Şiir, Sadece: İtalyan Şiiri
İtalyan Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İtalyan Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Kasım 2017 Salı

İnsan İlişkileri XII

Katlanılmaz oluyor yürümek, bir yıl daha geçti
döşemeye yapışmış ayaklarla,
er ya da geç, kemiğe indirgenmiş bacaklarla,
balı kasların, eski bir gerçekten başka,
kapanmış odaya, diyeceği bir şey yok sana ve yok sonra.

Buzlu yollarda, kayarak, yeşil atkı
ve koyu bereyle, bir dizi suç yüzünden,
kısacık mutluluk, buluşmuyorlar hiçbir zaman, bu yüzden
köpürüyorsun,
tırnağınla duvarı tırmalayıp, tırnağını kırıyorsun, uzanmışsın
kanepeye, mumyalanmış ördekler yüzüyor gölde,
"Bir öykü anlatıyordu bana" - "ha evet, yalnız sonunu ama."


Antonio Porta
Çeviren: Bedrettin Cömert

Açmak VII

Vücut kayalık üstünde, göz kamaşmış, güneş,
duvar uyuyordu, başı kitapta, gece denizin üstünde,
pencerenin ardında kuşlar, çadırda güneş,
göz daha koyu, karında kesik, izin altında,
çadırın ardında, son, açmak, duvarda,
bir delik, kurumuş karın, kapalı kapı,
kapı açılıyor, kapanıyor, bastırılmış karın,
açıyor, duvar, gece, kapı.


Antonio Porta
Çeviren: Bedrettin Cömert

20 Kasım 2017 Pazartesi

Bir Fabrikayı Ziyaretten

Bir fabrika düdüğünün sesi gelir çok uzaklardan,
bu eylül ortasında, çığlıktan çok ıslık gibi sevinçli.
Demek ki bütün düdükler susmamışlar daha.
Eski patronlar isterlerdi her şey sessiz olsun, çıt çıkmasın
açlık mahallelerinde;
toplumun suskunluğuyla övünürler şimdi.
Bu sessizlik içinde,
sabah suskunluğunun birdenbire kapladığı
bu sessizlik içinde,
yanda kalmış oyundaki bir ödevin kızgınlığı var,
gürleyip taşıverir yüreciğinde
çocukken iki ders arası duyduğun düdük sesi.
Çınlar saatlerinde bugünün
kükreyen gücü öncülerin:
Yükselir gelecek günlere susamış
atılganlıkların burçları
genç yüzyılın kalesi üstünde.
Ama bir başka ses bu,
işçilerin sesi bu,
yükseldikçe tedirginleşen
ve boğuk hoşnutsuzlukta karara karara
korkunç öfkelere bürünen bir ses.
Ey, şu anda susturulmuş ses,
aslında bölük pörçük ses,
ey, titreyen gelecekle yiten geçmiş arasında sıkışmış kalmış
iki dilli can,
ey, bir vakitler göklere ağan acı şarkı!
Ama şu, tedirgin edici, alaycı düdük yok mu
fabrika düdüğüdür o, umut dolu.
Çevrede ücret ve iş sıkıntısı içinde,
acı ve boş ortalıkta hiçbir ses yok
suskun düdüklerin cılız sesinden başka.
Ama gittikçe daha yavaş dalgalanan kısa titreyişlerde
bir karışım kokusu var,
kan ve ter kokusu.


Vittorio Sereni
Çeviren: A. Kadir - A. Tanış

Silah Sesleri

Silah sesleri
inim inim inletiyordu bütün ormanı

donmuş penceremin
yanında, gözlüyordum
kırağıda birbirleriyle çarpışan
gölgeleri.

Bir ona
bir ötekine gidiyordum
Bulmaya
çalışıyordum kendi gölgemi
Engel oluyordu
işime, handaki curcuna.
Dumanlar.
Şen şakrak kahkahaları
kadınların.
Kırılan
bardaklar.

Başım dönüyordu.

Böyle çılgın bir
şenlik hiç görmemiştim daha.

Dört nala gidiyordu
arkamdaki şamata, arıyordum
-tüfek omuzda gölgeler
içinde kendi gölgemi.

Bir görünüp bir kayboluyordu.

