Gül dişli sevincin özlemi
kemirdiğinde bir çok aydır düşen kükürdü,
ve onun doğal ağını, gelir ezgi dolu saçı
kısık adımlarıyla sönmüş odalarıma,
çarpar lanetli dikenlerden güle,
örümcekli duvarlarda, orada,
ve ezilmiş camda savaşır kan,
ve gökyüzünün tırnakları yığılır üst üste,
böylece gidilemesin dışarı, ve akıllı bir şey yapılamasın,
öyle yoğun ki sis, dolanıp duran sisi pisletilmiş kuşlarla,
öyle büyük ki duman, dönüşmüş sirkeye,
ve merdivenleri delik deşik eden keskin havası onun:
günün mahvolmuş tüylerle düştüğü bu anda,
yalnızca gözyaşı var, gözyaşından başka şey yok,
yalnızca acı çekme, yalnızca acı çekiş,
ve gözyaşından başka bir şey yok.
Deniz yıllardır bir kuşun ayağına dokunmaya çalışır,
ve kırbaçlar tuz ve kemirir köpük,
bir ağacın kökleri bir kızın elini tutar,
bir kızın elinden daha büyüktür ağacın kökleri,
göksel bir elden de daha büyüktür,
ve bütün yıl didinir durur her ay ışığı gün,
yükselir kız kanı yücelere ayla lekeli yapraklara,
ve çocukların gece vakti düştükleri
suyu zehirleyen bir gezegen var
korkunç dişli, ve yalnızca ölüm var,
yalnızca ölüm, ve gözyaşından başka şey yok.
Sessizlikte bir buğday tanesi gibi, fakat
kim af dileyecek buğday için?
Olduğu gibi bak şeylere: onca tren,
ezilmiş dizleriyle onca hastane,
ölen insanlarla onca butik:
nasıl olacak? ne zaman?
Soğuk bir ayın renginde kim dileyecek bir çift gözle,
dalgalanan mısır gibi kocaman bir yürekle?
Yalnızca tekerlek var ve düşünüp durmak,
büyüyen miktarlarda yiyecek,
yıldız çizgileri, içine
bir şey düşmeyen bardaklar, gece yalnızca,
ölümden başka şey yok.
Ezilmiş adımlarla sendeleyerek gitmeliyiz,
sislerin ve üzünçlerin arasından yürümeliyiz,
harlayan bir şey yanarken ıslak alazlarla,
yağmur gibi hüzünlü çaputlar arasında bir şey,
yanan ve hıçkıran bir şey,
bir hastalık bulgusu, bir sessizlik.
Bırakılmış konuşmalar ve koklanmış nesneler arasında,
kaderin taçlandırıp bıraktığı bir şey ifade etmeyen çiçekler,
bir yaraya düşen bir ırmak var,
kırık bir okun gölgesine vuran okyanus var,
bir öpüşü delik deşik eden bütün gök var.
Yardım edin bana, yüreğimin sessizlikte
taptığı yapraklar, yolsuz patikalar, güneyin kışları,
dünyasal terimde yıkanmış kadın zülüfleri,
o yapraksız gökteki güney ay,
gel bana acısız bir günde,
damarlarımı inceleyeceğim bir dakikayla.
Bir damla rahatsız eder beni,
tek bir taç yaprağı yaralar beni, ve bir iğne deliği
arasından yükselir avuntusuz kanın ırmağı,
ve boğulurum gölgede çürüyen çiyin sularında,
ve bir şeye dönüşmeyen bir gülüş yüzünden,
tatlı bir ağız yüzünden,
gül çalısının sevebileceği parmaklar yüzünden,
yalnızca bir şikayet olan bu şiiri yazıyorum,
yalnızca bir şikayet.
Pablo Neruda
Yeryüzünde İkinci Konaklama
kemirdiğinde bir çok aydır düşen kükürdü,
ve onun doğal ağını, gelir ezgi dolu saçı
kısık adımlarıyla sönmüş odalarıma,
çarpar lanetli dikenlerden güle,
örümcekli duvarlarda, orada,
ve ezilmiş camda savaşır kan,
ve gökyüzünün tırnakları yığılır üst üste,
böylece gidilemesin dışarı, ve akıllı bir şey yapılamasın,
öyle yoğun ki sis, dolanıp duran sisi pisletilmiş kuşlarla,
öyle büyük ki duman, dönüşmüş sirkeye,
ve merdivenleri delik deşik eden keskin havası onun:
günün mahvolmuş tüylerle düştüğü bu anda,
yalnızca gözyaşı var, gözyaşından başka şey yok,
yalnızca acı çekme, yalnızca acı çekiş,
ve gözyaşından başka bir şey yok.
Deniz yıllardır bir kuşun ayağına dokunmaya çalışır,
ve kırbaçlar tuz ve kemirir köpük,
bir ağacın kökleri bir kızın elini tutar,
bir kızın elinden daha büyüktür ağacın kökleri,
göksel bir elden de daha büyüktür,
ve bütün yıl didinir durur her ay ışığı gün,
yükselir kız kanı yücelere ayla lekeli yapraklara,
ve çocukların gece vakti düştükleri
suyu zehirleyen bir gezegen var
korkunç dişli, ve yalnızca ölüm var,
yalnızca ölüm, ve gözyaşından başka şey yok.
Sessizlikte bir buğday tanesi gibi, fakat
kim af dileyecek buğday için?
Olduğu gibi bak şeylere: onca tren,
ezilmiş dizleriyle onca hastane,
ölen insanlarla onca butik:
nasıl olacak? ne zaman?
Soğuk bir ayın renginde kim dileyecek bir çift gözle,
dalgalanan mısır gibi kocaman bir yürekle?
Yalnızca tekerlek var ve düşünüp durmak,
büyüyen miktarlarda yiyecek,
yıldız çizgileri, içine
bir şey düşmeyen bardaklar, gece yalnızca,
ölümden başka şey yok.
Ezilmiş adımlarla sendeleyerek gitmeliyiz,
sislerin ve üzünçlerin arasından yürümeliyiz,
harlayan bir şey yanarken ıslak alazlarla,
yağmur gibi hüzünlü çaputlar arasında bir şey,
yanan ve hıçkıran bir şey,
bir hastalık bulgusu, bir sessizlik.
Bırakılmış konuşmalar ve koklanmış nesneler arasında,
kaderin taçlandırıp bıraktığı bir şey ifade etmeyen çiçekler,
bir yaraya düşen bir ırmak var,
kırık bir okun gölgesine vuran okyanus var,
bir öpüşü delik deşik eden bütün gök var.
Yardım edin bana, yüreğimin sessizlikte
taptığı yapraklar, yolsuz patikalar, güneyin kışları,
dünyasal terimde yıkanmış kadın zülüfleri,
o yapraksız gökteki güney ay,
gel bana acısız bir günde,
damarlarımı inceleyeceğim bir dakikayla.
Bir damla rahatsız eder beni,
tek bir taç yaprağı yaralar beni, ve bir iğne deliği
arasından yükselir avuntusuz kanın ırmağı,
ve boğulurum gölgede çürüyen çiyin sularında,
ve bir şeye dönüşmeyen bir gülüş yüzünden,
tatlı bir ağız yüzünden,
gül çalısının sevebileceği parmaklar yüzünden,
yalnızca bir şikayet olan bu şiiri yazıyorum,
yalnızca bir şikayet.
Pablo Neruda
Yeryüzünde İkinci Konaklama