Kuşlarla konuşabilseydim eğer,
istiridyelerle, küçük kertenkelelerle,
Kara Orman’ın tilkileriyle,
örnek alınası penguenlerle;
eğer koyunlar,
bol tüylü çıtkırıldım kucak köpekleri,
araba atları anlasaydı beni;
kedilerle bir şeyler tartışabilseydim,
tavuklar beni anlasaydı!
Hiç denk gelmedi konuşmak
şık hayvanlarla:
Meraklı değilim
eşekarılarının görüşlerine
ya da yarış atlarının:
onlar uçarken iş bitirsinler,
madalyalar kazansınlar koşarak!
Ben sineklerle konuşmak istiyorum,
yeni enciklemiş kancıkla;
ve yılanlarla sohbet etmek.
Şimdi geçmişte kalan üç katlı gecelerde
yürümek için adım attığımda,
gece köpeklerini izledim,
hiçbir yere gitmeyen bir aceleyle
sessizlikte yürüyen,
o pejmürde gezginleri,
hem saatlerce izledim onları,
bana güvenmediler,
ah, zavallı aptal köpekler,
kaçırdılar dertlerini
dökme şansını,
hayalet sokaklar boyunca
keder ve kuyrukla koşma şansını.
Hep meraklı olmuşumdur
şu erotik tavşana:
kim ürkütür onları ve fısıldar
jenital kulaklarına?
Durmadan çoğalırlar
ve Aziz Francesco’ya hiç bakmazlar,
hiç saçmalık dinlemezler:
durma inip biner tavşan
tükenmez bir canlılıkla.
Tavşanla konuşmak isterdim,
gelgeç âdetlerini seviyorum onun
Örümcekler ziyan edilir durur
can sıkıcı uzmanların
aptalca sayfalarında,
sinek gözüyle görürler onları,
açgözlü, yamyam, sadakatsiz,
seksüel, şehvetli diye tanımlarlar.
Bu şöhret benim için
kendilerinin portresi:
örümcek bir mühendistir,
tanrısal bir saatçi, bir iki sinek yüzünden
aptalların tiksindiği,
bir örümcekle sohbet etmek istiyorum:
bana bir yıldız dokusun istiyorum.
Pireler öylesine ilgimi çekiyor ki
bırakırım saatlerce ısırsınlar beni,
onlar mükemmel, eski, Sanskrit,
rica minnet dinlemez makineler.
Yemek için ısırmazlar,
sadece sıçramak için,
kürenin dansçıları onlar,
zarif şeyler, en yumuşak
ve en geniş sirkin akrobatları:
dolu dizgin koştursunlar derimde,
açığa vursunlar coşkularını,
kanımla eğlendirsinler kendilerini,
ama biri beni onlara tanıtmalı,
onları yakından tanımak istiyorum,
neye güveneceğimi bilmek istiyorum.
Hiç samimi olma şansım olmadı
geviş getirenlerle, şöyle derinliğine:
ama ben de bir geviş getirenim,
beni tanımamalarını anlamıyorum.
Bu konuyu ele almalıyım
ineklerle öküzlerle bakışarak,
ve boğalarla plan yaparak.
Bir yolla öğreneceğim
bağırsaklarındaki onca şeyi,
yasak tutkular gibi
içlerinde gizli olanı.
Ne düşünür domuzlar şafak vakti?
Şarkı söylemezler ama ona destek olurlar
koca pembe gövdeleri,
küçük sert ayaklarıyla.
Domuzlar şafağa destek olurlar.
Kuşlar geceyi yer bitirir.
Ve sabahleyin dünya
bomboştur: örümcekler,
insanlar, köpekler ve rüzgâr uykudadır,
domuzlar homurdanır ve şafak söker.
Domuzlarla konuşmak istiyorum.
Tatlı, ötümlü, karık sesli kurbağalar,
hep bir günlüğüne kurbağa olmak istedim,
hep sevdim su birikintilerini,
iplikler gibi ince yaprakları,
kurbağaların göğün efendisi olduğu
suterelerinin yeşil dünyasını.
Kurbağaların serenadı
düşüme yükseliyor ve onu harekete geçiriyor,
bir sarmaşık gibi yükseliyor
çocukluğumun balkonlarına,
kuzinimin göğüslerine,
Güney’in kara gecesindeki
astronomik yaseminlere,
ve şimdi, zaman geçti ya,
bana göğü sormasınlar:
henüz öğrenmediğimi düşünüyorum
kurbağaların karık dilini.
Bu böyleyse, ben nasıl şairim peki?
Gecenin çoğaltılmış coğrafyasından
ne biliyorum?
Bu koşturan ve sessiz dünyada
yeni iletişimler istiyorum ben,
başka diller, başka imler,
bu dünyayı tanımak istiyorum.
Açıkgöz kapitalistlerin
ve sistemli kadınların
uğursuz sunuşlarından
herkes memnun.
Bense bir sürü şeyle konuşmak istiyorum
ve bu gezegeni terketmeyeceğim
aramaya geldiğim şeyi öğrenmeden,
bu meseleyi soruşturmadan;
insanlar yetmiyor bana,
daha ileri gitmem gerek,
daha yakına gitmem gerek.
Bu yüzden, baylar, ben bir atla
sohbete gidiyorum,
şaire hanım beni hoş görsün,
profesör bağışlasın,
bütün haftam dolu,
bir dolu konuşma dinlemeliyim.
O kedinin adı neydi?
