Amerika’mızı büyük, daha da büyük yaptın, hanımefendi.
O muazzam sulardan berrak bir ırmak sundun:
sonsuz kökleri olan büyük bir ağaç verdin:
o derin sulara layık, soyundan bir oğul.
Sevdik onu hepimiz dinleneceğin toprağı örtecek
bütün bu mağrur çiçeklerin arasında,
defne ve veda dolu soylu elleri
yorgun alnına dokunabilsin diye
Amerika’nın derininden ormanı ve ıssızlıkları
aşarak gelmesini istedik hepimiz.
Fakat zamanı ve dünyayı aşarak gelen başkalarıydı.
Hanımefendi, ve izlediler onu bu acı vedada,
esirgediler senden oğlunun ağzını
ve onu sakladığın alazlı yüreğini ondan.
Yarattığın su reddetti susuzluğunu,
ve o uzak kaynağı uzak tuttular onun ağzından.
Ve ateşten ve karanfillerden bir annenin uyuduğu
bu ezilmiş taşa faydası yok hiçbir gözyaşının.
Amerika’nın gölgeleri, tutkuyla, karla, kanla, okyanusla,
fırtınayla ve güvercinlerle taçlanmış kahramanlar,
buraya gelin: bu annenin gözlerinde sakladığı boşluğa
beklediğimiz o aydınlık kaptana:
ey bizim büyük sancaklarımızın yaşayan ve ölmüş kahramanları:
O’Higgins, Juárez, Cárdenas, Recabarren, Bolívar,
Martí, Miranda, Artigas, Sucre, Hidalgo, Morelos,
Belgrano, San Martín, Lincoln, Carrera, hepiniz,
gelin ve doldurun büyük kardeşliğinizin boşluğunu,
ve havayı hissetsin hücresinde Luis Carlos Prestes,
Amerikalı atalarının coşkun kanatlarını.
Taştan sonsuz bir melek gibi
ciddi bir yakınlık var tiranın evinde bugün,
sonsuz bir ay gibi acı dolu ve uyuyan
bir ziyaret var bugün tiranın evinde,
bir anne koşuyor tiranın evi boyunca,
gözyaşından, intikamdan, çiçeklerden bir anne,
üzünçten, bronzdan, utkudan bir anne,
ölümcül üzüncümüzü tiranın gözlerine ekene dek
durmaksızın bakıp duracak.
Hanımefendi, bugün kavgan ve acın bizimdir.
Hiç huzur bulmamış kanını miras alıyoruz.
Şimdi seni alan toprak üzerine ant içeriz ki,
oğlun geri dönmeden, uyuyup rüya görmeyeceğiz.
Ve kucağında kafasını özlediğin gibi
özlüyoruz göğsünün nefes aldığı havayı,
özlüyoruz elinin bize gösterdiği gökyüzünü.
Ant içeriz durdurulmuş damarları sürdürmeyi.
Ant içeriz ki, acılarında büyümüş
ateşlerin durdurulduğunu gören taşlar
yeniden duyacak kahramanın adımlarını.
Hiçbir hapishane saklayamaz Prestes’in elmasını.
O küçük tiran küçük soğuk yarasa kanatlarıyla
saklamak isterdi onun ateşini
ve gece karanlığı sarayının dehlizlerinde
bir sıçan gibi sarmalamak isterdi kirli sessizlikte.
Fakat ışıltılı ve kıvılcımlı ateş gibi
yanmış demirlerden parmaklıklar arasından
fışkırıyor Prestes’in yüreğindeki ışık
Brezilya’nın büyük madenlerindeki zümrüt gibi,
Brezilya’nın büyük ırmaklarındaki akıntı gibi,
ve muazzam ormanlarımızdaki gibi
göğe yükseliyor yapraklardan ve yıldızlardan bir heykel,
Brezilya’nın susuz toprağındaki bir ağaç.
Amerika’mızı büyük, daha da büyük yaptın, hanımefendi.
Ve zincirlenmiş oğlun bizimle birlikte savaşıyor,
yanı başımızda, ışıkla ve azametle dolu.
Senden bugün bize miras kalan fırtınaya karşı
aciz kalır merhametsiz örümceğin sessizliği.
Onun yenilmez ağaçtan yüreği karşında
aciz kalır bu zamanda çektiğimiz yavaş acılar.
Bugün toprakla örtülü anne ellerinde
adil bir güneş gibi parıldadı ve sürüldü
yeryüzü üstüne kırbaç ve kılıç.
Saçını yaralayan her şeyi değiştireceğiz yarın.
Ezeceğiz acı veren dikeni yarın.
Işıkla yıkayacağız yarın
yeryüzünün kasvetli hapishanesini.
Zafer bizimdir yarın.
Ve Kaptanımız bizimle birlikte olacaktır.
O muazzam sulardan berrak bir ırmak sundun:
sonsuz kökleri olan büyük bir ağaç verdin:
o derin sulara layık, soyundan bir oğul.
Sevdik onu hepimiz dinleneceğin toprağı örtecek
bütün bu mağrur çiçeklerin arasında,
defne ve veda dolu soylu elleri
yorgun alnına dokunabilsin diye
Amerika’nın derininden ormanı ve ıssızlıkları
aşarak gelmesini istedik hepimiz.
