Şiir, Sadece: Kanto
Kanto etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kanto etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Nisan 2016 Pazartesi

Kanto

Ben nerde bir çift göz gördümse
Tuttum onu güzelce sana tamamladım
Sen binlerce yaşıyasın diye yaptım bunu
Bir bunun için yaptım

— Garson bira getir
Garsonun adı Barba

Ben nereye gittimse bütün zulumlardı
Bütün açlıklardı kavgalardı gördüğüm
Kötülüklerin büsbütün egemen olduğu
Namussuz bir çağ bu biliyorsun

— Garson rakı getir
Garsonun adı Hakkı

Sen belki de bir resimsin ne haber
Kırmızı bir Beykozun yanında duruyorsun
Yapan bir de ağaç yapmış yanına
Dallarına konsun diye kelimelerin

— Garson şarap getir
Garsonun hali harap


Cemal Süreya
Üvercinka
1956

27 Aralık 2014 Cumartesi

12. Kanto

Düşman bir dille konuşan ender bir halkın arasında
Kendilerini bulan ruhun garip efsaneleri değil midir
Eski maskelerin bu hikâyeleri,
Yıldız genişliği hektarlarca önceki miktarda
Bütün geriye kalanlardan unutamadığı bir ruh
Ki orada sınırsız bulutların ortasında dönenir rotasında,
Ya da ağabeyleriyle birlikte şakıyan
Camelot'un peltek dilli eski türkü yapıcıları mı?

Yaşlı şarkıcılar yarısını unutmuş ezgilerinin,
Renk körü yaşlı ressamlar geri gelirler bir kere daha,
Yaşlı şairler hünersizce rüzgâr yürekli abidelerde,
Yaşlı büyücüler yoksunlar keramet bilgilerinden:

Gözlerindeki tuhaf hüzünle dünyanın sönük anlatısı üstüne
Sessizlikte kafa yoranlar bunlar mıdır?


Ezra Pound

17. Kanto

Böylelikle parmaklarımdan fışkırır asmalar
Ve çiçektozuyla ağır arılar
Asma sürgünlerinde ağır ağır kımıldar:
Çir – çir – çir-rik – mırıltılı bir ses,
Ve dallarda uyuklamakta kuşlar.
ZAGREUS! İO ZAGREUS!
Göğün ilk solgun aydınlanmasıyla
Ve tepelerinde kurulmuş kentlerle,
Ve alımlı dizli tanrıçalar
Dolaşır orada, ardında bırakarak meşe ormanlarını,
O yeşil bayırı, etrafında hoplayan
beyaz tazılarla;
Ve oradan aşağı dere ağzına doğru, akşama dek,
Durgun sudur önümde duran,
ve ağaçlar büyür suda,
Mermer sütunlar çıkar sessizlikten,
Mazideki o saray,
sessizlikte,
Işık şimdi, güneşin değil.
Chrysophrase,
Ve su berrak yeşil, ve berrak mavi;
İlerde, o büyük kehribar kayalıklara dek.
Aralarında,
muazzam bir deniz kabuğu gibi kıvrımlı
Nerea'nın Mağarası,
Ve kayık ses çıkarmadan sürüklenir,
Deniz işinin kokusu yok,
Ne de kuş çığlığı var, ne de çarpan dalganın bir sesi var,
Ne de yunusun püskürtüsü var, ne de çarpan dalganın bir sesi var,
Mağarasında, kayanın uysallığında
muazzam bir deniz kabuğu gibi kıvrımlı
Nerea,
uzaktan kurşun yeşili kayalık,
Yakından, kehribar bir koyak,
Ve dalga
Berrak yeşil,ve berrak mavi,
Ve mağara tuz beyazı, ve parıltılı eflatun,
serin, porfir kayganlığında,
denizden aşınmış kaya.
Martı çığlığı yok, yunus sesi yok,
Kum sanki bakır taşından, ve soğuk yok orada,
Işık güneşin değil.
Zagreus, yem vermektedir panterlerine,
ışık altındaki tepeler misali duru çimen.
Ve badem ağaçları altında, tanrılar,
yanlarında, choros nympharum. Tanrılar,
Hermes ve Athena,
Pusula ibresi gibi,
Aralarında, titreyerek
Sol tarafta satirlerin yeri,
sylva nympharum;
Bodur koru, maki ormanı,
maral, genç ala geyik,
hoplamakta katırtırnağı bitkileri arasında,
sarıların ortasında kuru yaprak misali.
Ve tepelerin birinin bitimi yanında,
Memnon'ların muazzam geçidi.
Ötede, deniz, kumul üstünden görünen dalga dorukları
Gecede deniz çalkalar çakılı,
Sol tarafta, servilerin geçidi.
Bir tekne geldi,
Bir adam tutuyordu yelkenini,
Küpeştenin üstüne takılmış kürekle yönlendirerek, dedi ki:
“ Orada, mermer ormanda,
“ taş ağaçlar – suyun dışında –
“ taştan çardaklar –
“ mermer yaprak, yaprak üstünde,
“ gümüş, çelik üstünde çelik,
“ gümüş gagalar kalkar ve kesişir,
“ pruva pruvaya karşı,
“ taş, kat kat,
“ bir akşam parıltısı saçar yaldız. ”
Borso, Carmagnola, zanaatkar, i vitrei,
Oraya, bir seferinde, tekrar tekrar,
Ve sular camdan daha zenginken,
Tunç altın, gümüşteki yangın,
Meşale ışığında boya kapları,
Pruvalar altında dalganın şimşeği,
Ve gümüş gagalar kalkar ve kesişir.
Taş ağaçlar, beyaz ve gül beyazı karanlıkta,
Serviler orada kulelerin yanında,
Gecede karinanın altındadır akıntı.

