Şiir, Sadece: Edgar Allan Poe
Edgar Allan Poe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Edgar Allan Poe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ekim 2016 Çarşamba

Helena

Güzelliğin benim için Helena,
İznik kalyonlarıdır geçmişin,
Taşırlar mis gibi bir denizde
Bir gezegeni yavaşça, ezik, bitkin
o doğduğun sahillere.

Alışık dolaşmaya umutsuz denizlerde,
Ölümsüz yüzün, sümbül saçların
Çekti yurduma Naiade havaların,
O eski Yunan görkemine
Ve yüceliğine Romanın.

Görüyorum o alımlı pencerende
Seni bir heykel gibi dururken
Akik lamban elinde,
Sen, ey! O kutsal ülkelerden
Gelen, Psykhe, seni


Edgar Allan Poe
Çeviren: İlhan Berk

30 Temmuz 2013 Salı

To

Çok geçmedi daha, bu dizelerin yazarı,
Entelektüelliğin delice kibiri içinde,
"Sözcüklerin gücü'nü" savunur, insan beyninde
İnsan dilinin söylediklerinin ötesinde
Bir düşüncenin ortaya çıktığına hiç inanmazdı:
Fakat şimdi, o kurumlanmayı alaya alırcasına
İtalyan tonunda, yalnızca ayın aydınlattığı
''Hermon Tepesi üstünde inci kolyeler gibi asılı duran çiy''
İçinde düş kuran melekler tarafından mırıldanılsınlar diye
Yaratılmış yabancı yumuşak iki heceli iki sözcük
Düşüncenin ruhları olan düşünülmemişe benzeyen düşünceleri,
Arp çalan melek İsrafil'in bile
(o ki sahipti ''Tanrının yarattıkları içinde en tatlı ses''e)
Onun bile dile getirebilmeyi umduğundan
Daha zengin, çok daha vahşi, çok daha ilahi hayallari
O yazarın kalbinin uçurumlarından dışarı
Harekete geçirdiler. Ve ben! bozuldu benim imlam.
Güçsüzce ürperen ellerimden düşer kalem.
Senin tarafından emredilse de ismini yazmam,
Yazamam - konuşamam ya da düşünemem -
Yazık ki hissedemem; çünkü hissetmek değildir bu,
Bu düşlerin ardına dek açık kapısının altın
Eşiği üstünde, aşağılardaki muhteşem manzaraya,
Büyülenmiş, gözlerini dikerek, hareketsiz ayakta durmak,
Ve titremek gördükçe, sağ tarafta,
Sol tarafta, ve bütün yol boyunca,
Morlaşan buğular ortasında, hülyalı uzaklarda
İhtimalin tükendiği yere kadar, yalnızca seni!


Edgar Allan Poe

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Çanlar

"The Bells"


I

Kızakların işitin çanlarını-
Gümüşten çanlarını!
Ezgileri haber veriyor dünyasından eğlencenin!
Çıngır çıngır çıngırdıyorlar nasıl da
Buz gibi havasında gecenin!
Göklere serpilmiş yıldızlar,
Kristal hazlar,
sevinçlerle parıldar, göz kırparlarken adeta,
bir tür Runik uyak
içinde vakti, vakti, vakti saklayarak,
çanlar, çanlar,
çanlar, çanlar ve çanlardan,
çıngırtılarından, şıngırtılarından çanların,
öylesine uyumlu fışkırıp dökülen çınlama tınlamalara.

II

Tatlı düğün çanlarını duyun,
Altın çanları!
Armonileri ılık gece boyunca nasıl da mutlu
bir dünyadan haber ediyor!
Çınlıyor sevinçleri nasıl da!
O zevklenirken, o ayda
Dinleyen kumruya
Tamamıyla akortlu,
Erimiş altın notalardan
Nasıl da küçük akışkan
bir şarkı akıp gidiyor.

