Şiir, Sadece: 15. yüzyıl halk şiiri
15. yüzyıl halk şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
15. yüzyıl halk şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Name Geldi Vatanımdan

Name geldi vatanımdan
Vaktı yarayım gideyim
Kanlı yaşlar gözlerimden
Aktı varayım gideyim

Ol mürüvvet keremkani
Kuluna çoktur ihsanı
Gurbet elin kahrı beni
Yaktı varayım gideyim

Aşık Garip bilir kendin
Yiğit olan döker kanın
Felek boynuma kemendin
Taktı varayım gideyim


Aşık Garip

Gurbet Elde Baş Yastığa Gelende

Gurbet elde baş yastığa gelende
Gayet yaman olur işi garibin
Gelen olmaz giden olmaz yanına
Siyah toprağıyla taşı garibin

Yazık oldu şu Garib'in haline
Doymak olmaz lezzetine tadına
Her geldikçe yarenleri yadına
Dinmez asla çeşmi yaşı garibin

Gurbet ele garip giden bilinmez
Ağlayınca çeşmi yaşı silinmez
Garip nedir halin diye sorulmaz
Bulunmaz yareni eşi garibin

Gülmez nere gitse garibin yüzü
Kirlidir yakası yaşlıdır gözü
Açmaz bir yol kimseye gizli sözü
Muhabbettir hep sırdaşı garibin

Gurbet elde ben Garib'e kim baksın
Anam yoktur gelip gözyaşı döksün
Sanem yoktur mezarıma taş diksin
Bir çalıdır mezar taşı garibin


Aşık Garip

Bir Sözile Ben Tuzağa Tutuldum

Bir sözile ben tuzağa tutuldum
Bu garip ellerde yaktı nar beni
Hasretin narına yandım kül oldum
Ahu gözlüm ne haldeyim gör beni

Ne sabra takat var ne dilde mecal
Gönül Mecnun olmuş Leyla'sın arar
Vazgeçersem seni yad eller sarar
Görünce abdal eyledi yar beni

Aşık Garip gönüllerin uğrusu
Geçmez imiş bu sevdanın ağrısı
Sana ben söyleyim sözün doğrusu
Al sevdiğim gel sineme sar beni




Aşık Garip

Koluna Bağladım Teli

Garip: 1-Koluna bağladım teli
Konuşurdun yetmiş dili
Unuttun mu sazım beni
Konuş sazım benim ile

Saz: 2-Vasf-ı halimden bilmedin
Sen gideli ben gülmedim
Yedi yıl haber almadım
Konuşamam senin ile

Garip: 3-Koluna bağladım perde
Sen uğrattın beni derde
Yedi yıldır Garip nerde
Konuş sazım benim ile

Saz: 4-Sinem duvara yaslandı
Kolumda teller paslandı
Garip ölmüştür seslendi
Konuşamam senin ile

Garip: 5-Garip kurbandır soyuna
Sanem'in selvi boyuna
Gidek Sanem'in toyuna
Konuş sazım benim ile

Saz: 6-Kar kuşandı gönül dağı
Çürüdü sinemin bağı
Sanem'in destinde ağu
Konuşamam senin ile


Aşık Garip

İşte Geldim Gidiyorum

İşte geldim gidiyorum
Şen olasın Halep şehri
Çok ekmeğin tuzun yedim
Helal eyle Halep şehri

Sana derler Arabistan
Dört tarafın bağ u bostan
Haber geldi nazlı dosttan
Durmak olmaz Halep şehri

Aşık Garip düştü yola
Hızır yardımcısı ola
Göründü gözümüze sıla
Sen kal bunda Halep şehri


Aşık Garip

Murat Reis Geldi Gülbenk Çektirdi

Murat Reis geldi gülbenk çektirdi
Din-İslam sancağın diktiği vaktın
Padişah uğruna niyet eyledi
Çıkıp Cezayir'den gittiği vaktın

Gaziler cenk için gördü yarağı
Doymaz muhannesin buna yüreği
Hep kafirler koyuverdi küreği
Yezid gelip kıçtan çattuğu vaktın

Yiğit beyler hep küreğe yapıştı
Kaçtı top oduna ödü tutuştu
Muhammed'in şefaati yetişti
Gemi yandı deyip gördüğü vaktın

Murat Reis eydür zahir batında
Ya Rab hacetim kabul et katında
Gök duman içinde kaldık tütünde
Kafir beş topunu attığı vaktın

Armutlu eydür, be Sultan'ım hakla
Hemen yezidlerin fendi top ile
Alarga ettirdik tüfek top ile
Beş pare kadırga çattığı vaktın


Armutlu

Zahid Bizi Taneyleme

Zahid bizi ta'neyleme
Hak ismin okur dilimiz
Sakın efsane söyleme
Hazret'e varır yolumuz

Sayılmayız parmağ ile
Tükenmeyiz kırmağ ile
Taşramızdan sormağ ile
Kimse bilmez ahvalimiz

Erenler yolun güderiz
Çekilip Hakk'a gideriz
Gaza-yı ekber ederiz
İmam Ali'dir ulumuz

Erenlerin çoktur yolu
Cümlesine dedik beli
Gören bizi sanır deli
Usludan yeğdir delimiz

Tevhid eden deli olmaz
Allah deyen mahrum kalmaz
Her seher açılır solmaz
Bahara erer gülümüz