“Karanlıkta toplar altın
etrafındaki ışığı.” …

Şimdi sırt üstü yatmış yuvasında, yarı eğik böğürtlen çalısı,
Bir gözü denizde, o gözetleme deliği arasından,
Boz ışık, Athene'yle.
Zothar ve filleri, altın etek,
Sistrum, titreterek, titreterek,
Dansözlerin aveneleri.
Ve Aletha, kıyının kıvrımında,
gözleri çevrilmiş denize,
ve ellerinde deniz yosunu
Köpük içinde tuz pırıltısı.
Pırıltılı çayırlık arasından Koré,
çimen içinde yeşil grisi toprakla:
“Bu saat için, Circe'nin biraderi”.
Omzuma konmuş kol,
Gördü güneşi üç günlüğüne, sarı kahverengi güneş,
Kumuldan yükselen bir aslan misali;
ve o gün,
Ve üç günlüğüne, ve sonrasında asla,
Görkem, Hermes'in görkemi gibi,
Ve yola koyuldu oradan
taş alana,
Soluk beyaz, su üstünde,
aşina su,
Ve mermerin beyaz ormanı, eğilmiş dal dal üstüne,
Taştan örülmüş çardak,
Oradaydı Borso, sivri uçlu oku O'na savurduklarında,
Ve Carmagnola, iki sütun arasında,
Sigismundo, Dalmaçya'daki o gemi kazasından sonra.
Güneşin batması uçan çekirge misali


Ezra Pound

29. Kanto

İnci, koca küre, ve içi boş,
Göl üstünde sis, güneş ışığıyla dolu,
Pernella concubina
Yeşil gömleğin yeni ve saçılmış altın elinin üstünde
İster ki oğluna miras kalsın
Umarak daha yaşlı mirasçının savaşta öldürülmesini
Ki öyle cesurdu ki, zehirledi en genç biraderini
Siena'ya yıkarak suçu
Ve bunu bir uşakla yaptı
Getirerek savaşı bir kez daha Pitigliano'ya
Ve uşak pişman olmuş ve anlatmıştı bunu
(daha yaşlı olan) Nicolo'ya,
Babasından o elması geri kazanan Pitigliano
"hâlâ üzerine titrer kapatması Pernella'nın".
Kum o gece tıpkı bir fokun sırtıydı
Parlaktı fenerlerin altında
Via Sacra'dan
(Tritonların hangi çetesinden kaçarak)
Açık havaya yükselip
Hipodromun tepeciği üzerinden:
Liberans et vinculo ab omni liberatos
Sanki dört elle kesişen yollarda
Kralın eliyle ya da sacerdos'un
verilmişti özgürlükleri
- Castra San Zeno'dakileri saymazsak …

Tanrı aşkına Cunizza, babasının ruhunu rahatlatmak için
- Cehennem alsın Zeno'ya ihanet edenleri.
Ve beşinci evladı Alberic'ti
Ve altıncısı Cunizza Hanım.

Cavalcanti'nin evinde
anno 1265:
Sanki tümüyle azat edilmiş gibi serbestçe gitti hepsi
Eccelin'in bütün köleleri, babam, da Romano
Castra San Zeno'da Alberic'le birlikte olanları saymazsak
Ve bırak onlar da gitsin
Bedenlerinde cehennem zebanileri.

