Şiir, Sadece: Fransız Şiiri
Fransız Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fransız Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Temmuz 2017 Perşembe

Ressam Niko Pirosmaninin Yitik Mezarında Bir Gün

Baharın böylesini
Görmedim doğrusu ya
Yağmur yağmur
Kasımdayız sanki
Koptu ipi
Yaşamanın
Karardı gelecek
Her umudun sonu geldi

Fakat elbet
Geçer bu sanrı da
Ömür boyu
Sürmez bu sağnak
Ve işte senin
Doğum gününde
Toplandık hepimiz
Mezarında

Gök senin şerefine mi
Aydınlanıverdi
Sen misin yoksa
Çevreyi aydınlatan
Gün nasıl da
Esnek, parlak
Toprak nasıl da
Pırıl pırıldı
Bağrında açan
Yaban gülleriyle
Kendi yarattığın
Dünyayı sen
Tanrıya sunduğunda
Titreyen ellerinle


İraklı Abaşidze
Çeviren: Ataol Behramoğlu

12 Temmuz 2017 Çarşamba

Yıkıntıların Kuşu

Yıkıntıların kuşu ayrılır ölümden,
Boz kayalarda yuva yapar, güneşte,
Tüm acıyı aştı, tüm belleği,
Bilmiyor artık yarın nedir sonsuzda.


Yves Bonnefoy
Çeviren: Özdemir İnce

Akşamın Işığı

Akşam,
Şu aralarında konuşan kuşlar, belirsiz,
Birbirini ısıran, aydınlık,
Issız böğürde kımıldayan el.

Devinimsiz duruyoruz uzun suredir.
Fısıltıyla konuşuyoruz.
Ve çevremizde zaman renk bataklığı gibi.


Yves Bonnefoy
Çeviren: Özdemir İnce

11 Temmuz 2017 Salı

Tiyatro

I.

Sekilerde koştuğunu görüyordum,
Savaştığını görüyordum yele karşı,
Soğuk kanıyordu dudaklarında.

Parçalandığını gördüm, ölü olmaktan kıvandığını
ey ondan da güzel olan
kendi kanınla lekelerden beyaz camlarını yıldırım.


VI.

Hangi solgunluk vuruyor sana, yeraltı ırmağı,
hangi atardamar kopuyor sende, nerede yankılanıyor
düşüşün?

Kaldırdığın bu el açılıyor birden, tutuşuyor.
Geriliyor yüzün. Hangi yoğunlaşan sis söküp alıyor
bakışını benden? Gölgenin ağır yalıyarı, ölümün
sınırı.

Uzanıyor sana dilsiz kollar, ağaçları bir başka
kıyının.


XIII.

Yüzün toprakla aydınlanmış bu akşam,
Görüyorum ama çürüyüşünü gözlerinin
Ve artık anlamı yok yüz sözcüğünün.

Dönen kartallarla aydınlanmış içdeniz,
Bir imgedir bu. Soğuk tutuyorum seni
Görüntünün artık erişemeyeceği bir derinlikte.



Yves Bonnefoy
Çeviren: Özdcnıir İnce

Her Zaman Bir Şey Kalacak Ondan

Tanrım bir insan olarak düşünüyorum seni
Oturmuşsun Eiffel Kulesi'nin son sahanlığına
Kaygısızca sigara sarıyorsun
Yukarıdan bakarak boğulan insanlara
Çok oldu birlikte tatil yapmayalı
Son kez sanırım anımsarsın
Eli kulağındaydı savaşın
Bir yerde küçük bir limanda
Sabahları erkenden düşüyordun yola
Omuzuna balık ağını atarak
Çok sonra buluşabildik bir daha
Kasım ayında yükselen bir yolda
Pas rengiydi ağaçlar ve yağmur yağıyordu
Bir baskından dönüyordu haydutlar
Tanrım yazık değil mi sence
Benim gibi yolculuk vurgunu birinin
Oturup beklemesini seni bekler gibi
Yaşlı köy postacısını 1900'lerden kalma
Gökyüzü şatom! Athena tapınağımdır benim!
Athena sineması sen o çocukluk yıllarımın
Piyano sahanlığı ve sessizlik
Büyük kargaşalık komşu odadaki
O tam sonsuzluğa bakan.


