Şiir, Sadece: İthaf
İthaf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İthaf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Kasım 2020 Cuma

Rüzgarlarım Konuşuyor - İthaf

Bu şiirler istila görmüş şehirlere
ve İkinci Dünya Harbi'nin
sefaletlerine dairdir.


Niçin yasadığını, öldüğünü bilmeyen
Dert çeken dost
Çürüyen dost,
Sizin için söylüyorum
Milyonlarca harp ölüsü adına
İyiliğin, kardeşliğin, ümidin
Aynı hakkın, hürriyetin
İnsanlığın şarkısını.



Cahit Irgat

30 Ağustos 2016 Salı

İthaf

Küçüğüm, sen şimdi onsekizindesin
Güzelliğin gün günden dillere destan
Hatıramda herbiri seninle canlanan
İzmir'in günlerinde gecelerindesin

Sönmüş yanardağlar, kaleler eteğinde
Yüzyıllardır uyuyan şu bizim İzmir
O âşık kadınları, levent erkekleri nerde?
Sahiden yaşayıp göçtüler mi kimbilir?

Balkonlara, yalılara dalar düşünürüm
O günler uzaklaşan yelkenlerin peşi sıra
Akan bulutlar gibi geçmiş: ne iz, ne hâtıra!
Sır şimdi bunca güzel hayat, güzel ölüm!

Sır şimdi gözyaşları, saadet dilekleri
Bize gelen yüzyılların hikâyesi sır
Eski İzmir diye ne varsa şunun bunun bildiği
Yaşlıların kırık dökük anlattığıdır

Aşkı şehirler yaratır, şehirler yaşatır
Ben gönlümce yaşadım, gönlümce sevdim
Bilirim saadetim, yalnızlığım bundandır
Seni bulduğum, kaybettiğim günden bilirim.

Aşklarının tarihi bir şehrin tarihidir diyorum
Gün gelir aşklariyle anılır şehirler anılırsa
Niyetim sevdalı sözler etmek de olmasa
İzmir için ne yazarsam sana adıyorum!


Necati Cumalı
İmbatla Gelen

21 Mayıs 2016 Cumartesi

İthaf III

zaman sevdikçe uzar, bilirsin
hayal, taştan, topraktan geçer, yapraktan geçer.
bir yeşil duman olur yaşadığımız
yakından, ıraktan geçer.
sevdiğim kadar bilmeliyim de
ne olursun?

bir çeşmedir dökülen omuzlarımdan,
avuçlarım pırıl pırıl dolar, boşalır.
ömrümüz serapa sevda içredir.
bir uzun yaz günü durur, zulmeder
tanıdık, bildik günler sarkar takvimden
hafızam zulmeder boşluğuma.
birden bir arının kanatlarında terü taze
sen gelirsin...

aslan ağzındadır saadetimiz
yağmurlar yağar, günler batar, geceler gelir
bir bitmez türkü başlar dışımızdan.
bir çınar altıdır oturduğun yer;
dizlerin örtülmüş, bakışların uzak,
al bir hırka örmektesin ağır ağır.
bir ince bilezik, küpelerin, saçların
otlar, kuşlar, beyaz bulutlar...

dilerim haşre kadar hatırımda
böyle kalırsın...


Turgut Uyar
Divan

İthaf II

şimdi ağlayamıyorum da kötüsü
gözlerim dolduğu halde bazı bazı

içim götürmiyerek seyrediyorum,
sağ tarafı boş kalan yatağımızı.

bir şeyler akıyor ömrüm içinden,
ufak tefek, süt beyaz, kan kırmızı...

ben seni arıyorum rüyalarımda
geceler içinde bir yıldız, bir yıldızı.

bir perişan haldeyim sen gideli,
sorma bekir efendinin kızı...


