Şiir, Sadece: şarap
şarap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
şarap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ekim 2019 Salı

Şarap

Sun bize kadehi!
Biz
bir şişe açabilir
ve acıyı boğabiliriz şarapla.
 
 
Mayakovski 
Yıldönümü
Çeviri ve inceleme: Abdullah Rıza Ergüven
 
 
Bakü’nün mukaddes toprağına yüzüstü düşüp,
avuçlayıp nefti siyah şarap gibi içmek istiyorum!
 
 
Nazım Hikmet 
Varış, 1927

20 Haziran 2013 Perşembe

Şarap

İlkbaharın şarabı. Hasadın şarabı. Yoldaşlar,
tropik yaprakların düşeceği bir masa verin bana,
ve bırakın dünyanın büyük ırmaklarının benzi atsın
ve çağıldasın uzağında şarkılarımızın.
İyi bir yoldaşım ben.

Bu eve senin varlığından bir parça koparmak için
girmedim. Tam tersine alıyorsun
benden bir parçayı giderken sen, alıyorsun
kestaneleri, gülleri ya da seninle paylaşmak istediğim
güvenliğini köklerle taşıtların, yoldaş.

Benimle birlikte şarkı söyle kupalar taşıncaya
ve masada müsrif bir eflatun bırakana dek.
Bu bal topraktan, karanlık üzümlerinden
ulaşacak ağzına.

Nasıl da özlüyorum onları, şarkının gölgelerini,
sevdiğim ve alnımı önlerinde eğdiğim yoldaşları,
o benzersiz hayatımı, uyguladığım erkeksi bilimi,
kaba şefkatin koca ormanı arkadaşlığı bıraktığım zaman.

Elini ver bana, görelim birbirimizi,
çok basit, çıplak bir bitkinin kokusundan gayrı
başka şey arama sözcüklerimde.
Niçin bir işçiden daha fazlasını bekliyorsun benden?
Biliyorsun halbuki vura vura oluşturdum
gömülmüş aletimi
ve yalnızca kendi dilimin lisânını konuşacağım.
Bilge kişilere başvur, eğer memnun etmiyorsa rüzgâr seni!

Toprağın gürültücü şarabıyla şarkı söyleyeceğiz gene de,
Hasadın tasıyla kadeh tokuşturacağız,
ve varolmayan ırmakların aşk dilinde
tapınılan anlamsız dizeleri
tutkuyla iletecek gitar ya da sessizlik.


Pablo Neruda
"Yo soy - Canto General'den"

10 Kasım 2011 Perşembe

Dörtlükler VI

Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz: 
Kuklacı Felek usta, kuklalar da biz. 
Oyuna çıkıyoruz birer, ikişer ikişer; 
Bitti mi oyun, sandıktayız hepimiz. 

 
Dünya üç beş bilgisizin elinde; 
Onlarca her bilgi kendilerinde. 
Üzülme; eşek eşeği beğenir: 
Hayır var sana kötü demelerinde. 

 
Dedim: artık bilgiden yana eksiğim yok;  
Şu dünyanın sırrına ermişim az çok. 
Derken aklım  geldi başıma, bir de baktım: 
Ömrüm gelip geçmiş, hiç bir şey bildiğim yok. 

 
Cennette huriler varmış, kara gözlü; 
İçkinin de ordaymış en güzeli. 
Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz: 
Bak, bir yanda şarap, bir yanda sevgili. 

 
Sen sofusun, hep dinden dem vurursun; 
Bana da sapık, dinsiz der durursun. 
Peki, ben ne görünüyorsam oyum: 
Ya sen? Ne görünüyorsan o musun? 

 
Varlık yokluk derdini aklından sil; 
Bırak öteleri de kendini bil. 
Doldur şarabı, geniş bir nefes al: 
Kaç nefes alacağın belli değil. 

 
Bir elde kadeh, bir elde Kuran; 
Bir helaldir işimiz, bir haram. 
Şu yarım yamalak dünyada 
Ne  tam kafiriz, ne tam müslüman! 

 
Ey kör! Bu yer, bu gök, bu yıldızlar boştur boş! 
Bırak onu bunu da gönlünü tut hoş! 
Şu durmadan kurulup dağılan evrende 
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş! 

 
Leyla isteyen kişi Mecnun olmalı; 
Kendinden de, dünyasından da geçmeli. 
Sevenlerin sofrasına çağrılınca 
Ben körüm, ben dilsizim demeli. 

 
Öldürmek de, yaşatmak da senin işin; 
Bu dünyayı gönlünce düzenleyen sensin. 
Ben kötüyüm diyelim, kimde kabahat? 
Beni böyle yaratan sen değil misin? 


Ömer HAYYAM

4 Kasım 2011 Cuma

Dörtlükler IV

Dün geldi: Nedir aradığın? dedi bana: 
Bensem, ne bakarsın o yana bu yana? 
Kendine gel de düşün, içine iyi bak: 
Ben senim, sen ben; aranıp durma boşuna! 


Sabah doldu göklere mavi mavi; 
Doldur, ışık döker gibi, kaseyi! 
Acı olmasına acıdır şarap: 
Ama gerçek acıdır demezler mi? 


Adam olduysan hesap ver kendine: 
Getirdiğin ne? Götüreceğin ne? 
Şarap içersem ölürüm diyorsun: 
İçsen de öleceksin, içmesen de! 


Camiye gittim, ama Allah bilir niye: 
Ne namaz kılmaya, ne dua etmeye. 
Eskiden bir kilim aşırmıştım camiden: 
O eskidi gittim yenisini yürütmeye. 


Kimi dinde imanda buldu yolu 
Kimi akıl, bilim yolunu tuttu. 
Derken ses geldi karanlıklardan: 
Gafiller! Doğru yol ne odur, ne bu! 


Her gece aklım dalar gider engine. 
Ağlarım, inciler  dolar eteğime. 
Sevdalıyım, şarap dayanmıyor bana: 
Kafam baş aşağı çevrik bir tas mı ne! 


Dünya ne verdi sana? Hep dert, hep dert! 
Güzel canın da bir gün elbet. 
Toprağında yeşillikler bitmeden 
Uzan yeşilliğe, gününü gün et. 


Şarap sen benim günüm güneşimsin! 
Öyle bir dolsun ki seninle içim. 
Bir bildik görünce beni sokakta: 
Ne o şarap nereye böyle? desin. 


Ben ne camiye yararım, ne hayvana! 
Bir başka hamur benimki, başka maya. 
Yoksul gavur, çirkin orospu gibiyim: 
Ne din umrumda, ne cennet, ne dünya! 


Bir kuş gördüm yüce Tus kalesinde, 
Keykavus'un kafa tası pençesinde. 
Sorup duruyor kafaya: Hani? Nerde? 


Ömer HAYYAM