Oh, ses veren ufacık odalardan dışarı
Nasıl da ahengli bir ses fışkırması gürce dökülür taşar!
Nasıl da kabarır şişer!
Nasıl da yerleşir
Geleceğe! nasıl da söz açar
Salınan ve çalınan
Çanlara, çanlara, çanlara,
Çanlara, çanlara, çanlara, çanlara,
Çanlara, çanlara, çanlara,
Uyağına ve uyumuna çanların
Sevk eden kendinden geçişten!

III

Yüksek alarm çanlarını işitin-
Pirinçten çanları!
Çalkantıları şimdi ne kadar da korkunç bir öykü anlatıyorlar!
İrkilmiş kulağına gecenin
Nasıl da acı acı bağırıp korkularını boşaltıyorlar!
Korkuları konuşturmuyor onları,
Yaygaralı bir yalvarma ile insafına ateşin,
Sağır ve çılgın ateşten delice bir rica ile,
Daha yükseğe, daha, daha yükseğe sıçrayarak,
Umutsuz bir istek
Ve azimli bir çaba ile,
Hiç bir zaman değilse şimdi -şimdi,
Rengi solmuş ayın yanına oturmak için
Çığlık çığlığa uyumsuzca
Haykırabiliyorlar yalnızca.
Ah, çanlar, çanlar, çanlar!
Korkularıyla nasıl da onlar,
Bir umutsuzluk masalı anlatırlar!
Nasıl da çalar, çarpışır, gümbürderler!
Çarpıntılı göğün göğsüne
Korkuyu nasıl da döker akıtırlar!
Ama yine de kulak bilir tamamen,
Çangırdayarak,
Tangırdayarak,
Nasıl geri çekildiğini tehlikenin ve yükselip taştığını,
Kulak apaçık anlar buna rağmen,
Hır gürleşerek,
Dalaşarak
Nasıl indiğini tehlikenin ve kabarıp coştuğunu,
İniş ve yükselişlerle çanların,
Çanların, çanların, çanların,
Çanların,
Çanların öfkesindeki,
Çanların, çanların,
Çanların,
Çanların çalmasında ve çınlamasındaki.

IV

Dinleyin çalmalarını ağır ağır çanların-
Demir çanların!
Tekdüzelikleri düşünceleri nasıl da
bir törensel dünyaya mecbur kılar!
Sessizliğinde gecenin,
Paslı gırtlaklarından
Yükselen her ses
Bir inilti olduğundan
Ses tonlarının kasvetli tehditindeki
Korkuyla nasıl da ürpeririz!
Ve insanlar- ah, insanlar-
Onlar ki yüksek kulenin ucunda otururlar,
Yapayalnız,
Ve o çanları ağır ağır çalan, çalan, çalan kimse
Şu sarmalanmış monotonluğun içinde
İnsan yüreğine bir taş yuvarlanmasından böyle
Bir şan, bir ihtişam duyar,
Onlar erkek de değildirler dişi de-
Onlar insan da değidirler vahşi de-
Gulyabanilerdir onlar:
Ve o ki krallarıdır onların, çanları ağır ağır çalar,
Çanlardan bir zafer şarkısını
Gümbürdetir, gümbürdetir, gümbürdetir,
Gümbürdetir!
Ve onun neşeli göğsü
Çanların zafer şarkısıyla dolar
Ve o raks eder, ve o çığlık atar sevinçle;
Çanların,
Zafer şarkılarına çanların
bir tür Runik uyak
İçinde vakti, vakti, vakti saklayarak:
Çanların, çanların, çanların,
Zonklamalarına çanların,
Hıçkırmalalarına çanların,
Bir tür Runik uyak
İçinde vakti, vakti, vakti saklayarak;
Çaldıkça çanını o, matemin, matemin, matemin,
Çanların, çanların, çanların,
Çanların gürlemelerine
Çanların, çanların, çanların,
Çanların, çanların,
Ağır ağır çalmalarına çanların,
İnlemelerine ve inildemelerine çanların
Mutlu bir Runik uyak
İçinde vakti, vakti, vakti saklayarak.