Ve altıncı evladı Cunizza Hanım
Ki Richard St Boniface'ye verilmişti ilkin
Ve o kocasından Sordello ayırmıştı O'nu
Ve yatmıştı O'nunla Tarviso'da
Tarviso'dan kapı dışarı edilene dek
Ve bırakıldı Bonius adlı bir askerle
nimium amorata in eum
Ve oradan oraya gidip durdu
"Bu yıldızın ışığı hakkımdan geldi"
Ziyadesiyle kendinden hoşnut
Ve en berbat faturaları çoğaltıp durarak.
Ve bu Bonius öldürüldü bir Pazar günü
ve sonra Braganza'dan bir Lord
ve sonra Verona'da bir ev.

Ve bakıp yer tahtalarından göğe
Dedi ki Juventus: "Ölümsüz…"
Dedi ki: "On bin yıl önce…"
Ya da dedi ki: "Geçerek koninin uç noktasından
Başlarsın kopyasını yapmaya",
Böyleydi dinç Juventus, Eylül'de,
Serin havada, gök altında,
Kızlarının davranışı eleştirilmiş olan
Cenaze levazımatçısının evi önünde.
Fakat yaşlı adam kendisini nasıl hissettiğini bilmiyordu
Hatırlamıyordu da bu lakırdıya yol açan şeyi.
Dedi ki: "Bildiğim şeyi, biliyordum,
"Bilgi vazgeçebilir mi bilgi olmaktan?"
Daha yaşlı ihtiyarın çayırlığında
Sürdürdü dolanmasını:
"Her şeyin en hafifidir madde,"
"Tahıl kabuğu, topak topak, fırlatılmış, döndürülmüş eterde,"
"Kuşkusuz ki ezilmiş ağırlıkla,"
"Işık da gözden kaynaklanır;"
"Başımın üstündeki kürede"
"Çapı yirmi adım, çapı otuz adım"
"Camsı, parıltılı yüzeyi –"
"Pek çok yansımalar var"
"Ki böylelikle insan izleyebilir onların dönüşlerini ve hareketlerini"
"Başları şimdi aşağıdadır, ve şimdi yukarıdadır".
Daha sonra iflas etmiş olan
Minerallerin amatör araştırıcısına doğru gitti;
Fotoğraf makinesi sahibi, yörenin gülünç adamı Jo Tyson'un evinin
Önünden geçti; çarpık bacaklıydı kızı
Ve evliydi meclis üyesi birinin oğluyla.

O-hon dit que-ke fois au vi'-a-ge …

İşlerinde kalabilmelerine engel aşırı kültür sahibi
Emekli üç papazın evini geçti.
Kavrulmuş lokumlara duyulan özlem
Özlemi çağırıyordu
(Kişilerin ozmozundan bahsedelim)
Fonografinin iniltisi onların iliklerine işledi
(Haydi biz …
Pornografinin iniltisi …)
Ağustosböcekleri devam eder kesintisiz.
Nafile bir boşlukla döner evlerine bakireler
Nafile bir kızgınlıkla
Döner meskenine on sekizlik delikanlı,
Caz bandosu vurup durdu ve vurup durdu,
Elli yaşındaki centilmen düşündü
Belki de tam böyle olması da iyi diye.
Nasılsa öyle kalsın her şey.

Mitolojik dış görünüm yatar ormandaki yosunda
Ve Darwin hakkında sorular sorar O'na.
Ve hayal görüntüsünün yanan ateşiyle
"Deh! nuvoletta …" diyerek cevap verir
Böylelikle kendisinin gidişinden pişman olabilirdi kadın.
Yosunun koyda sürüklenişi:
Bir rehber, bir akıl hocası ararken kadın,
Amaçlardı erkek onurlu bir kariyeri
Atalarının izinden gidebilmek adına;
Daha büyük bir anlayışsızlık olur mu?
Gençle genç arasındakinden
Daha büyük bir anlayışsızlık bulunmaz.
Genç anlamaya çalışır;
Orta yaşlı ise arzusunu tamamlamaya.
Deniz yosunu neredeyse kurudu, ve suyun üstünde şimdi,
sürüklenir bellek, yosun, aheste gençlik, sürüklenir,
Yayılmış kaya üstüne, ağarmış ve suyun üstünde şimdi;
Wein, Weib, TAN AOİDAN
Bunların en asli olanı ikincisidir, dişi olan
Bir elementtir, dişi olan
Kaostur
Bir ahtapot
Biyolojik bir süreç
ve bizler çabalarız tamamlamaya …
TAN AOİDAN, arzumuz, sürüklenir ….
Ailas e que'm fau miey huelh
Quar no vezon so qu'ieu vuelh.
Dut yaprağımız, kadın, TAN AOİDAN,
"Nel ventre tuo, o nella mente mia,"
"Evet, Han'fendim, tamamen, bir şeyi
Hakkını vererek yapmış olsaydınız".
"Faziamo tutte le due …"
"Hayır, palmiye odasında olmaz". Hanımefendi
Palmiye odasının çok soğuk olduğunu söyler. Des valeurs,
Nom de Dieu, et
encore des valeurs.