Rene Guy Cadou
Çeviren: Özdemir İnce

Bu Saatte Dünyada

Bu saatte dünyada
Bir küçük kız vardır belki çiçek toplayan
En güzel ülkenin bir yol kıyısında
Ve bir limanda mendil sallamaktadır biri
Uzun uzun şifreli telgraflar gibi
Gösterişli arabalar düşünüyorum
Chavigne'de yengeç dolu bir dereyi
Ve son sayfasını istasyonu düşünüyorum
Rüzgarın uğuldadığı bir akşam
Hiçbir zaman inmeyeceğim istasyonu
Boş villalar vardır kıyıda
Ve dumanla kaplıdır bir plaj oteli
Yitmiştir can sıkıntısı dumanında
Bir bataklığın ucunda ya da
Garip bir şato vardır gecenin içinde
Ve Montepin okur piposunu usulca tüttürerek yaşlı bahçıvan
Bir transatlantik vardır okyanusta
İkiz kardeşidir sanki Nuh'un Gemisi'nin
Ama özlemektedir üçüncü sınıf öğrencisi çocuk
Küçük çiftliklerini ve bayram günlerini
Ve bisiklet yarışlarım kasabalar arasında
Bu saatte dünyada
Bir çiçek açar
Birden bir kanıt bulur bir ozan
Ve güneşin şişesine
Bir pervane gibi düşeceğini sanan uçman
Gülmeye başlar sarhoş ve açar yakasını
Ah yaşlanmadığını şu dakikada
Ne gelir elimden seni düşünmekten başka
Güvercin memelerini
Ağzını
Ellerini
Kusursuz güzelliğini
Uzun bacaklarını beni coşturan
Ve okşayışlarını
O her akşam bir leylak gibi açan.


Rene Guy Cadou
Çeviren: Özdemir İnce

10 Temmuz 2017 Pazartesi

Avrupa

Her yer gece
Yürüyen gölgelerle dolu dünya
Akınız kara gelincikler basamaklar üzerinden
Bilinmez bir ceset zehirliyor buğdayları

Ağlayan kadınlar var
İçinde çiçekler bitmiş paslı bir miğfer
Toprağın kokuları
Tüfeğin parlayan gözü sisin kirpikleri altında
Ve ateşin gözkapaklarını tutan el

Kimileri karları zorluyor
Kimileri denize açılıyor okuldan çıkınca
Kimileri durmadan kanıyor çarmıhta
Terk etti son akşam yemeğini Tanrı
Beyaz ekmek kalmadı masalarda

Ah bir uyuyabilsek dallar arasında
Ama ya gökyüzü salı verirse üzerimize çığlarını
Selam tembeller
Yumak yapıyor yüreğini
Önlüğünün altında öğrenci

Koru güzel yüzünü
Görünümü son silah sesleri kurtarıyor
Ve boyun eğiyor kolum gelip geçici dostlara.


Rene Guy Cadou
Çeviren: Özdemir İnce

Helen

Erişeceğim sana Helen
Donmuş pırıl pırıl sabahlarda
Meyve bahçelerinin kabuğu altında
Taş kafeste
Omuzunun kendine yuva yaptığı

Sen bütün günler
Kuşkulu ve uykucu
Üzerinde gözlerimin
Ellerin iki başıboş tekne
Tanır yazı insanlar
Şu saydam alnında
Ve ne zaman öğrenmek istesem geçmişini
Beni otlar, av hayvanları, ırmaklar yanıtlar.