Pablo Neruda
Hayvanlar Kitabı
1974
istiridyelerle, küçük kertenkelelerle,
Kara Orman’ın tilkileriyle,
örnek alınası penguenlerle;
eğer koyunlar,
bol tüylü çıtkırıldım kucak köpekleri,
araba atları anlasaydı beni;
kedilerle bir şeyler tartışabilseydim,
tavuklar beni anlasaydı!
Hiç denk gelmedi konuşmak
şık hayvanlarla:
Meraklı değilim
eşekarılarının görüşlerine
ya da yarış atlarının:
onlar uçarken iş bitirsinler,
madalyalar kazansınlar koşarak!
Ben sineklerle konuşmak istiyorum,
yeni enciklemiş kancıkla;
ve yılanlarla sohbet etmek.
Şimdi geçmişte kalan üç katlı gecelerde
yürümek için adım attığımda,
gece köpeklerini izledim,
hiçbir yere gitmeyen bir aceleyle
sessizlikte yürüyen,
o pejmürde gezginleri,
hem saatlerce izledim onları,
bana güvenmediler,
ah, zavallı aptal köpekler,
kaçırdılar dertlerini
dökme şansını,
hayalet sokaklar boyunca
keder ve kuyrukla koşma şansını.
Hep meraklı olmuşumdur
şu erotik tavşana:
kim ürkütür onları ve fısıldar
jenital kulaklarına?
Durmadan çoğalırlar
ve Aziz Francesco’ya hiç bakmazlar,
hiç saçmalık dinlemezler:
durma inip biner tavşan
tükenmez bir canlılıkla.
Tavşanla konuşmak isterdim,
gelgeç âdetlerini seviyorum onun
Örümcekler ziyan edilir durur
can sıkıcı uzmanların
aptalca sayfalarında,
sinek gözüyle görürler onları,
açgözlü, yamyam, sadakatsiz,
seksüel, şehvetli diye tanımlarlar.
Bu şöhret benim için
kendilerinin portresi:
örümcek bir mühendistir,
tanrısal bir saatçi, bir iki sinek yüzünden
aptalların tiksindiği,
bir örümcekle sohbet etmek istiyorum:
bana bir yıldız dokusun istiyorum.
Pireler öylesine ilgimi çekiyor ki
bırakırım saatlerce ısırsınlar beni,
onlar mükemmel, eski, Sanskrit,
rica minnet dinlemez makineler.
Yemek için ısırmazlar,
sadece sıçramak için,
kürenin dansçıları onlar,
zarif şeyler, en yumuşak
ve en geniş sirkin akrobatları:
dolu dizgin koştursunlar derimde,
açığa vursunlar coşkularını,
kanımla eğlendirsinler kendilerini,
ama biri beni onlara tanıtmalı,
onları yakından tanımak istiyorum,
neye güveneceğimi bilmek istiyorum.
Hiç samimi olma şansım olmadı
geviş getirenlerle, şöyle derinliğine:
ama ben de bir geviş getirenim,
beni tanımamalarını anlamıyorum.
Bu konuyu ele almalıyım
ineklerle öküzlerle bakışarak,
ve boğalarla plan yaparak.
Bir yolla öğreneceğim
bağırsaklarındaki onca şeyi,
yasak tutkular gibi
içlerinde gizli olanı.
Ne düşünür domuzlar şafak vakti?
Şarkı söylemezler ama ona destek olurlar
koca pembe gövdeleri,
küçük sert ayaklarıyla.
Domuzlar şafağa destek olurlar.
Kuşlar geceyi yer bitirir.
Ve sabahleyin dünya
bomboştur: örümcekler,
insanlar, köpekler ve rüzgâr uykudadır,
domuzlar homurdanır ve şafak söker.
Domuzlarla konuşmak istiyorum.
Tatlı, ötümlü, karık sesli kurbağalar,
hep bir günlüğüne kurbağa olmak istedim,
hep sevdim su birikintilerini,
iplikler gibi ince yaprakları,
kurbağaların göğün efendisi olduğu
suterelerinin yeşil dünyasını.
Kurbağaların serenadı
düşüme yükseliyor ve onu harekete geçiriyor,
bir sarmaşık gibi yükseliyor
çocukluğumun balkonlarına,
kuzinimin göğüslerine,
Güney’in kara gecesindeki
astronomik yaseminlere,
ve şimdi, zaman geçti ya,
bana göğü sormasınlar:
henüz öğrenmediğimi düşünüyorum
kurbağaların karık dilini.
Bu böyleyse, ben nasıl şairim peki?
Gecenin çoğaltılmış coğrafyasından
ne biliyorum?
Bu koşturan ve sessiz dünyada
yeni iletişimler istiyorum ben,
başka diller, başka imler,
bu dünyayı tanımak istiyorum.
Açıkgöz kapitalistlerin
ve sistemli kadınların
uğursuz sunuşlarından
herkes memnun.
Bense bir sürü şeyle konuşmak istiyorum
ve bu gezegeni terketmeyeceğim
aramaya geldiğim şeyi öğrenmeden,
bu meseleyi soruşturmadan;
insanlar yetmiyor bana,
daha ileri gitmem gerek,
daha yakına gitmem gerek.
Bu yüzden, baylar, ben bir atla
sohbete gidiyorum,
şaire hanım beni hoş görsün,
profesör bağışlasın,
bütün haftam dolu,
bir dolu konuşma dinlemeliyim.
O kedinin adı neydi?
Pablo Neruda
Hayvanlar Kitabı
1974