Talat Sait Halman

6 Ocak 2017 Cuma

Buluşma Yeri

Zaman yoktu, zaman başka yerdeydi,
İki bardak, iki iskemle vardı,
İki insan, nabızları aynıydı,
(Yürüyen merdiveni durdurmuşlardı):
Zaman yoktu, zaman başka yerdeydi.

Ne yüksekteydiler ne derinlerde
Berrak esmer dereyi bir zaman dinlediler,
Sonra hala o sesin duyulduğu yerde
Bir kır kahvesi buldular, oturdular
Ama ne yüksekteydiler ne derinlerde.

Havada bir çan sesi sallandı durdu
Öyle bir huzurla susmuş,
İki vuruş arasında bir çiçek oldu.
Tunçtan bir keis, demir bir sesmiş,
Havada bir çan sesi sallandı durdu.
Fincanlar tabaklar arasında

Kum denizleri vardı, develer geçti,
Çöl onlarındı, yıldızında hurmasında
İki insan birbirini paylaştı,
Fincanlar tabaklar arasında.

Zaman yoktu, zaman başka yerdeydi,
Garson görünmedi, saat unuttu onları,
Radyonun çaldığı valslar o pınar değil miydi
Demin kayalar içinde duydukları?
Zaman yoktu, zaman başka yerdeydi.

İnce parmakları külünü silkti
Tropik ağaçlarda biten korların,
Kimin umurunda dünya, tomruklar kaça çıktı
Onlar sahibiyken bu uçsuz ormanların,
Uzun parmakları külünü silkti.

Allah yahut ne demekse o
Büyüktür ki zamanı durdurur böyle,
Kalplerin anladığı duyduğu
Gerçek olur vücudun huzuruyla,
Allah yahut ne demekse O.

Zaman yoktu, sevgili buradaydı,
Yaşamak değildi daha önceki,
Çan sesi susmuştu, ses havadaydı,
Her yeri bir ışık ısıtmış, çünkü
Zaman yoktu, sevgili buradaydı.


Louis Macneice
Çeviren: Cavit Erginsoy

Bizans

Gündüzün silinmemiş görüntüleri çekilirken
İmparatorun zilzurna askerleri sızmış erken;
Karışıyor koca katedral çanının ardı sıra
Gece yankısıyla bekçi şarkıları kayıplara;
Yıldızlarla ve ayla ışıklanan kubbe tiksinir
İnsanın tüm varlığından,
Bütün karmaşıklığından,
Nasıl öfke ve balçıkla doluysa gövdede sinir.

Sürüklenir önümde bir imge, insan ya da gölge,
İnsandan çok daha gölge, gölgeden çok daha imge;
Ahretin makarası, mumya bezlerine sarılı,
Çözebilir arapsaçı gibi yolu;
Bir ağız ki ne bir soluğu var, ne de nemli,
Çağrılar çıkabilir soluksuz ağızlardan;
Selam sana üstün insan;
Adına varlıkta ölüm, ölümde varlık demeli.

Mucize, kuş ya da altın el işi,
Daha çok mucize, değil kuş ya da el iş,
Yıldızlarla ışıklanan altın dala dikilmiş de
Cehennem horozları gibi ötüp duruyor işte
Ve nefret saçıyor acısıyla aydan yanmış canın
Değişmez madenlerin görkemleri uğruna,
Sıradan kuşla çiçek yaprağına
Ve olanca karmaşıklığına balçığın ve kanın.

Geceyarısı İmparatorun avlusunda seker
Çalıyla beslenmeyen, çelikten yanmayan alevler,
Alevden doğan alevler, onları bozmaz fırtına;
Kanın doğurduğu ruhlar yaklaşır da yanlarına
Öfkenin olanca karmaşıklığı tutar yolunu,
Ölüm raksıyla birleşir,
Coşan acıyla depreşir,
Kol ucunu yakamayan alevin acısıdır bu.

