İşte sokaktasın
ağzında akşamdan kalma bir küfür
evlerin boğduğu yollardan geçiyorsun
düşbozgunu insanlar karışıyor kalabalığına
sözün küfre dönüşüyor küfrün mühür
yürüyorsun
durağın üç yıldır değişmedi
otobüsün de
ama bugün az ötende kasketli biri
sesini göğe vura vura öldürüyor
dilinde gurbet türküleri
ilk selamı ona veriyorsun
bindiğin taşıtlar seninle bin kat ağır
şoförlerin gözlerinde küfrün aynası
omuz omuza yürüyorsun arkaya
yüzlerde dünkü telaş dünkü sıkıntı
insanlar
ki, ömrünü hiçe yayan dağ silsilesi
her şeye suskun sorular gibi
hepsine birden parmak kaldırıyorsun
kaçaradım kayboluyor yüzleri
yine de onca kişinin arasından
erbıyık biri
soluk soluğa yaklaşıyor yanına:
"adımbaşı kimlik denetimi
işgal altında mıyız abi?"
tutup alnından öpüyorsun
zar zor yetişiyorsun vapura
tebessümünü akşamdan ütülemiş
sekreter bir kızla laflıyorsun ayaküstü
söylediklerini dinlemiyorsun. Ama
sesinin rüzgarı şaşırtıyor seni
sonra şiirden kesilmiş birkaç şairle selamlaşıyorsun
her zamanki gibi
Vapurdan iniyorsun
yokuş mu seni yürüyor
sen mi yokuşu
sırtında klakson sesleri
burnunda mazot kokusu
bir ilkokulun önü çıkıyor yoluna
kapısından seyrediyorsun
karmakarışık ama sessiz
küfrün göğüslemiyor cıvıltıları
yanlarına ilişiyorsun:
"n'olur yüzüme bir sevinç çizer misiniz?"
usulca giriyorsun işyerine
masanın tozu yeni alınmış
dünden kalan yazılara gözatıyorsun
anlamlar yankılanıyor beyninde
en büyüğü de "hiç"
ezberindeki şiirler de kesmiyor seni
"akşam olsa diyordun, işte oldu akşam" hariç
akşam aynı yokuştan kaptırıyorsun kalabalığa
bir şarkı bile gelmiyor aklına söyleyecek
sırtlarına bakıyorsun insanların
yüzleri gibi künyesiz
ama hepsinde aynı imla:
"sakın ruhsatsız işkence yapmayın!"
sonra vapur
sonra otobüs
sonra dolmuş
ve işte son yokuş
kapını çalıyorsun
kızın zıplıyor kucağına
üçbir yanın hüzün
televizyonda bir başka tele-tanrı
güler yüzlü buyruklar yağdıran
seninse ağzında akşamdan kalma son küfür:
"beni siz yaşıyosunuz ulan!.."
Enver Ercan
Sürçüyor Zaman