Muhyi sana olan himmet
Aşık isen cana minnet
Elif Allah Mim Muhammed
Kisvemizdir dalımız


Muhyi

1 Mayıs 2012 Salı

Kaplu Kaplu Bağalar

Kaplu kaplu bağalar
Kanatlanmış uçmağa
Kertenkele derilmiş
Diler Kırım geçmege

Kelebek ok yay almış
Ava şikara çıkmış
Tonuzları korkudur
Ayuları kaçmağa

Kazzaza balta koydum
Çervişin deremezem
Çuval çayırda gezer
Seğirdüben kaçmağa

Ergene'nin köprüsü
Susuzluktan bunalmış
Edirne minaresi
Eğilmiş su içmeğe

Allahımın dağında
Üçbin balık kışlamış
Susuzluktan bunalmış
Kanlı ister göçmeğe

Leylek koduk doğurmuş
Ovada zurna çalar
Balık kavağa çıkmış
Söğüt dalın biçmeğe

Kelebek bugday ekmiş
Manisa ovasına
Sivrisinek derilmiş
Irgad olup biçmeğe

Bir sinek bir devenin
Çekmiş budun koparmış
Salınıban seğirdir
Bir yar ister koçmağa

Bir aksacık karınca
Kırk batman tuz yüklemiş
Gah yorgalar gah seker
Şehre gider satmağa

Tonuz düğün eğlemiş
Ayuya kızın vermiş
Maymun sındı getirmiş
Kaftan gönlek biçmeğe

Deve hamama girmiş
Dana dellaklik eder
Susığırı natır olmuş
Nöbet ister çıkmağa

Kaygusuz'un sözleri
Hindistan'ın kozları
Bunca yalan söyledin
Girer misin uçmağa




Kaygusuz Abdal

1 Ocak 2011 Cumartesi

Kaygusuz Abdal

Yaşamıyla ilgili çeşitli görüşler ileri sürülen ozanlardan biri de Kaygusuz Abdal'dır. Doğum tarihi de ölüm tarihi de, öldüğü yer de, bugün bile, tartışmalı görülüyor.

Kaygusuz Abdal'ın doğum yılı ile yaşadığı dönem üzerinde dört ayrı görüş ileri sürülmektedir. Son yapılan araştırmalardan çıkarılan, ama kesin olmayan sonuçlara göre, Kaygusuz Abdal'ın yaşamını şöylece özetleyebiliriz:

Kaygusuz Abdal'ın doğum yılı 1341-42 yılından daha geriye götürülemez. Asıl adı Alayı Gaybi (Alaeddin Gaybi)dir. Babası Alaiye Beyi Hüsarneddin Mahmud, dedesi Alaeddin bin Yusuf'tur. Bundan, Kaygusuz Abdal'ın bir "bey ailesi"nden geldiği, iyi bir öğrenim gördüğü, ayrıca avcılık, okçuluk gibi becerileri elde ettiği, sarayda yetiştiği anlaşılmaktadır.

Genç yaşında, Elmalı'daki Abdal Musa'nın buyruğuna girmiş, şeyhi kendisine "Kaygusuz" adını vermiştir. Bundan sonra da, bütün yaşamı boyunca şeyhinin yürüttüğü Bektaşilik tarikatının yayılmasında çalışmıştır. 1397-98 yıllarında Mısır'a gittiği, orada bir tekke açtığı anlaşılıyor. Daha sonra Hacca gitmiş, Suriye'yi, Irak'ı dolaşmış, Anadolu'ya dönmüş, güney ve batı Anadolu'da bir süre dolaşmış, 1424-1430 yıllarında Rumeli'ye geçmiş, Edirne, Yanbolu, Filibe, Manastır'da bulunmuştur.

Kaygusuz Abdal, bir görüşe göre Mısır'da ölmüş, Mukattam Dağı'nda bir mağaraya gömülmüştür. Bir başka görüş, Kaygusuz Abdal'ın mezarının Elmalı'nın Tekke Köyü'ndeki Abdal Musa Türbesinde olduğudur. Bu türbede, şeyhi, şeyhinin annesi, kızkardeşi ve üç dervişle birlikte yatmaktadır.

Kaygusuz Abdal'ın da eğitim, öğrenim görmüş öteki tekke ozanları gibi aruzla yazılmış şiirleri vardır. Ama bunlar hece ölçüsü ile yazdıkları gibi başarılı değildir.

Kaygusuz Abdal'ın şiirlerinde beliren en büyük özellik, kaba sofuluğu, insanların eksiklerini, kusurlarını, genel yaşamdaki terslikleri, bozuklukları gizli ya da açık ama alaycı bir dille eleştirmesidir. Yergi, taşlama gücü yüksek bir ozandır Kaygusuz Abdal.

Kendisinin de bağlandığı Bektaşilik inancasına, katı kurallara bağlı bir öğretici kimliğiyle değil, gülümseten bir biçimde, daha eğlendirici iğneleyici, eleştirici bir anlatımı yeğleyerek yayma çabasında görülüyor. Kaygusuz Abdal'ı, özellikle yergi taşlama, gülmece türünün çok başarılı örneklerini veren, yazdıklarıyla bugün de yaşarlılığını yitirmemiş, ilgi çekici, etkin bir ozan olarak saymamız, yanlış bir yargı olmasa gerektir.