Düşüyor çanlardan hüzünle giyimli bir gün
huzursuz bir dulun titreyen peçesi gibi,
bir renk bu, toprağa batmış
kiraz ağacından bir düş,
suyun ve kıyıların rengini değiştirmek için
durmaksızın gelen dumandan bir kuyruk bu.
Anlaşılıyor muyum bilmiyorum: gece
yaklaştığında yücelerden, yalnız şair
penceresinde işittiğinde dörtnaldaki adımları ve teperek
ezen korkunun yaprakları hışırdadığında damarlarında,
bir şey vardır gökyüzünde, şişman bir öküzün dili gibi,
gökyüzünün ve havanın belirsizliği gibi.
Yerine oturuyor şeyler yeniden,
olmazsa olmaz avukat, eller, zeytinyağı,
şişeler,
hayatın bütün izleri: yataklar, her şeyden önce,
kanlı bir sıvıyla dolu,
sırlarını kirli kulaklara teslim ediyor insanlar,
merdivenden iniyor katiller,
fakat bu değil, o eski dörtnaldır bu,
titreyen ve dayanan atıdır o eski sonbaharın.
O eski sonbaharın atı kızıl sakallıdır
ve korkunun köpüğü örter yanaklarını
ve onu izleyen hava bir deniz biçimdedir
ve kokar gömülmüş uçucu çürümeyle.
Güvercinlerin yeryüzü üzerinde paylaştırması gereken
kül grisi bir renk düşer her gün gökten
gözyaşları ve unutuş gibi örülmüş halatlar,
uzun yıllar çanlarda uyumuş gibi zaman,
her şey,
eski paçavra giysiler, karın geldiğini gören kadınlar,
ölmeden önce kimsenin göremeyeceği o siyah gelincikler,
her şey düşüyor yağmurun ortasında
kaldırdığım ellere.
Pablo Neruda
Yeryüzünde İkinci Konaklama'dan
huzursuz bir dulun titreyen peçesi gibi,
bir renk bu, toprağa batmış
kiraz ağacından bir düş,
suyun ve kıyıların rengini değiştirmek için
durmaksızın gelen dumandan bir kuyruk bu.
Anlaşılıyor muyum bilmiyorum: gece
yaklaştığında yücelerden, yalnız şair
penceresinde işittiğinde dörtnaldaki adımları ve teperek
ezen korkunun yaprakları hışırdadığında damarlarında,
bir şey vardır gökyüzünde, şişman bir öküzün dili gibi,
gökyüzünün ve havanın belirsizliği gibi.
Yerine oturuyor şeyler yeniden,
olmazsa olmaz avukat, eller, zeytinyağı,
şişeler,
hayatın bütün izleri: yataklar, her şeyden önce,
kanlı bir sıvıyla dolu,
sırlarını kirli kulaklara teslim ediyor insanlar,
merdivenden iniyor katiller,
fakat bu değil, o eski dörtnaldır bu,
titreyen ve dayanan atıdır o eski sonbaharın.
O eski sonbaharın atı kızıl sakallıdır
ve korkunun köpüğü örter yanaklarını
ve onu izleyen hava bir deniz biçimdedir
ve kokar gömülmüş uçucu çürümeyle.
Güvercinlerin yeryüzü üzerinde paylaştırması gereken
kül grisi bir renk düşer her gün gökten
gözyaşları ve unutuş gibi örülmüş halatlar,
uzun yıllar çanlarda uyumuş gibi zaman,
her şey,
eski paçavra giysiler, karın geldiğini gören kadınlar,
ölmeden önce kimsenin göremeyeceği o siyah gelincikler,
her şey düşüyor yağmurun ortasında
kaldırdığım ellere.
Pablo Neruda
Yeryüzünde İkinci Konaklama'dan