Edgar Allan Poe

Şarkı

Gelin olduğun gün gördüm seni-
Alevli bir pembelik yüzüne indiğinde
Mutlulukla sarılmıştın, öyleyken
Tümden aşka kesilmişti dünya önünde.

Ve senin gözlerinde tutuşan ışık
(artık her ne idiyse)
Güzellik diye gördüğüydü
Sızlayan gözlerimin yeryüzünde.

O pembelik, kızlık utancı belki-
Geçip gider öyleyse-
Ama hala harlı bir ateş, öyleyken
Tutuşturdu, yazık, o adamın göğsünde.

O, gelin olduğun gün seni gören
Hani şu derin pembelik yüzüne çöktüğünde
Mutlulukla sarılmıştın, öyleyken
Tümden aşka kesilmişti dünya önünde.


Edgar Allan Poe

27 Temmuz 2013 Cumartesi

Marie Louise Shew'e

Varlığını sabah diye selamlıyanlardan -
Yokluğunu gece sayanlardan -
Yüksek göklerde kutsal ateşi gölgeleyen -
Ağlayarak ümit için her saat seni kutsayanlardan -
Yaşam için - ah. Hepsinin üstünde,
Derinlere gömülü inancın Gerçeklik
Erdem ve İnsanlıkta canlanması için -
Ümitsizliğin menfur yatağında ölmeye yatanlardan,
Birden yükselir, senin mırıldandığın sözler üzre,
"Işık olsun"
Mırıldandığın sözlerin, gözlerinin -
Seraphlara özgü bakışıyla gerçekleşen -
Sana en çok borçlu olanlardan - şükranı
Tapınmaya benzeyen - ah, anımsa
En doğrusunu - adanmış olanı en çok tutkuyla,
Ve düşün ki bu güçsüz dizeleri o yazdı -
O yazdı, yazarken ürperip düşünerek
Bir olduğunu ruhunun bir meleğinkiyle


Edgar Allan Poe

26 Temmuz 2013 Cuma

Kuzgun

"Raven"


Ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkin
O acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,
Neredeyse uyuklarken, bir tıkırtı geldi birden,
Çekingen biriydi sanki usulca kapıyı çalan;
"Bir ziyaretçidir" dedim, "oda kapısını çalan,
Başka kim gelir bu zaman? "

Ah, hatırlıyorum şimdi, bir Aralık gecesiydi,
Örüyordu döşemeye hayalini kül ve duman,
Işısın istedim şafak çaresini arayarak
Bana kalan o acının kaybolup gitmiş Lenore'dan,
Meleklerin çağırdığı eşsiz, sevgili Lenore'dan,
Adı artık anılmayan.

İpekli, kararsız, hazin hışırtısı mor perdenin
Korkulara saldı beni, daha önce duyulmayan;
Yatışsın diye yüreğim ayağa kalkarak dedim:
"Bir ziyaretçidir mutlak usulca kapıyı çalan,
Gecikmiş bir ziyaretçi usulca kapıyı çalan;
Başka kim olur bu zaman? "

Kan geldi yüzüme birden daha fazla çekinmeden
"Özür diliyorum" dedim, "kimseniz, Bay ya da Bayan
Dalmış, rüyadaydım sanki, öyle yavaş vurdunuz ki,
Öyle yavaş çaldınız ki kalıverdim anlamadan."
Yalnız karanlığı gördüm uzanıp da anlamadan
Kapıyı açtığım zaman.

Gözlerimi karanlığa dikip başladım bakmaya,
Şaşkınlık ve korku yüklü rüyalar geçti aklımdan;
Sessizlik durgundu ama, kıpırtı yoktu havada,
Fısıltıyla bir kelime, "Lenore" geldi uzaklardan,
Sonra yankıdı fısıltım, geri döndü uzaklardan;
Yalnız bu sözdü duyulan.

