Şiir, Sadece: Gül Dönüyor Avucumda
Gül Dönüyor Avucumda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gül Dönüyor Avucumda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Nisan 2016 Cumartesi

Gül Dönüyor Avucumda III

Ağrıtmayan böylece dindirmeyen o sabah
Puhukuşu muydu, neydi, öttü uzun uzun
Biçimini vermeye çalıştı bir yıkıntıya
Biz geçince dönüp baktı arkamızdan üç çocuk
Üçü de
Bir tahta perdenin önündeki ömründe
Gözleri dümdüz, kireç kuyuları gibi
Bir yanıp bir sönüyordu umuda ve ezikliğe.

Farketmez deniz de gözyaşını, dedim ustama
Ve gözyaşı denizi
Ey göstergelerin en güzeli, göster ki beni
Ben ıssızı yonta yonta gürültüler ederim
Kendimi yonta yonta dağılan bir mermerim

O sabah demir atmış bulduk
Tekneyi bütün kıyılarda.


Edip Cansever
Kirli Ağustos
Yerçekimli Karanfil

Gül Dönüyor Avucumda II

Ey iki elle iki el arasındaki çaresiz vakit
Yıkanmış çekmiş çamaşırlar gibisin
Azsın, öyle çok kıyılısın ki genişliğime
İçinde asfaltların dondurmaların eridiği bir salı
Mühürler gibi kazılmış çarşambanın üstüne
Tuz uzun, bakışlarımsa bir avuç tuzla orantılı
Tam yüreğimin hizasında o otel
Bir otel ki sabah akşam buruşturan kıyıyı
Dönüp dönüp arkama baktığım işte
Severek bir ıslak battaniyeyi belki
Didiklenmiş bir saati, yıpranmış
Tırnak uçlarını ve her şeyi.

Oysa ey denizlerin ıslak geçidi
Her yandan sızan şeridi akarsuların
Balığın dil bilmeyeni ben
Neden hep tuzdan anlardım o zaman
Tuzdan mı, evet tuzdan
Denizin merasından yani.

Uzat elini artık, kutla kendini
Götür bir bardak sonsuz suyu ağzına
Bak
Gördün mü, hem de nasıl
Bir gül dönüyor öteki avucunda.


Edip Cansever
Kirli Ağustos
Yerçekimli Karanfil

1 Nisan 2016 Cuma

Gül Dönüyor Avucumda I

O akşam söylediydim ona
Gördüm Hümakuşunun iskeletini
Haber de saldıydım Pegasos’un sırtındaki ozana
Seyretsin diye ölümün bu sırça gelinliğini
Duyan da var bunu duymayan da.

O gün bugündür ıslık çala çala
Gelip geçiyor kapımın önünden
Konuşuyoruz da arasıra. Geçen gün dedi ki
Farketmez gözyaşı kimseyi, ruhsa
Başıboş bir deniz gibi anlamsız yatar
Kocaman bir ıssızlığı yonta yonta.

Anlattı sonra uzun uzun.
Nasıl onardığını eski tekneyi
Nasıl kalafata çektiğini, boyasını
Hangi dağ çiçeklerinden kardığını. (Bir çocuk dişi gibi parladıydı..
            Çekmişti onu kırmızı bir akşamüstünün dişetlerine. Ya direkle-
            ri? özenli bir kılıfa girer gibi girmişti göğe. Doğrusu görkem iki
            parmak arasında büyüyen ama hiç gölgesi olmayan uçsuz bu-
            caksız bir bitkiydi. Giz olmayan bir gizdi belki. Evleri dolaşan
            cinsiyetsiz bir tanrı da olamazdı ki. İnandıydı bu yüzden kanı-
            nın tekneyi dolaşıp şafakları çevirdiğine. Ve gördüydü yer de-
            ğiştirdiğini gövdesiyle teknenin böylece ruh olduğunu anladıydı
            bira köpüğü gibi altınsı altınsı parlayan tahtalara. Ve yetinme-
            di. Bir öğleüstü konservesini yedi. Çekti bıçağını sapladığı
            yerden kaldırdı havaya. Birden parladı bıçak dünya zamanın-
            dan başka bir zamanla ve noktalandı uzayın çilekleri işbaşın-
            dayken. Besbelli bir uzay tapınağındaki ilk duaydı bu. Ve sey-
            retti uzun uzun tarihte yeri olmayan bu titreşimi. Bir şey ki ar-
            tık birdenbire her şeydi. Ve yazdı bordasına İki Parmak diye
            iki Parmaktı çünkü teknenin ismi.)


Edip Cansever
Kirli Ağustos
Yerçekimli Karanfil