Geldin
en sarp en engebeli acılara
yürüdün parmaklık kapıya
birbirine karıştı
gülümsemelerimiz
hoşgeldin sözlerimiz
gecede dönen iki yalım
havada haçlar
havada sarmallar
ölümsüz sekizin güzelim sarmalları
sonra güneşler yükseldi içimizde
geldi
yitik ve bilmediğimiz adalar
tanıyıp uzaktan seslendik onlara
insan yüzümüzün belirdiği
bu uzun yolculukta
Bir şeyler söyledin bana
işte yeni bir ses
göğüs kafesimin içinde
sesimle uyum arayan bir ses
vuruyor işte ikisi birlikte
karıştırıyor onunla
yoğunlaştırıyor onu
Bir şeyler söyledin bana
ama bir mırıltıyla
gözlerinin ilkyaza seslendiği
mutluluk sabahlarında tomurcuklanan
birlikte koşan
ve güzel kokular halinde
beline dolanan mırıltıyla
Konuşuyordun benimle
ve parmaklıkta duran elin
yeniden doğuyordu elimde
ilkin bir ılıklık
hafif bir basınç
avucun sonra
gerçek parmakların
parmaklarımın üzerinde
Konuşuyordun benimle
benim de yanıtlamam gerekiyordu seni
ama kim kiminle konuşuyordu
konuşmamızın kendi sesi vardı
sevginin
görünmeyen sesi
Konuşuyorduk
susuyorduk
doğrulasın diye gözlerimiz sözlerimizi
onları okşamalarla sarsınlar diye
eriyordu parmaklıklar
bir büyüyle havalanıyordu tavan
uzaktaydık uzaktaydık
kuşatılmış arenadan
ve adımlarımızın arkasında
güneşlerin kuyruk izleri
ve özgürlük sürgünleri
antlaşma ağacının dallarında
en sarp en engebeli acılara
yürüdün parmaklık kapıya
birbirine karıştı
gülümsemelerimiz
hoşgeldin sözlerimiz
gecede dönen iki yalım
havada haçlar
havada sarmallar
ölümsüz sekizin güzelim sarmalları
sonra güneşler yükseldi içimizde
geldi
yitik ve bilmediğimiz adalar
tanıyıp uzaktan seslendik onlara
insan yüzümüzün belirdiği
bu uzun yolculukta
Bir şeyler söyledin bana
işte yeni bir ses
göğüs kafesimin içinde
sesimle uyum arayan bir ses
vuruyor işte ikisi birlikte
karıştırıyor onunla
yoğunlaştırıyor onu
Bir şeyler söyledin bana
ama bir mırıltıyla
gözlerinin ilkyaza seslendiği
mutluluk sabahlarında tomurcuklanan
birlikte koşan
ve güzel kokular halinde
beline dolanan mırıltıyla
Konuşuyordun benimle
ve parmaklıkta duran elin
yeniden doğuyordu elimde
ilkin bir ılıklık
hafif bir basınç
avucun sonra
gerçek parmakların
parmaklarımın üzerinde
Konuşuyordun benimle
benim de yanıtlamam gerekiyordu seni
ama kim kiminle konuşuyordu
konuşmamızın kendi sesi vardı
sevginin
görünmeyen sesi
Konuşuyorduk
susuyorduk
doğrulasın diye gözlerimiz sözlerimizi
onları okşamalarla sarsınlar diye
eriyordu parmaklıklar
bir büyüyle havalanıyordu tavan
uzaktaydık uzaktaydık
kuşatılmış arenadan
ve adımlarımızın arkasında
güneşlerin kuyruk izleri
ve özgürlük sürgünleri
antlaşma ağacının dallarında
Abdüllatif Laabi
Çeviren: Özdemir İnce