Seni görmeden daha
Düşmedi dilimden adın
Bana ayak sesini ansıtırdı
Düşen her yaprak
Yeniden yaratırdı yüzünü
Açılan dalga
Ve bir handın sen
Bütün köylerin bütün çıkış kapılarında


Rene Guy Cadou
Çeviren: Özdemir İnce

Bir Tekne Ver Onlara

Bir tekne ver onlara:
ufku zıpkınlamaya gidecekler.
Bir çakıl ver onlara:
bir dağ yapacaklar ondan.
Birkaç sözcük ver onlara
kutsal kitaplarını yazsınlar diye
ve bir fırça
ikinci bir gök çizmek için.
Ama sakınmak istiyorsan eğer,
bir kez bak onlara başka bakma:
üzerinde bir evren kuracaklar.


Alain Bosquet
Çeviren: Özdemir İnce

Hiç Anlamadın

Hiç anlamadın
nasıl sevilir -yitmek için-
önemsiz nesne:
tabak, çakı, sönmüş lamba.
Hiç anlamadın
nasıl sevilir -kendini bulmak için-
ayaktakımı meyveler:
elma
yaban kirazı,
bir kırlangıcın gizlendiği karpuz.
Hiç anlamadın
insan nasıl sever:
aşksın sen.


Alain Bosquet
Çeviren: Özdemir İnce

8 Temmuz 2017 Cumartesi

Kış

Dikenli günler, kararsız havalar, kaçak anlar,
hiç şansınız kalmadı artık ve işte efendiniz.
Yayıyor aylarını sevda eylülden hazirana
geniş evlerinde Katalonya'nın.

Sonra erdi artık küfürler, girince
savaş düzenine mevsimler enginlerde.
Silah başına, kasım çamurları,
silah başına, çiçeğe duran elmalar.
Siz, iki ekinoksun kırlangıçları, kuşatın
yıkılan kalesinde direnen yazı.

Yükleyin, martın dolu yellerini, güz yağmurunu,
alevli yapraklarla zırhlı Lorraine yağmurunu
yükleyin o ağır ve kızlar gibi oynak atlarınıza,
saçlarında samanlar ve boğuk çığlıklarla
sürülerini sokaklarda koşturan kızlar
kadar oymak, o ağır atlarınıza.

Kahrolsun yaz! Yedekte tutuyoruz karı
gömmek için yenilenin gövdesini
kırağılar boyunca zindanda. Kahrolsun yaz!

Sevda kavuşur utkusuna köyün kıyısında.
Bir şey söylemez, kollarına alır onu, güler.

O zaman geçer önünden o kızgın, ağır ve karanlık
bekçisi, ağırbaşlı bulutları şubatın,
damlara karşı ve yolun çukurları üzerinde
parıldadığı görülür sağnak mızraklarının.
Artık bir seninleyim nice zamandır.
Ufukta kışın bodur ormanları
kuşatmış nicedir krallığımızı.
Göğün kırılgan sabahlarıdır bakışların.
Gezgin bulutların ağırlığı var tavrında.
Su birikintilerinde durur gün sen düş görsen.
Uyusan, bir gölge gelip oturur yambaşımıza.

Ne bir meyve, ne bir çiçek, ne bir patırdı,
ne de bir yaprak, o gereksiz ardıçların dışında,
geçen yok, bir kuzgun ya bir saksağandan başka,
ancak rahat adımlarla saat tarlalarda dolaşmakta.

Tanrılar mı? hangi tanrılar? o senin
istenmeyen gülüşün olmadıkça, gülüşün,
köy yolları kavşağında, bir tapmak için gülüşün,
kocaman bir sessizlikle birlikte yukarlarda.


Jean Grosjean
Çeviren: Özdemir İnce

Tılsımlar

Testere daldı ağaca
Ağaç ikiye ayrıldı

Ve testere oldu
Haykırıp bağıran.

Bir kuş kanadı
Değildi bu.

Rüzgarda çırpınan
Bir yapraktı.

Ne var ki
Rüzgar yoktu.

