O akşam söylediydim ona
Gördüm Hümakuşunun iskeletini
Haber de saldıydım Pegasos’un sırtındaki ozana
Seyretsin diye ölümün bu sırça gelinliğini
Duyan da var bunu duymayan da.
O gün bugündür ıslık çala çala
Gelip geçiyor kapımın önünden
Konuşuyoruz da arasıra. Geçen gün dedi ki
Farketmez gözyaşı kimseyi, ruhsa
Başıboş bir deniz gibi anlamsız yatar
Kocaman bir ıssızlığı yonta yonta.
Anlattı sonra uzun uzun.
Nasıl onardığını eski tekneyi
Nasıl kalafata çektiğini, boyasını
Hangi dağ çiçeklerinden kardığını. (Bir çocuk dişi gibi parladıydı..
Çekmişti onu kırmızı bir akşamüstünün dişetlerine. Ya direkle-
ri? özenli bir kılıfa girer gibi girmişti göğe. Doğrusu görkem iki
parmak arasında büyüyen ama hiç gölgesi olmayan uçsuz bu-
caksız bir bitkiydi. Giz olmayan bir gizdi belki. Evleri dolaşan
cinsiyetsiz bir tanrı da olamazdı ki. İnandıydı bu yüzden kanı-
nın tekneyi dolaşıp şafakları çevirdiğine. Ve gördüydü yer de-
ğiştirdiğini gövdesiyle teknenin böylece ruh olduğunu anladıydı
bira köpüğü gibi altınsı altınsı parlayan tahtalara. Ve yetinme-
di. Bir öğleüstü konservesini yedi. Çekti bıçağını sapladığı
yerden kaldırdı havaya. Birden parladı bıçak dünya zamanın-
dan başka bir zamanla ve noktalandı uzayın çilekleri işbaşın-
dayken. Besbelli bir uzay tapınağındaki ilk duaydı bu. Ve sey-
retti uzun uzun tarihte yeri olmayan bu titreşimi. Bir şey ki ar-
tık birdenbire her şeydi. Ve yazdı bordasına İki Parmak diye
iki Parmaktı çünkü teknenin ismi.)
Gördüm Hümakuşunun iskeletini
Haber de saldıydım Pegasos’un sırtındaki ozana
Seyretsin diye ölümün bu sırça gelinliğini
Duyan da var bunu duymayan da.
O gün bugündür ıslık çala çala
Gelip geçiyor kapımın önünden
Konuşuyoruz da arasıra. Geçen gün dedi ki
Farketmez gözyaşı kimseyi, ruhsa
Başıboş bir deniz gibi anlamsız yatar
Kocaman bir ıssızlığı yonta yonta.
Anlattı sonra uzun uzun.
Nasıl onardığını eski tekneyi
Nasıl kalafata çektiğini, boyasını
Hangi dağ çiçeklerinden kardığını. (Bir çocuk dişi gibi parladıydı..
Çekmişti onu kırmızı bir akşamüstünün dişetlerine. Ya direkle-
ri? özenli bir kılıfa girer gibi girmişti göğe. Doğrusu görkem iki
parmak arasında büyüyen ama hiç gölgesi olmayan uçsuz bu-
caksız bir bitkiydi. Giz olmayan bir gizdi belki. Evleri dolaşan
cinsiyetsiz bir tanrı da olamazdı ki. İnandıydı bu yüzden kanı-
nın tekneyi dolaşıp şafakları çevirdiğine. Ve gördüydü yer de-
ğiştirdiğini gövdesiyle teknenin böylece ruh olduğunu anladıydı
bira köpüğü gibi altınsı altınsı parlayan tahtalara. Ve yetinme-
di. Bir öğleüstü konservesini yedi. Çekti bıçağını sapladığı
yerden kaldırdı havaya. Birden parladı bıçak dünya zamanın-
dan başka bir zamanla ve noktalandı uzayın çilekleri işbaşın-
dayken. Besbelli bir uzay tapınağındaki ilk duaydı bu. Ve sey-
retti uzun uzun tarihte yeri olmayan bu titreşimi. Bir şey ki ar-
tık birdenbire her şeydi. Ve yazdı bordasına İki Parmak diye
iki Parmaktı çünkü teknenin ismi.)
Edip Cansever
Kirli Ağustos
Yerçekimli Karanfil