Şiir, Sadece: Mizah
Mizah etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mizah etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Nisan 2012 Pazar

Mizah

Krallar,
          imparatorlar ve çarlar,
tüm evrenin hükümdarları,
buyrukları altında bulundurmuşlar orduları
ama becerememişler hiç
                                            mizahı.
Ezop, yayan yürüyüp yolları
uğradığında ünlü kişilerin her gün
rahatlık içinde yüzen saraylarına,
onları dilenciden daha üstün görmemişti.
iki yüzlülerin
ayak izlerini damga gibi bastığı
evlerde, toplantılarda
Nasreddin Hoca,
                           iğneli şakalarıyla,
altüst etti
                 kafalarını
                                 kahkahalarıyla
bir dizi paytak gibi!
Kimileri
            ısmarlama
                            mizah istedi-
ama mizah parayla satın alınmaz ki!
Kimileri
            tuttu mizahı
                                 katletti
ama mizah ölmedi,
                              kaatillerine
keskin dişlerini gösterdi!
Çünkü durup ahmak ahmak
güçtür
        mizahla
                  savaşmak.
Tekrar tekrar idam ettiler mizahı
ama o,
        koltuğa alıp gövdeden ayrılmış kafayı
alay etti, savaştı.
Mumyacıların kavalları çalmaya başlar başlamaz
alaylı bir havayı,
mizah da şaştı, ve bir
meydan okuyuşla haykırdı:
          "İşte geldim geri, buradayım gene"
Keyifle, görseniz, hem de nasıl oynardı.
Tuttular tekrar hapsettiler mizahı
Şimdi o,
lime-lime olmuş eski bir palto içinde,
sarkık bir suratla
ve bir yapmacık pişman maskesiyle
siyasal bir suçlu
               hem de tutuklu
yürür
       ama özgür
                     idam sehpasına.
Dış görünüşüyle içine çekilmiş, biraz da pişman,
sanki de hayattan öte hayat olduğuna inanmış,
ama apansız
                  kayıverir
                           giydiği paltonun içinden,
ve el sallayarak
                     yağlayıverir tabanı.
Mizah şimdi taş duvarlardan, demir parmaklıklardan
dalmış içeri
onlar gösteredursun dar hücreleri,
                                                         ve zindanı
o bayağı bir insan gibi öksürüp
yürür cesurca öne doğru
                                     dudağında bir türkü,
elde tabanca, Kış Sarayının üstünden.
Alışıktır o kaş çatmalara,
çünkü bilir ki bir zarar getirmez onlar;
ve zaman olur mizaha
                                      kaş çatar
                                                 mizah.
Ölümsüzdür o,
                 Hafif ve çabuktur.
İçinden geçemiyeceği eşya
                                    ve insan yoktur.
Öyleyse-
         mizaha hem şeref dileyelim, hem şan
Çünkü-
         odur en cesur insan. 
 
 
Yevgeni YEVTUŞENKO