Geniş dallardan sızan gecenin gölgesiyle,
Ormanda uğuldayan yağmurların sesiyle,
Bu akşam renklerini kaybedince her çiçek.
Bir kahraman esirin kolları kesilecek.
Bu bir şanlı erdir ki Rabbi bulmuş kanında.
Bir kere düşürmeden yüksek mağrur alnında.
Alevden bir sancağın taşımış gölgesini.
Memleketler çökermiş yükseltince sesini.
Tam altı yüz yirmi yıl bir nur için döğüşmüş,
Fakat günün birinde kafir eline düşmüş.
Şimdi ezmek istiyor onu kırk haramiler,
Bu son akşam kalbinde rabbi bulmazsa eğer.
Ormanda renklerini kaybedince her çiçek.
Bir vuruşta bin kesen kolları kesilecek.
İşte rüzgarda uçan alevleriyle yer yer,
Siyah ağaçlıklardan parladı meşaleler.
Dumanlı bir kızıllık ormanı gölgeliyor.
Şanlı esirleriyle haramiler geliyor.
Ağaçsız bir meydanda büyük kütükler yandı.
Haydutların karanlık yüzleri aydınlandı.
Küçük bir oda gibi yosunlanmış bir taşı,
Kendisine taht yapan haramilerin başı.
Bir şeyler mırıldandı, bir şeyler emreyledi,
Sonra boğuk bir sesle haydi kesiniz dedi.
Haydutlar ağır ağır çekilirken geriye,
Geniş yüksek bir gölge itildi ileriye.
Tunç bir çehre parladı alevin rüzgarıyla,
Yüksek gururlu alnı geniş omuzlarıyla.
Kolları kesilecek kahraman esirdir bu,
Ne dudakları sarı ne gözlerinde korku,
Bir demir heykel gibi öyle hissiz bekliyor.
Nihayet hep kütükler olunca bir yığın kor,
Haydutların içinden birisi ilerledi.
Kolların kesilecek haydi hazırlan dedi.
Zulmette parıldadı çeliği bir baltanın,
Kuru bir ses duyuldu sonra fışkıran kanın,
Damlaları ateşten yer yer duman çıkardı.
Şimdi şanlı esirin yalnız bir kolu vardı.
Ormanı baştan başa dolaştı boğuk bir ses;
Öteki kolu da kes! Öteki kolu da kes!
Bıraktığı baltayı cellat alırken yerden,
Meydana gölgeleri yakınlaşan göklerden,
Haykırıldı bir büyük şanlı mazinin yadı.
Birden balta esirin elinde parıldadı.
Ormanda uğuldayan yağmurların sesiyle,
Bu akşam renklerini kaybedince her çiçek.
Bir kahraman esirin kolları kesilecek.
Bu bir şanlı erdir ki Rabbi bulmuş kanında.
Bir kere düşürmeden yüksek mağrur alnında.
Alevden bir sancağın taşımış gölgesini.
Memleketler çökermiş yükseltince sesini.
Tam altı yüz yirmi yıl bir nur için döğüşmüş,
Fakat günün birinde kafir eline düşmüş.
Şimdi ezmek istiyor onu kırk haramiler,
Bu son akşam kalbinde rabbi bulmazsa eğer.
Ormanda renklerini kaybedince her çiçek.
Bir vuruşta bin kesen kolları kesilecek.
İşte rüzgarda uçan alevleriyle yer yer,
Siyah ağaçlıklardan parladı meşaleler.
Dumanlı bir kızıllık ormanı gölgeliyor.
Şanlı esirleriyle haramiler geliyor.
Ağaçsız bir meydanda büyük kütükler yandı.
Haydutların karanlık yüzleri aydınlandı.
Küçük bir oda gibi yosunlanmış bir taşı,
Kendisine taht yapan haramilerin başı.
Bir şeyler mırıldandı, bir şeyler emreyledi,
Sonra boğuk bir sesle haydi kesiniz dedi.
Haydutlar ağır ağır çekilirken geriye,
Geniş yüksek bir gölge itildi ileriye.
Tunç bir çehre parladı alevin rüzgarıyla,
Yüksek gururlu alnı geniş omuzlarıyla.
Kolları kesilecek kahraman esirdir bu,
Ne dudakları sarı ne gözlerinde korku,
Bir demir heykel gibi öyle hissiz bekliyor.
Nihayet hep kütükler olunca bir yığın kor,
Haydutların içinden birisi ilerledi.
Kolların kesilecek haydi hazırlan dedi.
Zulmette parıldadı çeliği bir baltanın,
Kuru bir ses duyuldu sonra fışkıran kanın,
Damlaları ateşten yer yer duman çıkardı.
Şimdi şanlı esirin yalnız bir kolu vardı.
Ormanı baştan başa dolaştı boğuk bir ses;
Öteki kolu da kes! Öteki kolu da kes!
Bıraktığı baltayı cellat alırken yerden,
Meydana gölgeleri yakınlaşan göklerden,
Haykırıldı bir büyük şanlı mazinin yadı.
Birden balta esirin elinde parıldadı.
Nazım Hikmet