Şiir, Sadece: Andrey Voznesenski
Andrey Voznesenski etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Andrey Voznesenski etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Mart 2019 Cumartesi

Sen

Hiçbir zaman rüyalarıma girmiyorsun Sen.
Gerçekte yaşayışım senin varlığınladır.
Rüyalara giriyor bunun dışında her şey.
Ve bunlar kötü rüyalardır.

Saten yastığında uyuyorsun.
Güneşte tamamen yandın,
Bir çay süzgeci gibi nefes alıyor
Traşlanmış koltukaltı.

İşte Sofia rıhtımı!
Gıcırtısı balkon kapısının.
Ballanmış metafiziği
Senin kokunu veren ıhlamurların.


Andrey Voznesenski

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Mimarlık Enstitüsünde Yangın Var

Mimarlık Enstitüsünde yangın var!
yanıyor bütün odalar, planlar
genel af varmış gibi zindanda ...
Yangın var! Yangın var!

Yapının uykulu yüzünün ta yukarlarından
utanmadan, yaramaz
aptal bir maymun gibi tıpkı
bir pencere kayıyor aşağı.

Yazıp bitirmiştik tezlerimizi,
tam sırası şimdi onları savunmanın.
Çatırdıyor içinde bir mühürlü dolabın:
hakkımdaki tüm kötü raporlar!

Yaralanmış tez kağıdım, o şimdi
yaprakların kızıl bir sonbaharı;
yanıyor resim tahtalarım,
bütün kentler yanıyor.

Beş yaz, beş kış alevler içinde uçtu gitti
bir varil petrol gibi tıpkı.
Karen, sevgili hayvancığını,
Oy! yanıyoruz!

Hoşça kal mimarlık:
yandı bitti kül oldu
bütün o aşk tanrısı yontularla süslü
inek sundurmaları
ve o cafcaflı postaneler uğruna!

Ey genç, anka kuşu, budala,
tezin sıcak bir şey şimdi,
küçük kırmızı eteğini fırlatıp atan,
kırmızı küçük dilini fiyakayla çıkaran.

Hoşça kal tahtalardaki yaşam!
Yangın yerleri dizisidir yaşam.
Kurtulamaz kimse şenlik ateşlerinden:
yaşarsınız-yanarsınız.

Ama yarın, bu küllerden,
bir arıdan da zehirli
ucu pusulanızın ok gibi fırlayacak
sokmak içi parmağınızı.

Her şey gitti dumanlarla,
ve hiç tükenmez iç çeken insanlar.
Sonu mu?
Sadece başlangıç bu.
Haydi sinemaya gidelim!


Andrey Voznesenski
Türkçesi: Ülker Tamer

28 Mayıs 2013 Salı

İlk Buz

Telefon kulübesinde titriyor bir kız.
Büyük mantosunun içine gizlemiş
gözyaşlarının dudak boyasına
karıştığı yüzünü.

İncecik avuçlarına hohluyor.
Parmakları buz tutmuş.

Bir başına dönecek evine
buzlu sokaklarda.

İlk buz. Buzun ilk tutuşudur.
Telefon cümlelerinin ilk buzu.

Donmuş yaşlar parlıyor yanaklarında.
Gönül kırıklığının ilk buzları.


Andrey Voznesenski
Türkçesi: Ülkü Tamer

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Marilyn Monroe'nun Monologu

Ben Marilyn, Marilyn.
Kahramanı
intiharın ve eroinin.
Kime parıldar yıldız çiçeklerim?
Kiminle konuşur telefonlar?
Kimdir geyik derisiyle kaplı terzihanede yaşamını sürükleyen?
Dayanılmaz şey,
dayanılmaz şey sevgisiz yaşamak
dayanılmaz şey uzakta olmak kavak ağaçlarından
dayanılmaz şey intihar,
fakat yaşamak
daha da dayanılmaz bir şey!
Satışlar. Suratlar. İğdiş bir öküz gibi böğürüyor şef
(Anımsıyorum Marilyn'i.
Otomobiller bakıyordu ona.
Yüz metrelik bir sinema ekranında
İncil'den bir gökyüzünde
yıldız bolluğu arasında
soluyordu Merlin
seviyorlardı onu...
Bitkin düşüyorlar, dönmek istiyorlar arabaya.
Dayanılmaz şey),
dayanılmaz şey
dayamak yüzünü köpek kokulu koltuklara!
Dayanılmaz şey, zorla olduğunda bu iş
daha da dayanılmaz şey, gönül rızasıyla olduğunda!