Bir denizaltıdır kadın, bir ahtapottur, kadın
Biyolojik bir süreçtir,
Böylelikle döndü orada Arnaut
Üstünde taşa oyulmuş dalga deseni
Kule tepesi aynı düzeyde kuyu kenarıyla
Ve kesme taştan kule üstündeydi onun, diyerek:
"Ölümden sonraki hayattan korkuyorum".
ve bir moladan sonra:
"Şimdi, nihayet, şaşırtabildim O'nu".
Ve başka gün ya da akşam gün batımına doğru arenada
(les gradins)
Bilekte küçük bir dantel
Ve çok temiz de olmayan bir dantel…
Ve ben, "Fakat bu beni mağlup eder,"
"Beni mağlup eder, yani ki anlamıyorum bunu ben;"
"Onların içindeki bu ölüm aşkını".
Kişilerin ozmozunu göz önünde tutalım
nondum orto jubare;
Kule, fildişi, berrak gök
Fildişi bükülmez güneş ışığında
Ve soluk berrak gök
Dar kalçalı Phoibos,
Keskin serin hava,
Kesik çiçek rüzgârda, Helios yanında
Işık kenarının Efendisi, ve Nisan
Uçuşmuş Tanrı ayakları etrafında,
Bir eşek arabası üstündeki güzellik
Oturur beş çamaşır çuvalı üstünde
Perugia yakınında, San Piero'ya götüren
Yol olmalı bu. Gözler kahverengi topaz,
Kahverengi kum üstünde dere suyu,
Beyaz tazılar yamaçta,
Suyun süzülüşü, ışıklar ve karina,
Geceden çıkan gümüş gagalar,
Taş, dal üstünde dal,
lambalar akar suda,
Gölgesinin siyah gövdesi yanında çam ağacı
Ve tepede gölgenin siyah gövdeleri
Ağaçlar erimiş havada.


Ezra Pound

49. Kanto

Yedi göl ve kimsenin yazmadığı bu dizeler için:
Yağmur: ıssız ırmak; bir yolculuk,
Donmuş buluttan ateş, alacakaranlıkta ağır yağmur
Kulübe çatısı altında bir fener vardı.
Kamışlar ağırdır; eğilmiştir;
ve ağlarcasına konuşur bambular.

Sonbaharın ayı; tepeler yükselir göller etrafında
günbatımına karşı
Akşam buluttan bir perde misali,
bir bulanıklık dalgacıkların üstünde; ve arasından
keskin uzun sivri uçları tarçının,
soğuk bir ezgi sazlıklar arasında.
Tepenin ardında keşişin çanını
taşır rüzgâr.

Yelken geçti buradan Nisan'da; döner galiba Ekim'de
Gümüşte solar tekne; usulca;
Irmakta tek başına alazlanır güneş.

Şarap bayrağının günbatımını tuttuğu yerde
Seyrek bacalar tüter çapraz ışıkta
O zaman kar bulutu gelir ırmağa
Ve zümrütle kaplı bir dünya
Bir fener misali yüzer küçük kayık,
Akan su pıhtılaşır sanki soğudukça. Ve San Yin'de
boş zamanları olan insanlar vardır.

Yaban kazları aniden konar kum setine,
Pencere boşluğuna toplaşır bulutlar
Geniş su; güzle çekilir kazlar
Balıkçı fenerleri üstünde takırdar ekinkargaları,
Göğün Kuzey çizgisinde kımıldar bir ışık;
Ki orada delikanlılar karides için ters çevirir taşları.
Bu tepe göllerine gelmişti Tsing bin yedi yüzlerde.
Göğün Güney çizgisinde kımıldar bir ışık.

Devlet zengin denilenleri yaratarak böylelikle borçlanır mı?
Rezalettir bu; Geryon'dur bu.
Eski kral zevk için yaptırmış olsa da
bu kanal hâlâ TenShi'ye çıkar

KEİ MEN RAN KEİ
KİU MAN MAN KEİ
JİTSU GETSU KO KWA
TAN FUKU TAN KAİ

Güneş yükselir; çalış
güneş batar; dinlen
kuyu kaz ve su iç
tarla kaz; tahıl ye
İmparator gücü mü? ve bizim için nedir ki bu?