Pusu kurmuştum avlanmak için ama
karanlıktı sonum.

(Benim hedef.
Gerisi
safsata.)


Giorgio Caproni
Çeviren: Özdemir İnce

Ağaçları Kesiyor

Ağaçları kesiyor sayın belediye başkanı,
ağaçları kesiyor sayın şapşal.
Belgelere imza çakıyor sayın Vali,
imza çakıyor sayın yönetici belgelere,
üç yataklı polis amiri imza çakıyor,
sayın milletvekili oyunu veriyor,
sayın memur sallıyor başını.
İtalya'da hükümet sonsuz cehennem,
İtalya'da her dakka buz gibi soğuk.
Bir toprak kayması oldu Sicilya' da,
bakan çatar kaşlarını, atar tutar;
"Neler biliyor yahu bu adam,
gebermeli pezevenk!"
Lukanya' da su baskını var.
gelsin ölümle maskeli balolar.

Bir eğlencedir bu, bir yaşını aşkın:
Savaştan, depremden, açlıktan, mısır hastalığından,
göçmenlerden, banka boğmacasından,
İtalya'da her zaman vebadan çok ölen var.
Rovigo'da, Catania'da, Liverno'da çok ölen var,
Trento'da, Trieste'de çok ölen.

Yoksullar kamçıyla, zehirle ya da tüfekle ölsünler.
Ne dedi Milano'da patron:
"Torunlar yaraşmadılar atalarına."
"Bizim olsun sermaye, özel olsun,
bu düzen değişmemeli,
çağa uygun olmalı kamçı, ağırlaşmalı yumruk."

Sonra geldi saat dokuzda buzlu içkiler.


Antonio Delfini
Çeviren: A. Kadir - A. Tanış

Çalışmak Yorar

Evden kaçmak için yolu geçmeyi
yapsa yapsa bir çocuk yapar,
çocuk değil ki artık
bütün gün sokaklarda sürten bu adam
üstelik evden de kaçmıyor.

Hani yaz ikindileri vardır
meydanlar bomboş uzanır batan gün altında,
geçip gereksiz bitkilerle bir bulvardan
durur yalnız adam.
Değer mi bunca yalnızlık, gittikçe daha yalnız olmak için?
Boştur yollar meydanlar yalnız gezildiğinde.
Oysa bir kadın durdurmalı
konuşup da birlikte yaşamaya inandırmalı,
yoksa hep kendisiyle konuşuyor insan. Bunun için de
kimi vakit körkütük olur geceleri
ve anlatır durmadan, anlatır yapıp edeceklerini.

Böyle ıssız meydanda bekleyerek
rastlanmaz elbette kimseye, ama dolaşırken sokakları
durduğu olur insanın şöyle bir
Olsalardı iki kişi, başka olurdu ev
sokaklarda bile. Kadın olurdu, değerdi dolaşmaya.
Gece kimsecikler kalmaz meydanda
Oradan geçen bu adam görmez
yararsız ışıklar içinden evleri
kaldırmaz artık gözlerini.
Kaldırımları dinler yalnızca
kendininkiler gibi nasırlı ellerin döşediği.

Doğru değil ıssız meydanda kalmak.
Mutlaka yolda olmalı o kadın
yalvarsan eve çeki düzen verecek


Cesare Pavese
Çeviren: Bedrettin Cömert

4 Eylül 2017 Pazartesi

Tape Mark

Başım omzuma bastırılmış, onların dönüşünü
seyrediyorum, güneşten otuz kez daha parlak
yavaş yavaş kımıldatıncaya kadar parmakları ve gelirken meydana
çoğunluğu şeylerin, bulutun doruğunda,
dönüyor hepsi köklerine ve çalışarak yakalamaya
giriyorlar bilinen mantar biçimine.

Saçları dudakları arasında, dönüyor hepsi köklerine,
göz kamaştıran ateş küresinde, onların dönüşünü
seyrediyorum, yavaş yavaş kımıldatıncaya kadar parmakları
ve çiçeklenmesine karşın şeylerin, giriyorlar
bilinen mantar biçimine yakalamaya
çalışarak gelirken meydana çoğunluğu şeylerin.

