Dalıyorum lacivert zamana
Sahanlık orda, zincir, başı sonu birleşen
odada şimdi konmuş bir kırmızı bir dudağa
ve güz gülü dolu bir vazo -sen!
İkimiz de biliyoruz, o sözleri,
hep başkalarına söylenip taşınan,
bizim aramızda yok hiç yeri:
Budur aslolan ve son aşanı.
Susan bir hayli ilerlemiş
doldurmuş boşluğu ve kendine çeken
zamanı-ummamış bir şey bir acı çekmemiş
Sahanlık orda, zincir, başı sonu birleşen
odada şimdi konmuş bir kırmızı bir dudağa
ve güz gülü dolu bir vazo -sen!
İkimiz de biliyoruz, o sözleri,
hep başkalarına söylenip taşınan,
bizim aramızda yok hiç yeri:
Budur aslolan ve son aşanı.
Susan bir hayli ilerlemiş
doldurmuş boşluğu ve kendine çeken
zamanı-ummamış bir şey bir acı çekmemiş
güz gülü dolu bir vazo-sen.
Başın akmadan, beyaz ve korunmak ister,
oysa dudaklarında depreşmekte
bütün zevk, pembelik ve çiçekler
kaynaşan soy temelinden eşmekte.
Öyle beyazsın, sanılır, dağılacaksın
kar esintisiyle, dolu çiçeksizle,
ölü beyazı güller parça parça-mercanlar
salt dudaklarda, ağır ve yara büyüklüğünde
Öyle yumuşaksın, bir şeylerden haberci,
batıştan ve tehlikeli bir esenlikten
bir lacivert zamanda, bir mavi,
ve geçince, bilmez kimse, var mıydın yok muydun gerçekten.
Soruyorum sana ki, sende bir başkası büyür,
bana güz güllerini niçin sunarsın?
Dersin, düşler söner, saatler yürür,
nedir böyle bunlar: o ve ben ve sen?
Açan, solmak ister yine,
yaşayan-bunu salt kim bilir ki,
birleşir başla son, susulur bu duvarlar içinde
ve orda engin, ulu ve gökmavi.
Başın akmadan, beyaz ve korunmak ister,
oysa dudaklarında depreşmekte
bütün zevk, pembelik ve çiçekler
kaynaşan soy temelinden eşmekte.
Öyle beyazsın, sanılır, dağılacaksın
kar esintisiyle, dolu çiçeksizle,
ölü beyazı güller parça parça-mercanlar
salt dudaklarda, ağır ve yara büyüklüğünde
Öyle yumuşaksın, bir şeylerden haberci,
batıştan ve tehlikeli bir esenlikten
bir lacivert zamanda, bir mavi,
ve geçince, bilmez kimse, var mıydın yok muydun gerçekten.
Soruyorum sana ki, sende bir başkası büyür,
bana güz güllerini niçin sunarsın?
Dersin, düşler söner, saatler yürür,
nedir böyle bunlar: o ve ben ve sen?
Açan, solmak ister yine,
yaşayan-bunu salt kim bilir ki,
birleşir başla son, susulur bu duvarlar içinde
ve orda engin, ulu ve gökmavi.
Gottfried Benn
Çeviren: Yüksel Pazarkaya