Yunusun balçığı kanı üstünde eli yularda
Ruhlar, peşpeşe ruhlar! Sel kırılır kuyumcularda,
İmparatorun altın işçileri!
Raks yerinin mermeri
Bozar karmaşıklığın öfkelerini, merhametsiz,
O görüntüler ki yine
Hayat veriyor taptaze görüntülerine,
Yunusun yırttığı, çanın işkence ettiği deniz.


William Butler Yeats
Çeviren: Talat Sait Halman

Galway At Yarışlarında

Orada, atların yarıştığı çayırda,
Aramızda birlik yaratıyor duyduğumuz sevinç.
Atlılar dörtnala atlarının sırtında,
Yüreği ağızlarında arkadan bakanların:
Bizim de seyircilerimiz vardı eskiden;
Dinleyen, işimizde bizi yüreklendiren;
Yoldaşlık ederdik binicilerle
Yeryüzü tüccarın, kalem efendisinin
Kesik soluklarıyla buğulanmadan.
Sürdürün türkünüzü: bir yerde doğarken yeni bir ay,
Göreceğiz uyumanın ölmek olmadığını,
Duyarak yeryüzünün yeni bir hava tutturduğunu -
Yeryüzü hep delikanlı çünkü -
Sonra bağıranlar çıkacak yarışlardaki gibi,
Ve insanlar olacak bizi yüreklendiren,
Atını sürüp gidenlerden?


William Butler Yeats
Çeviren: Cevat Çapan

5 Ocak 2017 Perşembe

İkinci Geliş

Genişleyen çemberde döndükçe hiç durmadan
Şahin işitmez oldu kendi şahincisini;
Her şey çığrından çıktı: devrilen devrilene;
Saldırıyor dünyaya amansız kargaşalık,
Gemi azıya alan kapkara kan selinde
Boğulup kurban gitti masumların şöleni:
İyilerde ne inanç ne umut kaldı artık,
Oysa kötüler coşkun, kabına sığamıyor.

Yakında belirecek elbette bir mucize,
Artık İkinci geliş yaklaşmıştır elbette.
İkinci geliş! Daha bu sözler söylenirken
Evrensel Ruh içinden koskoca bir görüntü
Tartaklıyor gözümü: bir çölün kumlarında
Aslan biçimli, insan başlı bir gövdedir bu,
Bir bakış, güneş gibi bomboş ve merhametsiz,
Ağır kalçalarıyla yürüyor, çevresinde
Gölgeleri dönüyor kızgın çöl kuşlarının

Karanlık bastırıyor yine; biliyorum ki
Yirmi yüzyıldır süren taş uykusu kabusa
Dönmüştür ezasından sallanan bir beşiğin.
Hangi yaban yaratık, günü gelmiş de artık,
Doğmak için Beytlehem yolunda sendeliyor?


William Butler Yeats
Çeviren: Talat Sait Hamlan

Ölüm

Ne korkusu vardır, ne de emeli
Can çekişmekte olan bir hayvanın;
Korkularla, umutlarla eceli
Bekleyip durmak yazgısını insanın.
Kaç kere ölmüştür insan üstüste
Ve kaç kere dirilmiştir art arda.
Bir büyük adam gururuyla işte
Katillerin karşısına çıkar da
Küçümser, hor görür, alaya alır
Ecelin kesmesini soluğunu.
Ölümü etle kemik gibi bilir -
İnsan kendisi yaratmıştır onu.


William Butler Yeats
Çeviren: Talat Sait Halman

İnsanın Dört Çağı

İlkönce bedeniyle yaman bir cenge girdi,
Ama beden kazandı, dimdik yürüyor şimdi.

Sonradan yüreğiyle çarpışmaya koyuldu;
Masumluk da huzur da başka sığınak buldu.

Kafasıyla kavgaya kapıştı daha sonra;
O mağrur yüreğini bıraktı bir kenara.

Şimdi Tanrıya karşı başlıyor savaşları;
Zaferi kazanacak geceyarısı Tanrı.


William Butler Yeats
Çeviren: Talat Sait Halman