Göz kamaştıran ateş küresinde, onların dönüşünü
seyrediyorum varınca stratosfere gelirken meydana çoğunluğu
şeylerin, başları omuzlarına basılırmış
güneşten otuz kez daha parlak, dönüyor hepsi
köklerine, saçları dudakları arasında
giriyorlar bilenen mantar biçimine.

Kımıltısız yattılar konuşmadan, otuz kez
daha parlak güneşten, dönüyor hepsi
köklerine, başları omuzlarına bastırılmış,
giriyorlar bilinen mantar biçimine yakalamaya
çalışarak ve çiçeklenmesine karşın şeylerin
hızlıca yayılıyorlar, saçları dudakları arasında.

Gelirken meydana şeylerin çoğunluğu, göz kamaştıran
ateş küresinde, dönüyor hepsi köklerine,
hızlıca yayılıyorlar, yavaş yavaş kımıldatıncaya kadar parmakları
varınca stratosfere ve kımıltısız
yattığı zaman konuşmadan, otuz kez
daha parlak güneş yakalamaya çalışarak.

Dönüşlerini seyrediyorum, yavaş yavaş kımıldatıncaya
kadar parmakları, göz kamaştıran ateş küresinde,
dönüyor hepsi köklerine, saçları dudakları arasında
ve otuz kez daha parlak güneş
kımıltısız yattılar Konuşmadan, hızlıca
yayılıyorlar doruğu yakalamaya çalışarak.


Nanni Balestrini
Çeviren: Bedrettin Cömert

Yolculuk No. I.

Doğmakta güçlük çekti bu kez İsa.
Çocuk doğurmak kadar yorucudur tren.
Üç çocuğum ve bir oyuncak atım var.

Sayısız ayaklarımız var, öylesine üşüyoruz ki
yalan söylemek boşuna: yirmi beşime
basacağım ocak ayında, şimdi bekliyorlar beni
nasıl bir herif olduğumu anlamak zorundalar.

Kış parkında durduk, ama
delik deşik ediyor düdük sesleri
durup dinlenmeden bekleyiş sessizliğini.

İnen adamın bağıracak gücü var
(kimse çağırmadı onu) kamburu çıkmış
donuk göz bebekli patlak gözlü adamın,
söylemek, anlatmak isterdim ona
iyi geçmiş bir yolculuk öyküsünü
bir tekne öyküsünü anlatmak isterdim ona.

Şimdi bir halka yapmışız ateşin çevresinde
kağıt ateşinin ve ışıl ışıl ortalık
güzeliz hepimiz bakıştığımız zaman ve atkım
hala benim hırsızın boynunda.

Haydi, yola çıkıyoruz, yabancılar, yüzü bulunmayanlar,
kapattılar seni ve iyidir böylesi,
biri var Bologna'da bekliyor seni
tam geceyarısı gerçekleşecek
bir doğum mucizesine yürekten inanarak.

Bakıyordum
korku içinde peronlara: öldürecek beni
şimdi deli ve olanaksız elinden kurtulmam,
doğdu artık Efendimiz, önümde duruyor işte.


Elio Pagliarani
Çeviren: Özdemir İnce

Mavi Eşittir Cuma

Nasıl davranmalıyım, yenilecek mi sonunda
kara kanat, bilmeyi istedim (Almak için istenir oysa)

Şöyle dedi yıldız falcısı: (yazgı): genellikle iyi,
gerçekleşecek ve pişman olmayacaksınız, yanmasında parlak
hilal ay, çağı hesaba katarsak, azıcık bir hoşnutluk
(gün ortasında çayırda yüzmek), durumu
zorunlu kılabilir, Uranüs' ün veya uzaylardan gelen kış
kimi kız arkadaşla veya akrabayla çakışıyor, o işi yapmaktan
çekinmeyin,

