Hey sessizlik!. Eşikte el değmeden bekleyen,
Kıvrak bükülüşlerle süzülüp duran gelin!
Ağlamadan, gülmeden toprakta emekleyen
Güzel çocuk sütanan Vakfın elinde elin ...
Yüzyıllardır söylenegelmiş ve bitmemiş te,
Ölmüşleri ölümsüz yapan masallar işte,
Uzandıkça dolanan sarmaşık üzerine ...
Bizdeki bozuk düzen mırıltılar yerine
Birşeyler anlatıyor, içli, sessiz, derinden
"Arkadya"nın duygular akan düzlüklerinden ...
Gün geçer, güzelleşir duyulmuş şakımalar;
Duyulmamışlarında daha da güzeli var;
Üstündeki resimde üflenen, duyulmayan
Makamlar işte öyle alımlı, zorlu yaman
Şu güz bilmez ağaçlar altında gelmiş dile.
Şu atılgan, gözü pek, sevimli aşık hele.
Bekleyecek hep böyle uzanmış o genç dudak;
Aklından geçmez bile bir an için sızlanmak
Çünkü sevgili hep bu, hep hurda, bekliyor hep,
Uzanıp öpemesin, öpmemeye yok sebep!
Böyle diri, tetikte, böyle istekli her an
Mutluluk kadehini boşaltıp da kırmadan
Yüzü buruşturmadan hep içmeyi beklemek
Ne tadına doyulmaz ne vazgeçilmez emek!
Var öpme o dudağı; kapanmasın gülüşün.
Kalb böyle çarparsa, biter ömür bir günde, düşün,
Duracaksın hep böyle, alımlı, zorlu, sıcak,
Hep böyle çarpan kalbin hep böyle genç kalacak!
Her siniri bir düğüm, her bakışı bir hile;
Burkulmuş dilleriyle, yanan alınlarıyla.
Yürekleri çarpmaktan bıkan insanların, sen,
Havasında hep böyle yaşamak, ne zevk, bilsen!
Kutlu şey! Güzel duruş! Eşsiz, benzersiz şekil;
Amacı kekeleyen kelimelerle değil;
Birkaç beden çizgisi, bir dal, bir çeşme tası,
Çiğnenmiş ot, çalınmış çalgı, bir taş parçası
En işlek dil olmuş ta, bilinen bugün-yarın,
Sırrını fısıldıyor bize sonsuzlukların ...
Gönül! bak, gözlerini örten dumanı sil de;
Vazo! bunu tekrar et, ona daha eğil de.
"Bunu bil, yeter sana, yeryüzünde bunu bil!
"Güzellik, büyük gerçek, tek gerçek, başka değil!.."
Kıvrak bükülüşlerle süzülüp duran gelin!
Ağlamadan, gülmeden toprakta emekleyen
Güzel çocuk sütanan Vakfın elinde elin ...
Yüzyıllardır söylenegelmiş ve bitmemiş te,
Ölmüşleri ölümsüz yapan masallar işte,
Uzandıkça dolanan sarmaşık üzerine ...
Bizdeki bozuk düzen mırıltılar yerine
Birşeyler anlatıyor, içli, sessiz, derinden
"Arkadya"nın duygular akan düzlüklerinden ...
Gün geçer, güzelleşir duyulmuş şakımalar;
Duyulmamışlarında daha da güzeli var;
Üstündeki resimde üflenen, duyulmayan
Makamlar işte öyle alımlı, zorlu yaman
Şu güz bilmez ağaçlar altında gelmiş dile.
Şu atılgan, gözü pek, sevimli aşık hele.
Bekleyecek hep böyle uzanmış o genç dudak;
Aklından geçmez bile bir an için sızlanmak
Çünkü sevgili hep bu, hep hurda, bekliyor hep,
Uzanıp öpemesin, öpmemeye yok sebep!
Böyle diri, tetikte, böyle istekli her an
Mutluluk kadehini boşaltıp da kırmadan
Yüzü buruşturmadan hep içmeyi beklemek
Ne tadına doyulmaz ne vazgeçilmez emek!
Var öpme o dudağı; kapanmasın gülüşün.
Kalb böyle çarparsa, biter ömür bir günde, düşün,
Duracaksın hep böyle, alımlı, zorlu, sıcak,
Hep böyle çarpan kalbin hep böyle genç kalacak!
Her siniri bir düğüm, her bakışı bir hile;
Burkulmuş dilleriyle, yanan alınlarıyla.
Yürekleri çarpmaktan bıkan insanların, sen,
Havasında hep böyle yaşamak, ne zevk, bilsen!
Kutlu şey! Güzel duruş! Eşsiz, benzersiz şekil;
Amacı kekeleyen kelimelerle değil;
Birkaç beden çizgisi, bir dal, bir çeşme tası,
Çiğnenmiş ot, çalınmış çalgı, bir taş parçası
En işlek dil olmuş ta, bilinen bugün-yarın,
Sırrını fısıldıyor bize sonsuzlukların ...
Gönül! bak, gözlerini örten dumanı sil de;
Vazo! bunu tekrar et, ona daha eğil de.
"Bunu bil, yeter sana, yeryüzünde bunu bil!
"Güzellik, büyük gerçek, tek gerçek, başka değil!.."
John Keats
Çeviren: Behçet Kemal Çağlar