Duydum vuruşu yeniden, daha hızlı eskisinden,
İçimde yanan ruhumla odama döndüğüm zaman.
İrkilip dedim: "Muhakkak pancurda bir şey olacak;
Gidip bakmalı bir kere, nedir hızlı hızlı vuran;
Yatışsın da şu yüreğim anlayayım nedir vuran;
Başkası değil rüzgârdan..."

Çırpınarak girdi birden o eski kutsal günlerden
Bugüne kalmış bir Kuzgun pancuru açtığım zaman.
Bana aldırmadı bile, pek ince bir hareketle
Süzüldü kapıya doğru hızla uçarak yanımdan,
Kondu Pallas'ın büstüne hızla geçerek yanımdan,
Kaldı orda oynamadan.

Gururlu, sert havasına kara kuşun alışınca
Hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan;
"Gerçi yolunmuş sorgucun" dedim, "ama korkmuyorsun
Gelmekten, kocamış Kuzgun, Gecelerin kıyısından;
Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm kıyısından? "
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Sözümü anlamasına bu kuşun şaşırdım ama
Hiçbir şey çıkaramadım bana verdiği cevaptan,
İlgisiz bir cevap sanki; şunu kabul etmeli ki
Kapısında böyle bir kuş kolay kolay görmez insan,
Böyle heykelin üstünde kolay kolay görmez insan;
Adı "Hiçbir zaman" olan.

Durgun büstte otururken içini dökmüştü birden
O kelimeleri değil, abanoz kanatlı hayvan.
Sözü bu kadarla kaldı, yerinden kıpırdamadı,
Sustu, sonra ben konuştum: "Dostlarım kaçtı yanımdan
Umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Birdenbire irkilip de o bozulan sessizlikte
"Anlaşılıyor ki" dedim, "bu sözler aklında kalan;
İnsaf bilmez felâketin kovaladığı sahibin
Sana bunları bırakmış, tekrarlıyorsun durmadan.
Umutlarına yakılmış bir ağıt gibi durmadan:
Hiç -ama hiç- hiçbir zaman."

Çekip gitti beni o gün yaslı kılan garip hüzün;
Bir koltuk çektim kapıya, karşımdaydı artık hayvan,
Sonra gömüldüm mindere, sonra daldım hayallere,
Sonra Kuzgun'u düşündüm, geçmiş yüzyıllardan kalan
Ne demek istediğini böyle kulağımda kalan.
Çatlak çatlak: "Hiçbir zaman."

Oturup düşündüm öyle, söylemeden, tek söz bile
Ateşli gözleri şimdi göğsümün içini yakan
Durup o Kuzgun'a baktım, mindere gömüldü başım,
Kadife kaplı mindere, üzerine ışık vuran,
Elleri Lenore'un artık mor mindere, ışık vuran,
Değmeyecek hiçbir zaman!

Sanki ağırlaştı hava, çınlayan adımlarıyla
Melek geçti, ellerinde görünmeyen bir buhurdan.
"Aptal," dedim, "dön hayata; Tanrın sana acımış da
Meleklerini yollamış kurtul diye o anıdan;
İç bu iksiri de unut, kurtul artık o anıdan."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

"Geldin bir kere nasılsa, cehennemlerden mi yoksa?
Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
Bu çorak ülkede teksin, yine de çıkıyor sesin,
Korkuların hortladığı evimde, n'olur anlatsan
Acılarımın ilâcı oralarda mı, anlatsan..."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

"Şu yukarda dönen gökle Tanrı'yı seversen söyle;
Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
Azalt biraz kederimi, söyle ruhum cennette mi
Buluşacak o Lenore'la, adı meleklerce konan,
O sevgili, eşsiz kızla, adı meleklerce konan? "
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Kalkıp haykırdım: "Getirsin ayrılışı bu sözlerin!
Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!
Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!
Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni, git kapımdan!
Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan! "
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Oda kapımın üstünde, Pallas'ın solgun büstünde
Oturmakta, oturmakta Kuzgun hiç kıpırdamadan;
Hayal kuran bir iblisin gözleriyle derin derin
Bakarken yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan,
O gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan
Kalkmayacak - hiçbir zaman!