ün sağlayarak ona (bahçeden makas gürültüsü)
saygınlığını azaltmak için hep yanınızda tutun nazarlığı,
oldukça tekdüze bir ay geçireceksiniz.
Akıl doktoru ise şöyle dedi: (düşle ilgili olarak):
geniş aydınlık boş sıkı koyu dolu yüksek derin
oynak murdar kımıltısız pis mi pis bulaşıcı tiksindirici
güler yüzlü gözdağı verici sınırsız ağrılı
zehirli vıcık vıcık çözük içe işleyici
dünyadır elinde bok tutan çocuk görüntüsü
suratsal yüzkızartıcı tanrısaldır dünya
kanlı keskin dölsel içi geçmiş ürkünç
savurgan baş döndürücü uydurucu değişimse!
kinci kurnaz inatçı aşık (içine kadar girerken girmeyi
bitiremediğin)

içseyrine dönmediğin sürece (bahçe kapısının sarmaşıktan güzel
bir eyer altı örtüsü var) ve
yanıtladım: ne güzel bir huzur var burda, nesneler yüzeylerini
kazıyorlar: arkama dönmek istiyordum, ama kaçmıştı ağlayarak.



Alfredo Giuliani
Çeviren: Bedrettin Cömert

Artık Yetmez

Ortalıkta suskunluk varsa,
gözler gülümseyerek bakıyorsa,
gözyaşları yüreklerden uzaksalar,
her şey tatlı, güzel, uyumluysa,
her şey görünüyorsa yerli yerinde,
o zaman böylesi mutluluktan
ne kalır bize?

Oysa ortalıkta sürüklenir durur
insanların gözyaşları, sicim gibi,
konar acımız
sonsuz çayırlarına toprağın,
dilsiz ağaçların bağrına
girer acımız,
sürükler acıyı hava ordan oraya,
dirilikten soluya soluya sessiz sedasız
beklersek zamanın sonunu.

Bugün artık yetmez .
şiirlerde anlatmak yaşamı,
almalıyız hayatı kendi ellerimize
kurmak için geleceğini dünyanın
vakit geçirmeden.


Italo Volpe
Çeviren: A. Kadir - A. Tanış

2 Eylül 2017 Cumartesi

Barış Bayrakları

Barış bayrakları,
tüm renkler
halklardır,
tüm halklar da insanlık -
Tüm halklar bekler durur
sevginin sesini,
bedenleri saran,
düşünceleri birleştiren
sevginin.
Ta yukarlarda, başlar üstünde,
acılı acılı,
dalgalanırken rüzgarda,
bir çınlama gibi dolanan
sesleri ölülerin

Barış bayrakları,
tüm renkler,
dünya halklarının selamı.


Italo Volpe
Çeviren: A. Kadir - A. Tanış

Şiirli Ses

Marilyn Monroe için


Geçmiş dünya ile gelecek dünyadan
yalnızca güzellik kalmıştı geriye, bir de sen
çaresiz küçük kardeş,
ahilerinin peşinde koşan,
onlara öykünüp, onlarla gülüp ağlayan.
Sen, en küçük kardeş,
alçakgönülle taşıdın sırtında güzelliği
ve halkın içinden gelen kızın ruhu
hiç bilmedi güzel olduğunu,
bilseydi, güzellik olmazdı ki.
Dünya öğretti sana güzelliğini
ve güzelliğin dünyanın oldu.
Korku salan geçmiş dünya ile korku salan gelecek dünyadan
yalnızca güzellik kalmıştı geriye, bir de sen,
uysal bir gülücük gibi sürüdün onu peşinden.
Uysallık bol gözyaşı dökmeyi,
kendini vermeyi, gülen gözlerle
acıma dilenmeyi gerektirdi.
Ve alıp görürdün güzelliğini.
Yitip gitti bir altın zerresi gibi.
Aptal geçmiş dünya ile
yabanıl gelecek dünyadan,
bir güzellik kalmıştı geriye, küçük kardeşin
küçük göğüslerini, kolayca açılan küçük göbeğini
vurgulamaktan utanmayan.
Güzellik bunun için vardı,
senin dünyanın tatlı kızlarının ...
Miami'de, Londra'da yarışmalar kazanan
tacir kızlarının güzelliklerinin aynı.
Yitip gitti altın bir güvercin gibi.
Dünya öğretti sana güzelliğini,
ve güzelliğin artık güzellik olmaktan çıktı.
Ama sen çocuk olmayı sürdürüyordun,
geçmiş gibi aptal, gelecek gibi acımasız,
ve seninle İktidarın sahip çıktığı güzelliğin arasında,
yer aldı bugünün olanca aptallığı, acımasızlığı.
Gözyaşları arasında bir gülücük gibi sürüdün onu hep peşinden,
edilginliğinle arsız, uysallığınla ahlaksız.
Yitip gitti ak bir altın güvercin gibi.
Geçmiş dünyadan arta kalan,
gelecek dünyanın istediği, şimdiki dünyanın
sahip çıktığı güzelliğin ölümcül bir kötülük oldu.
Şimdi artık ahiler dönüp geriye bakıyorlar,
rezil oyunlarına bir an ara veriyorlar,
sağır dalgınlıklarından sıyrılıp
soruyorlar kendilerine: "Marilyn, küçük Marilyn,
yol mu gösterdi yoksa bize?"
Şimdi sen,
hiçbir değeri olmayan, gülümseyen çaresiz kız,
ilk sensin, dünyanın kapılarının ötesinde
ölüm yazgısına terk edilen.