Fakat zamanı ve dünyayı aşarak gelen başkalarıydı.
Hanımefendi, ve izlediler onu bu acı vedada,
esirgediler senden oğlunun ağzını
ve onu sakladığın alazlı yüreğini ondan.
Yarattığın su reddetti susuzluğunu,
ve o uzak kaynağı uzak tuttular onun ağzından.
Ve ateşten ve karanfillerden bir annenin uyuduğu
bu ezilmiş taşa faydası yok hiçbir gözyaşının.
Amerika’nın gölgeleri, tutkuyla, karla, kanla, okyanusla,
fırtınayla ve güvercinlerle taçlanmış kahramanlar,
buraya gelin: bu annenin gözlerinde sakladığı boşluğa
beklediğimiz o aydınlık kaptana:
ey bizim büyük sancaklarımızın yaşayan ve ölmüş kahramanları:
O’Higgins, Juárez, Cárdenas, Recabarren, Bolívar,
Martí, Miranda, Artigas, Sucre, Hidalgo, Morelos,
Belgrano, San Martín, Lincoln, Carrera, hepiniz,
gelin ve doldurun büyük kardeşliğinizin boşluğunu,
ve havayı hissetsin hücresinde Luis Carlos Prestes,
Amerikalı atalarının coşkun kanatlarını.
Taştan sonsuz bir melek gibi
ciddi bir yakınlık var tiranın evinde bugün,
sonsuz bir ay gibi acı dolu ve uyuyan
bir ziyaret var bugün tiranın evinde,
bir anne koşuyor tiranın evi boyunca,
gözyaşından, intikamdan, çiçeklerden bir anne,
üzünçten, bronzdan, utkudan bir anne,
ölümcül üzüncümüzü tiranın gözlerine ekene dek
durmaksızın bakıp duracak.
Hanımefendi, bugün kavgan ve acın bizimdir.
Hiç huzur bulmamış kanını miras alıyoruz.
Şimdi seni alan toprak üzerine ant içeriz ki,
oğlun geri dönmeden, uyuyup rüya görmeyeceğiz.
Ve kucağında kafasını özlediğin gibi
özlüyoruz göğsünün nefes aldığı havayı,
özlüyoruz elinin bize gösterdiği gökyüzünü.
Ant içeriz durdurulmuş damarları sürdürmeyi.
Ant içeriz ki, acılarında büyümüş
ateşlerin durdurulduğunu gören taşlar
yeniden duyacak kahramanın adımlarını.
Hiçbir hapishane saklayamaz Prestes’in elmasını.
O küçük tiran küçük soğuk yarasa kanatlarıyla
saklamak isterdi onun ateşini
ve gece karanlığı sarayının dehlizlerinde
bir sıçan gibi sarmalamak isterdi kirli sessizlikte.
Fakat ışıltılı ve kıvılcımlı ateş gibi
yanmış demirlerden parmaklıklar arasından
fışkırıyor Prestes’in yüreğindeki ışık
Brezilya’nın büyük madenlerindeki zümrüt gibi,
Brezilya’nın büyük ırmaklarındaki akıntı gibi,
ve muazzam ormanlarımızdaki gibi
göğe yükseliyor yapraklardan ve yıldızlardan bir heykel,
Brezilya’nın susuz toprağındaki bir ağaç.
Amerika’mızı büyük, daha da büyük yaptın, hanımefendi.
Ve zincirlenmiş oğlun bizimle birlikte savaşıyor,
yanı başımızda, ışıkla ve azametle dolu.
Senden bugün bize miras kalan fırtınaya karşı
aciz kalır merhametsiz örümceğin sessizliği.
Onun yenilmez ağaçtan yüreği karşında
aciz kalır bu zamanda çektiğimiz yavaş acılar.
Bugün toprakla örtülü anne ellerinde
adil bir güneş gibi parıldadı ve sürüldü
yeryüzü üstüne kırbaç ve kılıç.
Saçını yaralayan her şeyi değiştireceğiz yarın.
Ezeceğiz acı veren dikeni yarın.
Işıkla yıkayacağız yarın
yeryüzünün kasvetli hapishanesini.
Zafer bizimdir yarın.
Ve Kaptanımız bizimle birlikte olacaktır.
Pablo Neruda
Yeryüzünde Üçüncü Konaklama
Yeryüzünde Üçüncü Konaklama
Bu şiir ilk defa Mexico City’de yayınlanan Excelsior gazetesinde 19 Haziran 1943 tarihinde basılmıştır. Şiir, Leocadia Felizardo de Prestes’in 18 Haziran 1943 tarihindeki ölümü üzerine yazılmıştır. Leocadia Felizardo de Prestes, Rio de Janerio’da hapiste bulunan, Brezilyalı komünist lider Luis Carlos Prestes’in annesiydi. Önde gelen Meksikalı politikacıların Brezilya Başkanı Getulio Vargas’ı ikna etme çabalarına rağmen, Luis Carlos Prestes’in Meksika’ya gelip hasta annesini görmeye izin verilmemişti. Neruda, “Keskin Ağıt” adlı şiirini Leocadia Felizardo de Prestes’in mezarı başında okumuştu.