Dayanılmaz şey, düşünmeden yaşamak
daha da dayanılmaz şey -dalmak derinlere.
Nerede tasarılarımız? Sanki silip süpürdüler bizi,
var olmak- intihar değil de ne ki ...
intihar -savaşmaktır çirkefle
intihar -uzlaşmaktır onunla
dayanılmaz şey, yeteneksizsen eğer
yetenekliysen daha da dayanılmaz bir şey.

mesleğimizle öldürürüz kendimizi
parayla, güneşte yanmış kızlarla
çünkü biz oyuncular
yaşamayız gelecek kuşaklarla
rejisörlerse -döküntüden başka bir şey değil;
boğarız sevgililerimizi kucağımızda,
genç yüzlerin, alçıdan kalıplar gibi
izi kalır yastıklarda
dayanılmaz şey;

ah, anneler, anneler, neden doğurursunuz?
Biliyordun anne, ezeceklerini beni;

oh, buz tutmuşluğu sinema yıldızlığının
yasak bize yalnız kalmışlık,
metroda
troleybüste
mağazada
"Ooo!.. kimi görüyoruz bak hele ... diker gözlerini
mıymıntılar;

dayanılmaz şey, çıplak olmak
tüm afişlerde, tüm gazetelerde,
unutup,
ortasında yürek olduğunu bu bedenin
balık paket ederler seninle
gözler buruşuk
yüz parçalanmış
(korkunç şey anımsamak France Observer'de
fotoğrafını senin
güvenli yüzünle;
ve öte yanda ölü Marilyn!).

Anırıyor prodüktör, atıştırırken böreği:
"Siz bir meleksiniz ruhum,
alnınız inciden gibi!"
Ve siz, bilir misiniz kokusunu incinin?!
İntihar koktuğunu!
İntiharcılar-motosikletçilerdir,
intiharcılar acele ederler zom olmakta,
intiharcılar,
intiharcılar,
evrensel bir Hiroşima'dır bu,
dayanılmaz şey,
dayanılmaz şey bekleyip durmak
patlamasını;
ve anlatılmaz 
biçimde dayanılmaz bir şey
ellerin benzin kokması!

dayanılmazca
yanıyor mavide
veda portakalların ...

Güçsüz bir karıyım ben. İnecek değil miydim
tırmandığım yerden?
daha iyi
olması bu işin birden!


Andrey Voznesenski
1963
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

10 Ocak 2008 Perşembe

Rus - Amerikan Romansı

Hem benim ülkemde, hem senin ülkende
İnsan sabaha kadar uyur -- sırt sırta değilse.

Hem ay da bir tane, iki kat altın var
hem benim ülkemde, hem senin ülkende.

Hem fiyatı da aynı, hiçbir şeye değil, bedava
sana gündoğumu, bana günbatımı neyse.

Hem sabah olmadan serinlik pencerede
ne senin suçun, benim suçum ne de.

Hem sevgi var hem de acı vatan üzerine
senin uyduruk sözlerinde, benim uyduruk sözlerimde.

Keşke yarı yarıya azaltılsa sayısı budalaların
hem senin ülkende, hem benim ülkemde.


Andrey Voznesenski
1977

9 Ocak 2008 Çarşamba

Dağ Manastırı

Su ve taş.
Su ve ekmek.
Baş aşağı uyur
Boris ve Gleb.*

Öylesine naneli
suyu sabahın
gümüşün ve
tadı Meryem Ana'nın!

Artı özgürlüğün tadı
yokken gözün fazlası.
Tanrı'nın sözü değil
doğanın sesi.

Duvar ve istenç.
Su ve ten.
Tuz yerine geçsin diye
bir tutam kardelen!


Andrey Voznesenski
1970


* Eski Rusya'daki azizler.

