I.
Bir gün, Karkov'da bir halk mahallesinde
(Ey bütün kadınları başlarındaki ak şallarla
Madone havası taşıyan şu güney Rusya!)
Çeşme başına gelen bir kadın görmüştüm,
Oraların adetine göre ve Ovides'in çağındaki gibi
Boynunun ve omuzlarının üstünde dengelenen
İki kova asmıştı bir sopanın iki ucuna.
Paçavralar içinde bir çocuk yaklaştı, bir şeyler
söyledi ona;
Kadının bedeni usulca sağa eğildi,
Öyle ki yere değiyordu tertemiz su dolu kova
Diz çökerek kana kana içti çocuk ta.
(Ey bütün kadınları başlarındaki ak şallarla
Madone havası taşıyan şu güney Rusya!)
Çeşme başına gelen bir kadın görmüştüm,
Oraların adetine göre ve Ovides'in çağındaki gibi
Boynunun ve omuzlarının üstünde dengelenen
İki kova asmıştı bir sopanın iki ucuna.
Paçavralar içinde bir çocuk yaklaştı, bir şeyler
söyledi ona;
Kadının bedeni usulca sağa eğildi,
Öyle ki yere değiyordu tertemiz su dolu kova
Diz çökerek kana kana içti çocuk ta.
II.
Bir sabah, Rotterdam'da, Boopjes rıhtımında,
(1900 yılının 18 eylülü, saat sekiz suları),
Rasladım atölyelerine giden iki genç kıza
Büyük demir köprülerden birinin önünde vedalaşıyorlardı
Yolları ayrılıyordu orda.
Muhabbetle sarılıp öpüştüler; elleri titriyordu,
Ayrılmak istiyorlar ama bunu yapamıyorlardı; dudakları
Üzünçle uzaklaştıktan sonra hemen buluşuyordu
Gözleriyse hiç ayrılmıyordu birbirinden
Öylece kaldılar uzun süre, bitişik, yan yana,
Ayakta ve hareketsiz, gelip geçenin şaşkın bakışları arasında
Ve römorkörler homurdanmaktaydı ırmak üstünde
Ve trenler gelip gidiyordu keskin düdükleriyle.
III.
(1900 yılının 18 eylülü, saat sekiz suları),
Rasladım atölyelerine giden iki genç kıza
Büyük demir köprülerden birinin önünde vedalaşıyorlardı
Yolları ayrılıyordu orda.
Muhabbetle sarılıp öpüştüler; elleri titriyordu,
Ayrılmak istiyorlar ama bunu yapamıyorlardı; dudakları
Üzünçle uzaklaştıktan sonra hemen buluşuyordu
Gözleriyse hiç ayrılmıyordu birbirinden
Öylece kaldılar uzun süre, bitişik, yan yana,
Ayakta ve hareketsiz, gelip geçenin şaşkın bakışları arasında
Ve römorkörler homurdanmaktaydı ırmak üstünde
Ve trenler gelip gidiyordu keskin düdükleriyle.
III.
Kurtuba ve Sevil arasında
Küçük bir istasyon vardır ve güney ekspresi
Ne hikmetse her zaman durmaktadır orda.
Yolcu, okaliptüsler altında uyuklayan bu istasyoncuğun ardında
Bir köy falan var mı diye gözlerini yorar boşuna:
Ve yalnız Endülüs kırlarının uzandığını görür: yeşil, yaldızlı ...
Gelgelelim yolun öbür yanında, karşıda,
Bir kulübe vardır kerpiçten kuru dallardan.
Ve trenin sesiyle bir sürü çocuk çıkar ordan,
Vagonların önüne gelir en önde yürüyen büyük abla
Birkaç kuruş için dans eder, oynar,
Tek sözcük çıkmaz ağzından, gülümsemektedir ama,
Toz içinde ayakları kapkara görünür
Yüzü mahzundur, kirlidir, güzel değildir:
Oynar durur ve külrengi eteğindeki koca yırtıklardan
Bir de Rotterdam'daki iki kız arkadaşı,
Bir de Endülüs'te dilenen o tazeyi
Hiç bir zaman tanıyamayacak mıyım?
Ve sarsılmaz bir dostlukla
Bağlanamayacak mıyım hiçbir zaman onlara?
(Ne yazık ki onlar bu dizeleri okuyamayacaklar;
Adımı da bilmeyecekler, içimdeki sevecenliği de;
Yine de var onlar, şu anda yaşıyorlar.)
Hiçbir zaman mı Tanrım
Onları tanıma sevincini yaşamayacağım
Tanrım,
Bilmiyorum neden,
Bana öyle geliyor ki
Bir dünya yaratırdım
Onlar yanımda olsa,
Ama dördü de.
Küçük bir istasyon vardır ve güney ekspresi
Ne hikmetse her zaman durmaktadır orda.
Yolcu, okaliptüsler altında uyuklayan bu istasyoncuğun ardında
Bir köy falan var mı diye gözlerini yorar boşuna:
Ve yalnız Endülüs kırlarının uzandığını görür: yeşil, yaldızlı ...
Gelgelelim yolun öbür yanında, karşıda,
Bir kulübe vardır kerpiçten kuru dallardan.
Ve trenin sesiyle bir sürü çocuk çıkar ordan,
Vagonların önüne gelir en önde yürüyen büyük abla
Birkaç kuruş için dans eder, oynar,
Tek sözcük çıkmaz ağzından, gülümsemektedir ama,
Toz içinde ayakları kapkara görünür
Yüzü mahzundur, kirlidir, güzel değildir:
Oynar durur ve külrengi eteğindeki koca yırtıklardan
Bir de Rotterdam'daki iki kız arkadaşı,
Bir de Endülüs'te dilenen o tazeyi
Hiç bir zaman tanıyamayacak mıyım?
Ve sarsılmaz bir dostlukla
Bağlanamayacak mıyım hiçbir zaman onlara?
(Ne yazık ki onlar bu dizeleri okuyamayacaklar;
Adımı da bilmeyecekler, içimdeki sevecenliği de;
Yine de var onlar, şu anda yaşıyorlar.)
Hiçbir zaman mı Tanrım
Onları tanıma sevincini yaşamayacağım
Tanrım,
Bilmiyorum neden,
Bana öyle geliyor ki
Bir dünya yaratırdım
Onlar yanımda olsa,
Ama dördü de.
Valery Larbaud
Çeviren: Cemal Süreya