Pier Paolo Pasolini
Çeviren: Rekin Teksoy

Bir Papa'ya

Sen ölmeden birkaç gün önce, ölüm
gözüne sen yaşta birini kestirdi,
yirmisinde sen öğrenciydin o işçi,
sen soylu varlıklı, o halktan biri:
ama aynı günler ikinizin de üstünden ısırdı
gençleştirmek için yaşlı Roma'yı.
Ölüsünü gördüm, Zucchetto garibin teki.
İçkili dolaşırken gece pazar yerinde
San Paolo'dan gelen tramvayın altında kalıp
çınarlar arasında, raylarda sürüklendi bir süre:
saatlerce tekerlerin altında bekledi:
çevrede üç beş meraklı toplandı sessizce
bakmak için: gelip geçen azdı, saat geçti.
Sen var olduğun için var olan insanlardan biri,
bıçkınlar gibi göğsü bağrı açık yaşlı bir emniyetçi
fazla yaklaşanlara bağırıyordu: ''Açılın!" diye.
Derken hastaneden cankurtaran geldi, ölüyü yüklendi,
insanlar dağıldı, giysi yırtıkları kaldı bir iki yerde,
ve az ötede, gececi kahvenin, onu iyi tanıyan
sahibi kadın, yeni gelen birine
Zucchetto tramvay altında kaldı, can verdi, dedi.
Birkaç gün sonra da sen tükendin: Zucchetto
senin kilisenin büyük insan sürüsündendi,
geceleri dolaşan, karnını kimbilir nasıl doyuran,
kimsesiz, yersiz yurtsuz içkici garibin biri.
Haberin yoktu halinden onun: haberin olmadığı gibi
binlerce binlerce mesihten onun gibi.
Zucchetto'ların sevgini niçin hak etmediklerini
kendi kendime sormam, acımasızlık belki.
Analarla çocuklar, bir başka çağın külleri,
çamurları içinde yaşıyorlar rezil yerlerde.
Senin ömrünü geçirdiğin yerin az Ötesinde,
San Pietro'nun güzelim kubbesinin berisinde
Gelsomino bunlardan biri...
Taş ocağının ikiye böldüğü tepenin eteğinde
bir dizi yeni yapıyla bir su birikintisinin orta yerinde
bir sürü izbe, ev değil domuz ini.
Bir işaretin, bir sözcüğün yeterdi
buradaki evlatlarının evlerde oturmaları için,
ne bir işaret verdin, ne bir sözcük söyledin.
Marx'ı bağışlaman istenmiyordu ki! Seni
ondan, onun dininden ayıran dev dalgalar vardı
binlerce yıllık yaşamdan yansıyan:
senin dininde yok mu acımanın yeri?
Papalık ederken sen, binlerce kişi,
ahırlarda bok içinde yüzdü gözlerinin önünde.
Bilirsin, kötülük etmek değil günah işlemek:
asıl günah, iyilik etmemek.
Ne iyilikler edebilirdin! Hiçbirini etmedin:
gelmiş geçmiş en büyük günahkar sensin.


Pier Paolo Pasolini
Çeviren: Rekin Teksoy

Zafer'den

...

