Şiir, Sadece: Can Sıkıntısı
Can Sıkıntısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Can Sıkıntısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mayıs 2017 Cumartesi

Can Sıkıntısı

Ben her zaman can sıkıntısının pençesindeyim
Şu oyuncaksız dünyada,
Oyunların yasak olduğu şu üç boyutlu boşlukta.

Renklere gözünü kapatmış İova'nın kışı
Bana hep aynı beyaz zemini sunar
Ama ben Picasso tarzında
Geometrik çizgiler çizmekten yorgunum.

Ben, kuzey dönencesini aşıp
Kutba oturmayı
Ve Zodyak buz yalağını seyretmeyi düşlerim.
Ben, Ekvator'a gidip
Ve peşimi bırakmayan kederle
Güneşin yolunun üzerinde ölmeyi düşlerim sık sık.

Ben, merkezkaç doğrultusunu izlemeyi
Ve dikine fırlayan bir dalgıç gibi
Hapishanemizden sonsuzluğun maviliğine doğru fışkırmayı
düşlerim


Yü Kuang-Çong
Çeviren: Eray Canberk

19 Haziran 2012 Salı

Can Sıkıntısı

Sanki bin yaşındayım, o kadar hatıram var.
Gözleri bilançolar, manzumeler, ilamlar,
Romanslar, sevgi talan mektuplar, makbuzlara
Sarılı gür saçlara dolu bir büyük masa,
Saklamaz daha çok sır üzüntülü kafamdan,
Bu bir ehram, bir mahzen, öylesine kocaman,
Fakirler çukurundan daha çok ölüleri,
-Ben ayın tiksindiği bir mezarlığım şimdi;-
Orda azaplar gibi sürünür uzun kurtlar,
En can alıcı ölülerime boyuna saldırırlar
Solmuş güllerle dolu eski bir odayım ben,
İçindeki eşyanın yıllar geçmiş üstünden,
Orda üzgün pasteller, uçuk renkli Boucher'ler,
Dağılan bir kokuyu içlerine çekerler

Bıkkınlığın yemişi, dinmez can sıkıntısı,
Ölümsüzlüğün sonsuz ölçüsünü aldı mı?
Karlı yılların ağır yumakları altında,
Topal günleri geçmez hiçbir şey uzunlukta.
-Artık ey canlı madde! belirsiz bir dehşetin
Sardığı bir kayadan başka bir şey değilsin.
Bir sisli kum çölünün dibinde uyuklarsın,
Bir sfenks ki meçhulu aldırışsız dünyanın;
Har'tada unutulmuş ama hırçın sesiyle
Yalnız şarkılar söyler, batıp giden güneşe.


Charles Baudelaire