Edgar Allan Poe

İlahi

Sabahleyin - öğlenleyin - akşam karanlığında -
Benim ilahimi duyarsın, Maria.
Kederde ve sevinçte, iyide ve kötüde,
Tanrının anası benimle ol.
Saatler pırıltıyla uçtuğunda,
Ve tek bir bulur karartmadığında göğü,
Aylak olmasın diye ruhum,
Lütfun götürürdü onu sana ve seninkine;
Şimdi, fırtınaları kaderin
Geçmişimi ve günümü karartınca,
Bırak ışısın geleceğim
Senin ve senin olanın tatlı ümidiyle


Edgar Allan Poe

25 Temmuz 2013 Perşembe

Helen'e

Helen, senin adın
Eskinin Nicean yelkenlileri gibidir, benim için
Usulca, kokulu denizin üzerinden
O yol yorgunu gezgini taşır
Kıyısına kendi memleketinin

Gezmeyi özler yapayalnız denizlerin üstünde
Yunanlı yüzün, sümbül saçların
Senin havaların getirmişti beni eve
Yunanistanın görkemine ve
Roma yüceliğine.

İşte, oradaki pırıltılı pencere nişinde
Nasıl da bir heykel gibi, görürüm dineldiği
Ah, Pysche, kutlu topraklar olan bölgelerden
Akik lamba elinde.


Edgar Allan Poe

24 Temmuz 2013 Çarşamba

Göl

Bu yaban dünyada bir köşe vardı.
Gençliğimizin baharında gittiğim,
Kara kayalarla sarılmış ve
Yüksek çamların kuleleriyle çevrilmiş-
Öylesine güzeldi ki yalnızlığı
Vahşi bir gölün, onu daha az sevemzdim.

Ama kara kefenini serdiğin gece üzerine
Herşeye serdiğin gibi,
Ve gizemli rüzgar
Ahenkle mırıldanarak gittiğinde,
O zaman- aho zaman- uyanırdım.
Issız göl dehşetine.

Ama korku değildi
İnsanı titreten bir zevkti bu dehşet -
Öyle bir duygu ki ne madenler, mücevherler
Ne de - hatta senin aşkın
Kandırabilirdi anlatmaya beni
O zehirli dalgadaydı ölüm
Bir mezarlık çukurumda-
Yalnız imgelemi böyle teselli bulan,
Kimsesiz ruhu bu karnlık gölden
Bir Adeb yaratan, O'nun için


Edgar Allan Poe

23 Temmuz 2013 Salı

Gelin Baladı

Yüzük parmağımda,
Ve alnımda gelin çelengi;
Muhteşem mücevherler ve satenşer
Hepsi emrinde,
Ve ben mutluyum şimdi.

Ve Lordum ki beni çok sever;
Ama andını ilk kez içtiğinde,
Hissetim göğsümün kabardığını-
Çünkü bir ölüm çanı gibi öttü sözler
Ve ses onunkiymiş gibi geldi.
Savaşta düşmüştü o kuytu ağaçlıkta
Ve mutludur şimdi.

Ama konuşup bana güvence verdi,
Ve solgun alnımı öptü,
Derken bir hayal hali geldi üzerime,
Ve kilise avlusuna taşıdı beni,
Ve ona dedim ki iç çekerek
(merhum D'Elormie sanıp onu)
"Oh, mutluyum şimdi."