Dünyanın güzelliklerini
Anlatmak gerekirse

Yel değirmenleri
Unutulmamalı

Rüzgarla allak bullak olan
Ve bizi unutan

Rüzgar, tan ağartısı ve özgürlük için


Eugene Guillevic
Çeviren: Eray Canberk

Carnac

Denizlerin dibindeki taşılların arasında uyuyan
Kara dev
Kalkıp baktığında,

Göğün derinliğindeki gökcisimleri üşür
Ve dirsek dirseğe gelir ısınırlar.

Yüz binlerce ölünün ölü gözleri
Irmaklara düşer
Ve yüzerler.


***


Işığın önünde titriyordu
Ve titriyordu dalların önünde.

Pencerelerden memnun değildi
Ve kuşkulanıyordu kuşlardan da

Var olmayı bile
Becerememişti daha.


Eugene Guillevic
Çeviren: Eray Canberk

Marangozu Gördüm

***

Marangozu gördüm
Ağaçtan yararlanırken.

Marangozu gördüm
Tahtaları ölçüp biçerken.

Marangozu gördüm.
En güzel tahtayı okşarken.

Marangozu gördüm
Rendeye uzanırken.

Marangozu gördüm
Doğru düzgün biçim verirken...

Dolabı yapıp çatarken
Türkü çağırıyordun, marangoz.

Tahtanın kokusuyla birlikte
Senin görüntün de içimde saklı.

Kelimeleri bir araya getiririm ben,
Benimki de seninkine benzer bir iş.


Eugene Guillevic
Çeviren: Eray Canberk

7 Temmuz 2017 Cuma

Şiir Sanatı

Kendim için konuşmuyorum,
Kendi adıma konuşmuyorum,
Ben değilim söz konusu olan.

Azıcık yaşam, azıcık gururdan başka
Neyim ki ben.

Bütün her şey için konuşuyorum,
Biçimi olan ve olmayan her şey adına,
Ağırlığı olan her şey söz konusudur,
Ağırlığı olmayan her şey de

Biliyorum ki çevremdeki her şey
Daha ileri gitmek, daha fazla yaşamak isteğinde,
Ölünecekse daha sonra ölmek
Zaman el verdiğinde

Bu, sizin derinizin altından gelip
Geleceğe doğru giden şimdinin sesidir.


Eugene Guillevic
Çeviren: Eray Canberk

Tatlı Sevinç

Aralık sonu savaşın
Ah o güzelliği kışın
Ah tatlı çılgın tatlı dost
Hüznün parıltısı.
Duyulmuşun gülümsemesi
Güvercin kadar gizli
Yalnız dokunurcasına okşananlar
Kar'ın elleriyle
Gelin, daha aydınlık
Bir ülkede evleneceğiz.


Andre Frenaud
Çeviren: Yaşar Nabi

Yatan

Uyumak,
Kapalı gözlerle değil de bomboş gözlerle
Donmuş bir yürekle
Tepeden tırnağa,
Bütün düşünceler taptaze ve olgun.
Bir de çirkef, neden olmasın.

Uyumak.
Bütün yollar tükenmiş,
Sönmüş bütün ışıklar,
Yalnız tırnakları uzar ölünün
Öbür dünyada.

Yeniden doğacaksam eğer
Kurumuş ağaç içinde olsun bari,
Ya da karlar içinde,
Erirler çünkü,
Ya da hiç düş görmeyen taşlar içinde.


Andre Frenaud
Çeviren: Yaşar Nabi

6 Temmuz 2017 Perşembe

Prag

Işıklar sapsarıydı Mala Strana'nın dar sokaklarında.
Başkanlık sarayı hala uğultulu,
fenerlerin altındaki ağaçlar gölgeli
ve ben yürüyor, yürüyorum ... Hava boş ve tatlı.
Bu gece, ardımda çizgileri hemen yok oluveren
takların arasında,
neden birdenbire
farkına vardım sevincinin
ve insancıl barışın, taşın ve ağacın gücünün,
kaderini yadsımaya çalışan insanoğlunun.
İşte bugün Prag, senin gizin bu.
Utanıyoruz.

Oh! Ne tatlı, ne hoş,
Öpmek istiyorum yanaklarından.