Turgut Uyar
Divan

İthaf I

bilirsin ben hoyrat severim
kendi fikrime göre, erkekçe.
bir ağaç, bir bulut, bir kuş ve biz
ellerin ellerimde, ürkekçe...

veya sen pencerende akşamüzeri,
cigaramı köşebaşında bitiririm.
damalı, büyük mendilimde sana
unutulmaz geceler getiririm.

gür, ferah karanlıklar içinden
bana doğru uzar saçların.
bir büyük rahatlık alır götürür bizi
pırıl pırıl öpüşlerle başlar yarın...

selam, en güzel hasretlerden
selam sana, korkak ve iyi kadın...
ömrüne başlıyan tomurcuk gibi, baharda
aşka, sadık ve neş'eli başladın...

gün söner yıldızlar yanar gecelerden
bir ölümsüz alem başlar senden yana.
selam, ürkek ve sevgili kadın,
selam, sabahsız gecelerden sana...


Turgut Uyar
Divan

11 Ocak 2013 Cuma

İthaf

Seni kurtaramamıştım,
Sen kulak ver bana.
Bu yalınkat sözlerimi anlamaya çalış
Çünkü bir başkası utandırır beni.
İnan bana, söz sihirbazlığı yok bende.
Sana sessizlikle bir bulut ya da ağaç gibi sesleniyorum

Beni güçlendiren, ölüm demekti senin için
Bir çağa veda ile bir yeniçağın başlangıcını karıştırdın,
Ve nefretin ilhamı ile şiirsel güzelliği,
Kaba kuvvetle narin düzeni.

İşte sığ Polonya ırmaklarının vadisi, apak sisin içine
Atılmış upuzun bir köprü. İşte yıkık bir kent.
Rüzgar senin mezarına martı çığlıkları serpiyor
Ben konuşurken seninle.
Şiir nedir ki kurtarmazsa
Ulusları, insanları?

Resmi yalanların suç ortağıdır,
Az sonra gırtlakları kesilecek ayyaşların şarkısı,
Liseli kızlara eğlencelik
Güçlü şiire özlem duydum ya ne olduğunu bilmeden,
Yararlı amacını geç öğrendim ya.
Kurtuluşumu işte bunda buldum, yalnız bunda.

Darı ve haşhaş tohumları dökerlerdi mezarların üstüne
Kuş biçiminde gelen ölüleri beslemek için.
Bu kitabı buraya ben senin için koydum.
Sen eskiden yaşamıştın.
Bir daha bizi ziyaret etme diye.


Czeslaw Milosz
Çeviren: Talat Sait Halman

5 Ocak 2013 Cumartesi

İthaf

Dedikas


Sabah geldi, tekmeleri ürküttü
Sakin uykumu, beni halim saran,
Uyanırken, sessiz kulübemde
Giderken dağbaşı taze ruhumla;
Şenlendim, her attığım adımla
Yeni çiçeğe, dolu damlalarla salkan;
Yeni gün yükselirken meftun,
Ve herşey serinlendi, beni sevindirmek için.

Ve ben tırmanırken, çayırlar çınarından belirdi
Bir sis çizgi, çizgi yukarı.
Savuldu ve değindi, etrafımı çevirdi,
Ve büyüdü bedenimi kanatlarcasına serdi:
Güzel endamımı daha tadınamadan,
Çevre kapandı üzerime solgun vualla;
Hemen dökünmüş gördüm bulutlarla,
Kendimi kendimle kapanmış buldum seherle.

Aniden güneş delercesine aydınlandı,
Sis arasında berraklık görüle yazdı.
Burada sakin düşekaldı;
Bölündü yükselirken orman ve tepelerle.
Nasılda ümitlendim, ona selam verebilmeye!
Donuk tandan sonra iki kat daha güzel sandım.
Havalı mücadele hala bitmemişti,
Bir parıltı sardı ve gözlerim kamaştı.

Sonra, onları aç dercesine,
İçimden soğukkanlı yeni bir dürtü geldi,
Acele nazarlarla zorladım kendimi kabule,
Çünkü herşey yanıyor ve yakıyordu.
Baktım ki bulutlarla getiriliyor
İlahi bir hatun, gözlerimin önüne,
Öyle bir endam ki ömrümde görmedim;
Bana baktı ve beklercesine öylece dolaştı.

Tanımıyormusun beni? dedi tek bir ağızla,
Benden aktı sevgi ve vefa topraklara:
Anımsarmısın beni, kimi yaralarda
Hayatın pak merhemini döktüm?
Tabi bilirsin beni, ben, ebedi bağ,
Kalbin emel verir bana açıp kapanırken.
Sen değilmiydin kor yürek çırpıntılarıyla
Delikanlıyken bana özümsenirken?