Ve böylece söylendi bu sözler,
Ve bu evlilik andı;
Ve, inancım yıkılsa da,
Ve, kırılsa da kalbim,
Delil olarak burada yüzük
Ki mutluyum şimdi,
Bak, mutluluğumu kanıtlayan
Şu altından simgeye.

Tanrım, uyanabilseydim keşke.
Çünkü bilmeden düş görüyorum nasıl olduğunu,
Ve fena sarsılıyor ruhum
Atılmasın diye yanlış bir adım, -
O unutulan ölü
Mutlu olmayabilir belki diye


Edgar Allan Poe

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Frances S. Osgood'e

Sevilmek mi? - öyleyse bırakma yüreğini
Şimdiki yolundan ayrılmaya.
Olduğun herşeyken şimdi,
Olmadığın şey olma.
Böylece kibarlığın, lütfun,
Aşkın güzelliğin, sonsuz bir
Övgü konusu olacak yeryüzünde,
ve aşk - basit bir görev.


Edgar Allan Poe

20 Temmuz 2013 Cumartesi

Eulalie - Bir Şarkı

Kendi başıma yerleşmişim
Bir keder dünyasına,
Ve durgun sular gibiydi ruhum,
Ta ki güzel ve zarif Eulalie benim
Utangaç gelinim olanaca-
Ta ki sarı saçlı körpe Eulalie benim
Güler yüzlü gelinim olanaca.

Ah, az - daha az parlak
Yıldızları gecenin
O pırıl pırıl gözlerinden
Ve ne buharın bulutsu ışıltısı
İnci rengiyle ve morla Ay - yansımalı,
Yarışabilir mütevazi Eulalie'nin en sıradan saç buklesiyle -
Yarışabilir parlak gözlü Eulalie'nin en özensiz ve
Önemsiz buklesiyle.

Ne Kuşku - ne Acı
Gelir bundan böyle,
Çünkü ruhu verir bana ağlama isteğini,
Ve bütün gün
Işıldar, güçlü ve parlak
Astarte uzayda,
Sevgili Eulalie'sine bakarken anaç gözleri -
Körpe Eulalie'sine bakarken menekşe gözleri.


Edgar Allan Poe

19 Temmuz 2013 Cuma

En Mutlu Gün

En mutlu gün en mutlu saat
Kurumuş körelmiş yüreğimin bildiği,
en büyük umutları gücün ve gururun
Hissettiğim, geçip gitti.

Güç mü dedim? Evet öyle düşünmüştüm
Ama yazık! Çoktan yitip gitti hepsi
Gençliğimin hayalleri-
Ama boşver şimdi.

Ya gurur, ne yapacağım senle şimdi
sakin ol ruhum!
Belki bir diğer baş devralır
Üzerime döktüğün zehri.

En mutlu gün - en mutlu saat
gözlerimin gördüğü göreceği,
En parlak ışıltısı gücün ve gururun
Hissettiğim:
Ama o zaman çektiğim acıyla
Gücün ve gururun umudunu verselerdi,
Yaşamazdım o parlak saati tekrar

Çünkü onun kanatlarındaydı kara alaşım
Ve çırptıkça - bir öz dökülüyordu
Öldürmeye yeterli
Onu bilen bir ruhu.


Edgar Allan Poe

18 Temmuz 2013 Perşembe

Eldorado

Kuşanmış keyifle,
Yiğit bir şövalye,
Gün ışığında ve gölgede,
Bir şarkı söyleyerek,
Yol almıştı epeyce,
Arayarak Eldorado'yu.

Ama yaşlandı -
Bu korkusuz şövalye
Ve bir gölge düştü yüreğine
Bulamayınca hiçbir yer
Anımsatan Eldorado'yu.

Ve en sonunda
Gücü tükendiğinde,
Rastladı bir gezgin gölgeye -
"Gölge" dedi,
"Nerede olabilir -
Bu Eldorado denilen ülke?"