Dördüncüsü; dinginliğin boyutu.
Ve yabanıl hayvanları yola getiren güç.


Ezra Pound

26 Aralık 2014 Cuma

73. Kanto

Ve sonra uyudum,
Ve uyandığımda yitirilmiş gökte
Gördüm ve işittim
Ve gördüğüm at üstünde bir şövalyeye benziyordu,
Ve işittim şunu:
"Hoşnut etmez beni
Soyumun öldüğünü görmek,
Utanç içerisinde olsalar bile
Bir domuz tarafından yönetilseler bile.
Roosevelt, Churchill ve Eden
Köpekler ve Yahudi ayaktakımı
Hepsi açgözlü yalancı
Ve her türlü şekilde sağılmış halk
Koyun gibi!
Sarzana'da sessizce yatmışım,
Karşı atağın yer gök inleten
Trompetlerinin çağrısını beklerim.
Guido'yum ben, ki sevmiştin sen
Gökten bir ruh gibi
Ve sevmiştin niyetimin berraklığını.
Gördüm temizleyen ateşini
Venüs'ün üçüncü katmanından
Zaten ata binmiştim
Cavalcanti, şövalye
(Önemsiz bir takipçi değil)
Borgos yollarında
Kargaşalı sokaklar boyunca
Istıraplı şehir
(Firenze)
Ki her zaman bölünmüş,
Öfkeli ve hafifmeşrep insanlar
Kölelerin ırkı!
Arimino'yu geçerken
Rastladım heybetli bir ruha
Şarkı söylüyordu neşeyle
Büyülenmiş olarak!
Genç bir köylü kızıydı
Biraz iri yarıydı, fakat güzeldi
Takmıştı iki Almanı koluna
Ve şarkı söylüyordu
Aşk şarkısı söylüyordu
Düşünmeksizin
Cennete gitmeyi.
İxotta Mabedi'nin olduğu yerdeki
Bir maden ocağına
Götürmüştü
Bazı Kanadalıları.
Dört ya da beş kişilik gruplar halindeydiler
Ve hâlâ aşk ateşi yanıyordu bende
İlerlemiş yaşıma rağmen.
Böyledir kızları
Romagna'nın.
Kanadalılar gelmişti
Almanların pisliğini temizlemeye,
Rimini'den arta kalan ne varsa
Yıkmaya;
Durdular
Via Emilia yolunu bir kıza
Sormak için,
Serserilerin tecavüzüne uğramıştı
O zavallı genç kız.
- Peki! Pekâlâ! Askerler
İzleyin beni.
Haydi gidelim
Via Emilia'ya! –
Gösterdi onlara – nereye gidileceğini.
Erkek kardeşi gömmüştü
Mayınları,
Deniz tarafına doğru.
Deniz tarafına doğru götürdü taburu
Biraz iriyarı fakat o güzel kız.
Aferin çocuk! Aferin kız sana!
Salt sevgiyle
Okşadı elleriyle:
Aferin kahraman kız!
Meydan okudu ölüme
Kuşattı kaderini
Ve öldü
O iriyarı kız –
Gururla
Ulaştı amacına!
Ne yücelik!
Canı cehenneme düşmanın!
Yirmisi öldü onların
O kız da öldü
O ayaktakımının arasında.
Mahkumlar kurtuldu.
O küçük kız çocuğunun
Ruhu öyle güçlüydü ki
Şarkı söyledi, şarkı söyledi
Sevinçle büyülenerek
Denize ulaşan yolda
Biraz önce.
Yurdun şerefi!
Şeref! Şeref!
Öl yurt için
Romagna'da!
Ölüler ölü değildir,
Ben kendim geri döndüm
Üçüncü gökten
Romagna'yı görmeye.
Nasıl da güzel bir kış!
Karşı atak sırasında
Dağları görmeye geldim,
Kuzey'de anayurt yeniden doğar,
Ve o kız,
Ve kızlar
Ve oğlanlar
Karalar giyer!


Ezra Pound

18 Kasım 2013 Pazartesi

Kanto

Denizdir en güzeli martıların
Martıların birazında ak köpük
Martıların martıların en güzeli
Aşktır

Nerde bir deniz buldumsa soyundum
Sonsuz kumsallar aldı yöremi
Kumsalların kumsalların en güzeli
Aşktır

Sen bir çocuksun annesi ezik beyaz
Sen bir çocuğu anlamak için birebir
Annelerin annelerin en güzeli
Aşktır


Hilmi Yavuz