Düşünür insan geceleri eve geldiğinde,
mısırın soğuk sisinde yorgun, eve gelince
sendikadan (yıpratan
kavga günden güne, saçaklardan damlayan
yağmur yüklü mevsim, inatçı
acının tok sesli yürek çırpması)
bu boyun eğdiricinin ve zincirin
maskelenmiş, kurnaz,
alçak geri-dönüşü,
ve dehşet yükseldiğinde
kilide dek girmek için seninle birlikte içeri,
eskice bir ışık seçilir, ılıkca ve sertçe
bir metal gibi, gömülmüş bir yıldız gibi,
Padre Bartolome, sağolasın bunun için,
bu amansız geceyarısının armağanı için,
sağol, çünkü hayatının ipi yenilmezdi:
Ölebilirdi bu, ayaklar altında çiğnenebilirdi,
acımasız çeneli köpekler tarafından yutulabilirdi,
kundaklanmış evden geriye kalabilirdi
kül olarak,
sayısız katilin buzsoğuğu kılıcına
rastlayabilirdi O
ya da nefret idare edebilirdi bir gülüşle
(bir sonraki haçlı askerinin ihaneti) ,
iftira özenle yerleştirilirdi pencereye.
Batabilirdi O, renksiz görünmez iplik,
yılmaz berraklık,
dönüşmüş eyleme, dövüşene,
çeliğin pike yaparak düşen çağlayanı.
Çok az insan seninki gibi bir hayat sunabilir,
çok az gölge ağaçtaki gölgen kadar tazelik verir,
dalgalanır onda kıtanın bütün gergin ateşleri birlikte,
bütün ezilmiş koşullar, parçalanmış yara,
yokedilmiş köyler, her şey işte yeniden doğar
gölgende senin, ölümün eşiğinde
umudu kurarsın sen.
Padre, ne büyük mutluluk insan ve soyu için
bu çiftliğe gelmiş olman,
suçun siyah tohumunu çiğnemen,
her gün boşaltman öfkenin tasını.
Kim kırdı gönlünü, ey çıplak ölümlü,
hiddetin dişleri arasında?
Nasıl tanınır acaba başka gözler,
başka metalden, doğduğunda sen?
Nasıl karıştırılır mayalar
insanın gizli ununa
yoğurmak için senin kararlı başağını
dünyanın ekmeğine?
Gerçekte kana susamış hayaletler arasındaydın,
sen ev arayışının borasında
şefkatin sonsuzluğuydun.
Kavgadan kavgaya dönüşür
umudun gerekli aletlere:
yalnız kavga dal oldu,
yararsız ağlayış partiyle toparlandı.
Yararı yoktu merhametin. Bıraktığında
direklerinin görmesini, seni koruyan geminin,
kutsayan elinin, papaz cübbenin,
ipe dizdi gözyaşlarını düşman ayaklar altında
ve havaya uçurdu zambağın rengini.
Yararı yoktu merhametin, yüksek ve boş
terkedilmiş bir katedral gibi.
Senin yılmaz kararlılığındı bu,
canlı direniş, silahtaki yürek.
Sağduyu senin en büyük gerecindi.
Örgütlenmiş çiçek senin yapın.
Oradan kâşifler
(kendi tepelerinde) baktılardı sana,
kavga kılıçlarına yaslanmış,
kaya gölgeleri gibi, karartırken onlar
başlangıcının arazilerini alaylı tükürükleriyle
ve bağırdılar: "Yabancılardan
para alıyor O,"
"Anayurdu falan yoktur O'nun," "Hâinin biridir O,"
ama senin vaazın
gelip geçici bir dakika değil,
uçucu kural değil, yoldan geçen birinin adımları değil.
Ağacın savaşan bir ormandı senin,
demirdi en derindeki kökte, çiçeklenen toprakta
saklamıştı her bir ışık için,
evet, hatta daha çok, daha da derine gitti bu:
zamanın birliğinde, hayatın akışında
uzatılmış elin
burçlar kuşağındaki bir yıldızdı, halkın işaretiydi.
Padre, bugün benimle birlikte gir bu evden içeri.
Mektupları göstereceğim sana, halkımın ıstıraplarını,
takip edilmiş insanların ıstıraplarını.
Eski acıları göstereceğim sana.