"Sür atını aydaki
Dağların üzerinden.
Aşağıya gölgeler vadisine,
Korkmadan sür"
Diye yanıtladı gölge, -
"Arıyorsan eğer Eldorado'yu"


Edgar Allan Poe

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Denizdeki Kent

"The City In The Sea"


Bak! ölüm kendine bir taht kurdu
Loş batının aşağılarına doğru
Yapayalnız uzanan tuhaf bir şehirde,
İyinin, kötünün, en kötünün ve en iyinin bir de
Ebedi ve ezeli uykularına vardıkları yerde.
Bize ait hiç bir şeye benzemezler
Oradaki mabetler, saraylar ve kuleler.
(Zamanın kemirdiği kuleler ki titremezler)
Etraflarında, kasvetli sular,
Yükseltici rüzgarlarca unutulmuş, boyun
Eğmiş uzanırlar altında göğün.

Kutsal göklerden, uzun süren
Gecesine ışık dökülmez o şehrin;
Fakat korkunç denizden gelen nur
Sessizce kulelere vurur -
Aydınlatır bina doruklarını uzak ve özgür,
Kubbeleri, kule külahlarını, krali koridorları
Mabetçikleri, babilvari duvarları
Yontma sarmaşıkların ve taştan çiçeklerin
Çoktan unutulmuş belirsiz çardaklarını
Viyola, menekşe ve asmaları bir birine dolanmış
Frizlerle çelenklenmiş
Bir çok harikulade tapınakları.
Kasvetli sular eğip boyun
Uzanırlar altında göğün.
Kuleler ve gölgeler öyle karışmışlar ki orada
Hepsi asılı gibi görünürler havada,
Mağrur bir kulesinden şehrin
Ölüm aşağı bakarken devcileyin.
Orada açık mabetler ve aralanmış mezarlar
Işıldayan dalgaların seviyesince doluyorlar;
Fakat ne elmas gözlerinde yatan
Zenginlikler oradaki her bir putun -
Ne o göz alıcı mücevherleriyle ölü
Kandırıp yataklarından çeviriyor suyu;
Bu camdan ıssızlık boyunca, yazık!
Yok çünkü bükülen tek dalgacık -
Tek kabartı yok rüzgarların çok uzak daha şen
Bir deniz üzerinde olabileceğini söyleyen -
Yok korkunçluğu daha az dingin denizlerde
Rüzgarlar olduğunu ima eden tek yükselme.
Fakat bak, havada bir kıpırtı!
Bir dalga var orada, bir çalkantı!
Bellibelirsiz gömülerek duygusuz gel-gite,
Kuleler bir yana atılıyorlar adeta-
Uçlarına saydam tabakalı gökler içinde
Sanki hafifçe bir boşluk verilmişcesine.
Dalgalar şimdi daha kızıl bir kor gibi parlıyorlar -
Saatler donuk ve zayıf soluyorlar -
Dünyevi acılar arasında değil de, vakti geldiğinde,
Aşağıya, bu şehir aşağıya çökeldiğinde,
Cehennem, bin tane tahttan ayağa kalkarak,
Saygı ile onu selamlayacak.


Edgar Allan Poe

16 Temmuz 2013 Salı

Çanlar

Zamanı say, tempo tut,
Runik bir tempo olsun,
Tintintin sesleri müzik gibi yükselsin
Çanlardan, çanlardan, çanlardan,
Çan... çan... çan...
Çanların çınlayan sesini dinle...
O cesur çanlar!
Titreşimleri ne müthiş bir korku masalı anlatıyor!
Ah, çanlar, çanlar!
Korkuları nasıl bir masal anlatıyor...


Edgar Allan Poe

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Cennetteki Kişiye

Herşeydin, aşkım, benim için
Ruhumun istediği -
Yeşil bir adacık, aşkım, denizde
Bir sunak ve bir çeşme,
Baştanbaşa masal meyveleri ve çiçekleriyle örülmüş,
Ve, bu çiçeklerin hepsi benimdi.
Ah, fazla parlak bir düş uzun sürmek için
Ah, yalnızca kararmak için yükselen
Yıldızlı umut.
Gelecekten bir ses haykırır
"Devam. Devam -" diye
Ama geçmişin (karanlık körfez.) üstünde yatar
Korkuyla dolu ruhum, sessiz ve, devinimsiz.