-Yıllarca önce.
Çocuktum o zaman,
bir adam gibi bakardım cesaretle
Mathieu d'Arras kilisesinin alakaranlığına.
-Sonra, hayat...
Ve bu büyük heyecanla.
yıldızlar arasında görülen tebessüm
ve dostların durumu
hayatı tatmak ve büyümek,
büyükler gibi bakmak için.

Hayatın beklenmeyen şiddeti,
bu çölün sonsuz cansıkıntısında,
yıldızların maviliği,
iç sıkıntısıyla, direnişle
bitmeyen genişlik,
davranışımızla beliren uzaklık.
Abes şiddeti yaşamın,
bu büyük kum ve çakıl çölünde.

-Fakat, ben bu kıyılara dönemeyeceğim artık, Prag.
Senin o anda anlaşılıveren adaletsizliğin,
taktığımız hak maskesi
korktuğumuzdan,
senden bize geçen adaletsizlik bu,
hepimizin oldu sonunda,
onur ve gurur kırıcı Almanya'da.
Bütün vaidlere rağmen gelişmesidir bu, hakkın,
bizi kavuran bu işgal.
Umudun fetişleri önünde senin alayların,
kurtulacaksın, kendini kabul edemeyen insan gibi
ve her şeyin öldüğü söylenmesi gibi
varlığının etini sertçe tümleyen
en derin rüyalar,
bu sürekli evrimin karşılığı
senin vaidlerine kanan insanların
bütün yükünü taşıyacaksın.
-O zamanlar acı gülüşün ...
-Gülümse o zaman ...
-Fakat hayır, olamaz bu, güzel ülkem.

İşte açılıyor kabuk
ve ortaya çıkıyor eşek,
aslan postu içinde,
bağırıyor yüzyıllar arasından: Yaşasın Fransa.
Dişleri sırıtıyor sevinçten. Alkış tutup tepmiyor,
anırışlar ile sarhoş.
Yürüyor: Onlar da yürüyorlar.
Arc de Triomph'a gidiyorlar topluca.
-Duyuyor musun? Duyuyor musun kokuyu?
Kentsoylular Etoile'da korku terleri dökerken
Meçhul Asker adına
açılan kollarının büyük ikiyüzlülüğünde ...
Böyle bir yürekle, böyle bir domuzlukla
öldürüldü Thermophile habercileri de.

Sevinç çığlıkları yayılıyor ...
Dostlar arasında yenilip içilen
ve alabildiğine haykırılan yemekler düzenleyelim ...
Her yandaki masaların üstü çiçek dolu, düzeltiyorum onları.
Duvarcılar yükseltiyor anıtları para yardımıyla.
Küçük bir ev kurulacak
Güllerden ve arduvazdan, galipler için.
Bu bir başlangıçtır ancak ...

Bağbozumları neşelidir kırlarda.
İşte ünlü bir yılın şarabı tütüyor
ve yaşıyor ihtiyarlar.
Bizi masalarımızdan çığlıkları ile rahatsız edenler
boğazlanıyorlar yazık ki.

Bu benim ülkem mi? Mutluluğun yolu mu?

Hep umutsuzluk mu sürecek ülkemizde
hiçlikten önce?

Bizi bağışlayın, kardeşler ...
Kardeşler ...


Andre Frenaud
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Dabo'nun El Ayası

Haydi öpücüğüm, bırak dayanıksız konutu,
Bulunduğu aşkın, bir kayınağacı bak uzatıyor sana.
Uyanık kaldı
Yazın reçinesi, kışın karı.


Rene Char
Çeviren: Özdemir İnce
Yaz 1953

Vosge Dağlarındaki Kulübe

Güzellik, tam sağımda, katı duygusuz yollarda,
Lambaların konak yerinde ve kapalı cesarette,
Donayım ve sen kadınım ol aralık ayı.
Senin uyuyan yüzündür gelecek yaşamım benim.


Rene Char
Çeviren: Özdemir İnce
1939