Ve tökezlememem için, tam tersine, ayağa kalkmam için
dünyada ve sürdürmek için kavgayı,
bırak yüreğimde huzursuz rüzgârı
ve şefkatinin merhametsiz ekmeğini.
mısırın soğuk sisinde yorgun, eve gelince
sendikadan (yıpratan
kavga günden güne, saçaklardan damlayan
yağmur yüklü mevsim, inatçı
acının tok sesli yürek çırpması)
bu boyun eğdiricinin ve zincirin
maskelenmiş, kurnaz,
alçak geri-dönüşü,
ve dehşet yükseldiğinde
kilide dek girmek için seninle birlikte içeri,
eskice bir ışık seçilir, ılıkca ve sertçe
bir metal gibi, gömülmüş bir yıldız gibi,
Padre Bartolome, sağolasın bunun için,
bu amansız geceyarısının armağanı için,
sağol, çünkü hayatının ipi yenilmezdi:
Ölebilirdi bu, ayaklar altında çiğnenebilirdi,
acımasız çeneli köpekler tarafından yutulabilirdi,
kundaklanmış evden geriye kalabilirdi
kül olarak,
sayısız katilin buzsoğuğu kılıcına
rastlayabilirdi O
ya da nefret idare edebilirdi bir gülüşle
(bir sonraki haçlı askerinin ihaneti) ,
iftira özenle yerleştirilirdi pencereye.
Batabilirdi O, renksiz görünmez iplik,
yılmaz berraklık,
dönüşmüş eyleme, dövüşene,
çeliğin pike yaparak düşen çağlayanı.
Çok az insan seninki gibi bir hayat sunabilir,
çok az gölge ağaçtaki gölgen kadar tazelik verir,
dalgalanır onda kıtanın bütün gergin ateşleri birlikte,
bütün ezilmiş koşullar, parçalanmış yara,
yokedilmiş köyler, her şey işte yeniden doğar
gölgende senin, ölümün eşiğinde
umudu kurarsın sen.
Padre, ne büyük mutluluk insan ve soyu için
bu çiftliğe gelmiş olman,
suçun siyah tohumunu çiğnemen,
her gün boşaltman öfkenin tasını.
Kim kırdı gönlünü, ey çıplak ölümlü,
hiddetin dişleri arasında?
Nasıl tanınır acaba başka gözler,
başka metalden, doğduğunda sen?
Nasıl karıştırılır mayalar
insanın gizli ununa
yoğurmak için senin kararlı başağını
dünyanın ekmeğine?
Gerçekte kana susamış hayaletler arasındaydın,
sen ev arayışının borasında
şefkatin sonsuzluğuydun.
Kavgadan kavgaya dönüşür
umudun gerekli aletlere:
yalnız kavga dal oldu,
yararsız ağlayış partiyle toparlandı.
Yararı yoktu merhametin. Bıraktığında
direklerinin görmesini, seni koruyan geminin,
kutsayan elinin, papaz cübbenin,
ipe dizdi gözyaşlarını düşman ayaklar altında
ve havaya uçurdu zambağın rengini.
Yararı yoktu merhametin, yüksek ve boş
terkedilmiş bir katedral gibi.
Senin yılmaz kararlılığındı bu,
canlı direniş, silahtaki yürek.
Sağduyu senin en büyük gerecindi.
Örgütlenmiş çiçek senin yapın.
Oradan kâşifler
(kendi tepelerinde) baktılardı sana,
kavga kılıçlarına yaslanmış,
kaya gölgeleri gibi, karartırken onlar
başlangıcının arazilerini alaylı tükürükleriyle
ve bağırdılar: "Yabancılardan
para alıyor O,"
"Anayurdu falan yoktur O'nun," "Hâinin biridir O,"
ama senin vaazın
gelip geçici bir dakika değil,
uçucu kural değil, yoldan geçen birinin adımları değil.
Ağacın savaşan bir ormandı senin,
demirdi en derindeki kökte, çiçeklenen toprakta
saklamıştı her bir ışık için,
evet, hatta daha çok, daha da derine gitti bu:
zamanın birliğinde, hayatın akışında
uzatılmış elin
burçlar kuşağındaki bir yıldızdı, halkın işaretiydi.
Padre, bugün benimle birlikte gir bu evden içeri.
Mektupları göstereceğim sana, halkımın ıstıraplarını,
takip edilmiş insanların ıstıraplarını.
Eski acıları göstereceğim sana.
Ve tökezlememem için, tam tersine, ayağa kalkmam için
dünyada ve sürdürmek için kavgayı,
bırak yüreğimde huzursuz rüzgârı
ve şefkatinin merhametsiz ekmeğini.
Pablo Neruda
Los libertadores
Canto General