Çünkü, yazık. Yazık ki söndü
Benim için yaşam ışığı
Artık - artık - artık -
(Böyle bir lisan tutar ancak ağırbaşlı
Denizi kıyıdaki kumlara karşı)
Çiçek açmayacak gökgürültüsünün sarstığı ağaç,
Ne de vurulmuş kartal süzülecek göklerde.

Ve günlerimin tümü esrimeyle geçer,
Ve geceleyin rüyalarım
Senin gri gözlerinin ışıdığı,
Ölümsüz ırmakların kıyısında
Göksel danslar eden adımlarının
Parladığı yerlere ilişkindir.


Edgar Allan Poe

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Bir Düşün İçinde Düş

Alnına konsun bu öpüş
Ve,şimdi senden ayrılırken,
İtiraf edeyim ki
Günlerimi bir düş
Sayarken yanılmıyorsun;
Ama ,Umut gitmişse uzaklara
Bir gece ya da bir gün
Bir görüntüde ya da bir şeyde olmaksızın
Fark eder mi bu yüzden?
Bütün gördüğümüz ve göründüğümüz
Yalnızca bir düşün içinde bir düş.
Kırılan dalgaların dövdüğü bir kıyının
Haykırışları içinde duruyorum:
Ve altın kum taneleri tutuyorum avucumda
Ne kadar az! Ama nasıl da
Süzülüyorlar parmaklarımın arasından derinlere
Ben ağlarken- ben ağlarken!
Ah Tanrım! Daha sıkı
Tutamaz mıyım onları?
Ah Tanrım! Tekini bile kurtaramaz mıyım acımasız dalgadan?
Bir düşün içinde bir düş mü
Bütün gördüğümüz ve göründüğümüz?


Edgar Allan Poe

12 Temmuz 2013 Cuma

Bir Düş

Görüntüleri arasında karanlık gecenin
Yitirilmiş sevincin düşünü kurdum.
Ama kalbimi kırarak beni uyandırdı
Görüntüsü yaşamın ve ışığın.

Ah! Düş olmayan bir şey var mıdır gündüzleyin
Gözlerinde geçmişten gelen bir ışıkla
Çevresine bakan kişi için?

O kutlu düş-o kutlu düş,
Bütün dünya kınarken
Tarlı bir ışık gibi neşelendirdi beni
Yalnız bir ruha yol gösteren.

Ne olmuş geceleyin ve fırtınada
Titriyorsa yükseklerdeki ışık?
Daha berrak bir sey var mıdır
Gündüz parlayan yıldızından, gerçeğin!


Edgar Allan Poe

11 Temmuz 2013 Perşembe

Bir Bilmece

"Nadiren buluruz" der Solomon Don Dunce,
"En derin sonede yarım bir fikri.
Bütün o gevşek dokulu nesneler arasından, birden görürüz
Kolayca, bir Napoli bonesinin ardından gördüğümüz gibi -
Döküntünün döküntüsü - Bir Lady onu nasıl giyebilir ki?
Yine de çok ağırdır senin Petrark'çı kumaşından -
Baykuş tüylü bir saçmalık ki en hafif üfleyiş
Kağıda çevirir onu sen yuttururken".
Ve, gerçekte yeterince haklıdır Güneş.
Sıradan kumaşlar kötü yutturmacalardır
- kısa ömürlü ve geçirgen öylesine -
Ama bu, şimdi - ona güvenebilirsiniz -
Sabit, koyu, ölümsüz, - değeri adların
Yardımıyla gizlenen içindeki.


Edgar Allan Poe