Son kanlı grevlerin yankısıyla
gidiyor şimdi Togliatti,
ah, haklı çıkan peygamberler arasında
gidiyor yaşlanmış olarak.
Gizli silahlar düşlüyorum çamurda
oynayan çocuklar arasında
toprak belleyen yaşlı babalar arasında
gizli silahlar düşlüyorum iniltili çamurda.
Ve hüzün dökülüyor gömüt yazıtlarından
çatlıyor sıra sıra adlar çizelgesi
fırlıyor kapağı gömütlerin
ve o yıllarda kullanılan paltolarıyla
geniş pantolonlarıyla
ve çeteci saçlarında asker beresi
iniyorlar gencecik cesetler
dibinde pazar kurulan duvarlar boyunca
bostanlardan şu yamaçlara giden
yollardan aşağı
iniyorlar mezarlarından.
Aşktan da başka bir şey gözlerinde
gözlerinde gizli bir çığlık
kendi yazgılarından değişik bir yazgı için savaşan
insanların gizli çığlığı gözlerinde.
Artık gizli olmayan o gizleriyle
suskun
iniyorlar aşağı
ağarırken tan.
Bunca yakın oldukları halde ölüme
dünyada katedecek çok yolu olanların
mutlu adımlarıyla yürüyorlar.
Dağlarda oturur ama onlar
Po nehrinin çakıl dolu vahşi kıyılarında
ve sonunda buz gibi ovanın.
Ne işleri var aramızda?
iniyorlar ve kimse durdurmuyor onları
saklamıyorlar
ne acı ne de sevinçle sıktıkları silahlarını.
Mitranın o terbiyesiz parlayışı
ve o akbaba yürüyüşün utancından körleşmişçesine
kimse bakmıyor onlara
İniyor onlar
gün ışığında
o karanlık ödevlerine.
...

Bakalım, yüreği tutulup kim söyleyecek onlara
bittiğini


Pier Paolo Pasolini
Çeviren: Bedrettin Cömert

1 Eylül 2017 Cuma

Gül Biçimli Yeni Şiir

Bana gelince
bıraktım ücreti ödenmemiş
asker, istenmeyen gönüllü yerimi:
sinemayı, yolculukları, utancı, biliyordum, düşümden
biliyordum zaten, ama uyanınca kenarda buldum
kendimi, başka oyuncular girmişti, ne ki gönüllü değil,
ve çekip gidince kırlangıçlar, yığıştı sahneye şimdi onlar,
kovulmuş havva, gülüşünde yakınıyor yeni havvalar'ın. ne önemi
var ki bunun? bir gerçeği anlamaktır gerçek acı. benim bu
63'te yeniden 43'te olduğum gibi oluşum, gözü yaşlı
çocuk, istekli çırak, dökülen saçlarıyla, ağaran
saçlarıyla, dünyanın beni, kendine yabancı
cismi, kendiliğinden dışa atması, yeni kapitalizmin
tarihsel yöntemleriyle gerçekleşti,
her insanın bir çağı var yaşamda
ve soyulur kendi sorunlarıyla,
on yıl tek bir yılmışçasına doğan
yeni İtalya'yı bilmeye yetkili
değilim, ta 64'te İtalya, bense
benim gibi tüm marksistler
gibi 54'te, uzlaşmışız tutkularında
eski dönemlerin.


Pier Paolo Pasolini
Çeviren: Bedrettin Cömert

İtalya


1942

Oysa ne kadar severmişim seni,
işte karşında selama dururum,
ey İtalya, ey gerekli hapishane!

Ne kederli yolların içindir,
ne insan yüzleri gibi kırışık kentlerin için
ne kiliselerinin çilesi içindir,
ırak kitaplarının sesi için ne de.

Kafalara çekiç gibi vuran sözlerin içindir,
açlarla, yoksullarla örülü sözlerin için
belki senin bağrında bir yabancı gibi saran
işte şu acılar için.

Gelecek günleri canla başla bekleyen
güvenilir insanlara seslenen dilim için
kaskatı acılarla yoldaş
özgür insanlara seslenen dilim için.

Senin o eski, boş adın için
artık ölmek bile yetmez.


Franco Fortini
Çeviren: A. Kadir - A. Tanış

Suç Ortaklığı

Biz geçmişi unutursak,
Ruhr işçisi hem kendi kendini yer bitirir,
hem de ortak patronlarımızın
onun koluna kazıdıkları
bütün damgaları siler.