Evet! diye haykırdım, mesut çökerken
Yere doğru, çok uzun sezdim seni:
Huzur verdin bana, genç uzuvlarımdan
Hırs içimde molasız eşelenirken;
Bana, enfes kuş tüyleriyle
Sıcak günde alnıma su serptin;
Bana alemin en iyi ihsanlarını verdin,
Ve her saadeti senden gelen, sadece isterim!

Sana isim vermiyorum, gerçi çok bahsedilir senden
Hatta fazlaca, ve herbiri kendinin bilir seni,
Her göz sana nişanlanmış zanneder,
Her birine ışıldaman olur hicran.
Ah, dalalete düşmüşken, çok yoldaşım vardın,
Şimdi seni tanımışken, sanki yapayalnızım:
Ben ferahımı sadece kendimle paylaşmalıyım,
Senin zarif parıltılarını örtüp kapatmalıyım.

Gülümsedi ve dedi ki: Bak, ne zekisin,
Ne muhtaçsınız, biraz açığa çıkmaya!
Güçbela ağır itham hayallerden emin,
Ancak çocuksu arzulara hakim,
Zannedersin yine insan üstüsün
İhmal edersin erkeğin görevini icra etmeye!
Başkalarından sen ne kadar farklısın?
Tanı kendini, dünyayla huzurda yaşa!

Af et beni, dedim, niyetim iyimserdi!
Gözlerimi beyhude mi açık tutmalıyım?
Memnun bir istek yaşıyor kanımda,
Senin nimetlerinin değerini biliyorum.
Ötekilere içimde asil kor büyüyor,
Ülküyü artık gömemem, istemiyorumda!
Neden bu yolu o kadar özlemle aradım,
Biraderlere onu göstermeyeceksem eğer?

Ve ben söylenirken, bana baktı yüce mahluk
Bir nazarla, insaflı ve merhametli hoşgörüyle;
Kendimi gözlerinde okuyabiliyordum,
Hatamı ve kusurumu, ve doğrularımı.
Hafifce güldü, o anda iyileşmiştim,
Yeni hoşnutluklara ruhum vardı:
Şimdi sağlam güvenlerle
Ona yaklaşabildim, yanına bakınabildim.

Aniden elini uzattı çizgilerin içine
Külfetsiz bulutlara ve kokulara rasgele;
Ve kapınca onu, o tutturdu kendini,
Çektirdi kendini, ve sis mis kalmadı.
Gözüm yine ovada gezinebilirdin,
Semaya bakındım, aydın ve celildi.
Onu sadece en temiz tülü tutar gördüm,
Onu saran ve binbir kıvrımlarla bürüyen.

Ben seni tanırım, tanırım zayıf taraflarını,
Ben bilirim, ne gibi iyilikler içinde neşreder!
-Dedi, sürekli böyle konuşur duyarım onu-
Kabul eyle burada, sana çoktandır ayırdığımı!
Mesut olana, hiçbir şeyden efkar dokunamaz,
Eğer bu hediyeyi alırsa sessiz gönülle:
Sabah muştusuyla örülmüş ve güneş berraklığı,
Şiirlerin perdesi, hakikatlerin ellerinden müjde.

Ve seni ve arkadaşlarını bunaltırsa
Öğleyin olunca, at onu havaya!
Birazdan akşam esintisinin serinliği hışıldar,
Etrafınızı buke-baharat kokuları sarar.
Endişe ağrıları, toprak duygular, susar,
Bulutlar yatağına dönüşür türbeler
Sakinleşir herbir yaşam dalgası,
Gün şefkatli olur, gece pırıldar.

Haydi gelin, dostlar, yollarınızda eğer
Hayatın yükü ezercesine bastırıyorsa,
Hattınızda bir tazecik yeni uğur varsa
Çiçeklerle bezenmiş, altın meyvelerle süslenmiş,
Beraber yarınki güne yürüyoruz!
Böyle yaşıyoruz, böyle mutlu olunuyoruz.
Ve sonra, torunlar bize yas ederlerken,
Onların neşeşine aşkımız ulaşsın erken.


Johann Wolfgang von Goethe