8 Ocak 2008 Salı

San Francisco'lu Şair Jerry'nin Diyaloğu

-- Demek ki,
geçmişte şair olan, bugün de yargılanmayı isteyen,
kendisinin ve 60'lı yıllardaki dünyanın tanığı?
-- Evet!
-- Yanıtlarda gerçeği söyleyeceğinize ant içiyor
musunuz?
-- Evet.
-- Gezegenlerin en kocamanında ve en mutlusunda
yaşayarak, benim kalburumdan küçük bir kum
tanesinde...
-- Evet.
-- ...siz kendi deneyinizi mi yapıyordunuz?
-- Evet.
-- Şarkı söylemeyi seviyor ve müziğin --
yıldızınız olduğunu sanıyor muydunuz?
-- Evet.
-- İnce bir kulağa veya sese sahip miydiniz ve hiç değilse
konuyu biliyor muydunuz?
-- Hayır.
-- O daracık ağızlı kadını tanıyor muydunuz?
Ve fenerli evin gölette hayali görünüyor muydu karo
valesi gibi?
-- Hayır.
-- Hep viski mi istiyordu, buzsuz ve sodasız?
-- Hayır, hayır, hayır!
-- Siz ona hayatı emanet ettiniz. Nerde o kadın?
-- Yok.
-- Çekmediğiniz kalmadı - kral merhameti, siyaset, para,
yoksulluk, sırf şiirler gün yüzüne çıksın diye ucuz bir
şöhret ve ardından şöyle zamlı bir ödemeyle.
-- Evet.
-- Fakat yine de, üstün başarılı öğrencim, bilginiz 5
üzerinden 2'lik mi?
-- Evet.
-- Çöl diyordunuz - ama kentlere gidiyordunuz, gururu
yendiniz mi, gazetelerin moda ismi olduktan sonra?
-- Hayır.
-- Hedefe yaklaştınız mı, stadyumlar size 'Ver!' diye
bağırdığında?
-- Hayır.
-- Şiirlerde hep - sorular, onlarda ne varsa
bu da sadece zarar,
işin verimi
düşüyor mu bu zırvaları okuyarak?
-- Evet.
-- Ve siz yine de bir gün ışığın parıltısıyla
karşılaşacağınıza inanıyor musunuz?
-- Evet.
-- Oğlanlar, ya belki
Kızlar, ya belki...
Fakat yılların yükü altında ezilmiş olacaklar.
Arkadaşlar 'dada'ya yöneldiler mi?
-- Kimisi öyle.
-- Her şey - zevzeklik,
sizde anlam yok, şair!
-- Yoksa, evet.
-- Mutluluk verdiniz mi hiç o kadına, ki
onun kişiliğini ünlü kılmak için ne çok uğraş verdiniz?
-- Evet,
yani hayır.
-- Blucinini zor giyen, şiir yazan çalı horozu,
şarkı söylüyor musun kendi hayatının gırtlağını sıkarak?
Eve döneceksin - orada yer gök inliyor mu?
-- Evet.
-- Paris Convention'u özgürlükten yana mıydı?
Onun haklılığı cinayete mi dönüştü yoksa?
-- Evet.
-- Sizin topraklarınızda soğuklar, soğuklar,
öyle bir alan ki, bağırsan da - her şey
yok'a çıkar mı?...
-- Evet.
-- Siz karanlıktan alnınızla avlu kapısını zorlayıp kırıyor
muydunuz?
Hem avlu kapısının arkası yine karanlık mı?
-- Evet.
-- Gerek yok, gerek yok, gerek yok, gerek yok, gerek yok,
belâ gelecek başa.
-- Vücudunuza acıyor musunuz? pekiy,
ya annenize kalan yılların gizemine?
-- Evet.
-- Evet mi?
-- Hayır.
-- ?...
-- Hayır.
-- Demek ki, deneye devam ediyorsunuz? Haydi!
Bu günah çıkartma canıma yetti,
siz - delisiniz, sahte put, beyinsizin teki, asalak!
Güzel konuşmalar yapmaya mı gidiyorsunuz, kötülüğü
yenmeye mi,
affetmeye mi yoksa?
Gerçek nerede peki? 'Evet'te mi, yoksa 'hayır'da mı?

Yanıtlara sıkıştırılmamıştır
kaderler ve gözyaşları.
Soruda gerçeğin taa kendisi.
Şairler -- sorudur onlar.


Andrey Voznesenski
1967

7 Ocak 2008 Pazartesi

Sone

Ragtime


uyku yok
uyumak uyumak uyumak
uyku akıp gitti
uyku mavilik Kurtuluş
uyuyor Manastır
uyuyor utanç
bit ısırdı
ve uyudu
Tanrı uyuyor
uyumak uyumak uyumak
yine telefon
-- halk lokantaları mı?
- o... !
orospu mu?
telefon
137-18-25
-- uykum, sen misin?
eveeeeeet,
üç, iki, mak.
'SPEED' spor ayakkabıları
taksi!
'MİD' *
'TASS'
-- anne uyuyor
şşşt...
uyumak uyumak
sen - benim uykum
esrimek
uyumak uyumak
telefon
-- halk lokantaları mı?
-- o... !
orospu mu?!!
eveeeeet!..
üç, iki, mak.
'SPEED' spor ayakkabıları
-- taksi
'TASS'
' MİD'
Uyumak, uyumak, uyumak
telefon
-- halk lokantaları mı?
uyku yok
sen -- benim uykum
uyku haram


Andrey Voznesenski


* MİD, Rusya'da Dışişleri Bakanlığının kısaltılmış adı.