Biz birçok haklardan vazgeçersek,
bir Asturia maden işçisi de
pembe ve kurşuni ipek parçasıyla avunur durur
ve Cezayirli bir kadın
korkak ve mutlu görür kendini.

Biz baş eğmekte devam edersek,
kederli çocuklar da yaşamakta devam eder,
doğduğuna kimbilir ne kadar pişman olacağını
henüz bilmeyen.



Franco Fortini
Çeviren: A. Kadir - A. Tanış

31 Ağustos 2017 Perşembe

Uyuyan Dost

Ne diyeceğiz uyuyan dosta bu gece?
En güçsüz sözcük
en yırtıcı acıdan geliyor dudaklarımıza.
Bakacağız dosta,
bakacağız hiçbir şey demeyen yararsız dudaklarına,
çok yavaş konuşacağız
Her akşam
aldırışsız ve dipdiri beliren eski ağrının
yüzünü alacak gece. Bir can gibi karanlıkta suskun,
acı çekecek eskil sessizlik.
Çok yavaş soluyan geceye konuşacağız.

Ölü sessizliğe karşı oylumlaya oylumlaya varlıkları
apansız gelecek şafağın irkiltisinde
ve varlıkların ötesindeki karanlıkta
an'ların damlayışını duyacağız. Yararsız ışık
günün doğan yüzünü vuracak ortaya. Susacak
an'lar. Varlıklar konuşacak yavaştan.


Cesare Pavese
Çeviren: Bedrettin Cömert

Gelecek Ölüm - Gözleri Gözlerin Olacak

Gelecek ölüm - gözleri gözlerin olacak
sabahtan akşama dek, gözünü kırpmadan,
sağırcasına, eski bir vicdan acısı gibi
saçma bir alışkanlık gibi
ardımızdan kovalayan bu ölüm
gelecek bir gün
Boş bir sözden ayrımsız olacak gözlerin
aynada kendini gördüğünden ayrımsız her sabah,
suskun bir çığlık, bir sessizlik olacak.
Ey sevgili umut, o gün biz de bileceğiz
hem yaşam hem hiçsin sen bile, ey sevgili umut!

Herkese birdir bakışı ölümün
Gelecek ölüm - gözleri gözlerin olacak
bir alışkıyı bırakırcasına
ölü bir yüzün belirdiğini görürcesine aynada
kenetli bir dudağı dinlercesine
sessizce ineceğiz o dipsiz burgaca.


Cesare Pavese
Çeviren: Bedrettin Cömert

Görünüm IV

Tina'ya


İki adam kıyıda sigara içiyor. Yüzen kadın
-suyu yarmadan- kendi kısa ufkunun yeşilinden
başka bir şey görmüyor. Gökle ağaçlar arasında
bu su uzanıyor ve akıp gidiyor kadın içinde,
gövdesiz. Bulutlar gökte dinleniyor, kımıldamıyor
sanki. Duman havada asılı, duruyor.

Buz gibi suyun altında otlar var. Kadın
üstlerinden geçiyor; ama biz ediyoruz otları,
yeşil otları gövdemizle. Su boyunca yok
başka ağırlık. Toprağı yalnız biz duyuyoruz.
Uzanan gövdesi kadının, suyun içinde,
açgözlü soğuğun emdiğini duyuyor belki
gevşekliğini güneş alan yerlerinin ve bıraktığını onu
capcanlı, devinimsiz yeşile. Başı kımıldamıyor.

Otların ezik olduğu surda uzanmıştı o da.
Koluna dayamış yan görünen yüzünü,
otlara bakıyordu. Kimse konuşmuyordu.
Hala asılı havada o ilk hışırtı,
onu suya alan. Bizim üstümüzde, duman,
Şimdi kıyıya vardı, bizimle konuşuyor, ışıl ışıl
kapkara, kütüklerin arasından çıkan gövdesi.
Sesi, suyun üstünde işitilen tek ses
-boğuk ve genç, o önceki ses.

Kıyıda uzanmış,
en koyu, en taze yeşili düşünüyoruz, içine
bıraktığı gövdesini. Sonra, içimizden biri birden
suya atlıyor ve batıp çıkarak omuzları,
köpüklü kulaçlarla, devinimsiz yeşili geçiyor


Cesare Pavese
Çeviren: Egemen Berköz